Son dönem içerisinde bir çok MMO oyunuyla karşılaştık. Bunlardan bazılarında oyunun önüne bayat hikaye geçti, bazılarında ise sistemin yavanlığı oyuncuları bezdirdi. Trion Worlds’ün E3 2009’da Heroes of Telara ismiyle sunduğu Rift, bir süre sonra isim değişikliği ile son hali olan “Rift: Planes of Telara” ismini aldı. Aslında Rift için, duyurulduğu günden itibaren fazla göz önünde olmadığını söyleyebiliriz. Ancak Trion, oyunun çıkış döneminde birbirini kovalayan betalar ile, bir çok MMO oyuncusuna kendini beğendirmeyi başardı.
Rift bizlere, insanların varoluşlarının temellerini oluşturan yaşam, ölüm, hava, su, toprak, ateşin bulunduğu, beş Vigil tanrısı tarafından oluşturulan Telara evrenin kapısını aralıyor. Ancak yukarıda saydığımız temel elementlerin gücünü bünyesinde taşıyan Blood Storm tanrıları, Telara evrenine musallat olmaya başlıyor.
Riftler, sosyal gruplaşma adına oyunda büyük önem taşıyor.
İlk olarak ölüm elementinin tanrısı Regulos, Telara evrenine ilk saldırıyı gerçekleştirmiş ancak, Vigil tanrılarının yardımıyla bu saldırı geri savuşturulmuştur. Ardından Vigil tanrıları sayesinde Telara evreninde açılan Rift’leri önlemek adına bir koruyucu geliştirilmiş ve bir süre Telara evreni bu koruyucular sayesinde Blood Storm tanrılarından uzak kalmışlar. Zaman içinde zayıflayan bu koruyucu, etkisini tamamen yitirince tekrardan, başta Regulos olmak üzere Blood Storm tanrılarının saldırılarına uğramaya başlamıştır. Zaman zaman açılan bu Rift’leri yok etmeye çalışan Telara evreni içerisindeki halk, Vigil tanrılarının yok olmasıyla birlikte, ikiye ayrılmış ve ortaya yeni taraflar çıkmıştır. Bu taraflardan birisi, Vigil tanrılarının tekrar dönüp Blood Storm tanrılarının saldırılarını karşılayacağına inanan Guardianları, diğeri ise yaşananlardan Vigil tanrılarını sorumlu tutan ve kutsal inanç yerine teknolojiye inanan Defiantları oluşturuyor.
Hikaye sunumunun iyiliği ilk başlarda kendini hissettirse de oyunun ilerleyen kısımlarında bazı kopukluklar sizleri bekliyor.
Bu iki taraftan birini seçerek başladığımız oyunda Guardian tarafını seçtiğimizde, geçmişte ölmüş bir kahramanın ruhunu içimize alarak geleceğe, Defiant tarafını seçtiğimizde ise gelecekte geçen bir ‘kıyamet’ sonrası üstün teknoloji sayesinde ölmüş bir Defiant kahramanının ruhuna bürünerek geçmişe yol alıyoruz. İlk bakışta bu tarafların görüşleri birbirini desteklemese de oyundaki tarafların amacı aynı; Telara evrenini Blood Storm tanrılarından uzak tutmak.
Tarafımızı seçtikten sonra, her tarafa ait olan üç ırktan birinde karar kılıp, karakterimizi oluşturmaya başlıyoruz. Rift’in karakter yaratma ekranının fazla detaylı olduğu söylenemez. Karakterimizin sadece dış görünüşünü ayarlayabildiğimiz bu ekranda fiziksel özellikleri belirleme imkanımız bulunmuyor. Fiziksel olarak sadece karakterimizin boyunu seçmek bizlere sunuluyor. Bu arada, demin bahsettiğim ırkları seçerken biraz dikkatli olmanızı, seçeceğiniz sınıfa göre karar kılmanızı öneriyoruz. Zirâ her ırkın kendisine özel olan abilityleri sayesinde, ilerleyen zamanlardaki oynayışınızı etkileyebilirler.
