Haftalık Oyun Önerisi 26: My Friend Pedro

Özgür Eroğlu

Haftalık oyun önerilerinin yirmi altıncısı ile birlikteyiz. Bu hafta Max payne ile Hotline Miami arasında oldukça keyifli bir aksiyon oyunu önereceğim. Diğer oyun önerilerimize de buradan bakabilirsiniz.

Bu öneri yazılarında az bilinen oyunlar gibi bir konsept altında da kalmayacağız. Örneğin; The Last of Us Part II yayınlanmadan bir iki hafta önce The Last Of Us’ın ilk oyununu önerebiliriz. Bunun sebebi tavsiye ettiğimiz oyunu, o hafta içerisinde oynamanızın daha iyi olacak olması. Eğer bilindik bir oyunu önerirsek; yazının içeriği oyunu tanıtmak yerine, oyun için bir inceleme veya oyun hakkında konuşmak istediğimiz şeyler tarzında olacaktır. Şimdi önerdiğimiz oyuna geçelim.

My Friend Pedro


Günümüzde yayınlanan büyük çaplı oyunların neredeyse tamamı artık açık dünya olmuş durumda. Aslında derdim açık dünya oyunları ile değil. Uzun zamandır çıkmayan çizgisel olarak ilerleyen aksiyon oyunlarında. Max Payne 3 çıktığında ilk iki oyundaki havadan uzak diye biraz eleştirmiştim. Ancak değerini şimdi anlıyorum. Şu anda Max Payne 3 tarzında bir oyun olsa sanırım tek oturuşta bitiririm. Max Payne 3’ü de sanırım tek oturuşta bitirmiştim ama mızmızlanarak. Sadece hikâye odağında ilerlemesinin dışında zamanı yavaşlatma özelliği ile de gerçekten oldukça keyifli bir oynanış sunuyordu. Düşmanları havalı bir şekilde öldürmek nedense oynanıştan alınana keyfi bir hayli arttırıyor. Bugün önereceğim oyun da tam olarak bu tarz bir oyun: My Friend Pedro

Yayıncılığını Devolver Digital’in yaptığı, geliştiriciliğini ise DeadToast Entertainment’ın yaptığı 2019 yılında yayınlanan aksiyon oyunu My Friend Pedro, Max Payne ile Hotline Miami arasında bir yerde benim için. Aslında direkt olarak baktığınızda net bir bağlantısı yok gibi duruyor. Ama detaylara inince bağlantılı olduklarını siz de görebiliyorsunuz. Bu yüzden hemen oynanış ile başlayalım.


My Friend Pedro bir platform aksiyon oyunu öncelikle. Yani düşmanları öldürmek için 3 boyutlu düşünmenize gerek yok. Oyunu keyifli kılan kısım kesinlikle oynanışı. Karakterimizin yapabildiği birkaç şey var, bunlar ile başlayalım. Karakteriniz oyunun başında klasik bir tabanca taşıyor sonrasında ise bir yenisini daha bularak iki tabanca ile ilerleyebiliyor. İki tabancaya geçtiğinizde tabancaları ayrı ayrı kullanabiliyorsunuz ki kafa karıştırıcı bir şekilde konulmamış bu özellik. Çok rahat bir şekilde silahları farklı yönlere tutabiliyorsunuz. Özellikle hem sağda hem solda duran düşmanlar için çok kullanışlı bir özellik olmuş. Oyunda ilerledikçe farklı silahlar da bulabiliyorsunuz. İkinci olarak karakterinizin biraz gerçek dışı bir zıplama yeteneği var. Duvardan duvara sınırsız bir şekilde zıplayabiliyorsunuz. Her ne kadar gerçek dışı olsa da oyunun genel konseptinde sırıtmıyor, oynanışı rahatlatıyor ve keyiflendiriyor. Üçüncü özellik mermilerden kaçabilme özelliğiniz. Spesifik bir tuşa basıyorsunuz ve karakter olduğu yerde dönüyor. Bu şekilde de üzerine gelen mermilerden anlık olarak kaçabiliyorsunuz. Düşman topluluğunun içerisine zıplarken veya anlık bir şekilde düşmanın ortasında kaldığınızda oldukça işe yarayan bir özellik. Son özelliğiniz ise aynı Max Payne oyununda olduğu gibi zamanı yavaşlatma özelliğiniz. Sol altta bir bar bulunuyor ve oranın doluluğuna göre zamanı yavaşlatıp düşmanlarınızı daha rahat ve havalı bir şekilde öldürebiliyorsunuz. Yavaş çekim için bulunan bar hızlı doluyor ve zor azalıyor, bu yüzden sürekli kullanabiliyorsunuz. Oyunu Max Payne’e benzetme sebebim bu kısım. Oldukça güzel yapılmış ve Max Payne’deki gibi havalı bir şekilde adam öldürebiliyorsunuz. Oyunu Hotline Miami’ye benzettiğim kısım ise temposu. Oyun aynı Hotline Miami gibi oldukça yüksek tempoya sahip bir oyun. Ancak Hotline Miami’deki gibi sürekli öldüğünüz bir oyun değil. Ölmek biraz daha zor bu oyunda ki zaten bir can barınız var ve düşmanları öldürerek etraftan can da toplayabiliyorsunuz.


