Haftalık dizi ve film önerilerimizin altıncısı ile devam ediyoruz. Bu hafta sizlere iki tane birbirinden farklı konulara sahip belgesel önereceğim. Diğer dizi ve film tavsiye yazılarımıza buradan ulaşabilirsiniz.
Bu tavsiye yazılarında az bilinen yapımları önerme veya belli bir konsept yoktur. Örneğin Cyberpunk 2077 öncesi herkesin bildiği Blade Runner filmini de Cyberpunk 2077’ye hazırlık amacıyla önerebiliriz. Az bilinen yapımlar ve kaliteli yapımlar dışında, o hafta izlemenizin daha iyi olacağını düşündüğümüz yapımlar da önereceğiz. Şimdi önerilerimize geçelim.
Dizi Önerisi: The Last Dance
Netflix ve ESPN tarafından yapılan, yönetmen koltuğunda Jason Hehir’in oturduğu, dünyanın gelmiş geçmiş en iyi basketbolcusu olarak kabul edilen Michael Jordon’ın belgeseli, The Last Dance. Aslında tam olarak Michael Jordon belgeseli değil, Michael Jordon’ın Chicago Bulls’taki son sezonunu anlatan ve Chicago Bulls’un şampiyonluğa nasıl gittiğini anlatan bir belgesel. Her ne kadar Michael Jordon ve Chicago Bulls’un 1997 – 1998 sezonu ön planda olsa da Michael Jordon’ın kariyerinin başlangıcından itibaren izlemeye başlıyoruz.
Elbette sadece Michael Jordon’a dair görüntüler de görmüyoruz. Chicago Bulls için büyük önem taşıyan Scottie Pippen, Dennis Rodman ve Phil Jackson gibi isimlerin de tek bölümlük de olsa kariyerinin başından 1997 – 1998 sezonuna kadar geldiği sırada yaşanan olayları da izliyoruz. Ancak yine de tüm hikayenin Michael Jordon etrafında şekillendiğini söyleyebilirim. Sonuçta Michael Jordon belgeseli.
Belgeseli güzel yapan özel bir teknik yok, basit bir belgesel aslında. Belgeselin güzel olmasının en büyük sebebi daha önce gösterilmemiş görüntülerin gösteriliyor olması ve neredeyse Michael Jordon’ın tüm kariyerindeki olaylara değiniyor olması. Belgeseli çekilen kişi Michael Jordon gibi büyük bir isim olunca haliyle de en ufak bağlantısı bile olan tüm popüler isimler röportaj için diziye katılmış. Barack Obama, Justin Timberlake, Larry Bird, Magic Johnson, Issiah Thomas, Carmen Electra ve hatta geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz Kobe Bryant. O bölümde anlatılan anıya dair hangi ünlü ismin bir anısı varsa, kendisi konuyu birincil ağızdan anlatıyor. Bu da gerçekten olayları en ayrıntısına kadar anlamanızı sağlıyor. Ayrıca dizi, Jordon’ın kariyeri boyunca yaşanmış tüm iyi ve kötü olayları derinlemesine işliyor. Michael Jordon ve Issiah Thomas arasındaki gerginlik, Dennis Rodman’ın eleştirilen özel hayatı, Pippen’ın takımdan ayrılmak istemesi, takımın menajeri Krause’un yanlış kararları gibi olaylar ile hem takımın hem de dönemin oldukça içine giriyorsunuz. Dizinin şu ana kadar yayınlanan bölümleri ile de Jordon’ı iyi gösterme gibi bir çabası olmadığını anlıyorsunuz. Neredeyse tüm olaylar, konuya karışmış insanların gözünden röportajlar ile anlatılıyor.
Diziyi özel yapan bir teknik olmadığı için sadece konu ile alakalı kişilerin izlemesi de daha faydalı olacaktır. Eğer basketbol ile ilgiliyseniz, mutlaka bu diziyi izlemelisiniz. Ya da Michael Jordon’ı tanımak ve basketbolun tarihine giriş yapmak istiyorsanız, bu diziden daha iyisini bulamazsınız.
