"Central Park civarında 3 kişi kayboldu. Zaman geçtikçe kaybolanların sayısı artıyor. Tüm panolar aranıyor posterleri ile dolmaya başladı. Bir şeyler döndüğü gün gibi ortada....... Times meydanını hiç bu kadar boş görmemiştim. Etraf çok sessiz, binalar yıkılmış, araçlar yollarda ve etrafta uçuşan kağıtlar….
Kısacası şehir zar zor ayakta duruyor. "
Uzaylı temalı yapımlar şimdiye dek bir çok kez kaleme alındı. Gerek sinema, gerek roman gerekse de oyun sektöründe sık sık uzaylılar ile insanların arasındaki mücadeleye yer verilmiştir. Kimi zaman
E.T.’de olduğu gibi dostumuz olup evimize sığınan uzaylıları, kimi zaman ise
District 9’da olduğu gibi dünyamızda mahsur kalmış olarak gördük. Acımasızca saldırıp yok etmenin eşiğine geldiklerinde ise sürpriz bir şekilde yenilgiye uğradıkları da oldu tabi ki. Buna benzer bazı istisnaları bir kenara bırakacak olur isek, uzaylılar bu yapımların büyük bir çoğunluğunda ise düşmanımız olarak karşımıza çıktı.
Oyunlara baktığımızda ise gene birçok istila konulu oyun görüyoruz. Bu oyunlar arasında son yıllara damgasını vuran en etkili yapım ise tabi ki Crysis olmuştur. Yerli kardeşlerin imzası bulunan Crysis, genel olarak firmanın önceki oyunu Far Cry'ın temelleri üzerine kurulmuştu. Şimdi gelin, ikinci oyuna geçmeden önce ilk oyunun temellerine değinelim.
Aslında ilk Crysis oyununa hiç bir şeyden haberimiz olmadan başlıyorduk.
2020 yılında geçen oyunun konusu ise çok daha öncelerine dayanıyordu.
Kuzey Kore son yıllarda büyük atılımlar gerçekleştirmiş ve teknolojik olarak Çin'in bile üzerinde yer almıştır. Kuzey Kore hükümeti araştırmalarına devam etmek için Pasifik Okyanusunda kontrolü kolay sağlanabilecek adaları hedef almış ve burada yaşayan sivilleri katlederek birçok adanın kontrolünü ele geçirmiştir. Olaya klasik “
Dünyayı kurtaran Amerika müdahalesi” ise 2020 yılına doğru başlamıştır.
Adalardan bazılarında meydana gelen volkanik patlamalar ve Amerika verilerinin burada çok uzun yıllardır volkanik aktivite saptamaması, Amerikan hükümeti için de bardağı taşıran son damla olmuş ve Amerika harekete geçirmiştir. Bölgede kazı yapan arkeologlardan gelen yardım çağrısı ve devreye giren Nasa'nın olağan üstü bir ısı yükselişi saptaması ise akıllara tek bir şeyi getirmiştir ;
Nükleer çalışmalar.
Zaten Far Cry'da mükemmel bir şekilde karşımıza çıkan bu tema Crysis'ta da kullanılmıştı. Bunun üzerinde ikinci oyunda da aynı temayı kullanmak istemeyen
Crytek, radikal bir karar ile oyuncuları yemyeşil bir alandan yüksek gökdelenlerin arasına bırakmayı seçmişti. Açıkçası bu kararın bir çok oyun severde olduğu gibi benim için de sürpriz olduğunu söylemeliyim.
New York...New York...New York...Bazen "
Nedir bu şehir halkının çektikleri?" diyesim geliyor. Zaten bir çok kez hedef olan ve dünyanın en önemli şehirlerinden biri olan New York gene ana mekan olarak karşımıza çıkıyor. Bir çok yapımda viran bir hale çevrilen New York'u Crysis 2'de de aynı şekilde göreceğiz. Zaten Cevat Yerli oyunun yapımında şehri yaratırken “
I am Legend” ve “Day after Tomorrow” adlı filmlerden esinlendiklerini de açıklamıştı.
Bu durumun artık klasik bir hale geldiğini düşünenlere ise yapım ekibinin cevabı gecikmiyor ; "
Daha önce görmediğiniz bir New York göreceksiniz". Crytek ekibinden şahsi olarak tek ricam ise "
Lütfen Özgürlük Heykelinin kafasını koparmasınlar" olacak. Çünkü bu klasik sahnenin, onlarca kez gözümüzün içine sokulduğunu hatırlatmak istiyorum.
New York'un ana mekan olarak lanse edilmesi çok klasik bir işleyiş gibi gelse de gene de şehrin mimari yapısının oyunun havasına daha uygun olacağını göreceğiz. Daha oyunun ilk videolarında bile büyük bir gökdelenin yıkılışına şahit oluyorduk. New York'ta bu kadar gökdelen ve oyunda da bu kadar uzaylı olduğunu düşünürsek, bu denli heyecanlı sahnelerden eminim bir çok oyuncu şikayet etmeyecektir. New York'un bir diğer avantajı ise tabi ki metro tünelleri, büyük yapıtlar ve Central Park gibi farklı mekanları oluyor.
