2012, gizliliği seven oyuncuların yılıydı. Dishonored, Hitman: Absolution, Assassins Creed III gibi gizlilik odaklı sükseli yapımlar yanı sıra yeri geldi geldi Ghost Recon: Future Soldier, yeri geldi Far Cry 3, işini sessiz halletmeyi seven gölge adamların beğenisine sunuldu.
Bunların hangisi sessizliği ve gölge oyunlarını oyun alanına aktarırken, sizi de gerçek anlamda bu iki olgunun efendisi haline getiriyor? Bana soracak olarsanız hiç birisi. Evet, tahmin edebileceğiniz gibi şu an sorunun cevabıyla muhattap oluyorsunuz.
Kanada menşei oyun yapımcısı Klei, oyunseverlerin karşısına çıktığı son maceraları Shank serisindeki kanlı canlı aksiyona nispet yaparcasına, gizlilik öğelerine odaklanıyor Mark of the Ninja ile.
Side-scrolling tarzı ilerleyişe sahip olan yapımda hikayemiz silah icat oldu, mertlik bozuldu dizelerine atıfta bulunan bir sahneyle açılışını yapıyor. Eli silahlı bir grubun saldırısına uğrayan klanımız ağır darbe alırken, efendimiz Azai’de düşmana esir düşmüş halde. Göğüs göğüse cenk edilen günlerin geride kaldığı bu savaşta, diğerlerinden farklı bir imzası bulunan Ninja’mızın tüm yeteneklerini kullanarak mücadelenin seyrini değiştirmek için ter döküyoruz.
Kontrollerimize bırakılan isimsiz Ninja, efsanevi bir çiçekten elde edilen mürekkeple çizilmiş ve sahibine doğaüstü güçler bahşeden dövmelere sahip. Ancak dövmeler sunduğu kudret karşılığında, sahibini çılgınlığa sürükleyebilecek bir tehlike arz ediyor ve .. neyse Burası sır kalsın. . Mark of the Ninja, senaryosundaki dönüm noktaları ve şaşırtıcı olaylarla anlatıyı sırtlayarak oyun sonuna kadar götürmekle kalmıyor, tekrar oynanabilirliği arttıran seçimler sunuyor.
Karakterimiz her ne kadar doğaüstü sezilere sahip olsa da, silahlı düşmanlarla doğrudan kapışacak kadar saf değil. Zaten bilinçli olarak yapımcı Klei, ninjamızı aksiyonlu mücadeleler karşısında zayıf bırakmış.
Oyun yoğun karanlığa sahip atmosferiyle karşılıyor bizleri. Şurda burda konuşlandırılmış aydınlatıcılar ve düşmanlarımızın fenerleri dışında her şey karalara bürünmüş ninjamızdan taraf gözüküyor. Son derece basmakalıp bir şekilde karanlıktan yararlandığımızı, ışıktan kaçtığımızı söylemeyeceğim, söyleyemeyeceğim. Zira Mark of the Ninja ezber bozan bir yapıya sahip karanlığı benimseme konusunda. Side-scrolling olmasına, yani oyun bölgesinin önemli bölümü ekranımıza yansımasına rağmen sadece bulunduğumuz bölgede görsel hakimiyet kurabiliyoruz. Uzak kaldığınız bölümlerde değil düşmanı,düşmana çaktırmadan ilerleyişinize yardımcı olacak eşyaları dahi net biçinde görmek imkansız. Mark of the Ninja, son dönemde pek çok gizlilik oyununda kullanılan “bir tuşa bas, karanlıkta düşmanların gözüksün; bunun adı da içgüdü olsun” diye yaftalanıp oyuna eklenmiş bir görüş moduna sahip değil. Bu karanlık anlayışı oyuncuya “yakalanma” stresini hissettiriyor ve oyun alanına basit bir şekilde hakimiyet kurmanızı engelliyor. Lakin bu oyunda gizlilik öğeleri üzerinde hakimiyet kuramayacağınız anlamına gelmiyor. Etrafta olup bitene dikkat eder, kulak kabartırsanız her şeyi lehinize çevirmek elinizde.
Görsel teması sağlamak için yapmanız gereken, temkinli şekilde düşmana yaklaşmak. Kapıyı aralamak, ışığa yaklaşmak veya havalandırmadan şöyle bir göz gezdirmek karanlık bölümlerin bilinmezliğini ortadan kaldırıyor; yapısı ve düşmana nasıl yaklaşmanız gerektiği konusunda plan yapma fikri veriyor. Gezinti yapabileceğiniz alanlar beyaz çizgiyle işaretlenmiş durumda.
Ancak çok önemli ve zekice düzenlenmiş bir detay var: düşmanlarınızın hareketlerini baktığınız an dahilinde görebiliyor olmanız. Mesela düşmanınız devriye gezerken bir bakış attınız ve geri kaçtınız diyelim. Tekrar görsel hakimiyetinizden çıkan bölümden geriye elinize düşmanı gördüğünüz son hali kırmızı bir silüet olarak beliren kara bir resim kalıyor. Bu andan sonra karanlığa gömülen bölümde ne olup bittiği muamma. Bu noktada devreye ikinci kozumuz giriyor; ses dalgaları.
Mark of the Ninja’da ister düşman ister siz tarafından çıkarılan her ses, gücüne bağlı olarak halkalar halinde ulaştığı alanı gösterir. Ayağımızı denk almamıza yardımcı olan ses dalgaları, görsel hakimiyet kuramadığımız bölümlerde açığa çıkmadan ilerleyiş sağlayabilmemiz ve strateji kurmamız için tüm bir dayanağımız oluyor.
