[Bir] insan için küçük, insanlık için dev bir adım.
20 Temmuz 1969 tarihinde Ay yüzeyine yapılan insanlı ilk uzay uçuşunun başarıyla noktalanması tarihe bu sözlerle geçer. Gezegenimizden 384.403 km uzaklıktaki uydumuza ulaşmak hele ki o dönemin şartlarıNA göre insanlık için dev bir adım olurken, gözler uzağa dikilir, kafalar başka gezegenlere çevrilir. Sıradaki dev adımda bizleri neler beklemektedir?
Destiny açılışını işte bu sorunun cevabını vererek gerçekleştiriyor. İnsanoğlu kızıl gezegen Mars'ın fethi esnasında kaderini tamamen değiştirecek bir yapıtla karşılaşır. The Traveler…
Menşei bilinmeyen bu devasa kürenin keşfi bir Altın Çağın da başlangıcı olur; The Traveler’ın kudreti sayesinde teknolojide akıl almaz bir ilerleme kaydedilir. İnsan ömrü 3 katına çıkar, yaşam Güneş Sistemine yayılır ve pek çok farklı gezegende insanlar tarafından devasa koloniler oluşturulur. Mucizelerin baş gösterdiği bu saltanat günleri yüzyıllarca sürecektir lakin insanın insanı boğazlamayı bırakıp kendini gelişmeye verdiği altın çağ The Traveler’ın kadim düşmanının çıkagelmesiyle sonlanır. Düşmanın gücü o kadar acımasız, çöküş o kadar büyük olacaktır ki nihayetinde insanoğlu, daha doğrusu bir avuç insan nüfusu gücü tükenmek üzere olan The Traveler’ın kendini feda etmesiyle Dünya’da ufak bir toprak parçasında koruma altına alınırken, geriye kalan ne varsa kainattan silinir. The Traveler sükut içinde şehrin kubbesinde hareketsizce beklerken artık kendi başımızın çaresine bakma zamanı gelmiştir.
Görevin bir koruyucu olarak gözlerini açtığın bu kıyamet sonrası dünyada yeniden harekete geçen ve yegane amacı insanoğlunu kökten kazımak olan karanlık güce karşı The City adı verilen kurtarılmış tek bölgeyi, son kaleyi korumak. Tehdit her yerde, düşman çetin. Ama merak etme bu mücadelede yalnız olmayacaksın.
FPS türünün deneyimli ismi Bungie, 2001 yılında başlayan ve 10 yıl kadar süren Halo macerası sonrasında uzun süredir üzerinde çalıştığını bildiğimiz, hatta Halo 3: ODST’de dahi ufaktan ayak seslerini duyurduğu Destiny ile karşımızda. Kimilerinin MMO-Shooter olarak tanımladığı, Bungie’nin ısrarla dünya paylaşımlı shooter olarak vurguladığı Destiny oyunculara warlock, titan ve hunter adlı 3 farklı sınıf ve İnsan, exo ve awoken isimli 3 ittifak ırk seçimi sunuyor ve daha sonra bu paylaşımlı dünyaya, silah arkadaşlarınızla buluşmaya yolluyor.
Bungie tarafından geliştirilmiş yepyeni bir grafik motoruyla inşaa edilen Destiny halen başlangıç aşamasında olan yeni nesile seyrine doyum olunmaz bir manzara konduruyor. 1080p çözünürlüğün getirmiş olduğu netlik ve saniyede 30 kare oranındaki kararlılıkla akıcı bir performans sergileyen yapımın betasında yer alan kare atlama sorunu ortadan kaldırılmış. Görsel hatalarla karşılaşmak içinse hummalı bir çalışma yapmanız gerekecek. Her mekanda kendini gösteren ve kaynağına göre farklılığını hissetiren ışık oyunları, gölgeler, yansımalar ve kaplamalar, geometrik çizimlerdeki başarı ve de uzak mesafe görüş açısındaki net betimlemeler bize söylenecek çok da fazla bir şey bırakmıyor. Animasyonların da başarısına değinmek lazım. Çünkü silahınızın türüne veya vurduğunuz noktaya göre değişen düşman hareketleri vuruş hissini bir adım öteye taşıyan başarılı bir detay olmuş. Aynı başarı uzun kıyafetler giyen silah arkadaşlarımızın hareketleriyle de kendini tekrar ediyor. Bu noktada pek de karşılaşmadığımız ara sahnelerde beliren karakter tasarımları, saç modellemeleri, uzak mesafedeki kimi yapıtların kalitesi ve çevre etkileşiminin oyun alanında büyük rol almaması gibi öğeleri hünerli görselliğin eksileri arasında gösterebiliriz.
