Bu bir Duke Nukem vakası veya Serious Sam. E hadi biraz da MadWorld ekleyelim… Bulletstorm ilk kez karşımıza dikildiğinde, tam da dönemin oyuncularını kalplerinden vuracak tasarıma sahip ekran görüntüleriyle hemen herkesin ilgisini mıknatıs gibi çekti: Patlayan kafalar, kan, vahşet ve harika grafikler!
Zaten Bulletstorm’un tam olarak vermek istediğide bu değil miydi? Yapımın başındaki isim Adrian Chmielarz’ın da tabiriyle, 3 yıllık yapım aşamasının sonunda bizi bir
“kan senfonisi” bekliyor. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan demosunda da bu senfoniyi yakından keşfetme şansını elde ettiğimiz Bulletstorm, Polonyalı yapımcı People Can Fly’ın “
FPS oyunlarının anlayışını değiştirecek” sözünü karşılabilecek bir içeriğe sahip mi ?
Grayson Hunt, dahili olduğu ve paralı askerlerden oluşan Dead Echo isimli özel güvenlik biriminin aslında yolundan çıkmış bir aylak takımından ibaret olduğunu farkettiğinde, “android” canlısı arkadaşı Ishi Sato ile birlikte takım liderine ihanet eder. Doğrucu Mahmut rolüne soyunan ikilimiz sürgüne uğradıktan sonra kendilerini Hunt ismini veren uzay korsanlarından yana saf tutarken bulurlar.
Maceramız ise burada patlak veriyor. Yeni takımıyla birlikte başına buyruk bir hayat süren Grayson Hunt’ın gemisi, bir zamanlar dahili olduğu federasyonun paralı askerleri tarafından saldırıya uğrar ve her iki taraf gemisi de Stygia isimli bir gezegene düşer. İlk bakışta bir cenneti andıran gezegen bu görüntüsünün altında bir cehennem gizlemektedir.
Bulletstorm öyle aman aman bir hikâye ile karşımıza çıkmıyor. Hikâye amaç değil, sunulacak olan aksiyon ziyafetinde araç görevini üstlenmiş durumda. Her ne kadar People Can Fly hikâyeyi oyun ilerleyişiyle birlikte derinleştirmeye çabalasa ve bu konuda hayli iddaalı olsa da… Yani düşünün bir kere, “
Shooter oyunlarına özlenen eğlenceyi geri getireceğiz” diyen bir yapımcı ekip, ciddi bir anlayışa sahip hikâye beraberinde düşmanlarınızı bol bol tekmelediğiniz, çılgın hareketlerle habire düşman patlattığınız eğlenceye dayalı oynanış mekaniğini nasıl bir arada tutabilir ki? Bunu göreceğiz.
Bulletstorm’u “ilerle ve öldür “ bilincine sahip bir FPS oyunu olarak tanımlamak gerçekten zor. Evet temelinde bunu icra eden yapım, sunumunda sürekli taze tuttuğu yeniliklerle “ilerle ve öldür” tek düzeliğini kırmışa benziyor. Kontrolü ele alan oyuncuya bir “kan senfonisi” sunan People Can Fly, bu senfoninin orkestra şefi olarak biz oyuncuları enstrümanların başına geçirdiğinde; silahlarınız, tekmeleriniz ve elektrikli kamçınızdan oluşan enstrümanlarınızla gösterdiğiniz performans ve hak edeceğiniz alkış (deneyim puanı) tamamen siz oyuncuların düşmanınızı öldürürken ne kadar ileri gidebileceğinize bağlanmış durumda. Yani ne kadar ekmek o kadar köfte.
Bu noktada, People Can Fly düşmanlarımızı fare yerine koyarken, bizi de haliyle kedi yapıyor. Kedinin fareyle oynaması gibi, düşmanı öldürürken bunu en keyifli şekilde yapmak için geliştirilen Skillshotları kullanıyoruz. Pornografi temalı isimlere sahip ( en basit örnek : Gang Bang veya Double Penetration) olan Skillshotlar, oyunun dağıtımcısı EA’den gelen uyarılar sebebiyle yapımcı People Can Fly’ın geri adım atmasına ve bu konuda daha yumuşak tonlamalar kullanmaya itmiş.
Eh bu kadar kıyım bu kadar katliam olur da, absürd silahlar olmaz mı ? Başlangıçta standart tüfekle başladığımız oyun ardından oyunun bu çılgın havasıyla uyum gösterecek fırlama silah tasarımlarına eşlik ediyor; 2 ucuna bomba bağlanmış bir zincir atan The Flail Gun, 4 mermi çıkışlı bir pompalı olan The Boneduster veya dilerseniz patlayıcı gülleleri futbol topu gibi tekmeleyerekte düşmana savurabildiğiniz Bouncer gibi silahlar bu karnaval havasında geçen katliamın diğer eğlenceli oyuncakları.
Sanırım henüz çıkmadan bir oyunun görsel başarısından bu kadar net bahsetmek doğru olmaz ancak Bulletstorm’un bu konuda nasıl bir performans göstereceği şimdiden belli.
Zira bu nesile damgasını vuran Unreal Engine 3 motoru, Bulletstorm’da da başrolde. Peki İşin ustası Epic Games’in yapım aşamasında parmağının olduğunu söylememe gerek var mı ? People Can Fly – Epic Games iş birliği sonucunda karşımıza çıkan görsellik hiçte o alıştığımız kahverengi tonlamalara sahip değil. Geniş renk paletine sahip atmosferin devasa ve sürekli hareketli bir dünyaya ev sahipliği yapması yanında özellikle kan efektleri etkileyici bir gerçekçiliğe sahip. Bulletstorm görsellik açısından kesinlikle bir fotorealizm harikası.
FPS olurda, Multiplayer modları olmaz olur mu ? Bolca şiddet ve gaddarlığın baş gösterdiği hikâye moduna nazaran multiplayer modu daha fazla curcunaya davet çıkarıyor. Bu modlarda en çok ön plana çıkanlardan ilki “Anarchy” modu. Gears of War 2’nin Horde moduna benzeyen Anarchy modunda farklı olarak gelen düşman ataklarına karşı hayatta kalmaya çalışmıyor, bir sonraki rounda geçmek için gerek duyulan puanı toplamaya çalışıyoruz. Gelen düşmanları mümkün olan en uçuk şekilde öldürerek en yüksek skoru yapmak, bölüm geçtikçe düşmanların azalması ve bir sonraki bölüm için istenilen puanın yükselmesiyle daha zor bir hal alıyor. Bu noktada oyuncuların ortak çalışmasının büyük bir önemi var. Yanı bir oyuncu elektrikli kırbaçla düşmanı havaya fırlatırken diğerinin düşmana bomba yapıştırması ve sonunda bir diğerinin de ateş ederek bu bombaları infilak ettirmesi gibi…