Korku filmleri gibi korku oyunlarının da kalitesini bulmak biraz zor bir durum. Her iki tür yapım için de korkutucu olmasının mı yoksa kalitesinin mi daha iyi olması gerektiği kişiden kişiye sanırım değişen bir konu. Korku yapımlarının da kalitesi, bana göre jumpscare sayısı ile yani ekrana aniden çıkan şeyler ile ters orantılı olduğunu söyleyebilirim. Film kısmında, saf korku filmi olarak ilerleyen çok az film kaldı. Daha çok gerilim tarzında olan ve alt metni çok daha ön planda olan yapımlar izlemeye başladık. Filmlerdeki bu değişim gibi oyunların da korku türünde bir değişim mevcut. Başlangıçta korku unsurunu sağlayan canavar ya da kişi ile zor da olsa mücadele edebiliyorduk, Resident Evil serisinin ilk oyunları gibi. Ancak yanlış hatırlamıyorsam Amnesia serisinin ilk oyunu Amnesia: Dark Descent’in popülerliği ile birlikte korku oyunları, tehditten sadece kaçıp saklanabildiğimiz oyunlara evrildiler. Amnesia’nın ardından Outlast ile birlikte de bu tarzdaki korku oyunlarında ciddi bir artış oldu. Hideo Kojima’nın yayınladığı Silent Hills’ın oynanabilir demosu olan P.T.’de hatta bu tarzda diyebiliriz. Ancak P.T., daha çok atmosfer odaklı bir oyundu ve oyun sizi öldürmeye çalışmaktan daha çok, zorlu bulmacayı çözmeniz ve çözene kadar korkudan bayılmanızı istiyordu. Yine de aksiyonlu korku oyunları tarzından uzaklaşıp Amneisa’nın popülerleştirdiği türe daha yakın bir oyundu. P.T.’nin ardın da yine o tarzda birçok oyun yayınlandı ve yeni popüler o oldu. Bu olayların ardından Frictional Games, yani Amnesia’yı geliştiren stüdyo, yeni oyunu SOMA’yı çıkarttı. SOMA hem korku ögeleri hem de hikayesi ile birçok oyuncudan tam puan aldı. SOMA, genel yapı olarak Amnesia ile benzer olsa da oyundaki çaresizlik hissi biraz daha azalmıştı ve oyuna daha çok odaklanmamızı sağlıyordu bu da. SOMA’nın başarısından yıllar sonra da Amnesia’nın üçüncü oyunu Amnesia Rebirth duyuruldu ve gösterilen oynanış görüntüleri ilk oyunun mekaniklerini koruduğunu ama SOMA’nın yapısına daha benzer olduğunu gösteriyordu.
Meraklı bir bekleyişin sonunda da geçtiğimiz günlerde Amnesia serisinin yeni oyunu Amnesia: Rebirth çıkışını gerçekleştirdi. Oyunun yayıncılığını ve geliştiriciliğini yine Frictional Games yapıyor. Her şeyden önce oyunun grafikleri, sesleri ve atmosferi ile başlayalım.
Oyunun sesleri yine muazzam. Ortam sesleri, atmosfer sesleri, müziğin kullanımı, müzikler ve ses ile ilgili her şeyden rahatlıkla tam puanı alıyor oyun. Zaten önceki oyunlarda da bu konuda ne kadar başarılı olduklarını görmüştük. Grafik anlamında oyunda müthiş bir gelişim var. Özellikle yansımalar ve ışıklar çok kaliteli gözüküyor. Gölge konusunda bazı yerlerde hatalar mevcut, ancak bazı yerlerde de sadece gölge kullanımı ile oyun sizi korkutabiliyor. Bu yüzden gölge kısmına da başarılı diyebilirim. Oyunun dış mekân tasarımları ve kalitesi son derece güzel, ancak genel olarak kaplamalar mevcut neslin biraz gerisinde kalmış durumda. Özellikle karakterlerin tasarımları PlayStation 3 gibi hissettiriyor. Ancak yine oyunun eskiye göre büyük bir başarı sergilediğini rahatça söyleyebilirim. Bu grafikteki düşüklük atmosferi kesinlikle etkilemiyor. Bu yüzden bu konuda net bir eleştiri yapmak da yanlış olur. Oyunun atmosferi de kesinlikle sesler kadar başarılı.
