Yeni bir konsol çıkacağı zaman, özellikle nesil değişiyorsa sanırım herkes heyecanlanıyordur. Ben de herkes gibi yeni nesil konsollar için oldukça heyecanlanıyorum. Yeni nesilde hangi oyunların devamlarını göreceğiz, yeni IP’ler neler olacak, konsolda ne gibi farklılıklar olacak ya da konsolun gücü nasıl olacak konular herkes gibi beni de oldukça merak ettiriyor ve yılın belirli bir dönemi heyecanla beklemeye başlıyorum. Yeni nesil konsolların çıkış zamanı yaklaştıkça haliyle sadece biz oyuncuların değil, neredeyse tüm oyun sektörünün de ilgisi ve odağı yeni nesle kayıyor. Bu yüzden neslin sonlarına doğru çok da fazla kaliteli oyun göremeyiz. Tabii ben bunu söyledim ama neredeyse her neslin sonunda da mutlaka bir oyun, neslin en büyük oyunlarından biri haline gelir. Örneğin PlayStation 2 döneminden PlayStation 3 dönemine geçerken çıkan Shadow of The Colossus’u bu oyunlardan biri olarak gösterebiliriz. Ya da PlayStation 3 döneminden PlayStation 4 dönemine geçerken yayınlanan The Last of Us’ı bu oyunlardan biri olarak gösterebiliriz. Tabii oyun dünyasının büyümesi ve ulaşılabilirliğin daha da artması ile birlikte The Last of Us’a duyulan heyecan çok daha fazla olmuştu. Aynı şu anda olduğu gibi.
Hatta sizleri bilemem ama 2013 yılının başlarında The Last of Us’a olan heyecanım PlayStation 4’ten çok daha fazlaydı. Bunun sebebi ise hepimizin de izlediği E3 2012’de yayınlanan oynanış videosu. Oynanış videosundan ziyade sanki bir film gibiydi. Bunu elbette grafiksel açıdan değil, oynanış olarak söylüyorum. NPC’lerin gerçekten yaşıyormuş gibi tepkiler vermesi, Ellie’nin öylesine yanımızda duran biri gibi olmaması ve özellikle düşmanların yapay zekâsı sadece beni değil, sanırım herkesi oldukça heyecanlandırmıştır. Ne yazık ki sonrasında yayınlanan videolarla ve hatta oyunun çıkışıyla işlerin o kadar da mükemmel olmadığını gördük. Yine tabii gayet başarılı bir oynanışa sahipti, ancak izlediğimiz şey ile de pek alakası yoktu.
Sonuç olarak bazı oyuncular için son zamanların en iyi oyunu olsa da bazı oyuncular için sadece “iyi” bir oyundu. Bu yazımda da The Last of Us benim için nasıl bir oyundu ve ikinci oyundan videolara ve ilk oyuna bakarak neler beklemeliyiz bunlara bir göz atacağım.
Her şeyden önce oyunun hikayesi ile başlamak gerek. İkinci oyunun senaryosu geçtiğimiz haftalarda ne yazık ki sızdırıldı. Ben hala ikinci oyun ile ilgili bir spoiler yemedim ve benim gibi yemeyen insanlar olduğunu da biliyorum. Bu yüzden lütfen spoiler içeren yorum atmayın. Sızdırılan senaryo ile ilgili bildiğim tek şey, bazı insanların okuduktan sonra oyundan nefret etmesi, bazılarının da oyuna daha fazla heyecan duyması. İşte burada bir parantez açarak ilk oyunun hikayesi hakkında biraz konuşalım.
Çok net bir giriş olacak ama ilk oyunun hikayesi mükemmel ötesi, muazzam veya çok güzel değildi. Sadece iyi bir hikayesi vardı o kadar. Başından sonuna kadar klişelerle dolu bir hikâye ve farklı hiçbir şey yok. Ana karakter sevdiği birini kaybeder, yaşaması zor biri haline gelir, sonra kaybettiği biri yerine koyabileceği biriyle tanışır ve başta iyi anlaşamasalar da bir süre sonra çok iyi anlaşırlar. Rastgele 10 tane Hollywood filmi seçin, en az 4 tanesinin konusu bu olur, sadece teması farklı olur o kadar. The Last of Us’ın hikayesinin güzel olan tarafı, bu klişe hikâyeyi çok iyi işliyor olması. Oyundaki bıkkınlığı, umutsuzluğu ve umudu, duygusal inişleri ve çıkışları çok güzel hissettiriyor olmasıydı. Kaç tane oyunun daha giriş kısmında hüngür hüngür ağlamış olabiliriz ki? Veya hangi oyunda zürafaları gördük diye içimiz umutla dolmuş olabilir? İlk oyunun en iyi yaptığı şeylerdi belki de hikâyeyi işleyiş şekli ve atmosferi bize yansıtma şekli. Aynı şekilde ikinci oyunun da gerçekten rezalet ötesi bir senaryosu yoksa bizi kesinlikle tatmin edecektir.
