Şöyle bir üç sene geriye dönüp baktığımızda, yine SouthPeak Games ve Reality Pump iş birliği ile piyasaya çıkartılan Two Worlds’ü hatırlıyoruz. RPG türündeki oyunun en dikkat çeken özelliklerinden biri, derin RPG öğeleri barındırmasıydı. Reality Pump, aradan geçen zaman içerisinde boş durmayarak oyunun devamı niteliğindeki Two Worlds II’yi geliştirdi. Ufak bir karşılaştırma yapacak olursak; eskisinden daha ayrıntılı, daha az hataya sahip ve daha güzel grafiklerle donatılmış bir oyun sizleri bekliyor diyebiliriz.
Oyunun açılış videosunda Orc’lar ve bir büyücü olan Gandohar’ın orduları arasında gerçekleşen savaşa tanık oluyorsunuz. Orc’lar, savaşta üstünlük sağlamak üzereyken Gandohar’ın ne kadar güçlü olduğunu ve tek bir hareketle tüm Orc’ları nasıl yok edebileceğini öğreniyorsunuz. Antaloor topraklarında gerçekleşen bu savaştan sonra, beş yıl boyunca Gandohar Kalesinde esir tutulan iki kardeşten biri olduğunuzu ve neredeyse tüm güçlerinizi kaybettiğinizi görüyorsunuz. Sizinle aynı durumda olan kız kardeşinizin güçleri, Gandohar’ın emellerine hizmet etmek amacıyla sömürülüyor. Siz ise bu kaleden kaçabilmek için uğraş veriyorsunuz. Yine başarısızlıkla sonuçlanan bir girişiminizden sonra, aralarında Rogdor’un da (Orc’ların lideri) bulunduğu bir kaç Orc tarafından kaleden kaçırılıyorsunuz. Düşman bildiğiniz Orc’ların size yardım etmesi aklınızda pek çok soru işareti bırakıyor. O noktadan sonra hangi tarafa güveneceğinizi bilmiyorsunuz fakat fazla bir seçeneğiniz de bulunmuyor.
Gandohar Kalesinden kaçarken kontrolü elinize alarak “Şu kapıyı açabilmek için oradaki kolu çek” ve “Gelen düşmanlara kılıç savur” tarzındaki basit görevler, Orc’lardan alacağınız eğitimler ile devam ediyor. Bu başlangıç bölümünün, oyunu öğrenmek adına yapıldığını söyleyebilirim. Ana bölümlerden birini tamamlamak, yan görevleri yaparak ve çiçek böcek toplayarak oynarsanız yaklaşık 10 saat sürüyor. Oyunun dört ana bölümden oluştuğunu düşünürseniz, Two Worlds II’nin sizi oldukça uzun bir süre oyalayacağını tahmin edebilirsiniz.
Karakterinizi özenerek yarattıktan sonra klasik RPG oyunlarından alıştığınız bir arayüz sizi karşılıyor. Haritanızı, kısayol barınızı ve Health – Mana – Stamina üçlüsünü ekranın alt tarafından takip edebiliyorsunuz. F tuşlarına atanan kısayollar ile yeteneklerinize, araçlarınıza, eşyalarınıza, malzemelerinize, büyülerinize, haritanıza ve görev listenize ulaşabiliyorsunuz.
Two Worlds II’de yetenek ağacı benzeri bir sistem bulunmuyor. Her level atladığınızda belirli bir Attribute puanı ve Skill puanı kazanıyorsunuz. Attribute puanlarını Endurance, Strength, Accuracy ve Willpower olmak üzere dört ana özelliğiniz için harcıyorsunuz. Bu puanları dağıtımınıza göre aslında üç ana sınıf diyebileceğimiz Warrior, Ranger ve Mage ağırlıklarınızı belirlemiş oluyorsunuz. Mesela, Mage Skill’lerini arttırabilmek için Willpower’a belirli bir miktar puan vermiş olmanız gerekiyor. Her sınıf altında çeşitli Skill’ler bulunuyor ve bunları sıfırdan öğrenebilmek için Skillbook’larına (Sağdan soldan toplayabileceğiniz kitaplar), öğrendikten sonra geliştirmek için Skill puanlarına ihtiyaç duyuyorsunuz.
