Her zaman olduğu gibi çılgın bir giriş ile karşımıza çıkan Borderlands Pre-Sequel adından da anlaşılabileceği gibi hikayenin biraz öncesine gidiyor. Birinci ve ikinci oyunun arasındaki bir dönemi anlatan yapım, iki oyundan da tanıdık yüzler ile karşımıza çıkmış.
Baştaki geri dönüşü saymaz isek hikayemiz ikinci oyundan da hatırlayacağımız Helios adlı üsde başlıyor. Çok geçmeden ikinci oyunda başımıza bela olan, ehhh pekte yakışıklı olmayan Handsome Jack ile karşılaşıyoruz. Zaten amacımız da Jack'ı burada bulaştığı beladan kurtarabilmek.
Jack ikinci oyunun aksine son derece iyiliksever bir profil sergiliyor. Zaten hikayenin ana odak noktalarından birisi de Jack'ın yavaş yavaş dark side'a geçişini oyunculara gösterebilmek. Hikaye gidişatı boyunca bir yandan görev peşinde koşturuyor, bir yandan da Jack'teki değişime şahit oluyoruz.
Ahhh...Pandora ne kadar da güzel parlıyorsun öyle gökyüzünde.. Evet yanlış duymadınız.. Bu sefer hikayemiz Pandora'nın uydusu Elpis'e taşınmış. Hikayenin hemen başında can havliyle Helios'tan Elpis'e uzanıyor ve maceramızın büyük bir kısmını da burada geçiriyoruz.
Pandora'yı dünyaya benzetecek olur ise Elpis'te tam anlamıyla Ay olurdu. Dev kraterler, envai çeşit yaratık, irili ufaklı yerleşim bölgeleri dışında Elpis'in en büyük farkı yer çekiminde ortaya çıkmış. Tamam Pandora'nın yerçekimi de düşüktü ama uydusu olan Elpis tam anlamıyla aydakine benzer bir yerçekimine sahip. İşte bu durum da oyunun en eğlenceli noktalarından birine ev sahipliği yapmış.
Öncelikle artık bir oksijen tüpüne sahibiz. Bu oksijen tüpü bittiğinde nefesiniz kesiliyor ve yavaş yavaş ölmeye başlıyorsunuz. Ama merak etmeyin bu süre o kadar kısa değil. Ayrıca oyun alanında oksijen bulacağımız noktalar bir hayli fazla. Yerleşim bölgelerinin hepsinde oksijen mevcut. Bunun dışında karşılaştığınız oksijen cihazlarını aktif edebilir ya da yolstündeki kaynaklardan havayı ciğerlerinize çekebilirsiniz. Oksijen depolayan Oz Kit adlı bu cihazın bir diğer özelliği ise platform ve çatışma öğelerinde karşılıyor bizi. Evet artık yerçekiminin de etkisi ile daha yükseğe zıplayabildiğimiz gibi havada süzülmemiz de sağlanmış. O çukur senin bu tepe benim zıplamadan duramıyorsunuz. Hele ki çatışmaların yoğunluğu düşünülünce, bu zıplama olayı, en büyük yardımcınız olduğu gibi eğlencenin de katlanmasını sağlamış.
Pre Sequel geleneği bozmuyor ve gene dört kişilik co-op moduna sahip. Tek başınıza da oynayabilirsiniz fakat oyundan tam anlamıyla keyif almak istiyorsanız dört kişilik bir eğlence şart diyebilirim. Şu an için oyunda Gladiator, Lawbringer, Enforcer ve Fragtrap isimli dört farklı sınıf bulunuyor. Çıkacak olan yeni karakter içerikleri ise bu sınıf sayesında bir artış sağlayabilir.
Gladiator sınıfı bir kalkan açıp kaptan amerika misali bu kalkanı fırlatabiliyor. Lawbringer zamanı yavaşlatıp rakibi ıskalamayacağınız bir performans sergilerken Enforcer ise sahip olduğu dronelar ile ortalığı savaş alanına çeviriyor. Her biri farklı özelliklere sahip olan karakterlerden belki de en ilginci serinin ikonlarından biri Claptrap. Evet oyun bizi sık sık emin olmamız konusunda uyarsa da Claptrap tam anlamıyla oyundaki en seçilesi karakter olmuş. Zaten burada karakterler arasındaki denge farkını hissediyorsunuz. Claptrap bu renkli özellikleri dışında hoş sohbetiyle de oyuna renk katmış. Zaten oyunun genelinde bu espri yapısı hakim.
Açık dünya oynanışına sahip olan oyunda ana görevler dışında birçok yan göreve de yer verilmiş. Hele ki tek başınıza oynuyorsanız görev yapısının belli bir süre sonra kendini tekrar etmesi canınızı sıkabilir.
Silah sistemi gene oyunun can damarlarından birini oluşturmuş. Haritayı fellik fellik dolaşıp her köşe başında sizi bekleyen sandıklara göz atabilir ya da düşmanlarınızdan etrafa dağılan eşyalara hücum edebilirsiniz. Kısacası yapım ekibi Loot konusunda gene cimri davranmamış. Bazen arka planda olaylar devam ederken kendinizi köşe bucak sandık ararken bulabilirsiniz.
Tabi bu kadar bol keseden dağıtılan eşyaların hepsi işinize yaramıyor. Başarılı eşya sistemi sayesinde silahları karşılaştırıyor ve birkaç favori silahınız dışındakileri satmaya başlıyorsunuz. Silah gelişimi de oyunda ilerlemenize paralel olarak değişim göstermiş. Gene efektif yönleri ağır basan silahlarımıza lazer silahı ve ışın tabancası gibi alternatiflerin de geldiğini görüyoruz.
Serinin takipçilerinin yabancılık çekmeyeceği hud ekranı dışında level atlama ve yetenek sistemi de aynen korunmuş. Kazandığınız deneyim puanları ile seviye atlıyor ve her seviye başına kazandığınız puanlar ile yeteneklerinizi geliştiriyorsunuz. Buradaki en büyük farklılık şüphesiz Badass rank sistemi olmuş. Artık kazandığınız jetonlar ile silah etkisi, kalkan, can barı gibi değerlerinize ufak eklemeler yapabiliyorsunuz.
Yeni nesili es geçen Borderlands Pre Sequel, grafik olarak ikinci oyunun izinden gidiyor. Gene Cell Shaded grafik yapısı ile karşımıza çıkan yapımda ilk iki oyunda olduğu gibi Unreal Engine 3 grafik motoru kullanılmış. Doğal olarak görsel anlamda çok büyük bir değişimle karşılaşmadığımız gibi kaplama kalitesi ve hatalar konusunda da benzer durumlara şahit oluyoruz.
Göndermelerin bol olduğu oyun alanı zengin bir yapıya sahip. Fakat harita dışına doğru yaklaştığınızda, daha doğrusu alalede bir uçurum kenarından baktığınızda bile karşınıza çıkan düşük dokular oyun bütünlüğünü azda olsa bozuyor.
Sonuç olarak Borderlands Pre Sequel, her anlamda serinin izinden giden bir yapım olmuş. Gerek grafik yapısı gerekse de oynanışı ile birkaç ufak yenilik dışında çok büyük farklar göremiyoruz. Yeni nesii es geçmesiyle de sanki yeni bir oyun değil de büyük bir genişleme paketi hissiyatı veriyor. 4 kişilik bir ekibin çok daha büyük bir eğlenceyi paylaşacağı yapım genel olarak bizden 7.6 alıyor.