Yıl 2009. Yaz aylarındayız ve bu aylarda oyun yapımcıları plajlarda güneşlendikleri için, piyasaya pek oyun çıkmıyor. Bu yüzden eldeki tek tük oyunlarla veya eski olup da kaçırdığımız oyunlarla idare etmek durumunda kalıyoruz. Zaten bu aylarda, düşük bütçeli oyunlar piyasaya çıkıyorlar. Büyük abilerinin ayakları altında ezilmemek için, onların pek ortalarda gözükmediği zamanlarda piyasaya çıkmak çok akıllıca bir pazarlama taktiği. Brave de, bu bahsettiğim oyunlardan. Şirin mi şirin bir platform oyunu. Ama yazının başında da belirttiğim gibi, 2009 yılındayız. 1999 yılında olsaydık, grafikleri belki kurtarabilirdi. Belki...
Oyunda, ufak bir kızılderili çocuğunu kontrol ediyoruz. Adı Brave. Courage da olabilir. İlk başlarda adının Courage olduğunu söylüyorlardı ama daha sonra Brave diye çağırdılar. Neden bilmiyorum. Ufak ve heyecanlı bir çocuk iken, büyüklerine özenen Brave, bir an önce bir savaşçı olmak için çalışmalara başlıyor. Köyün reisi, bizi ormanda eğitime gönderiyor. Bu arada, köyün şirin kızı ile Brave'i bir ayı kovalıyor. Zar zor ayıdan kurtulan kahramanımız, eğitimini hızlandırmasının gerektiğini düşünüyor.
Kasabalarının olduğu ormanda dolaşarak, mağara duvarlarında çizilmiş eski resimlerden, yeni yetenekler öğreniyoruz ve kendimizi geliştiriyoruz. Yeterince geliştiğimizde de, ayıdan intikamımızı almak için, mağarasına gidiyoruz. Tam ayıyı öldürüp, mutlu haberi köye iletmeye giderken, köyün bir canavar tarafından saldırıya uğradığını görüyoruz. Köy yerle bir ediliyor ve canavarı durdurmaya kimsenin gücü yetmiyor. Köyün bilge dedesi son nefesini verirken, canavarı öldürebilecek tek savaşçıyı bulma görevini bize veriyor. Düşüyoruz yollara.
Konuyu biraz ballandırarak anlattığımdan, heyecanlı gibi gelebilir. İlk başlarda, çok sıkıcı ve boş bir oyunla karşı karşıya olduğunuzu düşüneceksiniz. Aslında yanılmıyorsunuz. Saf bir platform oyunu olan Brave, inanılmaz sıkıcı ve ruhsuz bir oyun. Aslında bu tarz platform oyunları, insanı zorlamaz, neşelendirir ve kısa bir süreliğine olsa da eğlendirir. Geçmişte bir sürü örneğini de gördük. Ama Brave, yarıda bırakılmış ve aceleyle piyasaya sürülmüş gibi. Eğer bu yazı boyunca bahsettiğim hatalarını göz ardı edebilirseniz, oyuna katlanabilirseniz, sadece konusuyla sizi heyecanlandırabilir. Geri kalan özellikleri maalesef, bu günlerde yeni nesil konsollara yakışmayacak türden. Hatta eski nesilde bile çıksaydı, düşük not alabilirdi oyun.
Karakterimiz, bölümler boyunca hoplayıp zıplıyor. Bir tane baltası var. Böcekler ve diğer yaratıklar ona saldırdığında bu baltasını kullanıyor. Kayaları parçalamak için de o baltanın güçlü vuruşunu kullanıyor. Böylece kapalı mağaralara da girebiliyoruz. Görevler boyunca bulacağımız kuş tüyleri sayesinde, yeni güçler kazanıyoruz. Ayrıca çeşitli özel hayvancıklar da, kendi güçlerini size veriyorlar. Mesela sincap yakalıyoruz ve sarmaşıklardan tırmanabiliyoruz. Oyunun başlarında, full aksesuar donanmış oluyoruz ve ana görevimize başlıyoruz. Görevler genelde bir noktadan diğerine gitmek oluyor. Ormanlarda, mağaralarda, uçurum kenarlarında dolaşıyoruz. Bu esnada bir çok platformdan diğerine zıplayacak ve birbirinden sıkıcı düşmanlarla uğraşacağız.
