Haftalık Dizi ve Film Önerisi 22: The Boys - Kick-Ass

Özgür Eroğlu

Haftalık dizi ve film önerilerinin yirmi ikincisi ile birlikteyiz. Bu hafta süper kahraman temalı olan, ancak konuya biraz farklı açıdan yaklaşan bir film ve bir dizi önereceğim. Diğer öneri yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Bu tavsiye yazılarında az bilinen yapımları önerme veya belli bir konsept yoktur. Örneğin Cyberpunk 2077 öncesi herkesin bildiği Blade Runner filmini de Cyberpunk 2077’ye hazırlık amacıyla önerebiliriz. Az bilinen yapımlar ve kaliteli yapımlar dışında, o hafta izlemenizin daha iyi olacağını düşündüğümüz yapımlar da önereceğiz. Şimdi önerilerimize geçelim.

Dizi Önerisi: The Boys


Disney’in Marvel filmlerinin gişedeki başarısı sebebiyle neredeyse her stüdyonun artık en az bir tane süper kahraman filmi olmaya başladı. Bu yüzden her yerde artık süper kahraman filmleri görüyoruz. Aslında şahsi olarak düşüncem bu güzel bir durum. Sonuçta sanat filmi denilen filmleri ya da Oscar adayı olabilecek filmleri hala görüyoruz. Süper kahraman filmleri onlar için bir sorun teşkil etmiyor. İsteyen hala istediğine gidebilir. Burada şöyle bir sorun çıkabiliyor: Fragmanından çok iyi duran ama birbirinin aynısı olan veya baya dümdüz kötü olan filmler. Filmin oyuncuları, konusu, evreni gibi şeylere bakıyorsunuz ve güzel geliyor. Ancak filme gidiyorsunuz rezalet. Verdiğiniz paraya üzülüyorsunuz. Bu süper kahraman filmlerinin arasında bir de gerçekten kaliteli ve farklı işler var. Ancak bunlar bir şekilde sesini duyuruyor ve yapımı tüketebiliyorsunuz, yani o kalabalığın içinde kaybolmuyorlar.

Bugün önereceğim dizi de aslında bu tarz bir dizi. Dışarıdan baktığınızda aslında süper kahraman dizisi gibi duruyor, ancak aslında işler çok daha farklı. Süper kahraman filmlerinde, çizgi romanlarında veya oyunlarında size gösterilen şeyi kabul etmekten vazgeçip azıcık düşünmeye başlarsanız, tüm mantık hatalarını veya rahatsız edici olayları fark etmeye başlarsınız. Mesela süper kahramanlar bir düşmanla savaşırken masum birkaç kişinin ölümüne sebep olması gibi. Bunu hem DC hem Marvel işledi. Ancak yine o kadar detaylı değil. Ya da daha gerçekçi düşünmek gerekirse, günümüzde neredeyse her gün gördüğümüz olayları süper kahramanların da yapması, hiç işlenen bir durum değil. Kısacası gerçekten “gerçekçi bir yapım” reklamı ile çıkış yapan ama aslında yine birçok mantık hatası bulunduran yapımlardan çok fazla gördük. Bugün önereceğim The Boys dizisi, gerçekten duruma çok gerçekçi bir yerden yaklaşıyor.

Garth Ennis ve Darick Robertson'ın aynı adlı çizgi romanından uyarlanan The Boys dizisinin yaratıcılığını Eric Kripke, Evan Goldberg ve Seth Rogen üstleniyor. Dizinin oyuncu kadrosunda ise Karl Urban, Jack Quaid, Antony Starr, Erin Moriarty, Dominique McElligott, Jessie T. Usher, Laz Alonso, Chace Crawford, Tomer Capon, Karen Fukuhara, Nathan Mitchell, Simon Pegg ve Elisabeth Shue bulunuyor.