Strateji kurmak dedik. Haritamız tek düze bir tasarıma sahip değil. Hedef noktaya ulaşmak için çeşitli yolları seçebilir; buna mukabil farklı engellerle karşılaşabilirsiniz. Bazı nesnelerin arkası; konteynır, dev vazolar veya çöp kutuları gibi, ara odalar ve tabii ki havalandırmalar açığa çıkmadan ilerlemeniz için oldukça kıymetli saklanma noktaları oluyor. Sahip olduğunuz techizatlarınız oyun alanını manipüle etmenizde anahtar role sahip. Yanınızda daimi olarak bulundurduğunuz kancanızla bir göz kırpması hızında yer değiştirebilir ve mini bıçaklarınızla patlattığınız ışıklar nöbetçilerin aklını bulandırabilir. İlerleyen bölümlerde katakülliye getirmesi daha bir çetrefilli hale gelen düşmanlarımızı ve engelleri sayılı miktarda sahip olduğunuz sis ve ses bombası yanı sıra, kurduğunuz tuzaklarla dahi tongaya düşürebilirsiniz. Tuzağı kurarken dikkat, sesin duyarlarsa kıllanırlar.
Mark of the Ninja, metal gear solid’de kullanılan uyarı sistemine sahip. Düşmanların kafasında beliren ünlem işareti ve alarm sistemi gibi detaylar bu oyundan referans alındığına güzel birer örnek tekil ediyor.
Görsel veya işitsel anlamda ilgi çekici bir hamle yaptığınızda oluşan sarı halka ,düşmanın aklının oraya gittiğini ima ediyor. Böylece aşırıya kaçmadan, hareketlerinizi esnetip hedef noktaya daha rahat ilerleyebilir, ya da diğerlerinin icabına bakabilirsiniz.
İcabına bakmak dediysek öyle tavuk boğazlar gibi değil, bir ninjanın asaletine yaraşır şekilde olmalı infaz. Düşmana arkadan yaklaştığınızda beliren tuşa bastığınızda ufak bir quick time event anıyla karşılaşıyoruz. Hemen dudak bükmeyin, pek çok oyunun aksine Mark of the Ninja hakkını vererek kullanmış bu özelliği. Avınızı rüzgar kadar sessiz bir şekilde sonsuzluğa uğurlamak istiyorsanız, verilen süre içerisinde tuşlara zamanında ve doğruca basmalısınız, yoksa... düşmanlar sizi duyabilir. Etrafınızdaki tehlike unsurları her yeni bölümle birlikte değişim geçiriyor. Önsezileri hayli kuvvetli köpekler, sizden ürkerek ortalığı velveleye veren kuş sürüleri, fareler, daha bir techizatlı nöbetçiler.
Giriştiğiniz kedi - fare oyununda yaptığınız her hareket puanla taçlandırılıyor. Başarıyla gizlendiğiniz anlar, düşmanın dikkatini dağıtma, canına kıymadan es geçtikleriniz hatta kusurlu infazlarınız dahi bir alkış alıyor. Oyunun ücra köşelerine gizlenmiş yazıtlar, kıymetli nesneler ve mini oyunlar da oyun sonunda aldığınız genel puanı etkiliyor. Hem böylece haritanın her yerini kolaçan etmiş oluyorsunuz. Ayrıca görevler, yapması oyuncunun arzusuna bırakılmış kaidelerle zorlaştırılmış. Bir noktadan diğerine 1 dakikanın altında ulaşmak, ya da bir başka görev sırasında 20 ışık kaynağını patlatmak gibi. Düşman tarafından görüldüğünüz ve alarmı çaldırdığınız anlardaysa eksi puanlar alıyorsunuz. Bu puanların size geri dönüşü ise sadece online skorlarda adınızı üst sıralara taşımakla sınırlı değil. Puanlar, bulduğunuz yazıtlar ve üstesinden geldiğiniz görev kaideleri, karakterinizin öldürme tekniğini, techizatlarını, kıyafetini geliştirmede işinize yarıyor.
Ondan sonra Batman misali sahneler sarıyor dört bir yanınızı. İbret olsun diye astığınız düşmanın diğer kolcuları korkutup telaşa düşürmesi, kargaşa havası, birbirlerine ateş etmeleri devam ederken siz oyun alanına hakim bir şekilde, bir köşede bıyık altından gülüyoryeni planların peşine düşüyorsunuz.
Yapay zeka, gizlilik unsurunun öne çıktığı oyunlarda her zaman tartışma sebebi olmuştur. Mark of the Ninja genel anlamda sizi epey zorlayacak seviyede. Ama an geliyor, oyunumuz bu konuda bariz açıklar veriyor.
Thief, Metal Gear Solid, Splinter Cell gibi mihenk taşı olmuş yapımların sunduğu oynanış biçimini kendine has duruşunu da ekleyerek oyunculara aktaran Mark of the Ninja, türü başarıyla sırtlıyor. Gözlemlemeniz, strateji kurmanız, doğru zamanlamanız ve tabii ki sabretmeniz gereken oyun alanı, sunduğu mekaniklerle de dilediğiniz gibi at koşturma özgürlüğü tanıyor. Son derece rahat ve akıcı kontrollere bir kez hakimiyet kurduktan sonraysa değmeyin keyfinize. Gizliliği benimsemiş oyunları seviyorsanız ve önünde şapkamızı çıkardığımız Mark of the Ninja’yı oynamadıysanız; çok şer kaçırıyorsunuz demektir.