Oyuna bir muzun sizi uyandırması ile başlıyorsunuz ve genel olarak bu muz sizi sürekli yönlendiriyor. Oyun bu taraftan da aslında Hotline Miami’ye oldukça benziyor. Yüksek temposu dışında tarz olarak da oldukça benzer. Hotline Miami’nin psikedelik bir tarzı olduğu biliniyor, bu muz sayesinde bu oyunun da o tarz bir havası olduğunu söyleyebilirim. Oyundan ziyade bu sefer karakter psikedelik bir halde gibi. Oyunda düşmanları öldürerek o çetenin liderine ulaşmaya çalışıyorsunuz. Bitirdiğiniz her bölümde, o bölümün istatistiklerini görüyorsunuz ve oyun size o bölümdeki en güzel hareketini gösteriyor. Ayrıca genel performansınız için de size bir puan veriyor oyun. Birkaç bölüm ilerleyince bölüm sonu canavarı tarzı bir düşmanla karşılaşıyorsunuz ve genel oynanışa göre biraz daha farklılaşıyor oyun. Örneğin ilk bölümün sonunda motorla, çete lideri kovalayıp onu öldüremeye çalışıyorsunuz.

Oyun ilerledikçe size ufak bazı yenilikler de sunuyor. Ancak bu yenilikler oyunu pek de değiştirmiyor. Onun yerine arada sırada kullandığınız ekstra özellikler olarak kalıyor. Aynı şekilde oyunun hikayesi de o kadar keyifli değil. Bir hikayesi var mı onu da bilmiyorum açıkçası. Oyunun en keyifli ve hatta tek keyifli olduğu yer oynanış kısmı. O da bu oyunu satın almanız için oldukça yeterli.


Son olarak oyunun görsel tarzından ve müziklerinden bahsetmek istiyorum. Oyunun müzikleri de aynı Hotline Miami gibi. Oyunun temposuna ve atmosferine oldukça uygun tempolu müzikler çalıyor. Sadece belki biraz daha tekno ağırlıklı gidilebilirdi ama bu tercih de gayet güzel olmuş. Ancak şunu belirteyim. Hotline Miami’nin müziklerini normalde de açıp dinleyebilirsiniz. Ama bu oyunun müzikleri o tarzda değil. Yani ön plana çıkmaya çalışmıyor sadece atmosferi desteklemesi için koyulmuş gibi.

Grafiklere gelirsek eğer ortalama diyebilirim. Bu türdeki bir oyun için ortalama bir grafik kalitesine sahip. Renk kullanımları da sıradan. Yani öyle grafikleri ile ön plana çıkan bir oyun değil, ancak ana karakter ve düşmanlar için yapılan animasyonlar oldukça gerçekçi. Bazen havalı bir şekilde adam öldüreyim derken karakterinizi şekilden şekile sokabiliyorsunuz. Öyle bir durumda bile oyunun animasyonları sapıtmıyor ve gerçeğe yakın bir şekilde karakter kendini düzeltiyor. Aynı şekilde düşmanlar da nereden vurulduğuna göre farklı tepki veriyor ve ona göre düşüyor.


Sonuç olarak toparladığımda ise son dönemde oynadığım en keyifli oynanışa sahip oyunlardan birisiydi. Zorluğa göre gerçekten farklı ruh halleri yaşatabiliyor. Normal modda başlatıp stres atabilirsiniz ya da daha üst seviyelerde başlatıp kendinize meydan okuyabilirsiniz. Ama her şekilde oyunun oynanış kısmı son derece kaliteli. Sizin oynanış sürenize göre değişiyor, ancak yaklaşık 5, 6 saatlik bir oynanış sunduğunu söyleyebilirim. Aksiyon oyunu seven herkese de bu oyunu rahatlıkla öneriyorum.

Oyun şu anda Nintendo Switch, PlayStation 4, Xbox One ve PC platformlarında bulunuyor. Oyunu Xbox Game Pass üzerinden oynamanızı tavsiye ediyorum. Hem PC’de hem de Xbox’ta erişilebilir durumda. Direkt olarak satın almak isterseniz PC’den almanız daha uygun fiyatı dolayısıyla. My Friend Pedro, şu anda Steam’de 32,00 TL’lik bir ücrete sahip ve bu fiyatı kesinlikle hak ediyor. Ancak benim tavsiyem elbette Game Pass üzerinden oynamanız.

Ayrıca burada ekstra bir bilgi vermek istiyorum. My Friend Pedro oyununun bir de dizi uyarlaması geliyor. Son dönemlerin en sevilen aksiyon filmi serilerinden biri olan John Wick'in senaristi Derek Kolstad ve yönetmenlerden biri olan David Leitch'ten My Friend Pedro’nun dizi uyarlamasında baştaki isimler olacak. Dizinin yapımcılığını 87 North üstlenecek. Ayrıca Carnival Row dizisinden tanınan Legendary Television ve Sonic the Hedgehog'un yapımcılığını üstlenen dj2 de bu projede yer alacak. Şimdilik çok fazla bilgi bulunmuyor. Ancak Legendary Television, My Friend Pedro dizisinin oyunun estetiğine uyacak şekilde +18 bir dizi olacağını söyledi. Dizinin yayın tarihi de bilinmiyor, ancak diziden önce oyunu mutlaka oynamalısınız.