Ultima Underworld: Oyun Dünyasının Yapı Taşı

Alkan Adakaner

 
      Oyun Dünyasının Yapı Taşlarından birisi de hiç kuşkusuz Ultima serisidir. Birçok modern RPG’nin atası olarak görülen bu seri öylesine büyük bir etkiye sahiptir ki serinin yan oyunu bile oyun dünyasında büyük etki bırakmıştır. Tabi ki Ultima Underworld’tan bahsediyoruz. Ultima Underworld: The Stygian Abyss öylesine büyük bir başarı yakalamıştı ki bu oyunu serinin ana oyunundan daha fazla sevenlerin sayısı hiç de az değildi.
 
    Peki bu seriyi özel kılan şeyler nelerdi? Öncelikle Ultima Underworld I ve II’de Ultima serisinin yaratıcısı Richard Garriott’ın da yönetmen koltuğunda yer aldığını belirtelim. Ayrıca daha sonra Thief, Deus Ex, System Shock gibi efsanelere adını yazdıracak olan Warren Spector ise Ultima Underworld serisinde “yapımcı” koltuğunda oturacaktı. Oyunun tasarımcısı ise Paul Neurath daha sonra Thief, System Shock ve Neverwinter Nights gibi projelerde boy gösterdi. Yani oyunun geliştirici ekibinde oldukça yetenekli isimler bulunuyordu. O nedenle Ultima Underworld çoğu spin-off (yan oyun) gibi Ultima serisinin adını kullanıp popüler olmaya çalışan sıradan bir oyun değildi.
 
     Ultima Underworld oyunları serinin ana oyunları gibi Britannia adlı yerde geçiyor. Bu oyun oynanış dinamikleri bakımından her ne kadar çok farklı olsa da hikayesi Ultima serisinin kronolojisi ile bağlantılı. Yine de bizi burada etkileyen şey zaten oyunun hikayesi değil. Ultima Underworld oynanış dinamikleriyle oyun dünyasında büyük etki bırakmıştır.
 
 
 
      Birinci kişi bakış açısına sahip bir oyun olan Ultima Underworld’ta birçok katları olan zindanlarda mücadele ediyoruz. Oyundaki her katmanın birbirinden farklı atmosfere sahip olduğunu belirtelim. Böylece oyuncular benzer mekanlarda ilerliyormuş hissine kapılmıyorlardı. Karanlık bölüm tasarımlarına sahip oyunda yolumuzu bulmak da sorundu. O nedenle oyundaki bölümler hakkında çeşitli notlar alabiliyorduk. Yani haritada nereye gideceğimiz günümüzdeki çoğu oyundaki gibi doğrudan bize söylenmiyordu. Ayrıca bazı bölümler karanlık olduğundan üzerimizde ışık kaynakları taşımamız önümüzü görmemiz için bile önemliydi. Burada önemli olan Ultima Underworld’un “hardcore” oyunlardaki harita yapısına sahip olmasıydı. Eğer nereye, nasıl gideceğimiz bize doğrudan söyleniyorsa, belleğimizi kullanmamız istenmiyorsa o oyunda “hardcore” öğeler yumuşatılmış demektir diyebiliriz. Zaten oyunun yapısı da oyuncuya serbestlik sağlıyordu. Görevleri belli bir sırayla bitirmek zorunda değildiniz. Zindanlardaki keşif hissi ve bulmacaların çözüm sırası çoğunlukla oyuncunun isteğine bırakılmıştı. Yani Ultima Underworld benzer türdeki oyunlara sadece özgünlük değik, “özgürlük” konusunda da örnek olmuş bir yapım.
 
     Aslında bu tür öğelere günümüzden bakınca bunların standartlaşmış şeyler olduğunu söyleyebiliriz. Yine de şunu unutmamak gerekiyor. Ultima Underworld: The Stygian Abyss, Wolfenstein 3D ve Doom gibi FPS türünün ilk örneklerinden daha önce piyasaya çıkmış bir oyun. Ultima Underworld: Stygian Abyss, 1992 yılının Mart ayında piyasaya çıkarken, Wolfenstein 3D ise aynı yılın Mayıs ayında yayınlanıyordu. Doom ise bu oyunlardan 1.5 yıl sonra piyasaya çıktı. Üstelik Ultima Underworld sanatsal tasarım olarak bu oyunlardan daha üstün (bence açık ara öyle) oynanış dinamikleriyle de göz dolduruyordu. Oyunda yukarı, aşağı bakabiliyordunuz. Yani 3. boyutun hakkında dönemindeki çoğu oyunun aksine güzel bir şekilde veriliyordu. Wolfenstein 3D’yi hatırlarsanız yukarı ve aşağı bakmak gibi bir şansımız yoktu.
 