Az önce dediğim gibi oyunun en başarılı olduğu noktalardan biri de kesinlikle atmosferiydi. Bölüm tasarımları, hikâyenin ilerleyişi ve karakterlerin gelişimi ile oyunun başından sonuna kadar bizi cidden sanki o oyunun içindeymişiz gibi hissettirmeyi başarabildi The Last of Us. Oyunun atmosferine dair en büyük eleştirim çok fazla insan öldürüyor olmamız olur. Evet, zombimsi şeyler hikâyenin gerilim korku bölümünü üstleniyor. Ancak bu oyunun ana teması zombi salgını değil, zombi salgını sonrasında yozlaşan insanlar. Oyunun bize anlatmak istediği şey, zombiler varken bile gerçek yaratıkların insanlar olması. Hatta bununla ilgili oyunun içerisine yerleştirilmiş çok güzel bir mektup var. Böyle bir durumda da sanki Uncharted oynuyormuşçasına bir tabur insan öldürmeye gerek yoktu sanki. Öldürdüğümüz her insanda içimiz cız etseydi, öldürmeyi son çare olarak görebilseydik eğer, çok daha duygu yüklü bir oyun olurdu. Zorluk arttırılsın ve daha zor öldürelim demiyorum, duygusal yükü arttırılsaydı da o tetiğe basarken en azından 10 dakika üzüleceğimizi hissettirebilselerdi, gerçekten mükemmel bir oyun olurdu. Ama Naughty Dog seçeneğini bir aksiyon oyunundan yana kullanmış, tabii kötü de olmamış benimki sadece küçük bir “keşke sekansı”ydı.
İkinci oyundan en büyük beklentim de ilk oyunda hissettirebildiği duygu yükünü bu oyunda da hissettirebilmesi. En azından ilk oyun kadar başarılı olabilmesi. Yayınlanan fragmanlara ve videolara baktığımızda da keşke olsaydı dediğim şeyi yine göremiyorum ama en azından ilk oyunun atmosfer başarısını yakalayacak gibi duruyor.
Şahsım adına ilk oyunu en kusursuz bulduğum nokta, kesinlikle oynanışı. Gizlilikle bazı şeyleri halledebilmemiz, zombilerde ve insanlarda farklı taktikler kullanmak zorunda olmamız, eşyalarımızı geliştirebilmemiz ve savaş mekanikleri. Silahın ağırlığının sonuna kadar hissettirebilmesi ve yakın dövüş mekaniklerinin üzerine gerçekten bir emek harcanmış olması oyunun keyfini kat ve kat arttırıyor.
İkinci oyunun da ilk oyunun başarısının altında kalacağını sanmıyorum. Sonuçta Naughty Dog bu işte ustalaşmış bir firma. Tek derdim yeni mekaniklerin eklenip eklenmeyeceği, eklenirse de nasıl olacağı. Ancak Naughty Dog gibi bir stüdyo, yeni bir şey ekliyorsa bunu gerçekten güzel bir şekilde yapacaktır.
Grafikler ve müzikler konusunda sanırım kimsenin bir kuşkusu yoktur. Yine ilk oyunda olduğu gibi ikinci oyunun müziklerini de Gustavo Santaolalla yapacak. Gustavo Santaolalla, direkt olarak yapım ile özdeşleştirilebilecek müzikler yaptığı gibi, aynı zamanda atmosferi çok iyi yansıtan müzikler de yapabiliyor. Bunu ilk oyunda fazlasıyla gördük.
Görsellik konusunda da ilk oyunun şu an için bile yeterli grafik seviyesine ulaştığını söyleyebiliriz. Aynı şekilde ikinci oyun da PlayStation 4’ün gücünü sonuna kadar kullanacak ve muazzam bir görsellik sunacaktır. Tek isteğim fotoğrafını çekmemizi istetecek manzaraların bulunması olur.
Her şeyiyle birlikte toparladığımızda ise The Last of Us’ın ilk oyunu benim için cidden çok keyif aldığım bir oyun olarak kaldı. İkinci oyundan tek isteğim ise en az ilk oyun kadar keyif verebilmesi ve bunu da açıkçası verecek gibi duruyor. Sonuçta Sony’nin neslin sonuna sakladığı bir oyun, bu kadar güvenmese neslin sonuna bırakmazdı.
Tekrar hatırlatayım, lütfen spoiler içeren yorum atmayın.