Mekanlar değiştikçe oynayanları bir an için durup manzarayı seyretmeye itiyor Destiny’nin uzay tasviri. Atmosfer büyüleyici, atmosfer çekici, atmosfer bağlayıcı bir unsur olmuş Destiny’de. Ki birazdan bahsediceğimiz hikaye sunumunu da ipten alan yegane unsur oluvermiş.
Dünyayı geride bırakıp da düşmanlarımızın üssü haline gelmiş Ay, insanların eski kolonileşme merkezleri Venüs ve Mars’a yaptığınız ziyaretler gösteriyor ki sadece görsel bir başarıya sahip değil Destiny. Erişme ve keşfetme duygularımızı kamçılayan atmosfer, bilimkurgu öğeleri ve sanatsal yönetimiyle uzayın bilinmezliği ustaca kullanılmış. Ay’dan dünyanın dönüşünü seyretmek ama aynı yerde düşmanın yuvasına baskın yapmak; fırtınalı Venüs’’te altın çağını yaşamış insanların kalıntılarını arşınlamak ve Mars’ın uçsuz bucaksız çöllerinde hikayedeki kilidi açacak anahtarın peşine düşmek… Bu güzel atmosferin tamamlayıcı unsuru ise gezegenlerde yaşanan gecer gündüz döngüsü oluyor. Örneğin gündüz vakti terk edilmiş eski Rusyayı, harabe roket fırlatma istasyonlarını süzerken, akşam olduğunda beliren kutup ışıkları sizi bir anda bambaşka bir diyarda hissetirebilir. Hatta bu döngü oyunun PvP haritalarında bile kendini göstererek haritaların taze bir görünüm kazanmasını sağlamış.
Hikaye… Halo serisine imza atmış ve özellikle Halo Reach ve Halo 3:ODST gibi şahsımı ihya eden sunum tarzıyla aklıma kazınmış Bungie’nin değil gibi bu hikaye sunumu. Büyük bir potansiyele sahip olan, her an bir şeyler olacakmış hissini veren Destiny ne yazık ki finale kadar kabuğundan çıkamıyor ve bu konuda önemli bir çaba da sarfetmiyor. Hayret verici biçimde başarısız, ruhsuz bir iş ortaya konulmuş.Bir serinin başlangıcı olduğunu düşünürsek sizi bu dünyanın gerçekliğine çekemeyen işleyiş, devamında ne olacağını da merak ettirmiyor. Hikaye anlatımı tam anlamıyla The Traveler’ın yadigarı kişisel yapay zekamız Ghost’un sırtına yüklenmiş.
