Haftalık oyun önerilerinin yirmi birincisi ile birlikteyiz. Bu hafta enteresan bir bilim kurgu oyunu önereceğim. Diğer oyun önerilerimize de buradan bakabilirsiniz.
Bu öneri yazılarında az bilinen oyunlar gibi bir konsept altında da kalmayacağız. Örneğin; The Last of Us Part II yayınlanmadan bir iki hafta önce The Last Of Us’ın ilk oyununu önerebiliriz. Bunun sebebi tavsiye ettiğimiz oyunu, o hafta içerisinde oynamanızın daha iyi olacak olması. Eğer bilindik bir oyunu önerirsek; yazının içeriği oyunu tanıtmak yerine, oyun için bir inceleme veya oyun hakkında konuşmak istediğimiz şeyler tarzında olacaktır. Şimdi önerdiğimiz oyuna geçelim.
Carrion
Bilim kurgu türü bildiğiniz gibi kendi içerisinde farklı yapımlar ile türlere ayrılıyor. Bazı yapımların “kurgu” bölümü daha ağırlıklıyken, bazı yapımların mesaj verme kaygısı ve toplum eleştirişi daha ön planda olur. Bazı bilim kurgu yapımları da bilim kurgu ve korkuyu birbirine çok iyi bir şekilde harmanlar. Geçtiğimiz yıllara baktığımızda Alien bunun örneklerinden biri ya da 2017 yapımı Life filmi buna bir örnek. Oyun tarafına baktığımızda da Dead Space, Prey ve System Shock bu türe ait yapımlara örnek olabilir. Bu tarz yapımların neredeyse hepsinde kendimizi yerine koyduğumuz kişi insan olmuştur ya da insan değilse de kurban diyebiliriz. Diğer yapımlardan ziyade aslında burada Life filmine dikkat çekmek isterim. Eğer izlemediyseniz mutlaka bir bakın derim. Ne olduğu bilinmeyen, fiziksel olarak tam bir şekle bürünmeyen sülük gibi etrafta dolaşan tanımlanamayan canlılar, son zamanlarda bilim kurgu korku tarafının en popüler yaratığı. Bu sülük tarzı yaratığın zaten beden bulmuş hali de Marvel evreninden tanıdığımız Venom veya Carnage.
Dediğim gibi neredeyse her zaman hep kurbanın yani av olan tarafın gözünden izledik ya da oynadık. Bugün önereceğim oyun da bu duruma tam tersinden bakıyor. 23 Temmuz 2020 tarihinde yayınlanan Carrion’ın yayıncılığını Devolver Digital, geliştiriciliğini ise Phobia Game Studio yapıyor. Carrion’da amorf olan bir varlığı yani biçimsiz bir varlığı canlandırıyorsunuz.
Bilim kurgu korku türündeki yapımlarının klasiği olan bir tesis içerisinde oyun başlıyor. Bulunduğunuz tüpü kırıyorsunuz ve özgür kalıyorsunuz. Sonrasında ise amacınız tüm tesisi ele geçirmek, insanları yok etmek ve evrimleşmek. Oyunun en sevdiğim yanı kesinlikle atmosferi. Ama öncesinde oynanış ile başlayalım.
Oynanış anlamında öyle karışık bir durum yok. Venom simbiyotu tarzı bir canlı olduğunuz için net bir formunuz yok. Venom gibi sağa sola bedeninizden bir parça atıp kendinizi oraya doğru çekerek hareket edebiliyorsunuz. Çok dar olmadığı sürece her yere girebiliyorsunuz. Hareket etmek de zor veya katmanlı bir yapıya sahip değil, siz bir yere tıklıyorsunuz o kendi hızlıca gidiyor. Sadece tutunabileceğiniz bir şey olması gerekiyor. Bunun dışında bir de sağda solda hafif olan şeyleri taşıyabildiğiniz (insan dahil), kapıları açtığınız ve düğmelere bastığınız bir özelliğiniz daha var. Canınız azaldığında insanları tutup kendinize çekip yiyebiliyorsunuz. Bu sayede canınızı dolduruyorsunuz. Ya da o sırada bulunduğunuz formun en üst seviyesine çıkabiliyorsunuz. Bu durumu da şöyle açıklayayım. Souls tarzındaki oyunlar gibi istediğiniz zaman kayıt alamıyorsunuz, kayıt alınabilecek bir yer bulmanız gerekiyor. Dediğim gibi amacınız tesisi ele geçirmek, bunun içinde oyunun içerisine koyulmuş bazı yerlere gidip kendinize yuva tarzı şeyler yapıyorsunuz ve böylece tesisin içine yayılıyorsunuz. Bu tarz yerler de oyunun kayıt noktası oluyor. Buralarda sağa sola yayıldıkça daha da büyüyorsunuz ya da yine haritanın belirli noktalarındaki noktaları bularak kendiniz gibi başka bir amorfun deney tüpünü de kırıp onu da serbest bırakıyorsunuz. Bu sayede de yeni özellikler kazanıyorsunuz. Oyunun sadece başlangıç kısmındaki yetenekleri anlatayım gerisini keşfetmek size kalsın. Başlangıçta bu kayıt noktalarını nerede olduğunu size yön olarak gösteren bir özelliğiniz bulunuyor. Bu özellik ile hem kayıt noktasının yönünü görüyorsunuz hem de ses çıkartarak yakınınızdaki insanları sizden uzaklaştırıyorsunuz. Bir de başlangıçta yine kendinizden büyük bir parça atarak uzak yerlere ulaşma gibi bir özellik geliyor. Bunu da geçemediğiniz yerlerden atıp ilerideki bir şeye ulaşmak için kullanıyorsunuz.
