Bomboş bir arazi, belki çorak belki de yeşile bürünmüş bir orman, ama bir önemi yok. Burası artık sizin alanınız. Burayı endüstrinin en büyük çarkı haline getirebilir, veya silikon vadisine dönüştürebilirsiniz. Yahut dört bir yanını pistol gibi çalışan petrol kuyularıyla donatıp ekonomide tavan yapmak ilginizi çeker miydi? Ya da durun bir saniye, en güzeli temiz temiz para kazanmak, kurun bir çakma Las Vegas, zenginleri söğüşlerken turizm sektörüne vurun damganızı. Haaa bu arada herşey yolunda gidecek diye bir şey yok. Kendinizi ne olduğunu bile anlamadan varoşların ortasında bulabilir, etrafta dilencilerin ve suçluların gezindiği bir Gotham City’yi yönetirken bulabilirsiniz. Ya da daha kötüsü nükleer savaştan çıkmış bir post apocalyptic dünyanın sorumlusu olabilirsiniz. Evet tüm bunlar ihtimaller dahilinde.
SimCity serisi, şehir kurma oyunları arasında çok ama çok önemli bir yere sahip. Aynı zamanda da en eskilerinden biri. 1989’da başlayan bu SimCity furyası serinin zirve yapan dördüncü oyunu ile ufak bir ara vermişti. SimCity 4, mod desteği sayesinde bugün bile binlerce oyuncu tarafından oynanabiliyor. Ama yeni SimCity, serinin evriminin son halkası ve bu evrimin en büyük adımı görsellik dalında atılmış.
Serbest şehir oyunlarında hep ararız ya yaşayan şehir atmosferini, işte SimCity bizlere bunu sunuyor. Minnacık Sim’lerin yaşamlarını takip edip adeta biri bizi gözetliyor’un geniş çaplı versiyonunu izliyoruz. Mutlu mesut hayatlarını yaşarlarken veya cehennemin ne olduğunu öğrenirlerken işlerine gidip geliyorlar, parklara gidip bir hava alıyorlar veya alışveriş yapıp o küçük dünyalarında mutlu oluyorlar. Hareketlilğin tek kaynağı Sim’ler değil elbet, binaların çeşitliliği ve içerdikleri animasyon sayısı oldukça tatmin edici. Öyle ki bir fabrikaya yaklaşıp da gelişmişlik seviyesine göre çalışan işçilerin yaptıklarını ve işleyen araçları takip edebilirsiniz. Yağmurlu bir günde araçların kırmızı ışıkta oluşturdukları trafiğe yakınlaştığınızda sanki kendi günlük yaşantınızın bir sahnesini yaşıyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz. Hele ki şehriniz gelişip de metropolise dönüştüğünde, zamanı hızlandırıp karıncalar gibi işleyen hareketliliğe müziklerin de etkisiyle dakikalarca bakabilirsiniz.
Güneş batıyor, hayat benim şehrimde daha yeni başlıyor diyenlerdenseniz bir bakıyorsunuz şehrin ışıkları yavaş yavaş yanmaya, sokakları aydınlanmaya başlıyor. Dümdüz ovada adeta bir kristal gibi parlıyor şehriniz. Gececiler fabrikalarına, gündüzcüler yuvalarına dönmüş oluyor. Bir de bakıyorsunuz yağmur başlamış, ama öyle tırt bir yağmur değil. Hani büyük bir şehirde yaşıyorsanız bazen bir yere yağmur düşerken başka yer günlük güneşlik olur ya, sonuçta tepedeki bulutun da bir büyüklüğü vardır. İşte burda da öyle. Karakoldan çıkan bir devriye aracını takip ettiğinizde olay mahalline ulaştıklarını ve binayı soyan hırsızlarla çatıştıklarını görebiliyorsunuz, ya da yangına giden itfaiye aracını yukarıdan haber helikopteri takip ettiğinde koşun koşun yine olay var diye tepkiler verebilirsiniz.
