Dunwall’a hoşgeldiniz. Teknoloji ve sanayileşme zirveye çıkarken, insanlığın dibe vurduğu Adaların başkentine. İmparatorluk tarafından yönetilen Adalar, ekonomisini balıkçılığa dayandırmış durumda. Balina yağının önemi kavranıp enerji kaynağı olarak kullanılmaya başlanmasıyla endüstriyel anlamda devrimsel bir hareketlilik yaşayan İmparatorluk, bu enerjiyi kendi lehine kullanmak isteyen yozlaşmış politikacılar yüzünden çalkantılarla boğuşuyor.
Ancak bundan dahası var. Veba. Yıllardır Dunwall’u içten içe kemiren bu salgın hastalık İmparatorluğu paranoyak hale getirmiş durumda. İnsandan çok farelerin cirit attığı sokaklara sıkı yönetim hakim. Hastalıktan ötürü Dunwall tebaasının yarısını kaybetmiş olan İmparatorluğun elinden gelen tek çare enfeksiyonluları ölüme terk etmek. Ve ölmüş olanları patates gibi çuvala koyup su kanallarına atmak, tabii farelerden önce cesetlere ulaşabilirlerse. Mevcut korunma yöntemleriyse halkın tedarik edemeyeceği kadar pahalı.
Kraliçe ve kraliçenin kızı Emily’nin sadık, güvenilir, temkinli koruması Corvo Attano’nun , hastalığa karşı bir çözüm arayışı için yollandığı deniz aşırı ülkelerden geri dönüşüyle başlıyor hikayemiz. Çok geçmeden gözleri önünde gerçekleşen suikast girişimi ve Emily’nin kaçırılmasına engel olamayan Corvo, üstüne bir de suçlu olarak atfedilerek Dunwall zindanlarına kapatılıyor. 6 aylık işkence süreci ...ve ardından idam edilmesine karar verilen bir zamanların Koruyucu Lordu, ölümünü beklerken gizemli bir isim tarafından esir tutulduğu zindanlardan kurtarılyor. İntikam çanları çalıyor, duyuyor musunuz? Evet, şimdi hamle sırası Corvo’nun...
Açıkcası Dishonored’ın girişi pek çok oyuncu için klişe sayılabilir. Daha çetrefilli bir hikaye, kırılma noktalarının yaşandığı anlarla süslenmiş bir anlatı elbette olabilirdi. Ancak unutmamalısınız ki yapım, oynanış mekanikleriyle kendi hikayenizi yazabileceğiniz bir dünya sunuyor sizlere. Oynanış biçiminiz ve tercihleriniz, hikayenin ve şehrin çehresini değiştirecek olayları tetikliyor. Üstelik hayat verilen kurgusal dünya, sizi içine çekmeyi başaran pek çok ayrıntı ve arka plan hikayeleriyle beslenmiş. Hikayemiz notlar, mektuplar, kitaplar ve BioShock’ta olduğu gibi ses kayıtlarıyla zenginleştiriliyor.
Dishonored’ın dünyası steampunk öğeleri üstüne kurulu. Sanayi devriminin başladığı 18. yüzyıl Büyük Britanyasından esinlenen kurgu, görsel sunumu ve şehir yapısıyla resmen dönemin İngiltere Krallığını hikayeye nakşediyor. Ayrıca Avrupada orta çağda baş gösteren ve 18. yüzyılın başlarına kadar milyonlarca insanın ölümüne sebep olan Veba salgını da hikaye kurgusunda önem arz eden bir nokta. Dunwall’un mimarisinin ardında Half Life 2’nin meşhur City 17 bölgesini tasarlayan Viktor Antonov var. Tıpkı City 17 gibi kuşatılmış, baskı altında tutulan şehirde muhafızlar kuş uçurtmamaya özen gösteriyor. Şehir tasarımı, hikaye kurgusuyla fevkalade bir ahenk yakalamış durumda. Kendinizi gerçek anlamda bu kurgusal dünyanın içinde hissediyorsunuz. Menü ve arayüz tasarımları da Dishonored’ın farkını gösterdiği bir diğer alan olmuş.
