2005 yılında başlayan Prison Break gerek dünyada gerekse de ülkemizde çok popüler bir dizi olmayı başardı. İlk iki sezonu ile büyük ilgi toplayan dizi sonraki sezonlarında popülerliğini eskisi gibi devam ettiremese de ilgi çekmeye devam ediyordu. Bir dahinin öyküsünün anlatıldığı Prison Break'te Michael Scofield'ın (Wentworth Miller) kardeşi Lincoln Burrows'u (Dominic Purcell) hapishaneden kurtarma çabasına tanık oluyoruz. Lincoln, hapishaneye girmeden önce kardeşi Michael için çok şey yapmıştır. Onu koruyup suçtan uzak tutmuş ve okuması için büyük çaba gösterniştir. Yani oldukça hayırlı bir abi olduğunu söyleyebiliriz. Lincoln'ün hapishaneye girme nedeni ise Michael'in işini daha da zorlaştırmaktadır, zira Lincoln bir otopark'ın güvenlik kamerasında Başkan Yardımcısının kardeşi Terrence Steadman'ı öldürürken görülmektedir. Sonrasında ise yargılanır ve idam cezasına mahkum edilir. Bunun doğru olmadığını bilen Michael abisine olan borcunu daha doğrusu kardeşlik görevini yerine getirip onu hapishaneden kaçırmalıdır. Michael yapı mühendisi olduğundan hapishanenin planlarını ele geçirir. Daha sonra bir bankaya girip rastgele havaya ateş açar ve tutuklanır. Böylece Fox River hapishanesinde kardeşimizi kurtarmak için giriştiğimiz maceramız başlamış olur. Dizinin başlangıç özeti böyle peki ya oyunun öyküsü nasıl?
Prison Break: The Conspiracy dizi ile farklı bir senaryoya sahip. Michael Scofield gibi karizma bir karakteri malesef yönlendiremiyoruz. Oyunumuzun ana karakteri Tom Paxton adındaki bir ajan. Üstelik görevi de Michael Scofield'ın kardeşi Lincoln Burrows'u hapishaneden kaçırmasını engellemek. Tom Paxton göstermelik olarak hapishaneye düştükten sonra Scofield hakkında bilgi toplamaya başlıyor. Bunun için hapishanede girmedik yer bırakmayan Paxton, diziden hatırlayacağımız bir çok suçlu ile de işbirliği yapmak zorunda kalıyor. Tabi onun bir ajan olması hapishanenin zor şartlarından etkilenmeyeceği anlamına gelmiyor. En az o da diğer mahkumlar kadar tehlikede, çünkü gardiyanlar bile onun bir ajan olduğunu bilmiyor. Michael Scofield ile aynı tutuklu otobüsüyle Fox River'a gelen Paxton'ın macerası diziyi sevenler için muhteşem bir fırsat olabilirdi. Dizinin atmosferini bambaşka bir açıdan hissetme ve Scofield'ın çabalarına tanık olma düşüncesi bile çok çekici geliyor. Tabi oyunun yapımcısının ortaya çıkardığı işin kalitesi düşük olunca çekicilikten ziyade iticilik özelliğine sahip bir oyunla karşılaşıyorsunuz.
Oyundaki hapishane doğal olarak dizideki ile benzer bir şekilde tasarlanmak istenmiş. Koğuşlar, bahçe vs dizidekine benzediğini söyleyebilirim. Bunun dışında çok da benzerlik bulunmuyor, ama yine de gitmek istediğiniz mekanları bulmakta zorlanmıyorsunuz. Paxton ile koğuşumuzdan çıkar çıkmaz ekrandaki haritadan nereye gideceğimiz konusunda yönlendiriliyoruz. İlk bölümleri anladım da oyunun tamamında bu yönlendirmenin bulunması hangi dahinin işi onu anlamadım. Doğrudan tam çözüm verselerdi daha iyi olurdu. Paxton'ın bütün araştırmalarında nereye gideceğimiz haritada gösteriliyor. Yani bu ajan hapishanede doğmuş büyümüş gibi bir hisse kapılıyorsunuz. Sadece nereye gideceğiniz söylense yine oyuna katlanma ihtimaliniz olabilirdi. Bir de neyi nasıl yapacağımız da anlatılıyor. Bütün oyunu bir alıştırma bölümünü oynuyormuş gibi hissediyorsunuz. Örneğin tutunmamız gereken duvar kenarları, borular veya üstünden atlamamız gereken çitlerin köşeleri neden sarı renkte yapılmış oyunun yapımcısına sormak lazım. Bize her yapacağımızı söyledikten sonra oyunu biz niye oynuyoruz? Bir de menüde 3 farklı zorluk seçeneği sunmuşlar. Bunu da sadece vasat dövüş sahneleri için yapmışlar sanırım.
