Tha Banner Saga
Talha Aynacı

Sayfa 1


   Gönül isterdi ki bir video inceleme eşliğinde bu güzide yapımı sizlere aktaralım ancak ambargo dolayısıyla şu anda sadece yazılı bilgilerle karşınıza çıkıyoruz...

   Taksiksel RPG türüne yeni bir isim kazandırmak, hele hele multiplatform shooter oyunlarının böylesi revaçta olduğu ve malı götürdüğü bir dönemde gerçekten riskli iş. Bağımsız yapımcılar ve Kickstarter etkinlikleri de zaten bu yüzden yok mu? Direkt oyuncuyla iletişime geçerek istediklerini vermek ve bunun karşılığında bir nebze dahi olsa destek görmek.

   The Banner Saga, Star Wars: The Old Republic faciası sonrasında BioWare’e elveda diyen ve Stoic isimli bağımsız oyun stüdyosunda buluşan 3 oyun geliştiricisinin imzasını taşıyor. 2012 Mart ayında Kickstarter bağış etkinliği gerçekleştirilen oyunun hayata geçmesi için gerek duyulan 100.000$, 1 günde toplandı ve ilerleyen günlerinde bağış miktarı, 20.000’i aşkın katılımcıyla birlikte 730.000$’ı buldu.
 
   Bana taktiksel RPG türünü sevdiren Fire Emblem serisi oldu ama Final Fantasy Tactics, Atlus’un Disgea serisi ve de Sega’nın 90’lardaki efsanesi Shining Force gibi önemli yapımlar da, bu türün mihenk taşları arasında yer alıyor. Yakın döneme geldiğimizde ise bu türe örnek teşkil edebilecek çok az oyun ismi verebiliyoruz. 80’lerdeki halinden bugüne epey kırpılmış olarak sunulan XCOM: Enemy Unkown (ki kendisi yakın tarihte batılı yapımcılar tarafından geliştirilmiş türün ender isimlerinden birisidir.) ve ülkemizde eminim çok çok az PS3 sahibinin haberdar olduğu Sega şaheseri Valkyrie Chronicles.

   Yapım için heyecanlanma sebebimiz bu türde çok az oyun görüyor olmamızdan kaynaklanmıyor tabii. İşin arkasında BioWare’de görev almış bir ekip var ve de şu anda önümüzde koydukları, ilerisi için son derece umut vadedecek seviyede.
 
    The Banner Saga, Vikingleri kendine tema edinmiş bir yapım. Daha önce bu türe ilgi duymuş ama daha çok Japonya kanadından gelen türün yapımlardan ötürü karakterlere ve dünyalarına ısınamayanlar, sanırım bu sizin için harika bir fırsat. Zira The Banner Saga hikaye anlatısı, soğuk ve kasvetli duruşuyla bana Game of Thrones’u anımsattı ki yine bana soracak olursanız Game of Thrones uyarlaması bir oyun ancak taktiksel RPG türünde karşımıza çıkarsa doyurucu olabilir. Çünkü taktiksel RPG oyunları sadece karakter geliştirme üzerine kurulu değildirler; karakterler arası ilişkiler, seçimlerinizle hikayeye olan etkiniz ve de gruplaşma gibi detaylarla yoğrulmuşturlar.
 
    Sanırım girişi biraz uzun tuttuk. Sıkılıp okumayı halen bırakmadıysanız, The Banner Saga üzerine biraz daha eğilelim.
Sayfa 2

    Hikayeyi bu kadar sade anlatmamdan ötürü mazur görün çünkü keyfinizi kaçırmayı pek istemem. Zaten yaptığınız seçimler, türün diğer oyunlarından aşina olduğumuz gibi hikayeye yön verme ve karakterlerin kaderini belirleme konusunda önemli bir rol oynuyor. Takım arkadaşlarınıza espriler yapabiliyor, azarlıyor veya umursamazlıktan gelebiliyorsunuz. Bu konuda şu noktada söyleyebileceğim, tek şey tabağınıza sunulan hikaye merak uyandırıcı olduğu.

  Görsel anlamda The Banner Saga kendine has bir tarza sahip. Çizgi film grafikleri diye kestirip atamıyorum çünkü çizimlerde olgun bir duruş var. Bazen hareketli ara sahnelerle anlatılan hikaye, çoğunlukla grafik roman tadında bir seyirde ilerliyor. Hikaye sunumu ve diyaloglarda oluşan görüntü aslında diğer taktiksel RPG oyunlarında gördüğümüz üslupta ancak burada The Banner Saga grafik tarzıyla keyifli bir seyir ortaya koymuş. Diyaloglar esnasında devam eden yüz mimikleri, çizim sitilinin de etkisiyle türün diğer oyunlarında gördüğümüz sunum tarzını bir üst seviyeye taşımayı biliyor. Savaş alanlarında karşılaştığımız animasyonlar da anın hissini vermekten geri durmuyor. Saldırılar da, savunmalar da hoş animasyonlara sahip.
 
