Nazi Almanyası, nam-ı diğer 3. Reich sahip olduğu silah gücü, teknolojisi, araştırmaları, deneyleri ve de sebep olduğu şiddetle insanlık üstünde öyle büyük etkiler bıraktı ki bu korkutucu kudretin kaynağından sebep şehir efsaneleri ve komplo teorileri peydah oldu. Kimilerine göre Naziler ufo dahi inşaa etmişti, kimilerine göreyse Adolf Hitler bir büyücüydü.
Tüm bu komplo teorileri sözde kalmadı tabii. Filmlere, makalelere, belgesellere, çizgi romanlara sıçradı; pek çok bilim-kurgu öğesine ilham oldu. Mesela en basitinden pek çok oyunseverin yakından tanıdığını düşündüğüm çizgi roman kahramanı Hellboy, Nazi okültistleri tarafından dünyamıza buyur edilmiş ve kaybedilmek üzere olan savaşın seyrini değiştirecek bir silah, cehennemden gelmiş bir iblistir. Örnek Verilebilinecek yığınla yapımdan birisi de işte tam karşınızda.
İlk iki Wolfenstein oyunu değil belki ama yıllar sonra First Person Shooter türünün öncülerinden birisi olarak oyun dünyasında yer eden Wolfenstein 3D hem türüne şekil veriyor hem de bahsi geçen şehir efsanelerini işleyen bir temayla karşımıza çıkıyordu. Nazilerin mutant ve yaşayan ölülerden oluşan ordusunu alaşağı ettikten sonra finalde robot elbisesi içinde karşımıza çıkan Hitler portresi, Wolfenstein tarafından tasfir edilen kurgusal bir yaklaşımdı 2. Dünya Savaşına.
Yıllar sonra gelen Return to Castle: Wolfenstein bu kurgusal yaklaşımı daha dolgun bir hale getirerek karşımıza çıkartırken oyun olarak da nitelikli duruşuyla unutulmazlar arasındaki yerini aldı. 2009 yılında çıkagelen devam oyunuysa maalesef bir önceki yapımın mirasına sahip çıkacak nitelikte değildi.
Oyun dünyasında alternatif tarih hikayeleri anlatan oyunlara verilebilinecek başarılı / başarısız pek çok örnek var. Red Alert, Freedom Fighters, Resistance ve Turning Point: Fall of Liberty ilk aşamada akıllara gelenler. Bu oyunlara bakarak sadece alternatif bir tarih oluşturarak oyuncuyu savaşa sokmanın yeterli olmadığını, hikaye sunumunun da başarı konusunda büyük rol oynadığını söylemek yanlış olmaz.
İtiraf ediyorum. Wolfenstein: The New Order’dan beklentilerim, kontrolleri elime aldığım ana kadar asgari seviyedeydi. Çünkü kurgusal bir gerçeklik oluşturmak ancak sağlam temeller üzerine oturtulduğunda gerçekten anlam kazanabilir. Zengin içerikler olmadan oluşturulan kurgusal bir gerçeklik silahlarınızı ateşlemeniz için sunulmuş bir başka bahane olmaktan öteye geçemezken Wolfenstein: The New Order bu alternatif gerçeklikte yaşananları damarlarınızda hissetmeniz için hikaye sunumu konusunda dolu dolu bir iş çıkarmış. Yıl 1960 ve Naziler bize her yer Almanya diyerek galip ayrıldıkları 2. Dünya Savaşı sonrasında totaliter yapısını yeryüzüne kabul ettirmiş durumda. Yalnızca saf ırktan olanların yaşayabildiği, kafa tası ölçümlerinin olağan bir hal aldığı ve zaten görkemli olan Nazi silah teknolojisinin uç noktaya ulaştığı dev bir hapishaneye bürünmüş dünya. Nazilerin hakim olduğu bu gerçeklikte Abbey Road albümünün kapağını The Beatles değil bir Alman müzik grubu süslüyor.
