Savaş....İnsanoğlunun değişmeyen kaderlerinden birisi. Tarihin ilk yıllarından bile önce birçok savaş yaşanmıştır. Bu savaşların birçoğu tarih kitaplarında yer alsa da bu kitaplara yansımayan ne kadar çok savaş vardır kim bilir? Tarih boyunca çıkan bu savaşların büyük bir çoğunluğu aşk, para, toprak gibi nedenlerden çıksa da sömürge sebebi ile çıkan birçok savaşı da tarih kitaplarında okuduk. Maalesef günümüzde bile bu sömürge durumundan savaşa giren birçok ülke bulunuyor. Biraz basite indirgemek gerekirse kaynak sıkıntısı çeken birçok ulus, kaynak olarak daha zengin ve güç olarak ise daha zayıf ülkeleri sömürgesi altına alıyor. İşte Killzone serisinin arka planında da bu sömürgecilik unsurları yer alıyor.
Killzone serisi nedense hikaye olarak hep eleştirilerin odağında yer almıştır. Muhtemelen ana hikâyenin oyun üzerinde etkisinin çok az olmasından kaynaklanıyor bu durum. Yapım ekibi de bunun farkında olacak ki serinin yeni oyunu
Killzone 3 için hikayenin çok daha ön planda olacağı müjdesini veriyorlar. Yazının bu kısmında serinin oldukça karışık ve günümüze olan göndermelere de sahip hikâyesinden ve ikinci oyunun sonuna biraz değineceğim. Bu nedenle henüz ikinci oyunu oynamamış olan oyuncular için spoiler yani keyif bozucu bilgi olabilir.
Killzone serisi hikaye yönünden bir çok eleştiri alsa da aslında oldukça sağlam ve 300 yılı aşkın bir hikayeye sahip.
Bu hikâyenin başı ise 2055'li yıllara dayanıyor. Kısaca özetlemek gerekirse insanoğlu dünyanın artık iyice suyunu çıkarmış ve bilinen tüm kaynaklar bitmek üzere. Bu nedenle ülkeler arasında büyük bir savaş var.
Bardağı taşıran son damla ise nükleer silahların atılmasıyla başlıyor. Zaten kaynak sıkıntısı çeken dünya bu nükleer tehdit ile birlikte yaşanamayacak bir hale geliyor. Tabi savaş sonucu insan ırkının büyük bir çoğunluğu da yitirilmiş oluyor. Savaş bittikten sonra ise zengin şirket ve devletler bir araya gelerek yeni bir oluşum içerisine giriyorlar. Oluşumun amacı ise güneş sisteminde yeni gezegenler bulmak ve insanlığın kaderini bu gezegenlerde sürdürmek olacaktır.
Uzun bir keşif süresinden sonra yaşanabilir olarak adlandırılan iki gezegen
Helgan ve Vekta keşfedilir. Vekta ekosistemi ve doğal şartları ile dünyaya daha çok benzemektedir. Helgan gezegeni ise tam anlamıyla bir nükleer santral gibidir. Doğal kaynaklar yönünden oldukça zengin olan Helgan gezegeni nükleer fırtınalar ile sarılı bir haldedir. Kısacası iki gezegene de büyük ölçüde bir göç başlar. Vekta gezegeninden Helgan'a gıda ve sağlık yardımı yapılırken Helgan'daki kaynaklar ise Vekta'ya aktarılır.
Bu iki güç arasındaki alışveriş ve barış, tırmanan gerilim ve Scolar Visari'nin doğuşu ile farklı bir boyut kazanacaktır.
İkinci oyunun sonunda ise nihayet Scolar Visari ile karşı karşıya geliyor ve küçük bir anlaşmazlık sonucu olsa da onun ölümünü görüyorduk.