Dizinin evreninde süper kahramanlık kabul edilmiş bir durum, ancak henüz süper kötüler yok. Süper kahramanların ise çeşitli görevleri var. Bazıları film yıldızı, bazıları yazar, bazıları misyoner, bazıları da hiç tanınmıyor. Ancak dizi “Seven” isimli bir süper kahraman grubunun üzerinde şekilleniyor. Avengers veya Justice League tarzı bir grup olan bu Seven, çeşitli kahramanlıklar yapıyorlar. Aslında direkt olarak Justice League’e gönderme yapılan karakterler olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Arkalarında ise bir şirket var ve aslında hepsi sözleşmeli olarak oraya bağlı. Dizinin ilk gerçekçi noktası bu kısım. Süper kahramanların kafasına göre gezemediği bir durum var ortada ve bağlı oldukları kurum devlete ait bile değil, özel bir şirket. Dizinin gerçekçi olduğu bir diğer kısım ise kahramanların kuralları ve menajerleri olması. Yani kostümü giydiklerinde yaptıkları her şey planlanıyor. Süper kahramanlık yapmaları gerektiğinde bile nasıl davranmaları gerektiği planlanıyor. Ancak dizinin asıl konusu bu kahramanlar değil. Dizinin asıl konusu, bu kahramanların sebep olduğu kötü durumlar. Yani kısacası arka planda dönen üstü kapatılan olaylar. Daha ilk bölümde dizinin aslında ana karakterlerinden biri olan Hughie Campbell’ın kız arkadaşı, süper gücü hızlı koşmak olan birisi tarafından öldürülür. Yanlışlıkla öldürülür, ancak olayın üstü kapatılır ve Hughie Campbell acısı ile baş başa kalır. Bu sırada da Billy Butcher isimli bir karakter, bu durumu yaşayan tek kişinin o olmadığını söyleyerek kendisine yardım etmesini ister. Diğer ekip üyelerini de topladıktan sonra süper kahraman avı başlar. Ancak bildiğiniz gibi düz insanların süper kahramanları avlaması imkansıza yakın bir durum. Bu yüzden dizi oldukça keyifli ve gerçekçi. Dizinin gerçekçi olduğunu söylerken beni yanlış anlamayın. Elbette süper kahramanlar gerçekçi değil. Sadece süper kahramanlar bizim dünyamızda var olsalardı, tam olarak dizideki gibi olurlardı. Bu durumu açıklayıcı daha fazla örnek vermek isterdim, ancak benim dizide en keyif aldığım yerler olduğu için sizin de bu keyfinizi baltalamak istemiyorum.


Dediğim gibi dizinin benim için en keyif veren kısmı gerçekçiliği yakalamış olması. Bir diğer sevdiğim kısmı ise mantık hatası olarak durabilecek her şeyi size açıklamaları. Hatta abartmak gerekirse dizi her durumu dize açıklıyor. Yani “Bu bunu niye yapmadı ki?” diye bir soru sorduysanız mutlaka açıklanacaktır. Bu da gerçekçi tavrını daha da yukarıya taşıyor. İzleyenler bilir, Marvel filmlerinde Ant-Man’in Thanos’u yenebileceği bir yol var, Ant-Man ile Thanos’un içli dışlı durumlara girmesi ile oluşan bir durum. İnternette çok konuşulan bir yoldu, ancak elbette sinemada böyle bir şey gösteremezlerdi. The Boys bu durumu bile size açıklıyor, elbette kendi evreninde tabii. Bir diğer başarılı nokta ise dizinin CGI’ları. Arakalarında Amazon olduğu için biraz rahatlar, ancak dizi daha çok karakterlerin insansı durumlarına yöneldiği için CGI’lı sahneyi çok görmüyoruz. Kötü CGI görmediğiniz için de dizi daha iyi duruyor normal olarak, yani en azından kötü durmuyor.

Dizinin bana göre bir başka başarısı ise karakterlerin çok iyi yazılmış olması. Her karakterin yaptığı şeyler için bir sebebi, karakteristik özellikleri ki bu özelliklere dizi boyunca dikkat ediliyor ve karakter gelişimleri bulunuyor. Bu da size aslında izlerken karakterin henüz öğrenemediği bir olaya nasıl tepki vereceğini bildiğinizi hissettiriyor. Bu durum karakterlerin ön planda olduğu bir yapım için oldukça önemli bir durum. Tek eksik noktası olarak bazı karakterlerin geçmişinin detaylarına çok girilmiyor olması diyebilirim. Süper kahramanların ve Billy Butcher’ın geçmişi zaten hikayenin ana konusu. Ancak Billy Buther’ın kurduğu ekibin geçmişi çok da bilinmiyor. Ancak bu konuya da ikinci sezonda değineceklerini onayladılar. Yine de ilk sezonda olsaydı daha keyifli olurdu. Son olarak da oyunculuktan bahsetmek gerek. Genel olarak ortalama üzeri bir oyunculuk var zaten. Kötü diyebileceğimiz bir oyuncu yok. Ancak Billy Butcher’ı oynayan Karl Urban ve Homelander’ı oynayan Antony Starr muazzam bir iş çıkartmış. Karl urban sadece İngiliz aksanını biraz fazla kaçırmış ama o da karaktere çok uymuş.


