Arcade salonlarında Golden Axe ve benzeri 2D aksiyon oyunlarını o dönemleri yaşamış olanlar mutlaka denemişlerdir. Dungeons & Dragons: Chronicles of Mystara ile o eski günlere HD olarak yeniden adım atmıştık. Oyun firmaları çok sayıda oyuncunun o eski günleri özlediğini ve o duyguları yeniden yakalamak istediklerinin farkındalar. O nedenle çeşitli klasikleri HD olarak yeniden bize sunuyorlar. Atlus ve iki boyutlu oyunlarda uzmanlaşmış bir firma olan Vanillaware ise yine eski tarz oynanışa bağlı, ama yepyeni bir oyunla karşımıza çıkıyor.
Dragon’s Crown eski ve yeniyi bir araya getiren bir oyun. İlk olarak Dreamcast için tasarlanan, ama PS3 ve PS Vita’ya kısmet olan bu oyun geliştirici Vanillaware’in en pahalı oyunu olma özelliğini de taşıyor. Oyun çoğu Batılı geliştiriciye komik gelebilecek bir miktar olan 1 milyon dolara mâl olmuş. Buna karşın Japonya’da ilk haftasında 300.000’den fazla satarak büyük ilgi gördü ve şimdiden fazlasıyla kâra geçti.
2D aksiyon oyunu sevenler Dragon's Crown'a bayılacaktır
Oyunumuz altında katakomplar ve labirentler yatan fantastik bir uygarlıkta geçiyor. Bir grup büyücü Dragon’s Crown adlı bir hazineyi kendi kötü amaçları uğruna kullanmak için arıyordur. Tabi bizim amacımız Dragon’s Crown’ı onlardan önce bulmak ve kendi yararımıza (tabi ki iyi amaçlar uğruna) kullanmaktır. Anlayacağınız oyunumuzun senaryosu aslında bazı yeşil çam filmleri gibi senaryosu 10 saniyede yazılmış izlenimi veriyor. Zaten Dragon’s Crown’ın en zayıf yönü de hikayesi diyebiliriz. Geliştiriciler hikaye üzerinde hiç durmamışlar, hikayede ne bir derinlik, ne de etkileyici bir yön bulunuyor. Neyse ki oyundaki karakterler ve ortamlar oldukça ilgi çekici. Oyunu sıradışı kılan unsurlar da bunlar.
Dragon’s Crown’da yakın dövüşte etkili olan ve savunma yönünden güçlü olan Fighter, iki eliyle silah kullanabilen, güçlü, kaslı olmasına rağmen düşük savunma yeteneğine sahip kadın karakterlerimiz olan Amazon, yaptığı büyülerle düşmanlarına yüksek hasar veren, ama savunma ve yakın dövüş konusunda zayıf olan erkek karakterimiz Wizard, ok ve uzaktan kullanılan silahlar konusunda uzman olan Elf, yine iki eliyle silah kullanabilen kısa, ama düşmanlarını havaya kaldırıp fırlatma özelliğine sahip olan Dwarf ve karanlık büyüler yapıp fazladan eşya taşımayı da sağlayan Sorcerer adı altında 6 değişik savaşçı sınıfı bulunuyor. Yalnız bu sınıfların her biri ayrı stratejiler kullanmanızı gerektiriyor; çünkü gerçekten de birbirilerinden oldukça farklılar.
Arcade salonlarının popüler olduğu dönemde yaşamış ve 2D oyunların tadını almış bir kişinin Dragon's Crown'ı beğenmemesi çok zor. Geliştirici VanillaWare bize eski ile yeninin karışımını sunuyor.
Yine de oyunda karakter gelişim seçeneğinin olması birbirinden farklı olan bu karakterlerin özelliklerini bir diğerine aktarmamıza yarıyor. Oyunda her karakterin kendi özel gelişim yetenekleri olduğu gibi, diğer karakterlere ait özellikleri de kendi karakterimize oyunda elde ettiğimiz puanlarla ekleyebiliyoruz. Vanillaware’in bu konuda iyi çalıştığını belirtmeliyim, karakterlerimize eklediğimiz yetenekler bile oyunu daha uzun süre oynamamızı sağlıyor. Zaten Dragon’s Crown’ı türündeki diğer oyunlardan ayıran en önemli şey de bu tür RPG öğelerinin oyuna eklenmesi diyebiliriz. Ne de olsa 2D bir aksiyon-rpg oyunuyla fazla karşılaşmıyoruz.Daha önce sadece 2D aksiyon oyunlarıyla karşımıza çıkan geliştirici Vanillaware bu defa RPG öğelerini da oyuna başarılı bir şekilde aktarmayı başarmış.
Şehirde dolaşıp çeşitli mekanlarda savaşa hazırlık yapıyoruz
Oyuna başladığımızda merkez bir şehrimiz bulunuyor. Burada bir savaşçı loncası, meyhane, saray ve eşya satın aldığımız bir dükkan gibi çeşitli mekanlar var. Her mekanın çeşitli işlevleri bulunmakta. Örneğin savaşçı loncasında yeteneklerimizi geliştirirken, taverna’da maceralarımız sırasında kazandığımız eşyaları satabiliyor ya da onları kullanılabilir hale getirebiliyoruz. Eşya satın aldığımız dükkanda ise çeşitli iksirler, kolyeler, yüzükler veya silahlar satın alma imkanımız bulunmakta. Dragon’s Crown’da karakter geliştirme olayı büyük önem taşıdığından karakterimizi en ince ayrıntısına kadar takılar, zırhlar, iksirler ve silahlarla donatabildiğimizi belirtmeliyim. Yani karşınızda sıradan bir 2 boyutlu önüne geleni döv türünde bir yapım bulunmuyor.
