Vahşi batı temalı oyunlar piyasada oldukça seyrek yer ediniyorlar. Halbuki düşündüğümüzde gerçekten çok zengin bir dünya var. Böylesi bir mekan oyun konusu olarak anca 2-3 yılda bir karşımıza çıkıyor. Hatırladığım ve bu temayı kullanan ilk oyun ise Sunset Riders. Atari salonlarının vazgeçilmez oyunlarından biri olan Sunset Riders, 90’lı yıllarda hafızamda kalan ender vahşi batılı oyunlardan birisi. Daha sonra aklıma gelenler ise sırası ile ikincisi de yolda olan Red Dead Revolver, Gun ve Call of Juarez.
2007 yılında çıkan Call of Juarez, o dönemlerde vahşi batı açlığımızı bir nebze de olsa gidermeyi başarmıştı diyebilirim. Oyun kimileri tarafından pek sevilmese de türü seven oyuncuları ilginç hikayesi ve atmosferi ile kendisine bağlamayı başarmıştı. İlk oyun üzerinden çok fazla zaman geçmemesine rağmen ikinci oyunun duyurusu yapılmıştı. Yayınlanan ekran görüntüleri ve videoları ile iyice merak ettiğimiz oyun nihayet geçtiğimiz günlerde piyasaya çıktı.
İlk oyunda ailesinin katili olarak suçlanan Billy ve onu öldürmek üzere peşine düşen amcası Ray’ı kontrol edebiliyorduk. Hikayenin işleyişine göre kontrol ettiğimiz bu karakterlerden Ray, kovboy olmasının dışında, özellikle bir rahip olmasından ötürü oldukça ilgi çeken bir karakter olmuştu.
Oyunun ikinci versiyonu olan Bound in Blood’ta da Ray başrol karakterlerimizden birisi. Diğer ana karakterimiz ise Ray’in öz kardeşi olan Thomas. Ve ikinci oyun ilkinden neredeyse 20 yıl öncesini konu ediniyor ve Ray’in rahip olmadan önceki yaşamına şahit oluyoruz.
Oyunu açtığımızda yayınlanan ilk video ile iki kardeşin birbirlerine silah çektiklerine şahit oluyoruz ve biraz da olsa affallıyor ve nasıl bu hale geldiklerini merak ediyoruz. Tabi yanlarında duran bayan karakteri de görünce biraz da olsa nasıl bu hale geldiklerine dair fikir kafamızda oluşuyor. Tam o anda ekran kararıyor ve kendimizi Amerika’nın İç Savaş yıllarında buluyoruz. Oyunun ilk dakikalarında Ray ile oynuyoruz. Genelde tüm bölüm başlarında bu iki karakterden birini seçme şansımız olsa da oyunun bu ilk bölümünde bu şans elimizden senaryo gereği alınmış. Daha ilk bölümden Ray’in ilk oyundan çok farklı bir karakter yapısı olduğunu anlıyoruz. Savaşta çok başarılı bir asker olsa da komutanlarına verdiği sert cevaplar ve biraz da başına buyruk davranıyor Ray. Savaşın evlerinin olduğu bölgelere doğru yayılması ve Ray’in kardeşini kurtarmak adına emirlere itaat etmemesi ile iki kardeş ordudan kaçmayı başarıyorlar.
Eve gittiklerinde ise onları kötü bir sürpriz beklemektedir. Annelerini ölüm döşeğinde bulan iki kardeş, rahip olan kardeşlerinin de yardımı ile onu gömerler. Tamda bu sırada kaçak durumuna düştükleri ordunun baskınına uğrarlar. Bu baskından da kurtulan kardeşler birbirlerine baba yadigarı çiftliği tekrar eski günlerine getireceklerine dair yemin ederler. Bu nokta da akılları havada olan iki kardeş memur olamayacaklarına göre düzgün bir işte çalışmaktansa ellerinde silahları ile kolay para kazanmak için yola düşüyorlar. Tabi onları engellemeye çalışan rahip kardeşleri William’da peşlerine takılır. Kasabaya indiğimizde ise şerifin silahlarımızı bırakmamız gerektiği ihtarı ile karşılaşıyoruz. Şerif’in tatlı sözlerle bizi bırakmayacağını anlayınca iş Vahşi batının değişmez kuralı olan duelloya düşüyor. Yaptığımız düello sonucu şerifi de öldürmemiz artık dönecek bir yerimiz olmadığını da bize hatırlatmış oluyor. Verdikleri söz, Juarez’in altınlarının söylentileri ve kaçtıkları Meksika’da karşılarına çıkan güzel, iki kardeşin hayatını beklenen sona doğru sürüklüyor.