Oyunun kontrolleri tam anlamıyla rezalet. Adamınızı bir platformun üzerinde tutmak için bayağı çaba sarfedeceksiniz. Kamera açılarının da kötü olmasından dolayı, dar yollarda zıplayarak ilerlemeniz gerekirse, kesin bir kaç defa uçurumun dibini boylayacaksınız. Kamera açısını değiştirebiliyorsunuz ama kamera çoğu zaman duvarların içine giriyor.
Önünüzü görmekte çok zorlanıyorsunuz. Düşmana saldırmak, saldırılardan korunmak da oldukça zor. Karakterimiz çok hızlı hareket ettiğinden, dar yollarda yürümek de işkence halini alıyor. En azından kontroller daha kolay ve mantıklı olsaydı, diğer özelliklerini göz ardı ederek, küçük kardeşlerimiz için bu oyuna bir şans verebilirdik. Ama küçük çocukların akıl sağlıklarını erkenden kaybetmemeleri için, bu oyuna bulaşmamalarını sağlamalısınız.
Grafikler konusunda ne desem bilmiyorum. Daha oyunun ilk sahnesinde bir manzara gösteriyorlar ki, evlere şenlik. Siz deyin Amstrad, ben diyeyim Commodore 64. Kaplamalar zaten 8 bit falan herhalde. Detay seviyesini hiç bu kadar düşük görmemiştim uzun yıllardır. Görülebilir uzaklık kavramı zaten yok oyunda. Karakterler, hobbit'lere benziyor. Koca ayaklı, tuhaf tiplemeler. Hareketkeri çok anlamsız ve saçma sapan.
Tek dikkatinizi çeken şey, konuşmalar esnasında ağız hareketlerinin çok gerçekçi olduğu olacak. Koca kamyon dolusu çürük domates içerisinde bir tane düzgün domates bulduğunuzda ne hissederseniz, öyle hissedeceksiniz ağız hareketlerini gördüğünüzde. Oyunda efekt, ışıklandırma veya buna benzer bir özellik göremedim. Tüm bunlara rağmen, oyunun sık sık yavaşlaması da cabası. Bitkiler hareket etmiyor, etrafta biz ve düşmanlardan başka bir şey de yok. Resmen oyun yarıda bırakılmış ve ayıp olmasın diye piyasaya sürülmüş gibi.
Karakterleri bir zahmet seslendirmişler. Ama silah zoruyla tutulmuş Filipinli göçmenlere yaptırmışlar bu işi sanki. Konuşmalar çok heyecansız, ruhsuz ve renksiz olmuş. Karakterimizin zıplarken, yere eğilirken veya baltasını sallarken çıkardığı sesler hep aynı. Bir süre sonra inanılmaz sıkıcı oluyor. Yere eğilirken çıkardığı sesi gözünüz kapalı duysanız, halter kaldırıyor falan diye düşünürsünüz. Müzikler konusunda, biraz daha iyimser konuşacağım.
Müzikler, dönemin ve mekanların ruhunu yansıtabiliyor. Etnik parçalar eşlik ediyor sizlere. Ben şahsen beğendim. Tek başlarına dinlendiğinde bile sizi eğlendirecek, Büyük Kanyon taraflarına götürecek parçalar bunlar.
Oyunu bitirmek gibi bir işkenceye hazırlıklı iseniz, oyunun fazla uzun sürmediğini bildirmek istiyorum. Bunu nereden mi biliyorum? Ben oyunu bitirdim. Evet bitirdim. Oyunu oynarken, sırf hikayenin sonu nereye bağlanacak diye düşünerek kendimi motive ettim. Kendimi kandırdım yani kısaca. Oynayacak başka oyun olmadığından, katlandım bu oyuna. Büyük itimalle bu sıcak yaz günlerinde siz de aynı şeyi yapacaksınız. Bu düşük bütçeli oyunu, hiç bir insan oğluna tavsiye etmemekle birlikte, eğer oynarsanız ve ruhsal durumunuza olumsuz bir etki ederse, sorumluluk da kabul etmiyorum. Ona göre...