Dragon’s Crown’ı özgün kılan niteliklerden biri de sanatsal tasarımları olıuyor. Oyunun Vanillaware’in ellerinden çıktığı çok açık ve kalitede en üst seviyeye çıkmış durumda. El çizimi mekanlar ve karakterler göz dolduruyor. Özellikle çevre tasarımına diyecek yok. Her mekan birbirinden daha özgün ve renk-ışık oyunları son derece iyi kullanılmış. Diğer taraftan karakterler ise yeterince akıcı değiller. Tamam bunun sebebi oyunun sanatsal tasarımı, ama bazen robotları yönetiyormuş hissine kapılabilirsiniz. Buna karşın bu karakterler, örneğin koca popolu amazonlar, kaslı şövalyeler ve koca memeli büyücü kadınlar dikkat çekici olmayı başarıyorlar. Genel olarak grafiksel anlamda herhangi bir şikayetinizin olacağını düşünmüyorum; hatta bazen mekanlara dalıp ekrana öylece bakıyorsunuz.Yine de çevrenin el çizimi olması Trine'ın o yumuşak grafiklerini görmenizi engelliyor. Gerçi bu da bir sorun olarak görülemez; çünkü Dragon's Crown Japon kültürünün bir eseri olarak, Japon resim sanatından etkilenmiş.
Karakterler gerçekten de ilgi çekici
Oyunda hemen hemen her bölümde gizli mekanlar bulunmakta. Örneğin bir mekana girdiniz ve arka plandaki duvarda bir çatlak var. Önce çatlağın üstüne sağ analog çubuğu kullanarak tıklıyorsunuz, sonra da kılıcınızla duvara vurarak gizli geçiti açıyorsunuz. Bunun yanında ekrana bol bol sağ analog çubuğu kullanarak tıklayacağınızı belirtelim; çünkü her mekanda sağa sola gizlenmiş mücevherler var ve analog çubukla üstünden geçince bu mücevherler parlıyorlar. Bunlar kasabadan çeşitli eşyalar almanıza fazlasıyla yardımcı olacaklar. Unutmadan sağ analog çubukla yoldaşımız olan hırsız karakterle çeşitli sandıkların üzerine gelerek bu kilitli sandıkları açtığımızı da belirteyim. Hırsız karakterimizin yetenek puanları da ne kadar artarsa o kadar çok sandığı açabiliyor. Tıpkı bizim olduğu gibi onun da yetenek puanları var.
Oyunda çok sayıda gizli öğenin olması Dragon's Crown'ı tekrar tekrar bitirmenizi sağlayacaktır. RPG öğeleri de karakterinizi farklı şekilde geliştirip farklı bir oynanış stili edinmenizi sağlıyor. Kısacası Dragon's Crown bir kere oynayıp kenara atacağınız bir oyun değil.
Gelelim 2 boyutlu oyunların en önemli özelliği olan (aslında bütün oyunların) oynanabilirliğe. Açıkçası Dragon’s Crown bu konuda benzer türdeki diğer oyunlardan çok da farklı değil. Genel olarak oynanabilirlik sorun yaratmıyor, karakterinizi ekranda istediğiniz gibi hızlıca hareket ettirebiliyorsunuz. Buna karşın örneğin d-pad ile yaptığımız iksir, bomba ve diğer silahların seçimleri gibi şeyler bizi oldukça zorladı. Atlus bir yama ile bu seçimleri L-R tuşlarına aktaracağını açıkladı, ama yama çıkana kadar d-pad ile yapılan seçimler gerçekten de sinir bozucu. Neyse ki kısayol tuşları emrimize sunulmuş durumda, ama konsolda kısayol tuşlarının PC’deki kadar rahatlık sağlamadığını, çünkü tuş sayımızın sınırlı olduğunu da söylemeliyiz. Bunun dışında Dragon's Crown'da kontrol zorlukları yaşamayacaksınız. Her ne kadar bazen hasar almaya karşı yapabileceğiniz hiçbir şey olmasa da (özellikle boss savaşlarında) kontrol yapısı bizden geçer not almayı başarıyor.
Oyunda dev boss'larla zorlu savaşlar da yapıyorsunuz
Yaklaşık 15-20 saat süre Dragon’s Crown’ın Playstation 3’te yerel ve online multiplayer desteği sunduğunu belirtelim. Zaten oyunun en zevkli yönlerinden biri de multiplayer maceraya katıldığınızda çıkıyor. Tek kişilik oyunda bazen maceranıza yapay zeka tarafından yönetilen karakterler de katılabiliyor, ama arkadaşlarınızla oynamanın zevki tabi ki bambaşka.
Bu arada Playstation Vita’da maalesef tek seçeneğinizin online multiplayer olduğunu söylemeliyim, o nedenle Dragon’s Crown’ı Playstation 3’te oynamanızı tavsiye ederim. Hem büyük ekranın sunduğu keyif, hem de o karmaşanın içinde Playstation Vita ekranının küçük olması nedeniyle (aslında bir taşınabilir cihaza göre harika boyutta) yetersiz kaldığını düşünüyorum. Tabi 4 kişinin karmaşa yaratması sizi oyunu tek başına oynamaya da itebilir, bu durumda Ps Vita sürümü de göz ardı etmemenizi öneririm; çünkü oyunu tek başına oynamanın zevksiz olduğunu söyleyemem. Son olarak atmosfere göre havaya sokan müziklere sahip olan oyunun türü seven oyuncular tarafından büyük bir zevkle oynanabileceğini söyleyebilirim.