İlk oyunda olduğu gibi bu oyunda da iki karakteri yönlendirebiliyoruz. İlk oyunda Bill ile gizli gizli ilerler iken Ray ile ortalığı birbirine katıyorduk. İkinci oyunda ise ilkine nazaran karakterler arasında ufak tefek farklar bulunuyor. Her iki karakterde gizlenmek yerine coşkulu çatışmalardan yanalar. Ray’ın en büyük özellikleri iki elinde de birer tabanca taşıyabiliyor olması. Düellolarda ve yakın mesafe atışında usta olan Ray, ayrıca dinamit gibi patlayıcı da kullanabiliyor. Hemde bir elinde tabanca, diğer elinde ise dinamit olsa dahi bu kombinasyonu çok basit bir şekilde gerçekleştirebiliyorsunuz.
Thomas ise kardeşine nazaran uzak mesafede oldukça iyi bir nişancı. İki tabanca birden kullanamayan Thomas bazı bölümlerde bıçaklarının yardımı ile işi sessizce halledebiliyor. Ray’ın en büyük özelliklerinden biri olan bıçakları her iki elimiz ile de kullanabiliyoruz.
Oyun toplamda 5 ana bölümden oluşuyor. Her bölüm kendi arasında 3 farklı bölüme ayrılmış. Kısacası oyunun görev sayısına 15 diyebiliriz. Bölümler genelde belli bir çizgisellik içerse de bulunduğumuz haritanın genişliği bu çizgiselliği bir nebze de olsa gidermeyi başarıyor. Ana görevler dışında olan 6 adet yan görevde ise tam anlamı ile özgürlüğün tadını çıkartıyoruz. Bu yan görevler ise genelde bir yerleri basmaya, korumaya ilişkin olsalarda oldukça zevkle oynayacağınız bölümler. Başta da dediğim gibi her bölüm başında oyundaki iki karakterden birisini seçmeniz gerekiyor. Oyunun bir kaç noktasında bu seçimde tek bir karakteri seçme mecburiyetimiz olsa da oyunun büyük bir bölümünde dilediğimiz karakteri seçebiliyoruz. Bölüm bölüm işleyen oyunun her bölüm sonunda, Yan görevlerde dahil olmak üzere bizi bir düello mücadelesi bekliyor.
Düello işleyişi ise oldukça güzel tasarlanmış. Zamanlamaya dikkat ederek çoğu düellodan takılmadan galip ayrılabilirsiniz. Düello başladığında kamera bel hizamıza geliyor. Karşımızdaki karakterin hareketlerine göre bizde sağa sola yürüyerek ona karşılık veriyoruz. Eğer elimizi silahımıza fazla yaklaştırırsak birkaç saniyelik zaman kaybımız oluyor çünkü çan sesi çalmadan silahımızı çekemiyoruz. Bu nedenle el- silah mesafenizi çok iyi ayarlamanız gerekiyor. Çan sesi çaldığında ise hemen silahınıza davranıp hedefi düşmanınıza götürerek ateş etmeniz gerekiyor. Zamanlamaya çok dikkat edip eliniz alıştığında çoğu düelloyu çok basit bir şekilde geçebiliyorsunuz.
Oyunda genellikle görev noktasına düşmanlarınızı temizleyerek ulaşmaya çalışıyorsunuz. Oyun boyunca bazı noktalara baskınlar yapıyor, kızılderelilerden kaçıyor, konvoyları korumak üzere onlara eşlik ediyoruz. Görevler işleyiş olarak her ne kadar birbirlerine benzeselerde uygulama olarak oldukça farklılar. Özellikle yan görevler ve ata bindiğimiz ana görevler benim en çok eğlendiğim görevlerin başında geldi. Ayrıca oyun boyunca sabt makineli tüfeklerden, gülle atan toplara kadar bir çok silahta kullanabiliyoruz.