Çevre detaylandırmaları, görsel zevk açısından harika gözüküyor...
Karakterimizi oluşturma ekranından önce, bizlere dört farklı sınıf seçeneği de sunuluyor. Warrior, Cleric, Mage ve Rogue altında sunulan bu sınıf seçenekleri, oyun içerisinde 9 farklı soula ayrılıyor. İlk olarak bu soullardan birisini seçtiğimiz oyunda, birkaç level ilerleyince üç soulun kombinasyonunu yapabiliyoruz. Bu esnada ilk soullarınızı seçerken, fazla düşünmenize gerek yok uyarısını yapalım. Zirâ bir süre sonra ana şehirlere ulaştığımızda(Defiantlarda Meridian, Guardianda Sanctum) ana rol haricinde üç farklı rol seçebiliyor, her rol içerisinde ise bu 9 soul içerisinden yine dilediğimiz kombinasyonu yapabiliyoruz. Tabiki belli bir ücret karşılığında. Ayrıca bu 9 souldan birisini PvP’de kazandığımız favor puanlarıyla alabildiğimizi hatırlatalım.
Rift’in bu soul sisteminin, MMO oyunlarındaki tekdüzeliği kaldırdığığını söyleyebiliriz. Özellikle yapacağımız soul kombinasyonlarıyla birlikte gelen talent ağacı, bizleri çeşitli yapılandırmalara yönlendiriyor.
Bu talent ağacını, level atladıkça kazandığımız soul pointlerimizle şekillendiriyoruz. Her 4 levelda birer tane, 4 level sonrasındaki 5. levelda ise 2 tane soul puanı elde ediyoruz. Yapılandırdığımız ağaçta kullanılan puanları ise ana şehirdeki sınıf geliştiricileri sayesinde dilediğimiz anda, yine belli bir ücret karşılığında sıfırlayabiliyoruz.
Rift'in oynanış dinamiklerine gelince, diğer MMO’lardan pek farklı olduğunu söylemek yanlış olacaktır. Ancak bu bence, oyunu kötü hâle değil, aksine iyi hâle getiriyor. Trion’un yapacağı farklılıklar bizleri oyuna alışma sürecinde kötü etkileyebilirdi.
Rift’teki oynanış genel olarak görev al, skille tıkla, öldür, experience puanı kazan, level atla tarzında diyebiliriz. Ancak, "Bir MMO oyunundan daha farklı ne beklenirdi?" diye sorduğumuzda şahsen benim aklıma pek fazla uçuk, kaçık şeyler gelmiyor. Rift’teki görev sistemleri, demin de bahsettiğim üzere genel olarak yaratık öldür, bir şey topla üzerine kurulmuş olsa da, bunlar oyunculara pek sıkıcı(grind) gelmediğini söyleyebilirim. Görev sistemi, günlük görevler, zindan görevlerinin haricinde az da olsa karşımıza çıkan eğlenceli görevlerle zenginleştirilmeye çalışılmış. Bu eğlenceli görevlerden kastettiğim, ilk haritalardaki dayanıklığınızın ölçüldüğü görevler arasında, bozulmuş peynirleri yiyerek hayatta kalmak gibi olanları örnek verilebilir.
Defiant tarafındaki atmosfer genellikle karanlık, boğucu şekilde tasarlanmış. Halbuki oyunda "iyi-kötü" taraf bulunmuyor...
Rift: Planes of Telara’da görev sistemini bir yana bırakırsak, oyunun ismini aldığı Riftlerden bahsetmeye başlayalım. Blood Storm tanrıları tarafından Telara’nın dört bir köşesine açılan Riftler sayesinde evrene geçen element yaratıkları, Telara evrenine yayılmaya başlıyor. Factionlar(taraflar) arasında birbirinden bağımsız olarak açılan bu Riftleri olabildiğince erken yok etmek.
