Bir zamanlar ufak kulübesinde deneyler yapan zeki bir bilim adamı varmış. Zekiymiş zeki olmasına ama nedense başarıya bir türlü ulaşamıyormuş. Kurduğu hayaller deney tüpünden çıkan dumanla havaya uçup gidiyormuş. “Hımmm nerde yanlış yapıyorum” diye kara kara düşünürken birden radyodan gelen garip bir ses duymuş. “Hey ahbap, işler yolunda gitmiyor ha. İstersen seninle kimsenin bilmediği bilgiler paylaşabilirim. Tabii istersen..” demiş radyodaki sinsi ses. Bizimki de atlamış tabii hemen.
O anda herşey birden aydınlanmış, adeta ilham gelmiş bizimkine. Adamın dediklerine uyup başlamış ne işe yaradığını bilmediği icadın yapımına.
Ve bitirmiş de. Çalıştırma zamanı geldiğinde ise ilk başta biraz tedirgin olmuş, ama kolay ikna olan biriymiş ve çekmiş makinanın kolunu... İşte o an anlamış yanlış bişey yaptığını, ama artık çok geç diye düşünürken tek duyduğu şey radyodan gelen kahkahalar olmuş.
Don’t Starve açık dünyaya sahip bir oyun, ve her baştan başlayışınızda bu dünya sıfırdan üretiliyor. Herşeye sıfırdan başlama durumuna pek çok kez tanık olacağınız için bu diğer oyunlardan daha çok ön plana çıkıyor. Tüm oyuna başlamanızın nedeni ise öldüğünüzde oyunun sonlanması, zira Don’t Starve pek çok açıdan oyuncuya acımasız davranabiliyor. Neyin ne olduğunu bilmediğiniz bir dünyayı keşfederken ilk defa karşılaştığınız bir yaratık sizi ham yapabilir veya ateşinizi söndürmeye gelen ne idüğü belirsiz bir el sizi karanlıkta bırakıp başka düşmanlara yem edebilir. Sizin ise böylesine tehlikeli bir dünyada yapmanız gereken mümkün olduğunca hayatta kalmak ve açlıktan ölmemek.
Gezinmeye başladığınız gibi etrafta bolca toplayacak şey ve canlıyla karşılaşıyorsunuz. Tüm bunların ne işe yaradığını isterseniz oyunun wikisinden araştırabilirsiniz ama herşeyi oyunda keşfetmeye çalışmak çok daha keyifli olacaktır. Topladığınız kaynaklarla ve çalı çırpıyla, ıssız bir adaya düşmüşcesine başlıyorsunuz ilkel medeniyetinizin ilk adımlarını atmaya. Basit araç gereçler derken daha kompleks makinalar ve bu şartlarda lüks diyebileceğimiz bir gelecek sizi bekliyor, tabii hayatta kalabilirseniz.
Sol taraftan tüm üretim menülerine erişebiliyorsunuz ve neyin ne kadar hangi kaynağa gereksinim duyduğunu rahatça görebiliyorsunuz. Tek yapmanız gereken lazım olan kaynağı toplamak, bu kadar basit, hepsi bu. Değil işte! Oyunun dünyası ufak bir doğa parçası gibi kendi içinde belli başlı kurallara sahip. Siz kimseye dokunmasanız bile düşmanlarıyla çarpışan domuzcukları veya yem arayan tavşanları görebiliyorsunuz. Oyunda yapay bir besin zinciri var ve neyse ki biz en altta değiliz.
Basit bir yaşamda, yani oyunun başlarında temel kaynakları toplayabilmek için kazıcı - kesici aletler; geceleri akli dengenizi, kışın ise sıcaklığınızı yerinde tutması için ateş ve aydınlatma; küçük hayvanları yakalayabilmek için balık oltası ve tavşan tuzağı gibi araçlar; yiyecekler organik olsun diyenlere çeşit çeşit tarlalar, arı kovanları; kendinizi bu garip dünyada korumak için zırhlar ve silahlar; misafirlerinizi ağırlamak için ev ve dolayısıyla yapı malzemeleri; gerek soğuğa gerekse de çeşitli canlılara karşı korunmak için kıyafetler... Daha bunlar giriş seviyesi, ileride ne kara büyüyer ne makinalar yapacaksınız... Sonuçta zeki bir bilim adamısınız, değil mi?!