Tüm bir hikayede en önemki görevler hakkında bilgilendirmeleri gördüğünüz bu ara yükleme ekranında alıyor, görev bölgesine vardığımızda Ghost’a tarama yaptırıyoruz (ki kendileri Peter Dinklage abimiz tarafından seslendiriliyor). O esnada düşman dalgaları gelmeye başlıyor, Ghost’u koruyoruz ve bölüm sonu canavarıyla çarpışıp bir başka göreve gidiyoruz. Hikaye sunumunu ayyuka çıkarabilecek çok az etkileşim ve zoraki bir kaç ara sahne var hepsi hepsi. Ve az önce anlattığım görev döngüsü çizgiselliğinden zerre ödün vermiyor. Bir sonraki görevinizde de ghost’u çıkarıp tarama yaptıracağınızı, gelen düşmanları öteleyeceğinizi de adınız gibi biliyorsunuz ki şu sahne bir süre sonra sanayi sitesinde kaynak yapan ustaları çağrıştırmaya başlıyor oyuncuya. İnsanların altın çağı, The Traveler, ademoğlunu ipten alma felan kalmıyor aklınızda. Sunumun sıradan yapısı ve tekrarı aslında görevlere de yansıyor ve doğrudan oynanışı etkileyerek, kendini son ana kadar değiştirme ihtiyacı duymayan bir oyun alanı çıkıyor.
Mesela ulvi görevlerden birisi: düşmanın elinde bulunan kadim bir kılıcı yok etmek. Girişte yapılan bilgilendirme öyle destansı ki, görev sonunda neler olacağını merak etmeye başlıyorsunuz. Hikayenin değişkenliği yakalayabildiği ender görevlerden birisi olarak not düşebileceğim bu görev sonunda kılıç elimizden kayboluveriyor, Ghost “ooo abi süper iş çıkardın hadi gidip haber verelim diyip.” kestirip atıyor. Bitti. Bu kadar güzel bir dünya inşaa et ama içini bu kadar boş bir sunumla doldur. İşte bu noktada devreye görsellik ve atmosfer giriyor. Hikaye su kaynatırken, gezegenleri keşfetme, yeni bölgeleri görme adına oyuncuyla bir gönül bağı kurmakta tembellik eden sunumu sineye çekiyorsunuz yani.
Bungie, tıpkı Halo’da olduğu gibi bilimkurgu temasını hissetirecek melodiler yerine destansı bir mücadeleyi hatırlatacak müzik albümüyle çıkageliyor. Ve yine Halo serisinde olduğu gibi müzik albümünün başında Martin O’Dannell var. Ayrıca ünlü İngiliz müzik grubu The Beatles’dan tanıyacağımız Paul McCarty ve O’Dannel’ın ortağı Michael Salvatori albüme şekil veren isimler arasında yer alıyor. Bazı görevlerde duyacağınız parçalar sizi gerçekten de mücadele konusunda ateşlerken, hikaye sunumunun bayağılığı müziklerin etkisini bile söndürebiliyor. Karakterimiz ve etrafta homurdanıp duran düşmanlardan çok Ghost’un yani Peter Dinklage’in sesini duyuyoruz. Alfa aşamasında eleştirilen, Beta aşamasında robotikleştirilen ses, zatımı tatmin etmeyi başardı. Belki de tüm hikaye gidişatını Ghost’dan dinlemek sizi bu sese karşı hassas konuma getirebilir. Silah sesleri, yakın mesafe vuruşlar doyurucu bir izlenim bırakırken, PvP modununun anonsçusu kimi oyuncular için itici, kimi oyuncular içinse farklı ve yerinde bir seçim olarak yorumla açık kapı bırakmış. Ben 2. gruba dahil oluyorum.
Destiny arkadaşlarınızla deneyim ettiğinizde büyük bir anlam kazanan, bireysel olarak devam ettiğinizde de ancak etraftan gelecek yardımlarla keyif verebilecek bir yapım. Bungie’nin paylaşımlı dünya vurgusu da bundan kaynaklı olsa gerek. Dünya, Ay, Venüs ve Mars haritaları olmak üzere 4 ana bölgeye yayılan yolculuğumuz Dünya’da başlıyor, bitirilen görevlere mütevazi olarak adım adım yeni alanlara yelken açıyor ve haritaları bu görevler eşliğinde keşfediyorsunuz. Yolculuğumuzda kullandığımız, saniyeler içinde oyun alanına davet edebildiğimiz kişisel aracımız keşif yolculuğumuzu keyifli bir hale getirmiş.Görevler 3 kişiye kadar online co-op oynamak üzere tasarlanmış ama zorluk seviyesi bireysel oynayanlar için de dengelenmiş. Her bölüm bir asgari seviye sınırına sahip. Mesela dünyadaki göreviniz sonrasında açılan Ay bölgesine gittiğinizde her göreve girebiliyorsunuz ama seviyeniz yetersiz gelirse ortaya bir zorluk seviyesi çıkartılıyor.