SimCity bu tip detaylarla dolu, sizin ellerizde büyüyen bir şehrin gelişimini adım adım izlemek ve zaman zaman gerçekten de sadece izlemek büyük keyif veriyor oyuncuya. Bazen herşey yolunda gitmediğinde yaptığınız yanlışların nasıl etki ettiğine tanıklık etmek zorunda kalabiliyorsunuz. Fabrikalarınızın havayı duman içerisinde bıraktığında veya çevreyi kirletip kapkara yaptığınızda ne demek istediğimi daha iyi anlıyacaksınız.
Bir diğer takdir edilesi özellik ise oyunun sunumları. Oyunun görsel bilgi ekranları öylesine şık ve temiz ki, bu konuda emeği geçen herkesi takdir etmek gerekiyor. Atık borularının, suyun elektriğin durumunu görmek için değişen yapı veya bir binaya odaklandığınızda çevrenin soyutlaşması son derece iyi hazırlanmış. Binayı dikmek için sağa sola çekiştirirken hızdan etkileniyormuşcasına yamulması bile oyuncu üzerinde farklı bir his doğuruyor, fazla fark ettirmese de.
Görselliği genel olarak ele alırsak, gerçekçilikten çok, eklenen derinlik hissiyle sanki tavanarasında yapmakta olduğunuz bir maket havası veriyor. Bir tek uhu kokusu eksik. Yok pardon elbette başka eksiklikler de var. Bazen garip garip hatalarla, Glitch’lerle karşılaşabiliyosunuz. Bina içinde bina, zeminin yapısı nedeniyle çıldıran yollar gibi bazı absürdlüklerle karşılaşmanız olası.
Maxis oyunlarının ortak bir özelliği var, o da müziklerinin insanı hipnotize etmesi, duygu seli yaşatması. SimCity oynarken, sanki önceki Maxis oyunlarında çalan parçaların sahibi yeni bir albüm çıkartmış da onu dinliyormuşsunuz hissine kapılıyosunuz. Bazen hisleniyosunuz, gün doğarken duygu yüklü bir film seyrediyormuşsunuz gibi, sanki kötü adamlar yenilmiş veya ana karakterin köpeği kurtulmuş hayata döndürülmüş de onun sevincini yaşıyorsunuz. Bazen de yeni bir yaşamın başlangıcına şahitlik ediyormuşcasına veya tertemiz bir sayfaya sıfırdan başlangıç yaparmışcasına garip garip hislere bürünüyorsunuz. Ve bu müziklerin ilginç bir özelliği var, ne yaparsanız yapın arka planda iyi gidiyor, ister ders çalışın, ister temizlik yapın, ister kafanızı dinleyin. Müziklerden bu kadar bastıra bastıra bahsetmemin nedeni son zamanlarda dinlediklerim arasında gerçekten kendisini hissettirmesi. 2 saati aşkın harika bir albüm olmuş diyebilirim ve oyunun gidişatına göre uyum gösteriyor. Örneğin şehirde sıkıntılar baş gösteriyor, veya bir felaketle karşılaştınız, o an başlıyor gerilim.
Sesler ise apayrı bir dünya. Saatler süren bir oyun seansından sonra İstanbul sokaklarında gezerken duyduğunuz ambulans sireniyle bir anda oyuna ışınlanabilirsiniz ruhsal olarak. Şehrin sesleri öyle bir işliyor ki beyninize, gözlerinizi kapattığınızda ikisini ayıramaz oluyorsunuz. Uzaktan bakarken azalan şehir gürültüsü, hangi alana yaklaşırsanız ona göre değişiyor. Bir polis aracına ve yanmakta olan bir binaya yaklaştığınızda farklı, park alanında oynayan çocuklara yaklaştığınızda farklı sesler işitiyorsunuz. Her binanın farklı bir ses efektine sahip olması ve o binanın atmosferini vermesi ise ayrı bir olay. Yapıları kondururken çıkan ses efektleri veya hmmm lağımın yani şu küçük şirin kahverengi atıkların giderken çıkardıkları ses efektleri.. kısacası oyunda duyduğumuz herşey neredeyse kusursuz.
