Ani bir baskın ve yine Amerika’nın başı belada, ama durun neyseki Sam Fisher henüz emekliye ayrılmadı. Özel askeri operasyonlar yürüten Third Echelon, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı tarafından yolsuzluklar nedeniyle kapatıldıktan sonra bu tür üst düzey saldırıları engelleyecek yeni bir birim kurulur ve ismi de tahmin edileceği üzere Fourth Echelon olur. Sam Fisher’ın bizzat yönettiği bu birim, Paladin isimli özel askeri üssünden yönetilmektedir, hem de uçan bir üs. Daha teknolojik oyuncaklar ve en güvendiğimiz adamlardan oluşan ekip ile, bu uçan üsle kendilerine Engineers diyen terörist grubunu avlamak için Dünya’nın dört bir yanını dolaşmaya başlarız, aynı eski günlerdeki gibi.
Fakat burada bir sorunumuz var, o da Engineer’ların haftalık olarak planlamış oldukları saldırılar. Yani zamanımız kısıtlı ve haklarında en ufak bir fikrimiz olmayan bu adamları durdurmalıyız. Yine bir Tom Clancy romanı olsa da pek de ilgi uyandıran bir senaryo değil hani, ama sürükleyicilik bizi işin sonuna kadar peşinde koşturuyor.
Splinter Cell Blacklist oyuncuya üç farklı oynanış seçeneği sunmakta, bunu bariz bir şekilde yapmasa da en azından siz hareketlerinizle kendi seçeneğinizi belirlemiş oluyorsunuz. Ve yaptığınız bu seçime göre her biri için ayrı ayrı puanlar topluyorsunuz. Gizlilik; zaten Sam Fisher’ın o üç gözlü yeşil ışıklı dürbünleri bu nedenle ikon haline gelmişti. Gölgelerde gezerek, kimsenin ruhu duymadan ilerlemek sizin elinizde, karanlıkta durduğunuz ve ses çıkarmadığınız sürece kötü adamları geçmenin elbet bir yolunu buluyorsunuz, tek yapmanız gereken sabır göstermek. Ve işin güzel kısmı kendinizi hayalet gibi bir görev bitirici olarak görmenizi sağlıyor. Zaten bu yüzdendir ki bu şekilde Ghost olarak puan topluyorsunuz.
Hayalinizdeki Sam Fisher daha ölümcül bir karakter mi? Elbette geçmişte yaşananlar sizin üzerinizde kapanmayacak yaralar bırakmış olabilir, ve bu kötü adamların hayatlarını bağışlamak zorunda hissetmeyebilirsiniz. Bu nedenle hem sessiz, hem de ölümcül bir ajan olmak hiç de garip kaçmayacaktır. Panther puanları için karanlıklardan düşmanlarınızı bıçaklayabilir, susturucuyla bir oda dolusu adamı tek tek indirebilir ve hiç birşey olmamış gibi yolunuza devam edebilirsiniz. Sadece fark edilmeyin yeter, önünüze kim çıkarsa acımayın. Gölgelerden düşmanın kalbine uzanan bıçak darbeleriyle, acımasız ama bir o kadar da sessiz.
Ya da tüm mermilerinizi ve bombalarınızı amacına uygun bir usülde, seri şekilde, ben buradayım gelin beni alın dercesine kullanın. Destek birimlerini, av köpeklerini, sizi öldürmek için uğraşan herkesin canını alarak nasıl bir yanlış yaptıklarını onlara öğretin. Assault puanları da yaptığınız tüm bu hareketlerin mükafatını versin.
Bu seçimlerle birlikte göreve başlarken üç farklı ekipman seti sunularak işiniz kolaylaştırılmış. Oyun tarzınıza göre önceden hazırlamış olduğunuz ekipmanlarla hızlıca giriş yapabilirsiniz. Nasıl ilerlerseniz ilerleyin kullanabileceğinizi pek çok araç sizin emrinizde. Uzaktan kumandalı Drone’lar, bol fonksiyonlu yapışkan kameralar, düşmanın dikkatini veya beynini dağıtacak patlayıcılar ve gece görüşlü ünlü gözlükleriniz gibi pek çok araç gereçe ulaşabiliyorsunuz. Tek yapmanız gereken görevleri başarıyla sonlandırarak Fourth Echelon’un bütçesini arttırmak. Sonra gelsin yeni oyuncaklar, yeni aparatlar. Hatta uçağınızı geliştirerek görevlerde kolaylık sağlayacak özellikler kazandırabilirsiniz. Tüm bunları Paladin’in içerisinde gezerek ve mürettebatınızla görüşerek yapıyorsunuz.
Blacklist, bu nesin standartlarını iyi yansıtmakta, konsol ve pc sürümleri arasında ufak kaplama farkları ve anti aliasing gibi nüanslar bulunsa da tüm platformlarda gayet modern görünüyor. Detay miktari yeterli seviyede ve yine daha önce de olduğu gibi sunumlar çok başarılı. Oyun dünyasına yedirilen bilgilendirmeler devam ederken, aksiyonun hızlı bir şekilde oyuncuya aktarılması, bu tarzda bir aksiyon filminden farksız olmasını sağlamış, yani sürükleyicilik her ne kadar sıradan bir senaryoyu takip etsek de bizi keyifle devam etmeye itiyor.