Görevlerin değişmeyen yapısını bir kenara bırakalım, Destiny bir shooter oyunu olarak keyif veren dinamiklere sahip. Yakın dövüş özelliği son dönemde gördüğümüz shooter oyunları arasında kendini fark ettirecek bir değerde. Her sınıfın değişen yakın dövüş hareketi bitirici vuruşlar keyifli, ayrıca bir hazla desteklemiş.
Sınıfların kendine has ana yetenekleri var ve seviye atladıkça bu özellikleri destekleyecek yeni kabiliyetler kendini göstermeye başlıyor. El bombanızı, yakın dövüş gücünüzü ve süper hareketinizi doğrudan etkileyecek kabiliyetler bunlar. Örneğin Warlock sınıfında el bombası patladıktan sonra belli bir süre etrafa zarar vermeye devam edebiliyor, Titan sınıfında ise el bombası düşmanı bir süreliğine etkisiz hale getiriyor. Warlock’un süper vuruşu hedeflenebilir bir alana büyü atmanızı sağlıyor, Titanlar alan vurarak birden fazla düşman için tehdit oluşturuyor veya Hunter çok hızlı hareketlerle düşmanları tek tek alaşağı ediyor. İlerleyen aşamalarda açılan altsınıf seçeneklerse kendini tekrar eden oyun yapısı içinde farklı yetenekler sunarak oynanışı etkileyemeyi hedeflemiş. Mesela tüm karakterler havada süzülme özelliğine sahipken Warlock sınıfı altsınıf özelliklerini geliştirdiğinde ışınlanma özelliğini kullanabiliyor. Titan sınıfı ise takım arkadaşlarını koruyacak bir kalkan oluşturuyor. Ancak burada Warlock sınıfının 2. özelliği hele hele PvP modunda kimi oyuncular için bir dezavantaj olarak yorumlanabilir. Sözü geçen özellikler dışında sınıfları ayıran büyük farklar, belirleyici unsurlar yok. Varolanlar ise kozmetik olarak öne çıkmış.
Karakterlerimize mütevazi olarak kıyafetlerimiz ve silahlarımız da seviye atlıyor, görevler esnasında veya sonunda yeni teçhizatlar kazanabiliyorsunuz. Zaten 20. seviyeye ulaştıktan sonra da karakterinize özel teçhizatlarla seviye atlatabiliyorsunuz. Oraya geçmeden önce kısaca kılık kıyafetimizin oyuna etkisine değinmekte yarar var. MMO oyunlarında olduğu gibi teçhizat düşürmek bir görevin en önemli parçası haline gelmiş Destiny’de. Bulunabilirlik seviyesine göre farklı renkte teçhizatlar, silahlar, sınıflara özel parçalar karakterinizin oyun alanındaki etkinliğini arttıran önemli nüanslar oluyor. Mesela bir eldiven makinalı tüfeklerde daha hızlı şarjör değiştirmenizi sağlarken, bir diğeri el bombanızın etki alanını arttırabiliyor. Kask, zırh ve botlarınız da benzer özelliklerle çıkageliyor hatta kendi içinde seviye atlayarak yeni özelliklere sahip olabiliyorsunuz. Silahlar cephesinde ise sınıf ayrımı olmaksızın herkesin kullanabileceği geniş bir seçenek yelpazesi var. Bazı silahlar tıpkı teçhizatlarımız gibi sınıf atladıkça açılan özelliklerle bezenmiş. Yanınızda her sınıftan 6 tane olmak üzere 3 farklı türde silah taşıyabiliyorsunuz. Her türün de kendine has bir mermisi var ve dilerseniz The Tower’dan yedek mermi satın alabilirsiniz. Silahlar geniş bir yelpazeye sahip gibi görünebilir ancak ilerledikçe fark ediyorsunuz ki yeni silah bir öncekinin 1 seviye üstü veya muadili konumunda.