Şimdi artık şehrimizi inşa etme zamanı. Oyuna giriş yaptığımızda, ki girebilirsek zira oyunun ilk haftası bu imkansız birşeydi. Region’ımızı kuracağımız alanı seçmekle işe başlıyoruz. Region’ın kaç şehirlik olduğu, diğer oyunculara açık olup olmayacağı, ve sandbox modunda mı yoksa normal şekilde mi oynayacağımızı belirlememiz gerekiyor. Diğer oyunculara açık olması, Join Game’den tanımadığınız kişilerin gelip de şehir kondurabilmesi anlamına geliyor. Tanımadığınız bir oyuncunun gelmesi, gözünüz gibi baktığınız şehrinize bir noktada tehdit oluşturuyor. Eğer adam kötü bir şehir oluşturup da içini suçlularla doldurursa, sizin şehrinize her gün 3000 hırsız bile dadanabilir bunu unutmayın. Sunucuyu halka açık değil yapıp sadece kendi arkadaşlarınızı davet edebilirsiniz. Şehirler arası etkileşimlere ileride değineceğiz.
Ve işte oldu, tebrikler başkanlık koltuğuna oturduğunuz. Buranın boş göründüğüne bakmayın, belki de ileride gökyüzüne doğru uzanan binalarla dolu dev bir şehriniz olacak. Şimdi yapacağımız ilk iş şehrin temel yapısını belirlemek yani asfalt döşemek olacak. Yolların artık bakım masrafı gibi bir detay bulunmuyor, basıyorsunuz parayı bakkaldan alır gibi sizin oluyor. Ayrıca yolla beraber su ve elektrik hattı gibi ek özellikler de geliyor, yani bunları ekstradan döşemeniz gerekmiyor. Kıvrımlı yollar çizebilmek de yeni özelliklerimizden biri.
Bu noktadan sonra şehrin elektrik, su ve lağım gibi ihtiyaçlarını çözmeniz gerekiyor. Her menü kendi içerisinde neyin ne kadar ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Yani şehir gelişip de elektiriği yetmemeye başladığında buradan anlayıp gerekli önlemleri almanız gerekmekte. Yapmış olduğunuz petrol kaynaklı enerji santrali ilerde yetmemeye başladığında binaya eklenti yapıp geliştirmeniz veya nükleer santral gibi çözümler bulmanız gerekebilir. Şehrin ana ihtiyaçlarını karşılayamadığınız an çöktüğünüz andır, tüm binalar tek tek durmaya başlayacağı için ekonominiz bir anda dibe vurabilir.
Oyunda yerleşke olarak üç farklı alan belirleyebiliyoruz. Bunlardan ilki Sim’lerinizin yerleşeceği oturma alanları, ikincisi alışverişlerini yapacakları ve çalışabilecekleri Commercial alanlar, sonuncusu ise yine size ekstra gelir sağlayacak endüstri bölgeleri. Endüstri bölgelerinin eğitim seviyenize göre kirlilik ürettiğini ve iş olanağı sağladığını unutmamak gerek.
Eğitime değinmişken, eğitim ilk başlarda önemsiz ve masraflı görünse de, halkınızın çıkaracağı geri dönüştürülebilir çöp miktarından, suç oranına kadar pek çok şeye etki etmekte. Okulların olmadığı bir şehrin parkında oyun oynayan bir çocuğun ben büyüyünce hırsız olucam demesine şahit olabilirsiniz, yani eğitim şart. Tabii geliştikçe yapmanız gerek zira ek binalarıyla tamamlanmış bir üniversitenin masrafıyla ufak bir kasaba geçindirilir.