Oyun birden fazla farklı ortamda geçiyor. Spoiler olmaması adına oyunun sadece ilk 1 saatinde girdiğiniz ortamlardan bahsedeceğim. Oyun çölün ortasında başlıyor ve ilk iş olarak bir mağaraya giriyorsunuz. Oyunun çöl kısımları gerçekten güzel. Işıklandırmanın kaliteli olmasından dolayı bu kısımlarda grafiklerin eksikliği de gözünüze batmıyor. Hem tasarım olarak hem de fikir olarak çölün ortasında geçen bir korku oyunu fikri son derece güzel. Mağaraya girdikten sonra ise oyunun teması biraz değişiyor ve sembolizmin gırla olduğu bir oyuna dönüyor. Yanlış hatırlamıyorsam ilk oyunda bu kadar sembolizm yoktu. Oyunun hikayesinin genel çerçevesini de bu sembolizmden anlayabiliyorsunuz. Yine de hikâye oldukça garip bir hikaye, buna daha ayrıntılı bir şekilde ilerleyen süreçte geleceğim. Mağara kısımları, oyunun tavrının ve temasının tamamen değiştiği bir başka bölüm ile bağlantı kuruyor ve gerçekten hem hikâyeyi hiç beklenmedik bir yere götürüyor hem de oyunun genel tavrını. Ancak ne yazık ki bu kısım her oyuncunun sevebileceği bir kısım olamayabilir. Açıkçası ben oyunun “o” kısımlarından pek keyif almadım ve çöl kısmına geri dönmek istedim. Son olarak bir de daha ilk oyundaki gibi malikane tarzında olduğunuz kısımlar var. Bu kısımlar bana göre oyunun en keyifli kısımları. Hem ilk oyunun tarzına sadık kalmış hem de yeterli düzeyde bir yenilik var. Aslında oyunun tam olarak başladığı kısım da burası. Oyunun henüz başındayken bulduğunuz kaleden sonra oyun tam olarak hikayesiyle, bulmacalarıyla ve canavarıyla başlıyor.
Oyun başladıktan sonra da tüm mekanikleri ile birlikte oyunu keşfetmeye başlıyorsunuz. Eski tarzdaki korku oyunlarındaki gibi bir aksiyon olmadığı için bu tarz oyunlarda elbette sizi oynanış anlamında sizi ayakta tutacak bir oyun gerekiyor. Amnesia da yıllardır bunu bulmaca ve eşya bulma ile yapıyor. Eşya bulma olayı da aslında yine başka bir bulmaca. Bildiğiniz gibi Amnesia’nın en meşhur olduğu özelliklerden biri de oyunun fizik mekaniği. Neredeyse her eşya ile etkileşime geçebiliyorsunuz ve oyunun bulmacaları genel olarak bu fizik mekanikleri üzerine kurulu. Çoğu oyunda bu tarz bir mekanik göremediğiniz için, oyunun bulmacalarına başta alışamayabilirsiniz. Ayrıca nesnelerle etkileşime geçme olayı önceki oyunlara göre çok daha stabil ve kaliteli. Bir hata ile karşılaşma ihtimaliniz son derece düşük. Dediğim gibi bulmacalar genellikle eşyaları bulmak ve yolunuzu bulmak üzerine kurulu. Ama sadece başlangıçta böyle, çünkü oyunun değişen yapısı sayesinde ilerleyen süreçte gerçekten çok daha çeşitli bulmacalar karşınıza çıkabiliyor. Bulmacalar zorlayıcı değil ne yazık ki ama yine de keyifli. Labirentin içerisinde önce yolunuzu bulmaya çalışıyorsunuz, sonra da gerekli eşyayı. Bir yandan da ister istemez bir tehdit bulunuyor. Bu da basit olan bir bulmacayı bile ister istemez zorlaştırıyor. Oyun içerisinde yapmanız gereken görevi de yani sıradaki hamlenizi de defterinizden görebiliyorsunuz.