Rastlantı mıdır bilinmez ama Dishonored’ın görsel dünyası ve renk paleti; tıpkı kendine tema edindiği 18. yüzyıl döneminde başgösteren yağlı boya sanatıyla iliştirilmiş. Oyunun görsel anlamda gerçekciliği yakalamaya çalışmak gibi bir tutkusu yok. Karakter tasarımlarından tutun da kaplamalara kadar bunu hissedeceğiniz betimlemeler karşımıza çıkıyor. Mesela karakterlerin saçları, yüz hatları, kıyafetleri hatta Temel Reis’i andıran el/vücut orantıları karikatürize edilmiş bir dünyada olduğumuzu anlatıyor bizlere. Çevre tasarımları ve kaplamalar da bittabi bu çizim hatları ve detaylara sahip. Örneğin okarşılaştığımız kaya yığınlarının kaplama detayları pastel tonlamasıyla kendini göstermiş. Ziyadesiyle oyunun genel duruşunu da etkileyen bu durum sonucunda kaplamaların ciddi oranda sırıttığı anlarla karşılaşıyoruz.
Ancak tasvir edilen dünya muazzam. Bir sanat eseri. Başta da belirttiğimiz gibi Dunwall, tasarımıyla sizi içine çekmeyi biliyor. Bacalarından kara dumanlar çıkaran fabrikalar, balina avından dönen dev gemiler, yağmur veya kan damlacıklarının ekranınıza sıçraması, sokaklarda fink atan, cesetlerle çilingir sofrası kuran fareler ve dahası bir bütün olarak sanayi devriminin yaşandığı, yoldan çıkmış Dunwall’ı hissetmenizde etkin bir rol üstlenmiş. Yakın planda ana karakterimiz Corvo’nun elleri, taşıdığı nesneler veya silahlar bu detaylardan nasibini almayı başarıyor. Ancak gizlilik unsurlarının öne çıktığı bir oyunda özellikle daha koyu tonlu gece atmosferi veya kör noktalar oluşturulsa, verilmek istenilen duygu vurucu bir şekilde oyuna aktarılabilinirimiş.
First Person bakış açısıyla sunulan yakın dövüş mücadeleleri görsel anlamda etkileyici olmak istiyorlarsa estetik ahvalde olmalıdırlar. Dishonored hasar verme detaylarının zayıf kaldığı ancak kafaların, kolların uçuştuğu bu anlarda animasyon olarak da keyif veren anlara gebe. Yapımın bir diğer öne çıkan detayıysa fizik kuralları. Örneğin suya attığınız bir ceset suyun kaldırma kuvvetiyla su yüzüne çıkıyor hatta, akarsu tarafına doğru sürükleniyor. Buna mukabil çevreyle etkileşim de su götürür bir görüntü çiziyor.
Hikaye odaklı oyunlarda bolca muhabbet döner. Hal böyle olunca karakter seslendirmelerinin önemi iyice öne çıkar; hem karakterlerin kişiliğini ortaya koyması hem de görevlerin ehemmiyetini hissetirmesi açısından. Yapımcılar, oyun dünyasında ender olarak uygulanan bir yola baş vurarak ana karakter Corvo’yu sessiz kılıyor ve Half-Life, BioShock, Legend of Zelda gibi oyunların hedeflediği bir noktaya ulaştırıyor oyuncuları. Ana karakter sensin hissini tam anlamıyla oyuncuya vermek istiyor.
Başrolü oynayan karakterlerin seslendirmeleri, kişilik sahibi ve sizi hayal kırıklığına kesinlikle uğratmıyor. Ancak etrafta turlayan muhafızlar, fark edeceksiniz ki kalıplaşmış seslendirmelerle tepki veriyor ve bir süre sonra “bu müziği daha önce dinlemiştim” havasına kapılıyorsunuz. Müzik demişken; oyunların sunumunda hele hele Dishonored gibi hikayeyi ön plana çıkarmayı amaçlayan bir oyunda, müzikler önemli bir yere sahiptir. Ancak Dishonored ilerleyişe aksiyonun karıştığı anlar dışında bu konuda olması gerektiği gibi, layıkıyla kendini gösterebilmiş değil. Oyuna özdeş akıldan çıkmayacak çok az melodi duyuyoruz. Tabancınızdan çıkan mermi sesi, kılıç mücadelelerini şenlendiren şakırtılar, oyunda sizi uyarma konusunda etkili bir iş koyan efektler ve baskıcı yönetimin sokaklarda tekrar eden anonslarıyla güçlenen sesler bizi etkilemeyi başarıyor.