Sarsılmış bir şekilde kapıdan çıkan Sev, kafasını kaldırdığında ise büyük bir saldırı gemisi görüyor ve oyunu da böylelikle bitirmiş oluyorduk. Killzone 3 işte tam da ikinci oyunun bittiği yerden başlayacak. İlk görevimiz ise Helgast flosundan gelen bu çarpraz ateşten kaçmak olacak. Oyunun bu ilk dakikalarında zorlu bir mücadeleye gireceğimiz söyleniyor. Üçüncü oyun için ayrıca çatışmaların çok daha çetin geçeceği belirtilmiş.
Çünkü lidersiz kalan Helgast’lar tam bir karmaşa içerisinde ISA birliklerine çok daha güçlü bir şekilde saldırıya geçecekler. Killzone 3 için belirtilen bir diğer önemli nokta ise Helgast kültürünü ve yaşam biçimini daha yakından tanıyacağımız oluyor. Ayrıca Helgast'ların yeni liderlik arayışları da oyunda işlenebilir.
Killzone 2 grafikleri ve atmosferi ile oldukça başarılı bir yapım olsa da özellikle bazı noktalarda eleştirilerinde odağı haline gelmişti. Bu eleştirilerin başında ise kontrol zorlukları ve yapay zeka geliyordu. İkinci oyunun çıkmasından kısa bir süre sonra karşımıza çıkacak olan Killzone 3 ise bu yönlerden daha başarılı bir şekilde raflardaki yerini alacak. Çünkü yapım ekibi olan Guerrilla Games, ikinci oyundan yeterli dersi aldıklarını ve üçüncü oyunda tüm bu açıkları kapatacaklarını vaat ediyor.
Üçüncü oyunda ön plana çıkan bir diğer detay ise senaryo ve karakter sunumları ile ilgili olacak.
Oyunun ön inceleme sürümünü deneme imkanı bulduk ve genel hatlardan önce bu kısımdan biraz bahsetmek istiyorum. Bu ön sürümde oyundaki bir çıkartmaya tanıklık ediyoruz. Killzone serisinin özellikle ikinci oyununda oldukça ön planda olan hava araçları ile çıkarmamız başlıyor. Aşağıya indiğimizde ise oldukça güçlü bir direnç ile karşılaşıyoruz. Helgast’ların bu güçlü direncini kırdığımızda ise bizi çok daha büyük ve zorlu bir mücadele bekliyor.
Büyük bir roboto karşı verdiğimiz bu mücadele hem oynanış hem de grafiksel detaylar olarak bir çok oyun dinamiğini gözler önüne seriyor.
Öncelikle kontrol sisteminin ikinci oyuna göre biraz daha iyileştirildiğini söylemeliyim. Siper alma ve nişan alma konusunda ise gene klasik FPS lere göre farklı dinamikler kullanılmış. Bu da oyuna kısa bir alışma evresi gerektirebilir. Karakter ağırlığında ise aşama kaydedildiği gün gibi ortaya çıkıyor. Artık koşarken veya dönüşlerde çok daha rahat ve akıcı bir şekilde hareket edebiliyoruz. Hikaye sunumunda ise ekip bir hayli yol kat etmişe benziyor. Gerek çıkarma anı, gerekse de karakterler arası diyaloglarda fazlasıyla durulduğunu görüyoruz. Oynanış anındaki anlık sunumlar bu konuda oyuna zenginlik katmış. Üstelik yeni karakterlerin oyuna eklenmesi bu konuda farklı bir zenginliği de ön plana çıkarmış olacak. Kontrol sisteminde oyunun Move desteği ise merak edilecek bir diğer nokta oluyor.
Oyundaki Move kullanımı ise daha önce Wii ile FPS türünde oyun oynayanlara yabancı gelmeyecektir. Çünkü çok benzer bir oynanış dinamiğini Killzone 3’te de görüyoruz. Ekranın ortasında bulunan imleç ile hedef alıyor, Navigation kontrolcüsünün üzerindeki analog sayesinde ise karakterimizi ilerletiyoruz. Dönüşlerde biraz ağırlaşan oyunun bu Move desteği için normal kontrol sisteminde olduğu gibi biraz antreman yapmanız gerekebilir.