Amnesia deyince çoğu kişi canavarı ve oyunun o meşhur karanlığını düşünmüştür sanırım. İlk oyundaki canavar her ne kadar ıslanmış bir kâğıt adama benzese de ortaya çıktığı zaman korkutmayı başarıyordu. Ancak bu seferki canavarlar ne yazık ki sizi yeterince korkutamıyor ki zaten öyle çok saldırma yöneliminde de değiller. İlk oyunda canavar sizi gerçekten takip ediyordu ve köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu. Bu seferki sizin kaçmanız için yeteri kadar zaman tanıyor ve siz şımarmadıkça sizi yakalayamıyor. Karşınıza aniden çıkma sayısı da yok denilecek kadar az. Bir diğer önemli mesele de ışık ve karanlık. İlk oyun bildiğiniz gibi tamamen karanlıkta geçen bir oyundu. Karanlıkta kaldığınızda da akıl sağlığınız düşüyordu. Bu oyunda da aynen bu şekilde yürüyor işler, ancak bu sefer o kadar karanlık değil. Oyun sizi yine karanlıkta dikkatli baktırma ve korkutma hilesini kullanmış. Ama bu sefer ışık kaynağı çok daha fazla. Elinizde yine bir fener var ve yakabilmek için yağ bulmanız gerekiyor. Bir de ekstradan kibrit bulunuyor bu sefer ve bu kibritler yaklaşık 15 saniye boyunca yakın çevrenizi aydınlatıyor. Ancak bu sefer oyunun içerisine çok fazla mum ve lamba koyulmuş. Bu yüzden karanlıkta kaldığınız anda kibritinizi kullanarak etrafınızdaki tüm mumları yakabiliyor ve aydınlıkta kalabiliyorsunuz. İlk iki oyuna göre aydınlıkta kalma süreniz çok daha fazla. Zaten oyun çölde geçtiği için çoğu zaman ışık kaynağı bulabiliyorsunuz. Oyun ışık ve karanlık dengesini gayet iyi kurmuş. Tek eleştirim yaktığımız mumların birçoğu sanki elde taşınabilecek eşyalar gibi duruyor, ama ne yazık ki taşıyamıyoruz. Oyun esnasında insanın biraz sinirini bozuyor.
Bu olaylar arasında bir de hikâye var elbette. Oyunun isminden de anlaşılacağı gibi oyunda yine bir amnesia durumu mevcut, yani hafıza kaybı. Çölün ortasına düşen uçağınızın içerisinde gözlerinizi açıyorsunuz ve uçak düşerken yanınızda olan insanların hiçbirinin orada olmadığını fark ediyorsunuz. Uçağın etrafında ve ilk girdiğiniz mağaradaki kısa araştırmalarınız sonucunda, kazanın üzerinden birkaç gün geçtiğini fark ediyorsunuz. O birkaç gün boyunca ise ne yaptığınızı, nereye gittiğinizi ya da arkadaşlarınıza ne olduğunu hatırlamıyorsunuz. Amacınız da zaten başta o birkaç günde neler olduğunu öğrenmek, sonrasında da çölden uzaklaşmak. Ancak dediğim gibi oyun ara sıra çok farklı yerlere gidiyor ve hikâye oldukça garip bir hal alıyor. Sadece garipleşen kısmına özel bir oyun yapılsa çok keyifli bir oyun olabilirmiş. Ancak bana göre bu oyunun asıl başarılı olduğu kısımlar çöl kısımları. Birbirinden iki farklı kısmı aynı oyunun içerisinde yerleştirince biraz anlamsızlaşıyor. Elbette bu olay başka oyuncuların hoşuna gidebilir. Ama yine de herkese hitap etmediğini net olarak söyleyebilirim.