Genel çehreyi de etkileyen bu önemli nüanslar kadar ilgi çekici bir unsur daha dikkatlerden kaçmıyor. Ana karakterimiz BJ Blazkoviç’in savaşa bakış açısı. İç dünyasına daha yakından tanıklık etme şansına eriştiğimiz ve mevcut kimliği olgunlukla yeniden tanımlanan Blazkoviç’in yorumları, Wolfenstein’ı laylaylom bir shooter oyunu olmaktan çıkarmakla kalmıyor, kurgusal dahi olsa savaşın insan elinden çıkma bir felaket olduğunu hatırlatıyor bizlere. Aman sakın ola yanlış kanıya kapılmayın. Blazkoviç hiç de yelkenleri suya indirmiş değil ve sahneye çıkan görevler sizi kesinlikle gaza getirecek bir sunum eşliğinde servis ediliyor, türün önde gelen oyunlarının yapamadığını bence layıkıyla yerine getiriyor.. Basmakalıp tabirimi af buyurun ama verilebilecek en güzel örnek Quentin Tarantino filmleri oluyor bu konuda. Sunumlar ve geçişler kimi yerlerde sektelese de tüm bir tablo hoş bir sinema filminin akıcılığına sahip. Mesela bu sahnede infaz edilmeyi bekleyen esirleri kurtarıyoruz. Esirlerin duydukları her mermi sesiyle birlikte ölümü kucaklamayı beklerken özgürlüklerine kavuşuyor olmaları bu kurtarma operasyonunu unutulmaz bir ana dönüştürüvermiş. Blazkovic’le vereceğiniz iki ucu keskin kararlarsa sizi zorluyor, sonuçları farklı gerçekliklere götüyüyor. Böylece hikayeyi yeniden deneyim etme hevesiniz de kamçılanmış.
Dedik ya, bu alternatif dünyada The Beatles’a yer yok. Ama Nazi pop müzikleri duymanız işten bile değil. 60’lar döneminin pek çok popüler müziği Almanca olarak yeniden seslendirilerek Wolfenstein dünyasına zerk edilmiş. Bu çalışmalar bir kenara, böylesi takdir ettiğimiz hikaye sunumunu ateşleyen; görevler, çıkartmalar ve çatışmalar esnasında bir oyuncu olarak heyecanlanmanızı sağlayan arka plan destekleyicilerini de unutmamak lazım tabii. Oyunumuzun güzide müzik albümü anı kotarmak için değil anı vurucu kılmak için düzenlenmiş.
Wolfenstein: The New Order görselliğiyle her oyuncuyu tatmin edecek detaylara sahip. Gerçi id Tech motorunun handikapları bu oyunda da baş göstermiş durumda. Geç kaplamalar ve tearing gibi. PC’de ise AMD kartlarda ciddi FPS düşmeleri yaşanabiliyor. PC’de üst düzey ayarlarda oyunun temasını yansıtan renk paleti, nesne detayları ve kaplamalar kurgusal dünyamızı oluşturmakta yeterli seviyede. Ancak oyunu bu konuda kıymetli kılan vuruş hissini ve aksiyonu lezzetli bir ana dönüştüren hasar detayları. Şurda burda gördüğünüz ufak nesnelerle etkileşim tatmin edici. Esas düşmanlarımız nazileri yaylım ateşine tuttuğumuzdaysa kurşunun isabet ettiği yöne göre değişen animasyonlar, kurşunun rast geldiği noktaya göre oluşan parçalanmalar ve kopmalar, sağa sola sıçrayan kan ve hatta düşmanlarımızın zırhlarında gerçekleşen eskimeler, zedelenmeler her shooter oyununda görmeye alışık olmadığımız ve aslında shooter türüne adını veren esas unsurun yani ateş etmenin değerini katlayan ince ve hoş ayrıntılar arasına giriyor. Yakın mesafe çatışmalarında kendini gösteren farklı animasyonlar bu anların üstün körü geçilmediğine kanıt olur nitelikte. Etrafta yer alan siper alanlarının tuz buz olması da, çatışma anlarına heyecan getirmiş.