Bu üç ana sınıf haricinde üç tane de yan sınıf diyebileceğimiz daha az Skill barındıran yetenek alanları bulunuyor. Bunlara yan sınıf dememin sebebi, ana sınıflarda 11-12 adet Skill bulunurken, bu alanlarda 5-6 adet Skill bulunması. Bu sınıflar ise Assassin (Skill’lerine bakarsak suikastçılıktan çok “Gizlilik” diyebiliriz), Crafting (Üretim) ve General (Fazla puanlarınızı harcayabileceğiniz pasif Skill’ler).
Assassin’de seviyesi 1’den 10’a kadar uzanan tuzaklar kurabilme, gizlilik modunda daha hızlı ilerleyebilme, daha uzaktan gizlice öldürebilme, kilitleri daha kolay açma ve daha kolay hırsızlık yapma gibi Skill’ler bulunuyor. Crafting’de (Üretime daha sonra ayrıntılı değineceğim) daha iyi şeyler üretebilmek için gerekli Skill’ler bulunuyor. General’da ise elementlere karşı dayanıklılık, Stamina arttırma ve daha hızlı can doldurma gibi pasif Skill’ler bulunuyor.
Skill penceresini geçecek olursak, Inventory’nin parçalara ayrıldığını göreceksiniz. Equipments, Items, Ingredients ve Magic olmak üzere dört farklı pencereye sahipsiniz. Equipment alanında silahlarınız, kıyafetleriniz ve takılarınız bulunuyor. Bu eşyaları alışıldık RPG ve MMO oyunlarındaki gibi karakterinizin bir görüntüsü üzerinden giydirmek gibi bir özelliğin bulunmaması oldukça kötü olmuş. O sırada kullanmakta olduğunuz eşyalar, sadece ejderha simgesiyle gösteriliyor ve karmakarışık bir şekilde listeleniyor. Fakat pencerenin en altındaki sayılara tıklayarak farklı sınıflar için farklı giyim kuşam tarzı belirleyebilmeniz, bunu biraz olsun telafi ediyor. Bu sayede R ve T tuşları ile hızlı bir şekilde sınıf değiştirebiliyorsunuz (Warrior’dan Ranger’a geçerek ok kullanmak gibi).
Atlar çabuk yoruluyor
Item alanında oyundaki para birimi olan Aura’larınız, etraftan bolca toplayacağınız ve okuyabileceğiniz kitaplar, Skillbook’larınız, Guitar Hero benzeri ritim tutarak çalacağınız müzik aletleri, repertuvarınızı genişleteceğiniz yeni müzik notaları, karanlık yerlerde yakacağınız meşaleleriniz, sizin kontrol ettiğiniz ve etrafta uçup tuzak kurabilen gözler, Quest eşyalarınız, kendi tuzaklarınız, teleport aygıtlarınız, el yapımı bombalarınız (Son teknoloji değiller elbette) ve çeşitli iksirleriniz bulunuyor. Daha bunlar gibi RPG keyfinizi zirveye çıkartacak pek çok eşya sizi bekliyor.
Ingredient alanında da genelde topladığınız organik malzemeler bulunuyor. Oyunun dünyasında karşılaşacağınız hemen hemen tüm canlılardan bazı parçalarını toplayabiliyorsunuz. Öldürdüğünüz hayvanların parçaları, topladığınız bitkiler ya da satın aldığınız bileşenler bu alanda tutuluyor. Bu alanda toplanabilecek içerik çeşitliliğini yazmaya kalksam oyunun geri kalanını anlatmaya yer kalmaz. Ve asıl güzel olan tarafı, tüm hepsinin farklı bir özelliğe sahip olması. Mesela öldürdüğünüz bir Hyena’nın kalbi, 500 HP verir diye belirtiliyor. Fakat bunu bu şekilde kullanamıyorsunuz. En az iki, en fazla beş farklı malzemeyi karıştırarak farklı iksirler üreterek kullanabiliyorsunuz. Bu yöntemin asıl güzel kısmı ise herhangi bir standartı olmaması. Yani kafanıza göre bir karışım yapıyorsunuz ve beğenirseniz isim vererek tarif olarak kayıt edebiliyorsunuz. Böylece bir süre sonra kendi eşsiz yemek kitabınıza sahip oluyorsunuz.