Peki bunca teçhizat ve silahımızı üzerlerinde kullanacağımız düşmanlar ne alemde? Destiny’de yer alan her bir gezegen yeni bir düşman türüne ev sahipliği yapıyor. Halo serisini oynayanlar bu düşmanlardan bazılarını, hatta “silahlarını” bile fazlasıyla tanıdık bulabilirler. Brute ve Elite ırkına benzer modellemeler yanısıra yeni ırklar da savaş alanındaki safını tutmuş durumda. Düşman hareketliliği yani yapay zeka oyunun daha farklı bir tarza sahip olmasından ötürü Halo’daki gibi etkin bir role sahip değil. Düşmanlar da tıpkı oyuncular gibi bir seviye sistemiyle savaş alanında beliriyor ve zekice hareketlerden ziyade seviyelerine bağlı ateş güçleriyle tehdit unsuru oluşturuyorlar. Boss savaşları zorlu, saatlerinizi alabilecek yapıda ve hepsi de beklediğiniz stratejik havada geçmeyecek bir mücadeleyle sahneleniyor.
The Tower tüm oyuncuların ana üssü, hikayedede kurtarılmış bölgenin askeri bölümü olarak geçiyor. Burada temsil ettiğiniz sınıfın kumandanı veya The Traveler’ın temsilci sesiyle konuşabilirsiniz , sunucunuza en yakın bölgelerden seçilmiş oyuncularla takılabilir,yeni silahlar, ek görevler, araçlarınız için kozmetik değişiklikler satın alabilir veya kriptolu yani henüz şifresi açılmamış teçhizat ve silahlarınızı kriptocubaşına okutabilirsiniz. Oyun alanında bulduğunuz çeşitli materyaller de silah ve teçhizatlarınızı güçlendirmek için burada kullanılıyor. Seviye atlamayı hızlandıran en önemli unsurlardan birisi ek görevler. Ancak Destiny’nin ana senaryosu dahi çizgisellikten uzaklaşamazken yan görevlerin parlak bir görüntü çizdiğini söylemek zor. İster The Tower’dan aldığınız görevler, isterse ana görevleri tamamladığınız haritalarda serbest gezerken karşılaştığımız görevler olsun ateş edin de gerisi mühim değil tadı alıyorsunuz. Mesela Hive ırkından 5 adet örnek almamız isteniyor ve görev yerinin hemen ilerisinde bu düşman türünden bir kaçıyla karşılaşıyoruz. Düşmanı temizledikten sonra 3 metre gitmeyegörün aynı düşman tipleri aynı seviyede aynı noktada beliriveriyorlar. Göreviniz o noktada, keşfetmeye, bu güzel dünyayı arşınlamaya ihtiyaç duymaksızın tamamlanıyor. Zaten gezegenlerdeki ana görev saysısı da 5-6 tane ve size keşfedilecek bir harita sunmuyor. Destiny’nin bir diğer sıkıntısı düşman güruhlarının haritalarda yer değiştirmeksizin aynı yerde, aynı seviyede sizleri bekliyor oluşu. MMO türü oyunların bir parçası olan bu sistemde uzay gemilerinden gelen düşmanlar bile aynı yerlere çıkarma yapıyor.