Sabit olan bu silahlar dışında ise genel itibari ile 4-5 çeşit silahımız mevcut. Bunlar tabancalar, tüfekler, pompalılar, ok, bıçak ve dinamit. Tabi tabanca tüfek gibi silahlarda aralarında farklılıklar gösterebiliyor. Mesela normal bir tüfek ile uzağa çok iyi nişan alamaz iken, Rusty adlı tüfek ile çok daha uzak noktalara atış yapabiliyoruz. Taşıyabildiğimiz silah sayısıda kısıtlı. Bunun dışında silahlarda paslanma durumu da oluyor. Düşmanlarınızdan düşen her türlü silahı kullanabilyorsunuz ama bunlar genellikle paslı oluyorlar. Görev sırasında haritanın belli noktalarında bulduğunuz silahlar gibi bazı görev aralarında da silah dükkanlarına uğrayarak yeni ve daha güçlü silahlar alabiliyorsunuz. Tabi bu silahları alabilmek için paraya ihtiyacınız var. Parayı yaptığınız yan görevlerden, ölen düşmanlarınızın üzerinden alabiliyorsunuz. Oyun boyunca pek para sıkıntısı çekeceğinizi söyleyemem.
Gelelim oyunda bulunan konsantre moduna. Konsantre moduna girdiğimizde görüş alanımızda olan düşmanlarımızı çok hızlı bir şekilde öldürme şansına sahip oluyoruz. Modu aktif ettiğimizde yukarda azalan bir bar ortaya çıkıyor ve o bar bitmeden görüş alanımızdaki düşmanlarımıza sırası ile otomatik hedef alıyor ve ateş ediyoruz. Zaman bitince ise hedef aldığımız bütün düşmanlarımıza seri bir şekilde ateş ederek leşlerini yere sermiş oluyoruz. Bu modun bir benzeri de bazı noktalarda karşımıza çıkıyor. Kardeşimizle birlikte baskın yapacağımız yerin kapısına dayanıyor ve kapıyı tekmeleyerek konsantre moduna otomatik olarak giriyoruz. Bu noktada yapmamız gereken ise otomatik olmayan hedef sisteminde daha fazla düşmanı hedef alabilmek.
Tabi bu modu dilediğimiz zaman kullanamıyoruz. Altı adet düşmanı vurduğumuzda etkin hale gelen bu modu aktifleştirmek için de 60 saniyemiz bulunuyor. Bu saniye bittiğinde hala elimizdeki modu kullanmadıysak ekranın sağında olan gösterge üç basamak düşerek yarıya iniyor. Üç düşman daha öldürerek bu barı dolduruyor ve tekrar bir 60 saniye kazanabiliyoruz. Ayrıca düşmanlarınızı kafalarından vurabilirseniz barı iki basamak birden atlatabiliyorsunuz.
Oyundaki yapay zeka kendisini çok fazla göstermese de özellikle çoklu düşman saldırılarında sizi zorlayabiliyor. Düşmanlarınız uzaktan dinamitler atıp siper alarak size saldırabiliyorlar. Aynı şekilde sizin içinde bir siper alma sistemi düşünülmüş ve oyunun büyük bölümünde bu sistemi kullanmak zorunda kalıyorsunuz. Herhangi bir köşeye veya objenin yanına yanaştığınızda karakteriniz otomatik olarak o objenin arkasında siper alıyor ve hafif sağa, sola veya yukarı kayarak nişan almaya çalışıyorsunuz. Siper alma işleminin oldukça işe yarar ve kullanışlı olduğunu belirtmem gerek. Çünkü özellikle yaralandığınızdan siper almak hayatınızı kurtarabiliyor. Yaralanmadan söz açılmışken oyunda son dönem çoğu oyunda kullanıldığı gibi yaralanma özelliği kullanılmış. Yani herhangi bir can barınız yok. Bir kaç kurşuna maruz kaldığınızda karakterinizin nefes alışından ve etrafın bulanıklaşmasından ölüm zamanınızı kestirebiliyorsunuz. Hal böyle olunca çabucak bir siperin arkasına geçip dinlenmeli ve normale dönmelisiniz.