 
 
    Ultima Underwold: The Stygian Abyss kapalı alanda ilk defa gerçek zamanlı olarak yukarı-aşağı baktığımız ve zıplayabildiğimiz oyun olmuştu. Ayrıca yüzme gibi öğeler de oyunda yer alıyordu. Hatta bazı büyüler sayesinde karakterimizin uçması bile mümkündü. Belki günümüzde bu tür şeylerin pek fazla önemi yok; çünkü artık bunlar standartlaştılar. Buna karşın o dönemde bu tür öğelerle ilk defa karşılaşmak oyuncular için heyecan vericiydi. Dönemi için oldukça ileri derecede ışıklandırma, fizik ve yapay zekaya sahip oyunun sistem özellikleri de doğal olarak son derece yüksekti.

4    0’tan fazla büyü, enerjisi azalınca sizden kaçan düşmanlar, zamanla hasar alan silahlar, eşyaları düşmana fırlatabildiğimiz biz fizik sistemi, NPC’lerle takas yapmak gibi şeyler belki ilk defa Ultima Underworld’ta kullanışmış şeyler değil, ama benzer türdeki oyunların (zindan RPG’si diyelim) hemen hemen hepsi bu tür öğeleri Ultima Underworld’tan esinlenerek kullandılar. Bazı modern FPS oyunlarında bile bu etkisi görmek mümkün.
 
Ultima Underworld’un Etkilediği Oyunlar
 
   Ultima Underworld, 3D çevrede geçen ilk aksiyon tabanlı RPG oyunuydu. Yani bugün The Elder Scrolls’tan tutun da Dark Souls’a kadar bütün aksiyon-rpg oyunların atası aslında Ultima Underworld’tu. Örneğin From Software’in ilk oyunu olan King’s Field’ın zorlu oyun yapısı, karakter geliştirme ve bölüm tasarımları konusunda Ultima Underworld’ten etkilendiği çok açık görülüyor. King’s Field serisinin de Demon’s Souls ve Dark Souls gibi oyunların atası olduğunu belirtelim. Doğal olarak aslında günümüzün popüler RPG oyunları da Ultima Underworld’a çok şey borçlular.

     The Elder Scrolls serisinin ilk oyunu olan ve kapalı alanlarda da geçen The Elder Scrolls: Arena’nın da Ultima Underworld’ten esinlendiği açık bir şekilde görülüyor. Gerçi Ultima Underworld’un oynanış dinamikleri kendisinden sonra çıkan The Elder Scrolls Arena’dan daha oturaklıydı, ama bugün The Elder Scrolls RPG dünyasının en önemli oyunlarından birisi konumunda. Yani bu serinin esin kaynağı Ultima Underworld olmasaydı bir bakıma The Elder Scrolls serisiyle karşılaşmamız da mümkün olmayabilirdi.
 
    Tabi bu iki harika RPG serisinin yanında Ultima Underworld’tan esinlenen başka RPG’ler de bulunuyor. Arx Fatalis ve Vampire: The Masquerade – Bloodlines gibi oyunlar buna örnek olarak verilebilir.
 
 
     Peki ya diğer türler? Ultima Underworld, Warren Spector ve Paul Neurath gibi bu oyunun geliştirilmesinde önemli rol oynamış kişilerin gelecekteki projelerini etkiledi. System Shock ve Bioshock gibi FPS türünün en nadide örnekleri karanlık dünyalarını, zorlu oyun yapılarını Ultima Underworld’e borçlular. Ayrıca bazı oyun otoriteleri tarafından tüm zamanların en iyi PC oyunu olarak görülen “Deus Ex” de Warren Spector tarafından Ultima Underworld’u geliştiren ekipten elemanlarla hazırlanmıştı. Zaten oyunun derin RPG öğelerinin kökenleri Underworld’e kadar uzanıyor.
 
     Ultima Underworld oyun dünyasına çok sayıda yenilik getirdi. Bunların hepsine bir makalede değinmek gerçekten kolay değil. Örneğin oyuncuların hareketine göre değişen dinamik müzik sistemi bile başlı başına hayranlık duyulacak şeylerden birisidir. Oyunun geliştiricilerinden Doug Church’e göre Ultime Underworld’un getirdiği en büyük başarı: “simülasyon öğeleriyle RPG elementlerini birleştirmesiydi
 
      Günümüzde oyun geliştiricileri imkansızlıktan, zorlu şartlardan bahsediyorlar. Yine Doug Church’un dediğine göre Ultima Underworld’u 8 kişi 15 metre karelik bir odada, insanı rahatsız eden şezlong sandalyelerde, kafayı yememek için müzik çalıp, arada bir 30 dakikalığına Monkey Island II oynayarak geliştirmişler. Yani bu yenilikçi oyun büyük bir azim ve kararlılığın ürünü.