Modellemeler ve animasyonların akıcılığı yine ortalamanın üzerinde bir yere sahip. En olmucak ve beklenmedik sahnelerde bile kopuş yaşanmıyor ve birbirini takip eden sahneler, sanki bu şekilde hazırlanmış Script’leri izliyormuşuz hissi veriyor. Yani açtığınız bir kapıyı kapatmaya gelen nöbetçiyi gayet profesyonel bir şekilde sustururken, kokunuzu alan köpekten hemen kaçmanız ve tavana asılı bir şekilde geçmesini beklemeniz gerekebiliyor. Bu kapıyı pek çok farklı şekilde geçmiş olabilirdiniz ve her biri filmin çekilmiş sahneleri gibi akıcı bir şekilde yansıtılmakta.
Elbette söz konusu yüksek riskli görevler ve özel ajancılık oynamak olduğunda atmostere en büyük desteklerden biri seslerden ve müziklerden geliyor. Ses efektleri yerli yerinde fakat Sam’in sesini başkası aldığı için koyu hayranlarına farklı biri gibi gelecektir. Asıl dikkat çekmek istediğim nokta ise dinamik müzik yapısı, sessiz gidiyorsunuz geriyor, farkedilip aksiyona dalıyorsunuz anında uyum sağlıyarak değişim gösteriyor. Sanki müziğin kendisi öyle tasarlanmış gibi geçiş gerçekleşiyor. Ki hangi modda olursanız olun, Dünya’nın hangi noktasında bulunursanız bulunun size özel ajanlığın her halini tam anlamıyla işitsel olarak yansıtmayı başarıyor. Aksiyonsa aksiyon, gerilimse gerilim!
Blacklist’in oyun menüsü yerine geçen uçan karargahınızdan karakterlerin kendi görevlerine, co-op görevlerine ve eski multiplayer modu olan Spies vs Mercs moduna ulaşabiliyorsunuz. Uçağın içerisinde bu menülere ulaşmak daha çok atmosfer sağlasa da bir süre sonra vakit kaybettirdiğini hissedebilirsiniz, özellikle de kapıları açıp kapatırken. Konsol sürümlerindeki co-op görevlerinde ekranı ikiye bölme seçeneği unutulmamış. Multiplayer modu ise yine seviye atlama - içerik açma şemasında ilerliyor ve oynayabileceğiniz tek bir oyun modu var. Bu modda casuslar üçüncü şahıs kamerasıyla aynı Sam’i kontrol eder gibi oynanışa sahip oluyor ve belli başlı noktalardaki terminalleri hack’lemeye çalışıyorlar. Hack’leme işlemi başladığında o ufak bölgeden ayrılamıyorlar ve gizlenerek işlemin bitmesini beklemek zorunda kalıyorlar. Neyse ki tavanlara asılmak ve çeşitli araç gereçler kullanmak gibi özelliklere sahipler. Tabii bu esnada rakip takım uyumuyor, onlar da son derece ağır zırhlarla ve makineli tüfeklerle donatılmış şekilde bu casusların peşine düşüyorlar ve hack’leme işlemini durdurmaya çalışıyorlar. Fakat diğer takıma oranla biraz daha dezavantajlılar çünkü birinci şahıs kamerasıyla etrafı ararken diğerleri gibi duvarlara tırmanma özelliklerine yani o esnekliğe sahip değiller. Düşmanın nerede saklandığını bulmalı ve av durumundayken onları silahlarınızla avlamanız gerekiyor. Her iki takımda da oynamanın oldukça heyecanlı anlar yaşattığını söyliyebilirim.
Görevleriniz rehine kurtarma ve terörist saldırıları engelleme üzerine yoğunlaşırken; pek çok yerde gizlenmeniz, düşmanların dikkatini dağıtmanız, ışıkları bir şekilde söndürmeniz yani ortamı karartmanız ve önünüze çıkanları bir bir saf dışı bırakmanız gerekecek. Bölüm tasarımları genelde birden çok yol seçmenize izin veriyor ve tasarım açısından da oldukça çok çeşitlilik gösteriyor.
Yapay zeka konusunda ise oyun keyfinizi baltalayacak derecede sorunlarla karşılaşmıyorsunuz fakat onların insan olmadığının da bariz bir şekilde farkında oluyorsunuz. Yine de gizlemediğiniz bir ceset yüzünden sizi sinir edecek şekilde çevreyi arayabiliyorlar ve gördüklerinde işlerin kötüye gittiğini hissettiriyorlar.
Blacklist, Conviction’dan daha iyi bir Splinter Cell olmuş diyebiliriz. Eski hayranlara artık daha çok hitap ediyor, eski Sam gibi tamamen gizlilik içerisinde ilerleyebilirsiniz, özellikle bölüm tasarımlarının önceki oyuna göre büyük oranda değiştiği bir gerçek. Sunduğu diğer alternatif oynanışlar da isteyenin istediği gibi oynamasına izin veriyor. Karakterlere eskisi gibi bağ kuramasak da ve hikayemiz pek orijinal olmasa da sunumu ile sürüklemeyi başarıyor.
Splinter Cell Blacklist, özel ajan olup günü kurtarmak isteyen oyunculara gayet keyifli bir oynanış sunuyor ama pek de özel birşeyler vadetmiyor diyerek genel olarak 8 veriyoruz.