Sağlık hizmetleri, itfaiye, polis merkezi, çöp arabaları derken bir süre sonra sisteminizi oturtmaya başlıyorsunuz. Ama sonra bir bakıyorsunuz yollar dolup taşmış. Uzun kuyruklar oluşturan araçlardan kurtulmak için yollarınızı geliştirmeniz gerekiyor ama bu noktada da yapay zeka unsuru göze batıyor. Bu oyunda ne kadar iyi bir yol planı yaparsanız yapın bir süre sonra trafikten kurtulamıyorsunuz, bu sizin hazin sonunuz. İster şehri otobüs duraklarıyla donatın, isterseniz en gelişmiş yollarda tramvay hizmeti verin. İnsanlar işlerine giderken, okul otobüsleri öğrencilerini toplarken, çöp kamyonları, polis devriyeleri, itfaiye ambulans derken 3 şeritli yollar bile bana mısın demiyor. Çünkü araçlar ne olursa olsun kendilerine en kısa yolu seçiyor, yani araçların yol bulması için yazılan yapay zeka bu kadar. Şu yol daha boş oradan gideyim yok, illa o ışıkda 3 saat bekleyecek. Daha da kötüsü, sola dönecekler diye hepsi sadece sol şehirte bekleme yapabiliyor ve bunun gibi enteresan manzaralar çıkabiliyor. Yollar tıkanınca hizmetler işlemiyor, hizmetler işlemeyince herkes şikayetçi oluyor vs vs sonra al sana kaos.
Diğer bir yenilik tükenebilir kaynaklar. Yerde petrol var diyip abandığınızda ve herşeyinizi bu sistemin üzerine kurduğunuzda petrolün bitmesiyle krize sürüklenebiliyorsunuz ki oldukça güzel bir detay. Aynı şekilde su kaynakları da tükenebiliyor, hatta suyu kirletebiliyorsunuz. Pis suyu millete içirince de ver elini salgın. Klinikleriniz dolup taşarken ölüm oranları artmaya, sokaklarda ambulans sesleri susmamaya başlıyor. Siz de saçınızı başınızı yolup durumu çözmeye uğraşıyorsunuz. Bu tip zincirleme olaylar oyunun her özelliğini kapsıyor neredeyse ve herşeyi bir dengede tutmanız gerekiyor.
Diğer bir olay da şehri turistlere açmak veya kumarhanelerle donatıp bunun üzerinden para kazanmak. Bir şehri sadece tek bir şeye odaklamak çok daha kolay olacak, zaten herşeyin olduğu kalabalık bir şehir kurmak imkansız çünkü yeterli alan yok. Şehir özelleştirmelerinden yer altı kaynaklarına odaklanabilirsiniz, ama çevre ve hava kirliliğini hesaba katmanız gerek. Şehrin hava akımını dikkate alarak en fabrikaları en uca kondurmak gibi ince hesaplar yapmalısınız. Diyelim ki tek bir şeye odaklanıp şehrinizi kurdunuz, aynı Region’da başka bir şehir daha kurup ikisi arasında pek çok özelliği paylaştırabiliyorsunuz. Kaynak transferi veya çöp kamyonu bile gönderebildiğiniz gibi, para ve iş güçü de aktarabiliyorsunuz. Hatta tüm şehirleri yine Region’da özel olarak ayrılmış Great Works alanında özel bir inşaat için seferber ilan edebiliyorsunuz. Tüm şehirler bir uzay üssü için veya dev bir havaalanı yapmak için çalışabiliyorlar.