Riftler oyunda büyük bir yer tutuyor.
Riftlerin yanı sıra oyunda Blood Storm tanrıları tarafından yollanan birlikler, invasionları başlatabiliyorlar.
Bahsettiğimiz element tanrılarının başlattığı invasionlarla birlikte oyundaki kasabalar saldırı altına geçiyor. Bu süre boyunca invasion altındaki kasabada, bizlere görev veren veya eşya satın aldığımız NPC’ler, bizimle birlikte savaş hâline geçiyor ve invasionları yok etmeye çalışıyor. Eğer yok edemezseniz sizinle birlikte NPC’ler de ölebilir, bir süre pasif hâlde kalabilirler. Aynı zamanda NPC’lerin güçleri sayesinde haritada sizden başka kişi olmadığında, tek kaldığınız zaman, onlarla el ele verip invasionlara karşı savaşabilirsiniz. Ayrıca invasionlarda, sadece element yaratıklarının başlattığı saldırılar değil, yapay zekanın yönettiği karşıt factionun saldırılarına da mâruz kalabiliyorsunuz.
İşte bir Earth Rift... Etkileyici değil mi? Peki içine girmeye ne dersiniz?
Bu arada, oyunda belirli sürelerle yapılan faction görevlerine de değinmeden geçmeyelim. Bu faction görevleri, genel olarak Riftler ve invasionlar üstüne kurulu. Görevlerin içerisinde, Riftler, neredeyse tüm haritayı kaplayacak şekilde fazla çıkıyor ve tarafınızla birlikte bu Riftleri, invasionları yok etmeye çalışıyorsunuz. Bu faction görevleri dahilinde çıkan Riftler veya invasionlar sonrasında gelen bossu öldürüp, değerli itemların yanı sıra fazladan Planarite ve özel achievementleri açabiliyorsunuz.
Planaritelara, birazdan bahsedeceğim Favor puanları gibi, Riftlerden ve invasionlardan çıkan bir çeşit para türü diyebiliriz. Planaritelar ile birlikte, kasabalarda bulunan özel satıcılardan yüksek dereceli eşyaları satın alabiliyoruz.
Rift: Planes of Telara’da bulunan PvE mekanikleri kısaca böyle. Tabiki içine zindanları, raidleri de katarak. Rift’te bulunan PvP sistemlerine de genel olarak bakarsak oyunda, açık dünya PvP’si ve diğer oyunlardan battlegroundlar olarak tanınan Warfront’lar bulunuyor.
Oyunda her 10 levelda bir yeni Warfrontlar açılıyor. Bu Warfrontlara istediğiniz zaman, sıraya(queue) girerek giriş yapabiliyorsunuz. Warfrontlardaki level aralığı ise 10’ar 10’ar değişiyor. Açıkcası bu aralığın 10 değil de, 5 level arayla olması gerektiğini düşünüyorum. Zira giriş hakkını yeni kazandığınız bir Warfronta hevesli bir şekilde girerken sizden tam 9 level yüksek birinin, sizi kolayca öldürmesi biraz gücünüze gidebiliyor. :)
Warfrontlar takım oyununa bağlı olduğu için özellikle healer sınıfları ilk hedef olarak algılanıyor.
Oyundaki diğer bir PvP çeşidi ise, açık dünyaya bağlı olarak yapılan savaşları içeriyor. Herhangi bir faction tarafından kontrol edilmeyen şehirlerde yapabildiğimiz bu PvP alanlarındaki sistem, seçtiğiniz sunucunun işleyiş biçimine bakıyor. Örneğin, PvP serverindaysanız bu haritalarda istediğiniz an karşı tarafla PvP yapabilirsiniz. PvE serverindaysanız ise, sadece gerekli duruma geldiğinizde, PvP flag açtığınızda karşı taraf size saldırabilir.