Oyunun çoklu oyuncu modu ise çoğu oyuna göre oldukça tatmin edici. Öncelikle maç arattığınızda çok çabuk maçlara giriş yapabiliyorsunuz. Oyunun serverları şu an için oldukça kalabalık. Oyun çıktığından beri ne zaman maç aratsam hiç bir bekleme yapmadan oyuna girebildim. Oyunun modları ise Hunter, Wild West Legends, Manhunt, Posse ve Wanted. Oyunun multi modları çoğu oyun ile aynı özelliklere sahip olsa da içerdiği tema vahşi batı olduğu için size farklı gelebiliyor. Mesela wild west legend modunda sırası ile takım değiştiryorsunuz. İlk önce belli bir alanı korumaya çalışırken ikinci seferde ise takımlar değişiyor ve siz oraya saldırırken rakip takım korumaya geçiyor. Saldırı anında belli noktaya dinamit yerleştirir ve zamanı geçirip patlatabilirseniz oyunda bir adım öne geçiyorsunuz. Veya Manhunt modunda bu sefer belli bir alanı değilde takım arkadaşlarınızdan birini korumak zorundasınız. Her tur değişen bu modta bir kendinizi veya takım arkadaşınızı korurken diğer turda rakibin korunan adamını öldürmek zorundasınız.
Ayrıca bazı multiplayer modlarında atlara binmenize de izin verilmiş. İlk başlangıçta bütün karakterleri seçemiyorsunuz. Ranked maçlarda oynayarak elinizdeki parayı arttırmalı ve yeni karakterlerin kilidini açmalısınız. Her karakter iki silah taşıyabiliyor ve hepsinin kullandığı silahlar birbirinden farklı. Kısacası çoklu oyuncu modu farklı bir oyun isteyenler ve türü sevenler için bir süre de olsa eğlenceli olacaktır.
Gelelim oyunun teknik detaylarına. Öncelikle grafiklerin oldukça özenli tasarlandığını söylemeliyim. Vahşi batı atmosferi oyuna çok iyi bir şekilde yansıtılmış ve oyunun en başarılı olduğu noktalardan birisi. Oyunda genellikle gri tonlar kullanılmış olsa da bazı bölümlerde diğer renk tonlarının güzelliklerine de şahit oluyorsunuz.
Oyunun ışıklandırma ve patlama efektlerine de ayrı değinmek gerek. Çünkü ağaçların arasından süzülen ışığı farkedebildiğiniz oyunda büyük patlamalarda çok özenle hazırlanmış.
Her yeri toza dumana boğan bu patlamalara oyun boyunca bolca şahit olacaksınız.
Tabi grafik yönünden oyunun eksileride oldukça fazla. Öncelikle karakter detayları ne kadar iyiymiş gibi gözüksede donuk bakışlar ve her karakterin sürekli aynı olan surat ifadesi teknik anlamda can sıkan noktalardan birisi. Bir diğer nokta da oyunda bolca bug olması. Mesela bir ara sahnede uçuşan bir kelebeğin karakterinizin içinden geçmesine, patlama sonucu havadan süzülen bir cesedin belli bir noktadan sonra havada asılı kalmasına veya silahınızın namlusunun siper aldığınız noktadaki objelerin içerisine girmesine şahit olabiliyorsunuz.
Oyunun seslendirme ve müzikleri ise oldukça başarılı. Hikayeyi küçük kardeş William’ın ağzından dinlediğimiz ara sahneler özenle hazırlanmış. Ayrıca oyun içinde bulduğunuz gizli posterler sayesinde William’ın pusulu sesinden hikayenin bazı ekstralarına da ulaşabiliyorsunuz. Seslendirmelerin oldukça başarılı olduğu oyunda ses efektleri ve müziklerde gayet oyuna uygun ve sizi havaya sokacak cinsten. Patlama efektlerinde olan güzellik patlamadaki ses efektlerine de yansımış diyebilirim. Oyunun kontrolleri ise yer yer değindiğim gibi oldukça sade ve başarılı. Bazen düello sırasında kontrollerde zorlanabiliyorsunuz. Hem zamanlama hemde ince kontrol detayı düellolarda canınızı sıkabiliyor.
Sonuç olarak Call of Juarez : Bound in Blood oldukça başarılı bir yapım. Özellikle türü seven oyuncuların muhakkak oynaması gerekli diye düşünüyorum. Hele ki önümüzde gözüken tek kovboy oyunu Red Dead Redemption’un 2010’a ertelendiğini de düşünürsek Bound in Blood’a en azından bir şans verilmesi gerekiyor. O değilde Sunset Riders’a da birileri el atsa ne güzel olurdu...