   Oyun alanına geçtiğimizde bu türün bir klasiği olarak izometrik kamera açısıyla karşılaşıyoruz. Karakterlerimiz santranç tahtası misali, karelerden oluşmuş ve yine kareler ile sınırlandırılmış hareket alanlarına sahipler. Sıra tabanlı gerçekleşen savaşlarda sıranız geldiğinde sadece tek bir karakterinizi yönetebiliyorsunuz. Örneğin Fire Emblem ve Valkria Chronicles gibi yapımlarda tüm bir üniteyi konuşlandırabiliyorken, burada tam manasıyla satranç oynamanız isteniyor ve sıranız geldiğinde tek karakterle hamle şansı tanıyor. Hamlenizi de geri alamıyorsunuz. Bu yüzden yaptığınız hamleleri iyi hesaplamalı ve bir kaç hamle sonrasını da düşünmelisiniz. Mesela sadece saldırı odaklı hamleler yaptığınızda defansif yönden düşük kalan askerlerinizi savunmasız bırakıp kısa süre içinde savaş alanından silinip gitmelerine sebep olabilirsiniz. Elinizde bulundurduğunuz karakterlerin yeteneklerini iyi bilmek çok önemli.
 
   Oyunun savaş alanını farklı kılan en önemli etken Varl isimli dev ırkı. İnsanlardan oluşan askerleriniz yanı sıra ünitenize dahil olan Varl ırkı, savaşın gidişatını değiştirecek güce ve yeteneklere sahip. Tıpkı insan askerlerinizde olduğu gibi defansif ve atak yönleriyle de öne çıkıyorlar. Ok kullananı, balta sallayanı, yanında devasa bir kalkan taşıyanı… Adeta tankımız, topumuz oluyorlar savaş alanında. Ama insanlar kanadında da oldukça kaliteli karakter ve savaşçılara kavuşacaksınız. Ortada bir dengesizlik söz konusu değil ama örneğin Varl’lar savaş alanında 10 kare ileri gidebiliyorsa, insanlar 5 kare kadar ilerleyebiliyor.
Sayfa 3

Savaş alanını etkileyen bir diğer unsur da Willpower isimli güç kullanımı. Her karakterde farklı seviyelerde yer alan ve savaşlar esnasında dinlendikçe geri kazanılan Willpower sayesinde ataklarınızın ve defansınızın gücünü arttırabilir, karakterinizi daha uzak mesafeye sürerek zora düşmüş diğer askerlerinize destek sağlayabilirsiniz. Sınırlandırılmış olan Willpower gücümüz de savaşın gidişatını etkileyecek önemli unsurlardan birisi.

Bu ortak özellik dışında hem insan hem de Varl ırkı içinde farklı saldırı/savunma gücüyle öne çıkan askerler de yine savaş alanında etkisini gösteriyor. Örneğin Warhawk isimli Varl, aynı anda 2 düşmana birden saldırma yetisine sahip. Hikayenin ilerleyen bölümlerinde ordunuza katılan bir mızrakçı ise hedeflediğiniz yöndeki kare ve onu seyreden kare sırasındaki tüm düşmanları tek atışta vurabiliyor. Bu özel güçler de yine Willpower gücünüzü kullanıyor.

Savaş alanında öldürdüğünüz her düşman başına “Renown” puanı kazanıyorsunuz. Renown puanları karakterlerinizin yeteneklerini geliştirmekte ve de marketten çeşitli ihtiyaçları karşılamakta kullanılabiliyor
Savaş alanında tüm gücünü yitiren askerinizi hemen kaybetmiyorsunuz. O savaş için baygın düşüyor ve iyileşmesi için istirahate çekilmesi gerekiyor. Yaralı olarak savaşa sürdüğünüz askerler hem daha zayıf olarak oyun alanında boy gösteriyor hem de bu sefer o askeri tamamen kaybetmiş oluyorsunuz. İşte burada da devreye kuracağınız kamplar giriyor.

Hikaye ilerleyişiyle birlikte haritamızın farklı köşelerinden patlak veren olaylarla farklı bölgelere yolculuk etmeye başlıyorsunuz. The Banner Saga için oluşturulmuş harita muazzam. Her bir nokta; dağ, ırmak, geçit, patika yol ve göl tarihi bilgiler eşliğinde haritaya işlenmiş durumda. Savaş aralarında ve yolculuklar esnasında oluşturduğunuz kamplarda karakterlerinizi dinlendirme şansınız var. Böylece bir sonraki savaşta etkisini hissedeceğiiniz şekilde takımınızın moral seviyesi artıyor, hastalar iyileşiyor, Willpower seviyesi yenileniyor. Ancak yanınızda taşıdığınız sınırlı sayıdaki erzağınızı kamp esnasında harcadığınız için, kamp yapma hakkınızı da öyle her zaman için kullanamıyorsunuz. İşi pikniğe çevirmenin manası yok!
The Banner Saga hikayesi ve atmosferiyle açılış saatlerinde merak uyandırıcı bir seviyede duruyor. Grafik tarzı da oyuna çok büyük bir lezzet katmış. Savaş alanları çetin ve zorlayıcı; ki taktiksel RPG türünü seven oyuncuların en büyük arzusu da zorlu bir oyunla karşı karşıya olmaktır sanırım. Karakterler arası etkileşim hakkında çok bir şey söyleyemiyorum ancak oynadığım 2-3 saatlik kısımda yaptığımız seçimlerin ve diyalogların etkisini pek de göremediğimi ama bazı karakterler arasında mevcut yakınlaşmaların gerçekleştiğini söyleyebilirim. The Banner Saga türü sevenler için olumlu bir potansiyele sahip.