Wolfenstein 3D her ne kadar shooter türünün öncülerinden birisi olsa da, 80’lerde boy gösteren serinin ilk iki oyunu gizlilik temasının büyük rol oynadığı yapımlar olarak hatırlanır. Wolfenstein: The New Order oyunculara bu konuda esneklik sunarak dilerlerse gizliliği benimseyerek dilerlerse aksiyonu seçerek ilerleme imkanı sunuyor ve bunu da bölüm tasarımlarıyla destekliyor. Üstelik bölüm tasarımları da birbirinden bağımsız olarak tasarlanmış. Örneğin bir bölümde tuğlaları yerinden sökerek etrafı gözetleyip gizlice ilerleyebileceğiniz bir alana sahipken, bir diğerinde alternatif yol olarak kanalizasyonu kullanabildiğiniz, zipline kullanabileceğiniz bir alan oluşturulmuş. Bölüm tasarımları konusunda değişken ve başarılı bir iş ortaya koyan yapımcı ekip iş gizlilik öğelerinin işlenmesine gelindiğinde yüzeysel bir iş çıkarıyor. Bu yavanlık özellikle çoklu tercihin yer almayıp tek düze ilerleyen bölümlerde kendini gösteriyor. Yapay zekanın yeterli dikkatle çevreyi takip etmediğini hissettiğiniz noktada da gizlilik öğeleri heyecanını yitiriyor. Return to Castle Wolfenstein’da yer alan alarm kapatma etkinliğinin bu oyundan kaldırılmış olması da eksiler arasına dahil edilmeli.
The New Order çatışma sekmesinde hele hele eski toprak shooter severleri hedef alan içeriğiyle yeterince zorlayıcı değil. Normal ve bir üstü zorluk seviyesi görmüş geçirmiş oyuncu kitleyi kesmeyecektir. Bu durumun kurtarıcısı ise sağlık sisteminin o özlediğimiz eski dönem shooterlarını anımsatan bir işleyişe sahip olması. Günümüz shooterlarına nazaran The New Order’da köşeye geçip soluklanmak sağlığınızı yenilemiyor. Sağlık paketleri ve kalkanı el yordamıyla savaş alanından siz topluyorsunuz. Bu sistem sayesinde savaş alanında daha dikkatli olmanız ve çatışmalara girmeden önce sağlık durumunu gözetmeniz bir zorunluluk haline getirilmiş. Zorluk seviyesini arttırmaksa düşman hareketliliğini veya saldırı şeklini değiştiren bir hamle olmaktan çok daha çabuk ölmenizi sağlayan bir etkinlik oluyor.
Wolfenstein: The New Order’da karşımıza çıkan diğer yenilik de oyun alanındaki hareketlerimize bağlı olarak gelişen yetenek ağacı. Bahsedilen görevleri yerine getirerek açacağınız yeni özellikler size savaş alanında yeni yetenekler sunuyor. Ama oyun alanı sizi yeterince zorlamadığı için bu yeteneklere kavuşmak adına özel bir mücadele vermiyorusunuz.
Çift elle silah tutabilen, kayabilen, bıçak fırlatabilen BJ Blazkoviç bazı kilitli kapılarını mini oyun eşliğinde açma yetisine de sahip. Çatılmalar ve gizlilik dışında oyun alanında etkileşime girebileceğiniz farklı yollar, silahlar ve bulmanız gereken pek çok evrak ve koleksiyon eşyası oyunu zenginleştirmek üzere atılmış adımlar olmuş.
Otomatiğe bağlamış ve her yıl çıkan oyun markalarının ablukası altında Wolfenstein: The New Order hikaye sunumuna, kurguya, detaylara dikkat eden baştan aşağı hikaye odaklı bir oyun olarak alkışlanacak bir iş ç.ıkarıyor. Oyun alanına eklenen gizlilik unsurları daha iyi işlenebilse, düşman saldırıları daha organize halde karşımıza çıksa Wolfenstein: The New Order ahenkli bir bütünü oluşturabilirdi. Multiplayer moduna sahip olmayan ama başarılı hikaye sunumuyla uzun bir yolculuğua çıkacağınız Wolfenstein: The New Order gelecek temasından sıkılan, farklı bir tarz arayan ve hikayeyi önemseyen oyuncuların uzun süredir aradığı vitamin ve mineralleri bünyesinde barındırıyor.