Jake Canway her vatan evladı gibi askerliğini yapmış ve hayırlı bir evlat olmak için baba ocağına dönmüştür. Askerde yaşadığı travmaları geride bırakmak, belki de evlenip çoluk çocuğa karışma hayalleri kuran Jake, kardeşinin hovardalığı ve babasının geçmişinin gölgesinde kendisini bir intikam ateşi içerisinde buluverir.
Evet Ride to Hell: Retribution son derece klişe bir hikaye ile açılışını yapıyor. Daha üzücü olan kısım ise oyunun işleyişi de bu klişelikten fazlasıyla nasibini almış durumda.
Hikaye örgüsü ve dinamikleri baştan savma bir yapım ile karşı karşıyayız. Örneğin otelde kovaladığınız bir adamı yakalamak için motorunuza atladığınızda birden hava aydınlanabiliyor. Ya da takip ettiğiniz adam bir garaja sığındığında öncelikle garajın sahibi olan bayanla tanışmalı, eski kocasını döverek anahtarı almalı, ehh yeri gelmişken gönlünüzü de hoş edip, kapıyı açmak üzere tekrar garajın yolunu tutmalısınız.
Evet, kurtardığınız her hatunun sorgu sualsiz kucağınıza atladığı,
cinselliğin bu kadar zorlama ve popüler olma çabası ile yapıldığı bir yapım Ride to Hell.... Oyun boyunca kızların gönlünü çalan ama aynı zamanda sert ve kodunmu oturturum tavırlarına girmeye çalışan Jake karakteri, kafe ve barlarda kasım kasım kasılan tiplerden öteye gidemiyor. Kısacası hikaye üçüncü sınıf amerikan filmlerinden daha sığ ve bayat bir sunuma sahip..
Animasyonlar, çevreyle etkileşim, inanılmaz bir fizik motoru ve oyun alanını zenginleştiren detaylar........ Hepside kıyısından köşesinden oyuna tutunmaya çalışmış ama bunda başarılı olamamış unsurlar..
Gerek çevre, gerek karakter tasarımlarına baktığımızda büyük bir nostalji yaşıyoruz. Çünkü oyunun görsel yönü en az birkaç nesil geriden geliyor. 2000'li yılların başıyla kıyaslayacağımız grafik kalitesi dışında, oyunun mekan tasarımı ve kurgusuna geçtiğimizde de her anlamda sınıfta kaldığını görüyruz. Hani bazı oyunlar görsel açıdan kötü olsa da kurgu ve atmosferiyle işi kotarır. Ride to Hell yapımcıları işin bu tarafıyla da malesef ilgilenmemiş.
Ride to hell Retribution'ın en başarılı yönü belki de müzikleri. Rock temasıyla süslenen oyunun müzikleri az olmasına rağmen, diğer yönlerle kıyasladığımızda çölde su bulmuşçasına sevindiriyor bizleri. Ama araya giren yüklemeler, müziklerin yapım ekibi tarafından çat diye kesilmesi bu olguyu da seraba dönüştürmüş durumda. Bu kadar güzel bir müzik yelpazesine sahip olup, bu müzikleri kullanamamak, her babayiğidin harcı olmasa gerek. Seslendirme ve ses efektleri açısından da çtanın bir hayli altında kalıyor oyun.
Ride to Hell oynanış olarak iki kısma ayrılmış. Motor kullandığımız kısımlarda önünüze gelen basit engelleri geçiyor ve nerden, daha doğrusu neden geldiğini anlamadığınız rakiplerinizin ağzına ağzına vuruyorsunuz. Motorumuzu park ettiğimizde ise silah ve yumruklarımızı konuşturuyoruz. tabi oyunun her anına yansıyan vasat görünüm oynanışta da kendini korumuş.
Silahları çatışmaların yanı sıra oyunda yakın dövüş dinamikleri de bulunuyor. Merminizin bittiği anda ya da oyunun sizi yakın dövüşe zorladığı kısımlarda yumruklarınızı konuşturuyorsunuz. Yok ben tabancamı çekeyim derseniz gerek kamera açıları gerekse de oynanış dinamikleri daha zorlayıcı bir hal alıyor. QTE sistemi de hak getire....
Oyunun yapay zekasından da bahsetmek isterdim ama bu mümkün değil. Düşmanlarınız belli çizgisellikte ya da gelin beni vurun gibi bir mantıkla hareket ediyor. Kısacası çatışmalar keyifsiz, oynanış son derece sığ ve dövüş anları tarihi geçmiş yiyecek gibi bayatlamış durumda. İşin içine zaten sıkıntılı olan teknik yçnlerde girince, oyunun genelinden malesef keyif alamıyorsunuz.