Şimdi oyunu son bir kez daha övüyorum, sonrasında yermeye başlayacağım. Kendinizi oyuna adamışken geçen saatlerin farkına varmayacak, oyunun dünyasında doğup batan güneşlerin sayısını unutacak, kendinizden bir parçaymışcasına emek verdiğiniz bu ufak dünyanın etkisinde kalacaksınız. İlk yükselen binanızı hiç unutmayacak, şehriniz gökdelenlerle dolduğunda ise karşısına geçip işte, işte bu yapıtın sahibi benim. Ben yarattım bu şehri, tüm sorunlarıyla, tüm güzellikleriyle benim eserim bu. Trafiği de olsa, arada bir elektiriği de kesilse, bu şehir, bu şehir a dostlar, bizim şehrimizdir. Neyse fazla kaptırmayalım, iyice drama bağladık. Kısacası SimCity, özellikle bu tip simülasyonlardan hoşlananları kendisinden geçmesini sağlıyor. Son derece keyif veriyor ama işler ilerledikçe sorunlar iyice çekilmez olmaya başlıyor.
Öncelikle kurabileceğiniz şehirlerin alanları aşırı derece ufak, SimCity değil adeta SimMahalle oynuyorsunuz. Region ile hepsini tek tek kontrol edip etkileşime sokabilsek de kesinlikle aynı hissi vermiyor. Bir şehri yönetirken diğer şehir tamamen duruyor, zaten aralarda oluşan anlamsız boşluklar da hiç hoş durmuyor. SimCity 4’ün en ufak haritası gibi olan bu alanda bir süre sonra her metrekarenin bile pahabiçilmez değeri oluyor, neyi yıksam da şunu yapsam diye aranmaktan doğru düzgün oyuna bakamıyorsunuz.
Diğer özellik yapay zeka ve söylenmiş olan pek çok yalan. Araçlara değinmiştik de bir şehrin tamamı mı zeka yoksunu olur. Size kurmuş olduğum başyapıtımı sunuyorum. 400.000’den fazla nüfus, sıfır trafik, düşük vergiler... Dışarıdan harika gibi görünüyor ama esasında öyle değil. Trafik yok çünkü herkes evinde pinekliyor, işsizlik tavan ama vergileri düşük tuttuğum için halk hala mutlu. Ne bir endüstri var, ne bir alışveriş noktası. Etraf hırsız kaynıyor, ama soyulacak Commercial Building olmadığı için boş boş geziyorlar.
Normal bir şehir kursanız bile trenler düzgün çalışmayabiliyor, araçlar etrafta amaçsızca dolaşabiliyor, global pazarda yaptığınız alım satımlar sapıtabiliyor. Yani oyunun büyük denge problemleri var ve şehriniz geliştiğinde bu size büyük zararlar veriyor. Sadece bunlarla da sınırlı değil, eski bilgisayarlar bile çalıştıracak çünkü oyunun işlemleri sunucuda yapılıyor denilen herşey yalan çıktı. Hepsi oyuncuları online zorunluluğa alıştırmak içinmiş, iki satır kodu değiştirdiğinizde offline oynayabiliyorsunuz, ki bunu yapımcılar da kabul etti. Bizlere her Sim’in oyunda var olacağı ve yaşayacağı söylenmişti ama gel gör ki gösterilen nüfusun 3’le 5’le çarpıldığı ortaya çıktı. Belediye başkanı olarak verdim emri, hepsini tek tek takip ettirdim, adamlar hergün farklı farklı iş yerlerine çalışıyor, dönüşte de farklı eve giriyor, bu nasıl yaşam. Meğerse her Sim, kendine en yakın boş işyerine gidiyor, dönüşte de en yakın boş evde konaklıyor. Yaptığınız hiç bir şeyi geri alamadığınız için eskiden olduğu gibi oyunu Save’leyip felaketlerle keyif de alamıyorsunuz çünkü 7/24 sunucuya bağlısınız, yaptığınız herşey kalıcı. Oyundaki yol çözümleri de yine yetersiz, ne bir alt yol, ne bir metro sistemi döşeyebiliyorsunuz. Tüm bunlar büyük ihtimalle bizlere DLC ve satılık binalar olarak dönecek. SimCity, verdiği tüm keyfe rağmen hayal kırıklıklarını da beraberinde getiriyor ve buruk bir sevinç yaratıyor.