Killzone 3’ün yapay zeka konusunda ise bazı ufak problemleri hala bulunuyor. Ön sürümde uzun bir hendeğin diğer ucundaki Helgast’lara koşarak saldırdım ve bu saldırı sırasında maalesef beni vuramadılar.
Sadece birkaç sıyrık sonucu bıçağımla her ikisini de hallettim. Bu noktada yakın dövüş sisteminden de bahsetmek istiyorum çünkü bazı anlarda oyuncuyu havaya sokacak aksiyonlar yaşanabiliyor. Mesela arkadan gizlice yaklaştığınız düşmanı boynundan kavrayarak boğazına bıçak saplayabiliyor veya tek bir hamle ile boynunu kırabiliyorsunuz. Düşman size doğru dönük ise küçük bir arbede yaşanabiliyor. Gene bir örnek ile açıklayacak olur ise birden karşınıza çıkan düşmanı kafasından tutarak duvara vurabiliyorsunuz. İşte tam bu anda zamanlamayı iyi ayarlayıp bitirici darbeyi vurmalısınız. Zamanında tuşa basmasanız rakip elinizi tutup sizi itebiliyor ve bu da zorlu bir mücadele anlamına geliyor.
Yapay zekaya geri dönecek olur isek uzak anlı çatışmalarda ise rakibin iyi iş çıkardığını söyleyebiliriz. Sürekli sipar alıyor ve uygun anı kollayarak size ateş ediyorlar. Veya siper alanını değiştirebiliyorlar. Kısacası yapay zeka konusunda Guerrilla Games’in çıkış tarihine kadar biraz daha uğraşması gerekebilir.
Gelelim oyunun grafiksel durumuna. Killzone 3 grafiksel olarak oldukça iyi duruyor. Zaten ikinci oyun ile başarılı bir şekilde karşımıza çıkan yapım ekibi, üçüncü oyunda bu grafiksel detayları bir adım daha ileri taşımış. Başarılı bir atmosfere sahip olan oyundaki savaş alanı sadece sizden ibaret değil. Arka planda dinamik bir çevre ve başka çatışmalarda bulunuyor. Oyunun ön sürümünde ilk kısımlarda bizim çatışmamız şekillenirken arka planda ise çok daha büyük bir savaşın olduğunu hissediyorsunuz. Bu da zaten oldukça sağlam olan oyun atmosferini daha da hissedilebilir kılmış.
Grafiklerin ve kaplamaların gene başarılı bir şekilde karşımıza çıktığını söylemeliyim.
Grafiklerde beni en çok etkileyen kısım ise karakter detayları oldu. Özellikle ana karakterler üzerinde fazlasıyla durulduğunu görüyoruz. Diyaloglarda karakterlerin yüz ifadeleri değişiyor ve bu yüz ifadelerinden nasıl bir ruh halinde olduklarını anlayabiliyoruz.
Grafiklerdeki göze çarpan en büyük sorun ise kaplamalarda gözüken bazı geç yüklemelerdi. Oyunun HDD’ye yüklenmediğini ve ön sürüm olduğunu düşünürsek muhtemelen tam sürümde böyle bir problem olmayacaktır.
Grafiklerde dikkat çeken bir diğer nokta ise partikül efektleri oluyor. Oyunun ön sürümünün ortalarında dev bir robot ile mücadele ediyoruz. Bu dev robotun ise farklı silahları mevcut. Normalde makineli tüfek tarzı bir atışı ile hedeflediği duvarları parça parça yıkan bu dev robot, sonlara doğru yaptığı saldırıda ise bu bölümdeki binaları tarumar edebiliyor. Boyunun bu kısmında bu dev robotu alaşağı etmemiz gerekiyor. Robota yaklaştığımız alanda ise üç tane ufak bina görüyoruz. Yeri gelmişken burada çoklu füze gönderen ve hedefe kilitlenen
W.A.S.P. Launcher adlı silahın favorilerinizden birini olacağını söylemeliyim.