Bu bahsi geçen geniiiş üretim sistemi sadece kaynak topla keyfine bak şeklinde işlemiyor elbette. En basitinden hayvanları sürekli avlamanın veya ağaçları kesip kesip dikmemenin cezasını ödüyorsunuz bir yerde mutlaka. Oyunda Naughtiness olarak geçen bir ceza puanlaması var, yani izleniyorsunuz kimse görmüyor sanmayın. Örneğin ormanları yok edip sanayileşmeye doğru giderken birden vurduğunuz ağaç ayaklanabilir ve sizi ölesiye kovalayabilir. Elbette tüm bunların önlemi var, kestiğiniz ağaçlardan düşen kozalakları yeni fidanlar dikmek için kullanabilirsiniz.
Tek tek açıklayıp da bazılarınızın keyfini kaçırmak istemem fakat oyunda sizi saatlerce oyalayacak eşya ve canlı çeşitliliğinin bulunduğunu söyleyebilirim. Bir de sürekli güncellemeler ile gelen yeni özellikleri eklerseniz baya uzun bir süre başında tutacaktır sizi.
Mesela kış güncellemesi sayesinde hava şartlarına tanıklık edebiliyorsunuz ve havalar soğuduğunda kış uykusuna yatacak değiliz ya ona göre hazırlıklı olmanız gerekiyor. Bu özellik bile oyunun tüm yapısını değiştiriyor. Sizi ısıtacak bir taş olmadan veya ateş yakmadan etrafta gezemiyor, kıyafetleriniz olmadığında donarak ölebiliyorsunuz. Geceler uzuyor, kış nedeniyle canlılar ortalıktan kaybolduğu için yiyecek sıkıntısı çekmeye başlıyorsunuz.
Diğer bir güncelleme ile gelen mağaralar ise zaten sınırsız ve devasa olan oyun haritasını neredeyse ikiye katlıyor ve yer altı mağaralarını ekliyor. Burada ise farklı canlılar ve kaynaklarla karşılaşabiliyorsunuz. Zindan zindan dolaşıp eşya arayanlar için birebir.
Kısacası Don’t Starve’da şu an sizi 20-30 saat oyalayacak kadar içerik var, tabii öldüğünüzde baştan başladığınızı düşünürseniz. Ve güncellemeler belirli tarihlerde gelmeye devam ediyor. Daha bahsedemediğim pek çok güzel ayrıntı bulunuyor ki tüm bunlar sizi oyuna saatlerce bağlamayı başarıyor. Örneğin bufalolar. Bu arkadaşlar (Arkadaş diyorum fark ettiyseniz, bu dünyada o kadar çok vakit geçiriyorsunuz ki bir süre sonra domuzlarla kuşlarla falan dostluk kurmaya başlıyorsunuz yanlızlıktan), neyse bufaloları ele alalım. Bunlar normalde size saldırmıyor fakat etinden, kıllarından ve hatta dışkısından gübre olarak yararlanmak için çeşitli tekniklerle kaynak toplayabiliyorsunuz. Normalde saldırmıyorlar fakat çiftleşme döneminde yanlarına yaklaştırmıyorlar. Sonrasında ise bir bakıyorsunuz ufaklıklar doğmuş sürüde, ve bu böyle oyun boyunca gidiyor, sürü kalabalıklaşıyor ve bir kısmı bazı nedenlerle ölüyor. Aynı şekilde oyunun başında küçük ve umursamadığınız bir örümcek yuvası ilerde dev bir kraliçe örümceğe ev sahipliği yapabiliyor gelişerek. Öldürecek kadar cesursanız, oyun kraliçenin başını şapka olarak takıp yavrularını kontrol etmenize izin veriyor, yani cesur olmanız mükafatlandırılıyor Don’t Starve’da. Oyun kesinlikle fiyatının karşılığını vermeyi bırakın bir sardı mı kat be kat fazlasıyla eğlenceye sürüklüyor oyuncuyu. Elbette medeniyet kurduğunuzda tek bir seferde ölüp de herşeyinizi kaybederseniz pek de hoş laflar etmiyorsunuz oyuna, yine de bu işin tadı bu şekilde çıkıyor, bu risk hayatta kalma temalı Don’t Starve’a yakışmış diyebiliriz. Herkese iyi oyunlar...