Bir oyunun kutusunda Codemasters logosunu gördüğümüzde, hemen kapak resminde bir araba ararız. Çünkü alıştık onların kaliteli yarış oyunları geliştirmelerine. Son zamanlarda başka türlere de el atsalar, Codemasters, yarış türü ile bütünleşmiş bir firmadır oyuncuların gözünde.
Damnation'ın kutusunu elimize aldığımızda, içerisinde bizi ne gibi tehlikelerin beklediğinden bihaber oluyoruz ilk başta. Pandora'nın kutusu gibi, dışarıdan güzel görünüyor ama kapağı bir kere kaldırdınız mı, birbirinden fena kötülükleri de serbest bırakmış oluyoruz. Abarttığımı düşünenler olabilir. Hiç de abartılı olmadığını, oyunu oynamaya başlamanızın 10. dakikasında anlayacaksınız.
Hamilton Rourke denen eski asker, yeni direnişçi örgüt üyesi bir karakteri yönetiyoruz oyunda. Klişe hikayeye göre, adamımızın bir çatışmada bütün askerleri katlediliyor ve o da bunalıma giriyor. Askerlikten soğuyor, kendini direnişe adıyor. Örgütle birlikte, geleceğin mahvolmuş dünyasında, Prescott denen kötü adama karşı savaşıyor.
Oyun boyunca araya bir çok video görüntü girerek hikaye desteklenmeye çalışılıyor ama senaryo o kadar boş ve klişe ki, ilk başlarda bir şey anlamıyorsunuz, daha sonra da (eğer hala oyuna devam ediyorsanız) umrunuzda olmuyor ve olan bitene bakmıyorsunuz bile. Oyun zaten çok anlamsız başlıyor. İlk bölüm tutorial bölümü olmasına rağmen, ilk farkettiğiniz şey, kontrollerin ne kadar kötü olduğu oluyor.
Karakteri 3. şahıs perspektifinden görüyoruz. Gayet odunsu hareket kabiliyetine sahip olan karakterimiz, hopluyor, zıplıyor, duvarlardan sekiyor, eğiliyor, yerde yuvarlanıyor. Kağıt üzerinde çok yetenekli gibi görünse de, maalesef iş hedef almaya gelince, çuvallıyor. On metre önünüzde duran ve sağa sola hareket eden bir düşmanı vurmak resmen bir eziyet. Hedefi denk getirmek çok zor. Ayrıca 3-4 kere vurulduğunuzda ölüyorsunuz ve bölümü baştan oynamanız gerekebiliyor. Oyun motorunun fizik kabiliyetleri sıfıra yakın, bu karakter animasyonlarına ve diğer cisimlerin hareketlerine de yansımış.
Her bölüm, ard arda sıralanmış ufak bölümlerden oluşuyor. Yapmanız gereken, bir noktadan diğerine gitmek. Bunu yaparken karşınıza çıkan düşmanları öldürmek ve varsa engelleri aşmak. Engeller genelde iplerden karşıya geçmek, duvarlardan tutunmak ve bir üst kata çıkmak falan gibi basit engeller. Bazen gideceğiniz yeri bulmanız zor olabiliyor. O zaman yapmanız gereken, yanınızdaki arkadaşlarınızın nerede olduğunu bulmak. Çünkü onlar gidilmesi gereken yolun başlangıcında sizi bekliyor oluyorlar.
Yanınızdaki arkadaşlarınızla bir süre oynadıktan sonra, onları hemen Tema vakfına bağışlamak isteyeceksiniz. Çünkü oyunun geliştiricileri, onlara yapay zeka kodlamayı unutmuş. Ayrıca bir waypoint sistemi de yok oyunda. Siz düşmana saldırmış, yanınızdakilerin size destek olmasını beklerken, arkanızı dönüp baktığınızda askerlerinizin bir yerde hiç hareketsiz durduklarını görüyorsunuz. Siz bütün düşmanı öldürdüğünüzde, gitmeniz gereken yere ışınlanıyorlar adamlar. Size hiç yardımcı olmadıkları gibi, bazen haritanın alakasız yerlerinde takılıp, başınıza bela oluyorlar. Kontrollerin ardından, yapay zeka da oyundan soğumanıza sebep olacak ikinci etken.
Grafiklere bakarak, oyunun Nintendo Wii için veya Playstation 2 için geliştirilmiş olduğunu düşüneceksiniz. Kaplamalar çok detaysız. Haritalar boş ve ruhsuz. Oyun resmen tamamlanmadan piyasaya sürülmüş. Karakterler ortama göre biraz daha net ve detaylı görünüyorlar ama yine de yeterli değiller. Hareketleri çok odunsu, esneklik sıfır. Sağa sola dönerken bile oldukları yerde, robot gibi dönüyorlar. Hoş, karakterlerinizden birisi cyborg zaten ama yine de bu kadar katı hareket etmemeleri gerekirdi. Ayrıca oyunda anlamsız yavaşlamalar ve ekranda kırılmalar oluyor.
Oyunun sesleri de, diğer özelliklerinden geri kalmıyor. Karakterler çok kötü seslendirilmişler. Arada kendi aralarında bir şeyler konuşuyorlar ama ses kalitesinin kötü olmasından dolayı pek anlaşılır olmuyor. Müzikler de atmosferi canlandırmak istercesine arka planda çırpınıyorlar ama maalesef başarılı olamıyorlar.
Her ne kadar tek kişilik senaryo modu olsa da, oyunun aslen multiplayer amaçlı geliştirildiğini düşünüyorsunuz. Hemen umutlanıp çoklu oyuncu moduna giriyorsunuz ama bir hayal kırıklığını da orada yaşıyorsunuz. Oyunun senaryo modunu da bir arkadaşınızla tek konsoldan veya online olarak oynayabiliyorsunuz. Multiplayer modunda da birilerini bulabilirseniz, klasik deathmatch, capture the flag gibi modlar var. Oyuna on dakikadan fazla dayanmak imkansız olduğundan, multiplayer modunda da in-cin top oynuyor.
Damnation, kesinlikle tamamlanmadan piyasaya çıkmış bir oyun. Oyunun tamamlanması da yetmez, motorun komple değiştirilmesi gerekiyor. Çünkü yaşını belli ediyor motor daha ilk dakikalarda. Oyunun tek iyi yanı, size nostalji yaşatması. Çünkü oyuna başladığınız anda, bir Doom, bir Wolfenstein oynuyormuş gibi hissediyorsunuz kendinizi.