The Boys’un şu anda 10 bölümden oluşan bir ilk sezonu var. İkinci sezon da 4 Eylül’de başlayacak. Dizinin ikinci sezon ilk 3 bölümü 4 Eylül'de yayınlanacak. Geriye kalan 5 bölüm ise haftalık olarak yayınlanacak. İlk paylaşılan puanlara göre ikinci sezon çok daha iyi geliyor. Üçüncü sezon onayını da aldı dizi ve hatta Supernatural’dan tanınan Jensen Ackles da dizi de bulunacak. Bu yüzden mutlaka ama mutlaka herkesin bir bakmasını tavsiye ediyorum. Her bölüm yaklaşık 1 saat uzunluğunda.

Film Önerisi: Kick-Ass


Aynı The Boys dizisinde olduğu gibi bu filmde de aslında süper kahramanlık olayına daha farklı bir açıdan yaklaşılıyor. Ancak The Boys kadar orijinal bir yapım olduğunu söyleyemeyeceğim. Mark Millar ve John Romita, Jr'ın yazdığı aynı adı taşıyan çizgi romanın uyarlaması olan 2010 yapımı süper kahraman filmi Kick-Ass aslında yurt dışında oldukça bilinene bir yapım. Ancak ülkemizde çok da bilinmiyor.

Filmin yönetmenliğini Kingsman ve X-Men: Birinci Sınıf gibi yapımların yazarı ve yönetmeni olan Matthew Vaughn yapıyor. Oyuncu kadrosunda ise Aaron Taylor-Johnson, Nicolas Cage, Chloë Grace Moretz, Mark Strong, Stu 'Large' Riley, Christopher Mintz-Plasse ve Lyndsy Fonseca bulunuyor. Günümüz dünyasında neden kötü insanlar varken süper kahramanlar yok gibi bir bakış açısıyla yaklaşan filmin ana karakteri Dave Lizewski’nin etrafında şekillenen bir hikâyeye sahip. Aslında oldukça basit ve klişe bir hikâyeye sahip, ancak gerçekçi olmaya çalışan filmin bir çizgi romanmış gibi anlatılması filmi oldukça cazip kılmış.


Aslında bir aksiyon komedi filmi. Komedi yönü ne yazık ki çok ağır basmıyor. Ancak yine de izletiyor kendini. Aksiyon sahneleri gayet kaliteli ki zaten yönetmen Matthew Vaughn bu konuda gayet başarılı birisi. Film tamamen günümüzde geçiyormuş gibi. Hiçbir zaman gerçek süper kahramanlık olaylarına girilmiyor. Ancak Batman tarzı bir süper kahramanlık olayına giriliyor. Karakterlerin geçmişi de bu konuda iyi yazılmış fakat yine de daha ciddi başlayan bir film için bir anda kostüm diyen insanların ortaya çıkması başlangıçta biraz can sıkıcı oluyor. Sonrasında hemen alışıyorsunuz ama.

Kick-Ass’in bir de ikinci filmi bulunuyor. İlk film kadar başarılı değil ne yazık ki. Ancak yine de kendini izleten, boş vakitte kafa dağıtmak için izlenebilecek bir film. İkinci film, ilk filmden birkaç yıl sonra geçiyor ve filme Jim Carrey ekleniyor.


Sonuç olarak toparlamak gerekirse ilk filmi ortalama üzerinde olan, ikinci filmi ise ortalama olan iki film Kick-Ass serisi. Çok seveceğiniz filmler olacağını sanmıyorum. Ancak kesinlikle keyifli vakit geçireceğiniz iki film olduğunu söyleyebilirim. İlk film 1 saat 57 dakika uzunluğunda, ikinci film ise 1 saat 43 dakika uzunluğunda. Son olarak da bulabilir misiniz bilmiyorum ama bu serinin çizgi romanlarının daha iyi olduğunu da belirteyim.