Inventory’nin son kısmı olan Magic’te ise isminden de anlaşılacağı üzere büyüleriniz bulunuyor. Bu büyüler Amulet denilen kartlar halinde toplanıyor. Buradaki çeşitlilik ve özgürlük, aynı iksir üretiminde olduğu gibi esnek tasarlanmış. Büyü kartları çeşitlere ayrılıyor ve bunları birleştirerek kendi eşsiz büyülerinizi oluşturarak, yine kendi büyü kitabınızı oluşturabiliyorsunuz. Mesela iki farklı büyü kartını birleştiriyorsunuz. Bunları birleştirmekle kalmayarak, destek kartları ile altı farklı değişkeni işin içine katıyor ve tamamen kendi becerinize kalmış ölçüde bir büyü oluşturuyorsunuz. Bu destek kartları hasar, koruma, zaman, geri dönüş, sekme ve dağılma olmak üzere farklılık gösteriyor. Mesela, Undead tarzında bir kart ile bu 6-7 farklı kartı birleştirdiğinizde sizinle birlikte savaşacak bir arı, iskelet, savaşçı, onlarca farklı yaratık ya da bir varil (Ya da başka bir cisim) çağırabiliyorsunuz (Summon). Beğendiğiniz bir büyüyü kaydedebildiğiniz için daha iyisini elde ettiğinizde rahatlıkla değiştirebiliyorsunuz. Kaç kişi çağırabileceğiniz Mage Skill’lerinizin ne kadar gelişmiş olduğuna bağlı. İsterseniz kişisel ordunuzu oluşturabiliyorsunuz (Hatta farklı canlılardan oluşabilir). Ya da etrafınızdaki düşmanları kapan bir fırtına, duvarlardan seken alev topları, deprem ve benzeri felaketler yaratabiliyorsunuz. Tamamen size bağlı. Onlarca farklı büyü kartı ile oluşturabileceğiniz büyülerin kombinasyonunu bir hayal edin.
Mage olmanın dışında, Warrior ya da Ranger olursanız da silahlar konusunda benzer bir çeşitliliğe sahip olabiliyorsunuz. Topladığınız araçları ve silahları parçalarına ayırarak elde edeceğiniz tahta ve demir gibi ham maddeler ile silahlarınıza Upgrade için alanlar oluşturabiliyorsunuz. Bu alanlara da çeşitli özellikler ekleyecek taşlar yerleştirebiliyorsunuz. Yani silahlarınızı ne kadar geliştirebileceğiniz, bulacağınız taşlara ve Crafting Skill’lerinize bağlı.
Görev sistemi, standart RPG’lerde olduğu gibi işliyor. Yapmakta olduğunuz görevi tamamlamak için gittiğinizde, hesapta olmayan bir aksilik çıktığında ekstra bir iş daha yapmak için gidebiliyorsunuz. Hikayenin ana görev zincirinin dışında pek çok farklı kişi ile konuşarak oldukça fazla yan göreve sahip olabilirsiniz. Hatta kendinizi kaptırırsanız, bir süre sonra hikayeden koparak kız kardeşinizi unutabiliyor ve kendi hayatınızı yaşamaya başlayabiliyorsunuz. Çünkü yan görevlerde farklı hikayeler işlenebiliyor ve sizi başka dünyalara sürükleyebiliyor. Konuşmalarınız sırasında vereceğiniz kararlar, uzun vadede olmasa da anlık değişimlere neden olabiliyor. Mesela öldürmeniz gereken birisine, serbest bırakarak “Buralardan kaybol” diyebiliyorsunuz.
Ya da hırsızlık, paralı asker, büyücülük, arena savaşları ve at yarışları gibi farklı alanlarda görevler yapıp, bu toplulukların üyesi haline gelerek saygı durumunuzu takip edebilirsiniz.
Two Worlds II, tamamen açık dünya olan büyük bir haritaya sahip olduğu için ulaşım konusunda farklı alternatifler sunuyor. İsterseniz uzun yollar boyunca koşarak karşılaştığınız güçlüklerle kendinizi geliştirebilir, isterseniz atınıza binerek dört nala gidebilir, isterseniz teleport noktalarını kullanarak ışınlanabilir ya da kayığa atlayarak adalara yolculuk edebilirsiniz. Açık arazilerin yanı sıra, ayrıntılarla donatılmış pek çok şehir bulunuyor. Bu şehirlerde yaşayan insanlar, silahınızı çektiğinizde ya da insanlara çarptığınızda sizi uyaran nöbetçiler, Aura’larınıza göz diken dolandırıcılar, kumar masaları, beraber müzik yaparak bahşiş toplayabileceğiniz müzisyenler, geceleri kapalı olup gündüzleri açılan dükkanlar, satın alıp eşyalarınızı koyabileceğiniz evler ve daha pek çok ayrıntı sizleri bekliyor.