Şu anda Netflix üzerinde 6 bölümü bulunuyor. Önümüzdeki 2 hafta boyunca her Pazartesi ikişer bölüm daha yayınlanacak ve 10 bölüm ile birlikte dizi bitecek. Diziye dair en çok merak ettiğim konu ise, son birkaç yıldır sürekli tartışılan “LeBron James mi, Michal Jordon mı?" konusunun diğer baş kahramanı LeBron James’in dizide gözüküp gözükmeyeceği.
Film Önerisi: Jodorowsky’s Dune
Bilim kurgu türü için oldukça önemli bir yere sahip olan, hatta şahsım adına yazılmış en iyi bilim kurgu romanı diyebileceğim Dune serisinin, Alejandro Jodorowsky tarafından 1970’li yıllarda yapılmak istenen, ancak çeşitli sebeplerden dolayı yapılamayan filmin bir belgeseli. Kısacası Jodorowsky’s Dune bir film değil, yapılmak istenen ama yapılamayan filmin hikayesini anlatan, 2013’te yayınlanan bir belgesel.
Alejandro Jodorowsky’nin filmi yapmaya karar vermesinden, filmin iptal edilme kararına kadar olan tüm süreç, filmin ekibine dahil olmuş insanlar ve yönetmenin kendisi Alejandro Jodorowsky tarafından yorumlanarak anlatılıyor. Eğer yapılabilseydi dünyanın en iyi filmi olurdu gibi düşüncelere sahiplik eden bir filmdi, Jodorowsky’s Dune. Filmi hiçbir zaman izleyemeyeceğiz, ancak bu belgesel sayesinde Alejandro Jodorowsky’nin nasıl bir şey düşündüğünü net olarak anlayabiliyoruz.
Dune, Frank Herbert’ın ilk kitabını 1965 yılında yayınladığı bir bilim kurgu serisidir. Bir bilim kurgu serisinden ziyade çok daha derin anlamlar çıkartılabilen Dune; ağır dili ama basit anlatımıyla kesinlikle türünün en iyilerinden biri. Hikayesinden ve yaratılan evrenin içeriğinden dolayı filmini veya dizisini yapmak oldukça zor. En azından günümüze kadar zordu.
Alejandro Jodorowsky de film boyunca filmi nasıl yapmak istediğini, oyuncu olarak kimi seçtiğini ve nasıl bir teknik kullandığı gibi tüm detayları anlatıyor. Alejandro Jodorowsky’nin daha öncesinde yaptığı filmlere bakıldığında ve Dune filmi için seçtiği insanlara bakıldığında kesinlikle Dune’u iyi anladığını söyleyebiliriz. Özellikle filmin müzikleri için Pink Floyd gibi grubu düşünmüş olması, filmin gerçekten de bir şeyleri başarabileceğinin bir kanıtı. Alejandro Jodorowsky’nin seçimlerine dair daha fazla spoiler vermeyeyim ki belgeseli daha keyifli bir şekilde izleyin. Bilim kurgu türünde oldukça büyük bir işe imza atmış ve gelecekteki yapımları şekillendirmiş olan bir Star Wars bile daha yapılmaya başlanmadan Dune filmi için hazırlıklara başlanmıştı. Eğer bu Dune filmi vizyona girebilseydi; Star Wars’un değil, Dune’un şekillendirdiği bir dönemde olacaktık. Bunun etkisini de gerçekten merak ediyorum doğrusu, ama ne yazık ki bunu hiçbir zaman göremeyeceğiz. Belgeseli izlediğinizde kendiniz de göreceksiniz zaten, daha yapım aşamasında iptal edilen bir filmin bile ne kadar büyük yapımlara ilham olduğunu.
Bu yılın sonlarında da eğer bir ertelenme olmazsa, belki de Dune filmini dünya üzerinde en iyi yönetebilecek kişi Denis Villeneuve’ün Dune filmi yayınlanacak. Eğer öncesinde, Dune’un nasıl bir film olacağını ya da nasıl bir kitap olduğunu merak ediyorsanız bu belgeseli izleyebilirsiniz. Filmden ilk paylaşılan görseller de aslında filmin başarılı olacağını kanıtlıyor gibi, ama elbette izlemeden çok da yorum yapılmamalı. Ancak bu belgeseli izlemeseniz bile kesinlikle en azından ilk kitabı okumanızı tavsiye ediyorum.