Oyundaki dövüş sahneleri ise ilk 1-2 dövüşten sonra büyük ihtimalle size de itici gelecektir. İnsan birazcık mı yaratıcı olmaz? Dövüş sistemi gayet basit; 1 hafif ama hızlı yumruk, 1 sert ama yavaş yumruk, koruma ve bazen ortaya çıkan son dönemlerin modası Quick Time Event (istenilen anda tuşlara basmak). Dövüşlerde rakibe odaklanan kameranın açısının yeterli olmadığını geçtim, dövüşler inanılmaz derecede sıkıcı ve kolay. Rakiplerinizin sizi pek zorladığını söyleyemem. Bazen Quick Time Event'leri zamanında yapamayabiliyorsunuz, ama bu tuş kombinasyonlarının aralıksız istenmesinden kaynaklanıyor. God of War 3 gibi bir oyunda bile bu tuş kombinasyonları çok daha kolay. Die Hard Arcade veya Shenmue'ya inanılmaz zevk katan bu özellik Prison Break'te iyi kullanılamamış. Diğer oyunlara özenmek gayet doğal, her oyun çok yaratıcı olamaz, ama bu oyundaki Quick Time Event'ler dövüşlerdeki tek düzeliği ortadan kaldırmak için oyunda bulunuyor. Bunda da başarılı olduğu söylenemez. Sadece dövüşlerde değil, oyunun herhangi bir anında da bu sistem karşınıza çıkıyor ve yine sizde pek bir heyecan yaratmıyor.
Oyundan sizi soğutacak en büyük etkenlerden birisi de görevlerimiz sırasında hapishanede özgürce gezmemiz olacak. Tutukluların bulunduğu ve sıkı korunan bir hapishanede miyiz yoksa dingonun ahırında mı belli değil. İstediğimiz yere girip çıkıyoruz ve bizi engelleyecek tek şey yapay zekadan nasibini almamış gardiyanlar ile bazen karşımıza çıkan ve kolayca kapatabildiğimiz kameralar. Bu kamera kapatma olayına hasta oldum zaten, kameranın altına gidip gerekli tuşa bastığımızda sanki potaya smaç basarmış gibi zıplayıp anında kamerayı kapatıyoruz. Yüksek güvenlikli hapishanelerdeki kameralar böyleymiş demek ki! Zaten odun misali bir oradan bir oraya giden görevlilerin sizi zorladığı da yok. Yakalansanız bile yakalandığınız yere çok yakın bir mekandan oyuna tekrar başlıyorsunuz. Oyunun en iyi yönü bu olsa gerek, yoksa sıkıcı olan oyun size ızdırap verebilirdi. İşte bu kadar rahat bir halde o mutfak senin bu depo benim dolaşıyorsunuz. Havalandırmalar zaten sizin mekanınız, arayıp soran yok ne de olsa. Oyunumuz havalandırmalarda veya asansör boşluklarında bu durgun havayı dağıtmak için sos olarak biraz Quick Time Event ile süslenmiş, ama yine de olmamış. Bu kaçınca olmamış deyişim acaba?
Oyun kolay, ama teknik sorunlar da çok fazla. Karakterinizi yönlendirirken özellikle gizlilik sırasında istediğinizi kolayca yapamıyorsunuz, bu zorluk oyundan değil, kontrollerdeki eksiklikten kaynaklanıyor. Kalas misali hareket eden karakterinizin sırtını bir yere vermişken köşeleri dönmesi için neyseki bir tuş atanmış, ama bazen dönmek istediğinizde işe yaramaması da cabası.