Rift’te Warfrontlar daha çok takım stratejisi önem kazanırken, açık dünya PvP’sinde kişisel stratejinin önemi artıyor. Bu arada açık dünya PvP’sinde geçen haritalarda görev yaptığımızdan dolayı, ganklenme riski de oldukça yüksek. Mesela sakin bir şekilde görevinizin istediği yaratığı öldürmeye çalışırken, âniden yanınızda karşı factiondan görünmezliğini kullanıp gelen Rogue belirebilir.
PvP sistemi pek kendini bağlayacak cinsten değil. Özellikle sınıflar arası denge sağlanmadığı için(en azından şimdilik) PvE daha eğlenceli gözüküyor.
Oyunda PvP sistemi, Favor puanlarına bağlı olarak işliyor. Kazandığınız her Warfrontta, öldürdüğünüz her düşmanda belli bir miktarda Favor puanları kazanıyorsunuz. Bu Favor puanlarıyla özel vendorlardan daha güçlü eşya, silah, takının yanısıra sınıfınızın özel PvP soulunu seçebiliyorsunuz.
Her sınıfta bir tane bulunan PvP soulunuzun geliştirmek için gereken soul puanları, diğer soullar gibi karakter seviyenizde göre değil de, PvP prestijinize göre kazanılıyor. Bu prestijler oyundaki son level olan 50 levelden sonra artış göstermeye başlıyor ve şimdilik en yüksek 6 rank bulunuyor.
Açık dünya savaşının Warfrontlardan daha eğlenceli olduğunu söyleyebilirim.
MMO’lardaki PvP dengesi ne kadar nerf gelse de, ne kadar buff gelse de kimseyi memnun etmez. Hep bir class daha üstün olur. Maalesef bu problem Rift’te de göze çarpıyor. Warrior’un defansif soulları ve Cleric’ler, ilk olarak göze çarpan ‘güçlü’ sınıflardan. Ayrıca Mage sınıfı epey güçsüz olduğundan oyunda var mı yok mu belli değil. Bu problemlerin insanı PvP’den soğuttuğunu söyleyebiliriz. Tabiki yüzlerce soul kombinasyonunu göz önüne alırsak Trion’un işi bu konuda oldukça zor.
Bu arada Warfrontları çekici kılan taraflardan birisi de günlük görevler. Günlük görevlerde Warfront kazandıkça bir çanta elde ediyorsunuz. Bu çantaları açtığınızda ise rastgele bir eşya sizin oluyor. Ancak malesef bu çantadan elde ettiğiniz eşyanın işlevselliği tartışılır. Bir hevesle açtığınız çantadan sınıfınıza ve levelinize göre uygun olmayan eşyalarla karşılaşabilirsiniz.
PvP’yi bir yana bırakırsak, MMO oyunlarının vazgeçilmez baş belası craft sistemiyle Rift’te de karşılaşıyoruz. Baş belası dememdeki maksat, son seviyeye gelene kadar büyük zorluk çekmemizde yatıyor. Ancak son seviyeye geldiğimizde kazanacağımız paraların çokluğunu da eklemek gerekir.
Oyunda bulunan meslek sınıflarını, üç toplayıcı(Foraging, Mining, Butchering) ve altı üretici(Runecraft, Armorsmith, Weaponsmith, Outfitter, Artificer, Apothecary) meslekler oluşturuyor. Her karakter bu mesleklerden üçünü öğrenme hakkına sahip.
Topladığınız madenleri ana şehrinizdeki özel bölgelerde işleyebilirsiniz. İşte o bölgelerden biri.
Craft sistemi Rift’te, diğer MMO’larla aynı işliyor. Dört adet aşama bulunan mesleklerde, daha fazla eşya üretip(veya toplayıp, işleyip) en yüksek seviyeye çıkmaya çalışıyoruz. Yüksek seviyelere çıktıkça, daha güçlü eşyalar yapmaya başlıyorsunuz. Yaptığımız eşyaların satım aşaması, oyundaki önemli ekonomik kazançlarımızdan birisi oluyor.