Yıkık dökük binalar, yol kenarında yüz binlerce araç ve gezilecek mekanları göz önüne alır isek Crysis 2 serbestliği ile de eşsiz bir New York'u karşımıza çıkarabilir. Tabi burada özgürlük kelimesine de vurgu yapmak istiyorum.
İlerleyiş tabi ki bazı yerlerde çizgisel olacaktır ama şehrin merkezinde geçen kısımlarda en azından adadaki gibi bir özgürlük bekliyoruz. Zaten oyunun ilk sunumlarında da bu duruma dikkat çekilmişti. Şehrin merkezinde yapılan bir çatışmada mimariyi kendi lehinize kullanabileceksiniz. İster gökdelenler arasından dilediğiniz pozisyona geçecek, isterseniz de çıktığınız bir binanın tepesinden sürpriz bir atak gerçekleştirebileceksiniz.
Uzaylı istilasında normal askerlerin şansı ise oldukça az. Bu noktada ön plana ise tabi ki serinin en önemli noktalarından birisi olan Nano Suit geliyor.
Crysis 2’de ise bu özel kostümümüzün yeni versiyonunu yani Nano Suit 2.0’ı göreceğiz. Nano Suit 2.0 gene oyundaki en büyük yardımcımız olacak. Yüksek yerlere zıplayabilecek, gelen düşman atışından daha az etkileneceğiz. Hatta yumruklarımızı konuşturacağımız anlar dâhi olacak.
Hız, Güç, Görünmezlik ve Zırh gibi özellikler dışında kostümümüze yeni özelliklerde eklenecek. Bu özelliklerden en önemlisi ise ikinci oyunda sıkça başvuracağımız taktik modu olacak. Bu modu aktifleştirdiğimizde farklı bir görüş açısına sahip olacağız ve baktığımız her yerde etkileşime gireceğimiz noktalar hakkında geniş bilgiye sahip olacağız. Örneğin ilerde bir cephanelik gördüğünüzde hangi silahlar ve mermilerin var olduğunu anlayacak ve ona göre harekete geçebileceğiz. Veya düşmanınızın, özellikle de boss savaşlarında zayıf noktalarını görebilecek ve taktiğinizi ona göre ayarlayacaksınız.
Crysis 2’nin geliştirilen ve üzerinde fazlasıyla durulan bir diğer noktası da çoklu oyuncu modları olacak. Hatta bazı fuarlarda oyunun hikaye kısmından çok multiplayer mod tanıtımlarına şahit olduk. Bu da Crytek’in multiplayer modlarına ne kadar önem verdiğinin en ufak kanıtlarından birisi. Crysis 2’nin çoklu oyuncu modu biraz daha hardcore tarzına yönelecek. Yani çok geniş mekanlardan ziyade Call of Duty serisinde olduğu gibi farklı mekanlarla karşılaşacağız. Bu sayede daha fazla rakip ile etkileşime girecek ve daha fazla aksiyona odaklanabileceksiniz. Örneğin oyunun çoklu oyuncu modları tanıtımında bir gökdelenin çatısı mekan olarak karşımıza çıkmıştı. Oyunda işte böylesine farklı haritalar bulunacak. 12 farklı multiplayer haritasına yer verilen oyunda 6’dan fazla oyun modu olacağı da söyleniyor.
Oyunun çoklu oyuncu modlarında benzer oyunlarda gördüğümüz perk ve killstreak özellikleri yer alacak. Örneğin killstreak özelliklerinde bir uzay aracını çağırıp ortalığı toza dumana boğabileceksiniz. Bu özellikler için ise şimdilik çok fazla detay verilmiş değil. Buna rağmen oyunun çoklu oyuncu modları için yapılan sunumlarda bir özellik dikkat çekiyor. Halo: Reach’tekine benzer olan bu özellikte oyuncuyu kendisinin bir hologramını çıkartırken görüyoruz. Bunun hemen öncesinde silahın altına bir aparat takması ise “acaba silahlarda bu tarz özellikler mi yer alacak?” sorusunu akıllara getiriyor.
Çoklu oyuncu modlarında ayrıca aşina olduğumuz killcam özelliği de yer alacak.
Böylece sotecilerin yerini öğrenip ümüklerini sıkabileceksiniz. Bunu laf olsun torba dolsun diye de yazmadım çünkü gerçekten rakibinizin ümüğünü sıkabileceksiniz. Hikaye modu dışında çoklu oyuncu modlarında da arkasına gizlice yaklaştığınız
düşmanınızın boynunu kıracak, gırtlağını kesecek veya eliniz ile ağzını kapatıp, böğrüne baba yadigârı bıçağınızı saplayabileceksiniz. Bu durum oynanışı zenginleştirdiği gibi Nano Suit’in gizlilik unsurunu da ön plana çıkarmış olacak. Söz Nano Suit 2’den açılmışken çoklu oyuncu modlarında
50’den fazla Nano Suit 2 yükseltmesi olacağı belirtilmişti. Seviye sistemi ve farklı silahları da ekleyince ilk oyundan çok daha keyifli bir çoklu oyuncu modu ile karşılaşacağız gibi gözüküyor.