Kapıları birazcık açıp göz ucuyla içeride kimse var mı diye bakabiliyoruz, ama bu özellik de öylesine eklenmiş gibi görünüyor. Oyun boyunca bu özelliğin 1-2 yer dışında pek işe yaradığı söylenemez. Teknik aksaklıklar grafiklerde ve karakter animasyonlarında da bulunuyor. Karakterimiz merdiveni kayarak çıksaymış daha iyiymiş. İnsan biraz gerçekçi yapmak için uğraşır. Boruya tutunup bir yerden biryere geçerken Paxton ayaklarını öyle hareket ettiriyor ki kuzum sen hiç ekmek yemedin mi ya diyesiniz geliyor. Halbuki oldukça iyi bir fiziğe sahip güçlü bir eleman. Karakterlerin yüz ifadeleri zaten kötü olan grafiklerle birleşince memnuniyetsizliğinizi daha da arttırıyor. Konuşurken sadece çeneleri kıpırdayan karakterler, neyseki arada sırada gözlerini de kırpıyorlar, bunun dışında yüzlerinde en küçük bir duygu belirtisi yok. Hapishane ortamının onları duygusuz yaptığı gibi bir fikir firma tarafından açıklansa da kendimizi kandırsak.
Prison Break: The Conspiracy'nin nadir iyi yönlerinden birisi ise dizideki karakterlerin oyunda bulunması. C-note, Theodore “T-Bag” Bagwell ve John Abruzzi'yi oyunda görmek güzel. Onlarla iletişim halindeyiz ve bilgi almak için onların bazı isteklerini yerine getiriyoruz. Michael Scofield ve Lincoln Burrows da zaten oyunda bulunuyor.
Dizideki müziklerin de oyunda kullanıması doğru bir karar, fakat olur olmaz yerde uygun olmayan müziklerin girmesi televizyonunuzun sesini kısmanıza neden olabilir. Zaten karakterlerin seslendirmelerinin de dizideki kaliteden çok uzak olduğunu söylemeliyim. Birbirleriyle konuşurken ses tonlarında belirgin bir değişiklik olduğuna şahit olmuyorsunuz. Gerçi yapımcı firma oyunun hangi özelliği üzerinde doğru düzgün uğraşmış ki kalkıp da seslendirmeye özensin. Zaten küçük bir stüdyo olan geliştirici Zootfly masrafları kısmak için elinden geleni yapmış gibi görünüyor. Slovenya'dan bile ünlü bir diziyi oyun yapabilen firmalar çıkıyor da bizden çıkmıyor ya artık ne diyeyim.
Prison Break: The Conspiracy'yi neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Basit ve tekrarlayan görev yapısı, döneminin oldukça gerisinde animasyon ve grafikleri, sıkıcı dövüş sistemi, rezil atmosferi ile son dönemlerin en kötü oyunlarından birisi olmayı başarıyor. Avatar: The Game'de bile bu kadar sıkılmamıştım, hatta o oyun bunun yanında kaliteli olarak bile görülebilir. Prison Break'in dizisini çok seven birisi olarak bu oyundan uzak durmanızı tavsiye ediyorum. Bu oyunu oynamak yerine komşunun köpeğini kızdırın, kedinizle oynayın ya da TV'deki evlenme programlarını açıp nefes bile almakta zorlanan dedelerin evlenme azimlerine şahitlik edin. Hiçbirisini yapamıyorsanız odanızda öyle boş boş oturun, ama bu oyunu oynamayın. Big Rigs'i oynarken bile daha fazla eğlenebilirsiniz, hiç olmazsa kendini ciddiye alan bir oyun değildi. Yok ben mutlaka hapishaneden kaçışa odaklı bir oyun istiyorum diyorsanız The Chronicles of Riddick: Escape From Butcher Bay'i satın alın ve hayatınızın en iyi oyunlarından birisini oynayın.