2003’te yayın hayatına başlayan The Walking Dead çizgi romanı bugün eğlence sektörünün pek çok dalına yayılmış durumda. Aktif olarak devam eden başarılı dizisinin yanı sıra Telltale Games’in hikaye ağırlıklı oyun uyarlaması 2012’nin en başarılı yapımları arasında yer edinmişti. Survival Instinct ise aksiyon ağırlıklı First Person Shooter olarak dikkat çekiyor ve gizlilik elementleriyle dizinin öncesini anlatmayı hedef alıyor.
Yeni oyuna tıkladığımız gibi sanki önceki kaydımızdan devam ediyormuşcasına olayların ortasında buluyoruz kendimizi ve diziden Daryl ile Merle kardeşlerin hikayesine eşlik ediyoruz. Damdan düşercesine dahil olduğumuz hikayede, Daryl ve Merle’in salgının patlak verdiği esnada geride kalan kardeşlik günlerini görüyoruz ve babalarını pek de dramatik olmayan bir şekilde kaybetmelerine tanıklık ediyoruz. En azından Daryl’in babasını kaybedeceğini anladığında eeh napalım artık tadındaki ifadesinden bunu çıkartıyoruz.
Grafikler oyuna giriş yapıp menüye adım attığınız andan itibaren sizi etkilemeyi başarıyor, ama kötü yönde. Basit bir DVD menüsü tarzındaki ana menüden oyuna geçtiğinizde birbirine benzeyen ama sanki yapboz parçaları gibi yerleri değiştirilmiş küçük kasaba yerleşkelerinde geziniyoruz.
Kaplamasız gibi duran basit objeler yarım yamalak çalışan fizik motoruna dahil edilmemiş nedense, sadece bazı cisimlerle etkileşime girebiliyoruz. Zombilerin dikkatini dağıtmak için kullanabildiğimiz 250 mililitrelik cam kola şişeleri nedense tek kullanımlık, bir kez attınız mı el bombası gibi bir daha kullanılmıyor. Ayrıca kırılması için illa ki yere veya sert yüzeylere atmalısınız yoksa tüy yumağına düşmüş gibi iniş yapıyor.
Zombi tasarımları çeşitlilik açısından oldukça doyurucu, yakından baktığımızda ise, bunu oyunun yapısı nedeniyle pek çok yapacağız, gerçekçilikten uzak ama cell shade tarzında biraz da çizgi roman tadında olduklarını görüyoruz, detay açısından da yeterince ayrıntılı hazırlanmışlar. Tasarım olarak da zombiye adam akıllı benziyorlar. Aldıkları hasarlar kafataslarında oyuk açılmasına neden olabiliyor fakat ufak bir göz aldatmacası sadece, öldürdüğümüz pek çok zombide bu oyuğu görebiliyoruz, dinamik olarak hasar almıyorlar yani.
Kısıtlandırılmış olmasının yardımıyla çevrenin içi doldurmayı başarmışlar. Fakat yine objeler gibi etkileşimin yok denecek kadar az olması ve kaplama yoksunu olması nedeniyle göze hitap etmiyor. Zombilere vurduğumuzda etrafa sıçrayan kan efektleri veya karanlıkta nasıl tuttuğumuzu merak ettiğim fenerle etrafı aydınlatmak genel olarak düzgün çalışıyor. Bu tip bir kaç detay düşünülmüş fakat atmosferi tamamlamakta çok yetersiz kalıyor. Fakat genel olarak grafik yapısı konusunda basite kaçıldığı gibi gölge hüzmeleri ve başka hatalar gibi garipliklerle karşılaşabilirsiniz.
Survival Instinct, direkt açılışı dizi müziği ile yaparak artı puanı hanesine yazdırıyor. Oyun içerisinde atmosfer müzikleri ve ses efektleri genel olarak orta seviyede seyrediyor. Ne çok iyi diyorsunuz ne de kötüleyebiliyorsunuz. Aslında pek fazla dikkat çekmiyor. Neyse ki ana karakterlerimiz Daryl ve Merle, orijinal dizi oyuncuları tarafından seslendirilmiş. Bu da dizi izleyicileri için biraz daha Walking Dead havası oluşturuyor.