Bu arada crafting mesleğinizi seçerken, karakterinizin sınıfını(calling) göz önünde bulundurmanız gerekiyor. Örneğin Warrior veya Cleric seçtiğinizde, ağır zırh ve kalkan için Armorsmith, silahınız için Weaponsmith ve bu iki meslekteki malzemeleriniz için Mining mesleklerini seçmeniz gerekiyor. Ya da sınıfınıza bakmadan, ekonomik amaçlı olarak Apothecary, Artificer, Runecraft mesleklerinden bazılarını da seçebilirsiniz.
Seçtiğiniz crafting mesleği sonradan değiştirilebilse de mesleğinizi seçerken sınıfınızı göz önünde bulundurmakta fayda var.
İlk başta görev sisteminden söz ederken, günlük görevlerin olduğundan bahsetmiştik. Bu günlük görevlerin bir ayağı da Crafting ile ilgili. Her gün, mesleğinize bağlı olarak yaptığınız bu günlük görevler sonrası, Artisan’s Mark ve Supply Bag kazanıyorsunuz. Artisan’s Mark ile tıpkı Favor puanları gibi özel vendorlardan, crafting ile ilgili özel recipelar satın alabiliyorsunuz. Bu recipeları öğrendikçe, daha çeşitli eşya üretme hakkına erişebiliyorsunuz.
Oyundaki bir diğer para türü ise ‘Lucky Coin’ler. Haritaların genellikle gizli bölgelerinde(kayalıkların arası, ağaçlar, odunlukların altı) bulunan artifactları toplayıp biriktirme süreci başlıyor. Genellikle uzun sürdüğünüz, yukarıda dediğim ikinci cümleden anlayabilirsiniz. Her neyse, bu artifactları toplayıp, ana şehrimizde bulunan vendora gidip görevi tamamlayınca, hem Lucky Coinimize hem de experience puanımıza ulaşıyoruz.
Artifactlar, beyaz bir ışık olarak haritaların dikkat isteyen bölgelerinde yer alıyor.
Lucky Coinlerle, görevi tamamladığımız NPC aracılığıyla çeşitli binekleri, petleri ve herhangi özel bir bonusu olmayan ancak görüntü açısından önemi bulunan şapkaları satın alabiliyoruz. İsmine uygun olarak bu Lucky Coinlerle birlikte, diğer para türlerine nazaran daha çok, görsel açıdan önem taşıyan eşyaları satın alabiliyoruz.
Rift: Planes of Telara, aslında pek göz önünde bulunmayan bir grafik motoru kullanmasına rağmen, bir MMO oyununda görebileceğiniz en iyi grafiklere sahip oyunlardan birisi olduğunu söyleyebilirim. Rift, daha önce Fallout 3, New Vegas, Civilization IV gibi oyunlarda gördüğümüz Gamebyro grafik motorunu kullanıyor. Ancak Rift, grafik açısından iyi olduğu kadar sistemi zorlama açısından da bir o kadar iyi. Oyunu en yüksek ayarlarda oynamanız için epey güçlü bir bilgisayar sistemi gerekli.
Çevre detayları, hikayeye uygun atmosfer açısından bizden tam not alan Rift’in grafikleri, karakter detaylandırmalarına gelince biraz çuvallıyor. Oyun içerisinde görevleri aldığınız veya alışveriş yaptığınız NPC’lerin çoğu, daha önceden gördüğünüz, aynı tipteki NPC’ler oluyor. Ayrıca silah ve kıyafet tasarımları da bir o kadar sınırlı sayıda.
Örneğin, 30 level bir epic eşyayı Auctionerdan alıp bir hevesle giydikten sonra maalesef aynı heves uzun süre devam etmeyecektir. Çünkü o şatafatlı, ‘epic’ eşya havasını vermeyen tasarımı muhtemelen, daha önce bir görevden aldığınız eşyada görmüşsünüzdür.