Bu tekdüzeliği kıran ender olaylardan birisi public eventlar. Ne zaman olacağı belli olmayan bu etkinliklerde belli bir alanı korumanız veya bir düşman güruhunu yok etmeniz istenebiliyor. Sınırlı bir süre içerisinde gerçekleştirmeniz gereken etkinlikten payına düşen ödülü almak isteyen ve sunucunuzda bulunan diğer oyuncular da ortak oluyor ve sırt sırta bir mücadele başlatıyorsunuz. Benzer biçimde ana veya yan görevlere giderken sizden daha üst seviye oyuncular zorlandığınız noktalarda bir yardım eli uzatıyor ki bu anlar Destiny’nin keyifli yönleri olarak hafızalarda yer edecektir.
Evet, Destiny’nin en haz verici yanı, mücadeleyi dostlarınızla sürdürmek. Düşeni kaldırmak, bütünleşik bir yapıya gelmiş gücünüzü bölüm sonuna kadar devam ettirmek, yardımlaşmak. Karşılaştığınız bir başka ekibe yardım eli uzatmak veya haritaların kenar köşelerine gizlenmiş ganimetleri kovalamak. Başlangıç saatlerinde heyecan veren ancak temposunu yitiren yapımda arkadaş ekibinizle her gezegendeki o ilk adım ve büyülenme duygunuzu paylaşma, yıkıntılar içinde gezinme ve birlikte bir sürüş gerçekleştirme, açtığınız teçhizatlar ve silah üzerine konuşmalar; nihayetinde daha fazlasını istemenize sebep oluyor.
PvP modu seviyenize göre açılan farklı modlara sahip bir yapıda. Hikaye modundaki karakterinizi tüm silah ve teçhizatlarıyla PvP moduna taşıyorsunuz. Bu kısıma özel bir kişiselleştirme mevcut değil. Bölge kontrolü, takımlar halinde, 3’e 3 ve herkesin tek olduğu maçlar mevcut. Seviye ve teçhizat gücünüzün dengelendiği maçlarda sınıfların sahip olduğu yetenekler bazı oyuncuların sinirlerini bozabilir. Oyun modlarına bağlı olarak öne çıkan süper güçlerde, titanların oluşturduğu bir takım hedef gözetmeksizin alan vurmasıyla controlde karşı takımı ezici biçimde yenebilecektir. Geç gelen ölüm animasyonları da PvP modunun can sıkıcı noktalarından birisi. PvP modu yakın dövüş gücümüzü silahlarımızla birleştirdiğimiz, oyun alanına düşen özel mühimmatları ele geçirmek için koşuşturduğumuz anlarda gerçekten keyif vadediyor.
Keşfe pek de açık olmayan, tekdüze görevlerle donatılan 4 haritayı da bitirdikten sonra oyunculara yapacak ne kalıyor peki? 20. seviyeye ulaştıktan sonra artık düşmanlarla çarpışarak değil de özel teçhizatlar düşürerek seviye tırmanmaya devam ediyorsunuz. Bu da sizi yapılabilinecek diğer etkinliklere itiyor.
Her ne kadar Bungie MMO oyunu denmesini istemese de bu oyun türünün bir geleneği olan Raid mücadelelerine katılabilir, Strike görevlerine çıkarak Vanguard saygınlığınızı arttırabilir, PvP modlarına devam edebilir, yeteneklerinizi The Tower’da yer alan farklı gruplara sunarak göreve çıkabilir ve tüm bu etkinlikler karşılığında yeni seviyelere yelken açabileceğiniz teçhizatlar, silahlar, amblemler kazanabilirsiniz.
Destiny her ne kadar yapımcıları tarafından dünya paylaşımlı shooter olarak tanımlansa da MMO türü oyunların özelliklerini alan ancak bu özellikleri yenilikçi, uyumlu bir yapıyla oyun alanına aktaramayan, hikayesi varlık gösteremeyen, tekdüze görevlerle donatılmış, nihayetinde arkadaşlarınızla oynadığınızda bir noktaya kadar keyif veren bir oyun. Bittiğinde mevcut potansiyelini gösteremediğini hissettiğimiz yapım gelecek güncelleme ve ek paketlerle bambaşka bir kimliğe bürünebilir.