Oyunda kendinizi geliştirdikçe daha doğrusu evrimleştikçe korkunçluk seviyesi artan yetenekler kazanıyorsunuz. Oynanış anlamında çok bir şey değiştirmese de aldığınız keyfi çok etkiliyor, olumlu anlamda elbette.
Oyun başlangıçta oldukça düz bir şekilde ilerliyor. Tesisi geziyorsunuz, insanları yiyorsunuz ve büyüyorsunuz. Bir süre oyun bu rahatlıktan biraz uzaklaşıyor ve önce silahlı, sonra da direkt sizin için hazırlanmış olan insanları karşınıza çıkarıyor. Bu kısımda da işte haritayı gezip kendinizi geliştirmek size kalıyor. Aslında kendinizi geliştirmezseniz oyun sizin ilerlemenize de izin vermiyor. Yani bazı bölgeleri geçmek için spesifik yeteneklere ihtiyacınız var. Düşman konusunda sizi zorlarken aynı şekilde oyuna bazı bulmacalar da ekleniyor ve oyun size bu bulmacalar konusunda hiçbir şekilde yol göstermiyor. Örneğin bir sıvı var ve o sıvının içerisinde kendinizi bölüp eski yeteneklerinize yani evrimleşmemiş yeteneklerinize ulaşabiliyorsunuz. Eski yetenekleriniz ile o bölümü geçip sonra ya eski parçanızı bulmanız gerekiyor ya da birilerini yemeniz gerekiyor. Ancak oyun yapmanız gereken hiçbir şeyi size göstermiyor. Sizin her şeyi kendiniz keşfetmeniz gerekiyor. Oyun aslında size gideceğiniz yeri de göstermiyor hiçbir zaman. Kendiniz geze geze buluyorsunuz. Bu da bir yerden sonra amaçsızlık hissi veriyor eğer uzun süre gitmek istediğiniz yeri bulamazsanız. Yine de gezmesi oldukça keyifli.
Bir de oyunun grafiklerinden bahsedeyim ve sonra oyunun bence en başarılı olduğu noktaya yani atmosfere geçeyim. Oyun sizin de fark edebileceğiniz gibi piksel grafiklerden oluşuyor. Bu kadar ciddi ve gerici bir atmosferi açıkçası piksel grafik ile çok yakışmayacağını düşünmüştüm, ancak oyunun tasarımları o kadar güzel ki insan piksel grafikleri görmüyor bile. Yani kısaca piksel grafik bu türe yakışmaz gibi düşünmeyin, muazzam derecede yakışmış.
Evet, dediğim gibi oyunun en güzel tarafı kesinlikle atmosferi. Her zaman arkada gerici, tam bir bilim kurgu korku müziği çalıyor. Yani canavarın ben olduğumu bilmesem gerilirdim ki buna rağmen oyun yer yer sizi bile geriyor. Germesinin sebebi de ortamın korkunç olması ve bir gün kendinizi oraya düşersem ne yaparım diye düşünürken bulmanız. Atmosferin iyi olmasının en büyük sebebi dediğim gibi müzikler. Bunun dışında görsel tasarım olarak da atmosfere çok rahat girebiliyorsunuz. Son sebep ise sesler. Oyunun sesleri gerçekten çok iyi. Kontrol ettiğiniz canlının hareket ederken çıkarttığı sesler, insanları korkutmak için çıkarttığınız hırıltı ve insanların siz yaklaşınca çığlık atması gerçekten muazzam derece iyi yapılmış. Yani gerçekten oyunun başından sonuna kadar insanların korktuğu ama çaresiz kaldığı bir tesiste gezdiğinizi hissedebiliyorsunuz. Yıllardır o filmlerde izlediğimiz canavarı oynadığınızı hissedebiliyorsunuz. Ancak dediğim gibi bu bile biraz korkunç. Kısacası oyun atmosfer anlamında son dönemlerde oynadığım oyunlar arasına en iyilerinden biri. Belki de en iyisi.
Oyunun müziklerini de ekstra övmek isterim gerçekten. Bildiğiniz gibi bu tarz küçük yapımların müzikleri genellikle arkada atmosfere girmeniz için yapılan müzikler oluyor. Bazen gerçekten çok başarılı bağımsız oyun müzikleri duyarız ama genelde atmosfer için yapılmış şeyler olur. Bu oyunun müzikleri yüksek bütçeli bir bilim kurgu filminin müzikleri gibi. Buraya tıklayarak oyunun müziklerini dinlerseniz ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Özellikle burada bulabileceğiniz şarkı benim favorim oldu.
Carrion açık konuşmak gerekirse son dönemde oynadığım en farklı ve en başarılı oyunlardan birisi. Bazı eksikleri elbette bulunuyor, ancak ürettikleri şey ve yaklaşımları gerçekten son derece kaliteli. Sizin oynayış tarzınıza göre değişen bir oynanış süresine sahip, ancak ortalama 5, 6 saat diyebilirim. Carrion’ı müzikleri, atmosferi ve farklı tarzı ile her oyuncuya tavsiye ediyorum. Bilim kurgu korku türündeki yapımları sevenlere ise mutlaka ama mutlaka tavsiye ediyorum.
Carrion şu anda Nintendo Switch, PlayStation 4, Xbox One, Linux, Microsoft Windows ve Mac OS’ta bulunuyor. Direkt satın almak isterseniz benim tavsiyem fiyatı gereği Steam’den almanız. Şu anda 36,00 TL’ye satılıyor. Ancak asıl tavsiyem Xbox Game Pass üzerinden oynamanız. Carrion hem PC için hem de konsol için Game Pass sisteminin kütüphanesinde bulunuyor. Game Pass sahipleri mutlaka baksın derim.