Oyunun yapısı oldukça basit. Harita üzerinde seyahat yaparken, bir bölümden diğer bir bölüme yol alıyoruz ve bu esnada üç seçenek arasında karar vermemiz gerekiyor. Ya otobandan az benzin harcayarak gitmek, ya da daha fazla benzin harcayarak arka yollardan gidip daha fazla durma şansı yakalamak, dolayısıyla da daha fazla eşya bulabilmek. Yani aslında burada kararınızı etkileyen faktörler oyunu bitirmek için harcayacağınız zaman ve aracınızdaki benzin. Benzininiz bitince daha fazlasını bulmak için yine durmak zorunda kalıyorsunuz ve yine ufak bölümler diyebileceğimiz mekanları araştırmak durumunda kalıyorsunuz. Eşya toplamak için uğradığımız bu ufak bölgeler birbirinin benzeri mekanlardan oluşmakta, genelde araçların ve yapıların şekli şemali, pozisyonları değişiyor. Ama bir koşuda arşınlayabildiğimiz, kendini tekrar ettiğini hissettiren bir çevre oluyor.
Ana bölümler ise bu mekanların bir kademe gelişmişi. Yine sınırlandırılmış ama daha büyük bir çevrede dolaşıp hikaye gereği bizden istenen şeyleri bulmakla yükümlüyüz. Arabasını almak için bir teyzenin kedisini kurtarmak veya birini kurtarmamız gerekiyor. Temelde bu haritalarda saklanmış şeylerin yerini bulmakla görevliyiz ve bu esnada haritadaki zombilere yenmemeye çalışıyoruz. Tüm oynanış bunun üzerine kurulu. Yine bu haritalar da olabildiğince sınırlandırıldığı ve birbirlerine benzediği için bir süre sonra sıkıntıdan patlamaya başlıyorsunuz.
Silah, mühimmat, yiyecek gibi eşyalar toplayabildiğimiz gibi karşılaştığımız insanları da yanımıza alabiliyoruz. Elbette onlara güvenip güvenmemek sizin elinizde, belki de zombi tarafından ısırılmış birini arabanıza almış oluyorsunuz. Bu yan karakterlerin bize getirisi ise onlara bölüm başlarında çeşitli görevler verebilmemiz, işte sen bu bölüm benzin ara ve şu silahları kullan gibi özelliklere biz karar veriyoruz. Aynı yerde dolaşıyor olmamıza rağmen bu karakterleri bölüm sonuna dek bir daha göremiyoruz, ki bu da çok gizemli bir olay. Yan karakter alma olayı güzel düşünülmüş fakat böylesine sığ bir oyunu kurtarmaya yetememiş tabii.
Biraz da ana konumuz olan zombilere bakalım. Bu beyin yiyiciler pek zeki değiller, artık beyin hücreleri çalışmadığından mı yoksa kansızlıktan mı bilinmez ama yol bulma yetenekleri çok zayıf. Size ulaşmakta güçlük çekiyorlar ve pek çok pozisyonda bu konuda başarısız oluyorlar. Kafaya üç vuruş veya arkadan yaklaşıp tek hamlede ikinci kez öldürebiliyosunuz bu mahlukları. Arkadan yaklaşma olayı da oyunun gizlilik teması adı altında işlenmiş. Sözde sizin kokunuzu alabilen cinsleri bulunmakta ve ses çıkarttığınızda duyabilmek gibi yetenekleri var fakat bunları oyun içerisinde pek hissedemiyorsunuz. Hissettiğiniz bir şey varsa o da tüm bir zombi mahallesini şu yakın dövüş mekaniği ile tek tek öldürebiliyor olmanız. Yakalandığınızda çevredeki tüm zombiler etrafınıza toplaşırken sizi yakalayan zombiyle ufak bir Quick Time Event mücadelesine girişiyorsunuz ve bu etkileşim son zombi ölünceye kadar veya sizin canınız bitene kadar şu keyiften baygınlık geçirten oyun mekaniğiyle ilerliyor. Evet, oradan da görüldüğü gibi çok zevkli, baya.
Zombilerin kafasına ağır bir objeyle vurma hissi güzel, hakkını verelim. Veya peşinizdeki zombi sayısı arttıkça ne kadar iyi olursanız olun yavaştan yavaştan işlerin kötüye sardığı hissine kapılıyorsunuz gerçekten. Ama bunun dışında oyuncuyu çeken hiç bir yönü yok, dümdüz resmen. Oyuncuyu sal rastgele oluşturulmuş haritaya, objeleri bulurken koşturup dursun labirent gibi kapalı sokaklarda, patikalarda. Bölümler arası yükleme yaparken de sözde yolculuk havası verip sözde seçeneklerle oyala.