Oyunun bu hafıza kaybı kısmı, görevler kısmı ve envanter kısmı da tek bir menü altında veriliyor. Envanter kısmı zaten tahmin ettiğiniz gibi. Görev kısmından da bahsetmiştim. Oyunun hafıza kaybı kısmı ise şöyle. Geçmişinizde yaşadığınız hatırlamadığını olaylar defterinizde puslu bir resim olarak duruyor, siz hatırlayınca resim netleşiyor. Aynı şekilde gelecekteki bölümlerin de resmi defterinizde var. O kısma gelince bahsi geçen görsel de yine netleşiyor. Ayrıca etrafta bulduğunuz notlar da hem geleceğe hem geçmişe hem de evrene dair güzel detaylar sunuyor. Eğer İngilizce biliyorsanız bu notları okuması da oldukça keyifli. Bu türdeki oyunlarda olduğu gibi sıkıcı notlar değil. Hatta özellikle bazı notlar, oyunun bende bıraktığı etkiyi biraz daha arttırdı.
Oyun korkutabiliyor mu? Ya da nasıl korkutuyor?
Sonuçta Amnesia: Rebirth bir korku oyunu olduğu için tüm özelliklerini bir kenara, korku ögesini bir kenara koymamız gerekiyor. Sonuçta oyunun başarmak istediği en büyük şey sizi korkutmak istemesi. Evet, rahatlıkla söyleyebilirim ki oyun sizi korkutuyor. Ancak şöyle bir durum var. Oyun sizi ilk oyun kadar korkutamıyor ama ilk oyundan daha kaliteli bir şekilde korkutuyor. Oyunda jumpscare dediğimiz olay, yani ekrana aniden çıkan şey durumu neredeyse sıfır. Bir korku oyununun bunu yapmadan sizi korkutabiliyor olması onun kaliteli olduğunu gösterir. Oyun atmosferi ile, sizi oyuna kilitlemesi ile gayet başarılı korku ögelerine sahip. Atmosfer olarak oldukça başarılı, ancak yine de korku oyunu klişelerini çok da yenememiş. Her şeye rağmen eğer kaliteli bir şekilde korkmak istiyorsanız, Amnesia Rebirth bunu güzel bir şekilde başarıyor.
Sonuç:
Oyunu her şeyiyle birlikte toparladığımda kaliteli bir korku oyunu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. İlk oyun gibi korku oyunu dünyasını değiştirebilecek bir oyun ya da yenilik getiren bir oyun değil. Aynı mekaniklerin geliştirilmiş hali ve uğraşılmış bir hikâye ile karşımıza çıkıyor. Ancak dediğim gibi hikâye herkese hitap etmeyebilir. Korku oyunlarına yeni bir soluk getirmek yerine (korku oyunlarının böyle bir ihtiyacı var mı bilmiyorum) daha önceden yaptığını daha kaliteli bir şekilde oyun bizlere sunmuş. Bulmaca ve korku kısmında ortalamanın üzerinde olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Amnesia: Rebirth şu anda PlayStation 4 ve PC için erişilebilir durumda. PlayStation’da 199,00 TL, Steam’de 50,00, Epic Games’te ise 49,00 TL. Günümüzdeki oyun fiyatlarına bakıldığında 50,00 TL’lik fiyatı rahatlıkla hak ettiğini söyleyebilirim. Oyunun oynanış süresi, sizin bulmacaları çözme hızınıza göre değişiyor, ancak 7 ile 10 saat arası bir içeriğe sahip olduğunu söyleyebilirim. Korku oyunu oynayabilen ama kafasında soru işareti olan tüm oyunculara rahatlıkla tavsiye ediyorum. Türün sevdalıları zaten çoktan satın almıştır bile. Almayan varsa da rahatlıkla alabilir.