Grafikler için genel olarak bakıldığında başarılı diyebiliriz. Kaplamalar çok yüksek olmasa da, bir RPG oyunu için gayet iyi görünüyor. Ortam ve karakter tasarımları çok zengin. Bu tip büyük alana sahip oyunlarda rastladığımız kendini tekrar etme gibi bir durum söz konusu değil. Bölümler arasında, farklı kültürler ile tanışarak tamamen farklı dünyalara yolculuk ediyorsunuz. Fakat efektlerin aşırıya kaçtığını söyleyebiliriz. Özellikle blur ve parlama efektleri gözlerinizi yorabilir. Bu nedenle başlamadan önce ayarlar bölümüne uğramanızı tavsiye ediyorum.
Oyunun en büyük sorunlarından biri animasyonların çok kötü olması. Animasyonların, dudak hareketlerinden savaş sahnelerine kadar oturmamış olduğunu söyleyebiliriz. Zaten oldukça kısır hazırlanmışlar, bu nedenle karakterler kısa bir döngü ile sürekli aynı hareketleri gerçekleştiriyor.
Yapay zeka için başarılı demek oldukça zor. Sizi takip etmesi gereken bir karakter anlamsız bir şekilde bekleyebiliyor. Savaş konusunda da yapay zekanın zayıflığını hissedebiliyorsunuz. Bazen düşmanlarınızı sürekli tek bir tuşa basarak gözünüz kapalı öldürebiliyorsunuz. Böyle bir durumda can sıkan bir şey de, düşmanın kendini aralıksız savunmaya alması oluyor. Sürekli vurduğunuz için dağın taşın tepesine doğru sürüklenerek çıkabiliyorlar.
Diğer bir zayıf nokta ise Quest’lerin yeterince ayrıntılı açıklanmıyor olması. Aldığınız görevin sizin seviyenize göre uygun olup olmadığını, yaratığın tek vuruşu ile ölünceye kadar anlayamıyorsunuz. Bu bilgi eksikliğini saymazsak, bunun aslında iyi bir özellik olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü oyunun en başında bile görevlerinizi terk edip keşfe çıkarsanız, çok rahatlıkla ölebileceğiniz yaratıklarla karşılaşabiliyorsunuz. Bu da, sizinle birlikte gelişip hep kendi seviyenizde düşmanlarla karşılaştığınız oyunların aksine, daha gerçekçi bir dünya sunuyor. Sizi tek atışta öldüren bir karıncanın olduğu mağarayı aklınıza kazıyarak, 10 level sonra dönüp intikam almak daha keyifli oluyor.
Two Worlds II, ortalamanın üzerindeki grafikleri, başarılı seslendirmeleri, ayrıntıya doymuş RPG öğeleri ve uzun oyun süresi ile bütün eksilerini telafi ediyor. Belki mükemmel bir oyun değil fakat böylesine derin ve keyifli bir RPG’ye çok sık rastlamıyoruz. Belki ana hikayesi çok çekici gelmeyebilir ama içerisinde barındırdığı diğer ufak hikayeler ile kendini keyifli bir şekilde oynatmayı başarıyor. Yapabileceğiniz şeylerin çeşitliliği, Craft sistemindeki özgürlük ve oyunun her noktasına dağıtılmış ayrıntılar oyunu bitirinceye kadar sıkılmadan oynamanızı sağlıyor.
Eğer ayrıntıya boğulmuş RPG oyunlarını seviyor ve bu konuda görsel sıkıntıları ve ufak hataları görmezden gelirim diyorsanız, Two Worlds II’yi kesinlikle oynamalısınız. Fakat daha çok aksiyona odaklanıyor ve bu denli ayrıntılı oyunları fazla karışık buluyorsanız farklı bir yapım deneyebilirsiniz. Son olarak, Two Worlds II’nin kaliteli ve çok emek verilmiş bir yapım olduğunu ve RPG türüne hakkını verdiğini tekrar belirtmek istiyorum.