Bunların yanı sıra animasyonlara değinecek olursak, Rift burada da maalesef sınıfta kalıyor. Haritadaki denizlerin önem taşıdığı oyunda yüzme animasyonlarının bayat olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca denizdeki yaratıklarla savaşırken sanki denizde yüzüyormuş gibi değil de, karada yürüyormuşçasına savaşıyorsunuz.
Ek olarak, görevde verilen çiçek, sandık toplama eylemlerini yaparken karakterimizin çoğunlukla bir eğilme zahmetinde bile bulunmaması animasyonlarda eleştireceğimiz taraflardan birisi. Çoğunlukla dedim çünkü hakkını yemeyelim bazen herşey normal işleyebiliyor. :)
Skill efektleri de görsel açıdan oldukça iyi.
Ses konusuna gelirsek, grafikteki aynı şeyleri sesler için de söylemek mümkün. Arkaplan müziği atmosfere uygun olarak, harika bir şekilde tasarlanmış olmasına rağmen, oyundaki bütün NPC’lerden aynı sesleri duymak, oyunun akışında pek göze çarpmasa da kötü duran bir etken olmuş. NPC’lerin çoğunda aynı sesi duymamıza rağmen, ana hikaye görevlerindeki karakter seslendirmelerinin bir hayli başarılı olduğunu söyleyebilirim.
Ayrıca, karakterimiz sanki ağır bir zırh ve silah taşımıyormuşcasına skill kullanırken veya normal atak yaparken bir ‘hık’ dahi çıkarmaması, kulaklarımızı boşluğa düşüren etkenlerden. Belirttiğim durumlar haricindeki ses efektlerinde ise genel olarak göze batmayan, uyumlu sesler kullanılmış.
Oyunun ses ekibinde Heroes of Might and Magic serisinden tanıyacağımız Paul Anthony Romero da yer alıyor.
Geldik incelememizin sonuna… Şahsi görüşüm olarak, Rift’i çok beğendiğimi söyleyebileceğim. Bunda belki de, yüksek beklentiye sahip olmayışım büyük rol oynadı ancak Trion Worlds’den çıkan ilk oyun olmasına rağmen Rift genel olarak, MMO severleri doyurucu nitelikte.
Aylık ödemeyle oynanan her MMO oyunu çıktığında, bu konuda yıllardır(Sanırım 6’yı geçti…) başta gelen World of Warcraft’la anlamsız bir şekilde kıyaslanma sürecine girer. Hatta büyük beklentilerle çıkan oyunlardan çoğu “WoW Killer” lakabını alsa da, sonrasında yapılan yönetimsel hatalarla yerin dibini boylayabilir. Bir WoW katili demesek de Rift, ön sipariş verenlerin katılabildiği head-start sürecinden itibaren gözlemlerime göre, MMO piyasasında tutunabilecek bir oyun potansiyeline sahip. Tabiki Trion Worlds yanlış işler yapmazsa.
Umarız Trion Worlds, çıkaracağı yamalarla Rift'i daha yüksek yerlere götürür. Çünkü bu oyun bunu hak ediyor!
Trion Worlds Rift ile, MMO türüne farklılık getireyim telaşına kapılıp da çizgi dışına çıkmayan bir şirket oldu. Hatta aksine Rift’te, diğer MMO yapımlarının beğenilen yanlarını görmek mümkün. Sanırım bu etken piyasada tutunmasında büyük rol oynayacaktır.
Bu arada eklemeden geçmeyelim, Trion Worlds, oyunculara getirdiği kolaylıklarla da benim gözümde şimdiden büyük yerler edindi. Örneğin arayüz düzenleyicisi ile add-on arama telaşına son veriliyor. Oyunun arayüzünü istediğimiz şekilde ayarlayabiliyor olmamız gerçekten güzel bir düşünce.
Eğer Telara diyarına yolunuz düşerse Sagespire-PvP sunucusunun Defiant tarafındaki Khiran nickli şahsıma selam etmeyi unutmayın. :)