Nasıl bir intikam arzu ederdiniz? Kanlı mı yoksa merhamet dolu mu? Gövde gösterisine dönüşen bir rövanş mı yoksa hayaletleri kıskandıracak derecede suskun bir öç alma hikayesi mi? Sorunun cevabı sizsiniz...
Sizin yolunuz, sizin seçiminiz, sizin oyun alanınız. Senaryo, kurmaca, tuşlara zamanında basmaca yok. Dishonored, kontrol sahibini tam anlamıyla “kontrol sahibi” ilan ediyor. Aldığınız her görevi sonuçlandırabileceğiniz türlü seçenekler, hedeflerinizi ortadan kaldıracak farklı yöntemler ve çeşitli yetenekleriniz var. Bundan sonrasına ise yapımcılar hiç karışmıyor. Planlamak, uygulamak ve sonuçlandırmak size kalmış. Her bir görevin kendine has bir duruşu ve çözüm yolu var. Çatılardan dolaşabilir, kanalizasyondan ilerleyebilir, gölgelerden süzülebilirsiniz. Ulaşmanız gereken bir bilgiyi ellerinizi kana bulayarak da alabilirsiniz, çevrenizdeki konuşmalara gizlice kulak misafiri olarak da. Önemli bir anahtarı çalarak da edinebilirsiniz, birine yardımcı olarak da. Dishonored sadece gerçekleştireceğiniz suikastlerde değil, o suikaste giden yolda hazırlayacağınız düzeneği dahi size çeşitli yöntemler sunuyor ve bunların hiç birisi “oyun icabı” olarak gözükmüyor. Yani gerçekleşen tüm olaylar son derece organik ve oyun bölüm bölüm özenle işlenmiş durumda. Kimi zaman hedeflerinizi ortadan kaldırmak için suikast düzenlemenize bile gerek kalmıyor... Ancak oyunun keyfini bozmamak adına tüm bu keşifleri size bırakmayı tercih ediyorum.
Corvo kılıç ve silah kullanımındaki ustalıklarına, tırmanma kabiliyetindeki maharetlerine rağmen nihayetinde sıradan bir insan. Ancak hikaye ilerleyişiyle kazanacağınız doğa üstü güçler karakterinizin yeni bir kimlik kazandığı intikam yolculuğunda önem bir yere sahip. 6’sı aktif 4’ü pasif olmak üzere 10 doğa üstü güce hakim olabiliyoruz. Dishonored oyuncuya az ama kullanışı etkin bir yetenek ağacı sunuyor. Bu güçlerle hızlı yolculuk edebilir, zamanı yavaşlatabilir, hayvanların ve insanların zihnine hakim olabilir, fareleri yardıma dahi çağırabilirsiniz. Güçleri elde edebilmek için Dunwall’un etrafına saçılmış Rune isimli nesneleri bulmamız gerek. Bu konuda bize konuşan yarı mekanik bir kalp yardımcı oluyor. Kalp size hem şehrin geçmişini, gizemlerini fısıldıyor hem de doğaüstü güçle sahip olma ve yükseltmenize yardım eden Rune’lar bulmanızı sağlıyor. Bone Charm adındaki nesneleri de yine bu sayede buluyorsunuz. Perk olarak tanımlayabileceğimiz Bone Charm’lar sizin daha hızlı yüzmenizi, daha yükseğe sıçramanızı veya şehri tehdit eden fare saldırılarına karşı korunma altına almanızı sağlıyor.
Her ne kadar gizlilik öğeleri üstüne kurulu olsa da Dishonored aksiyona yol veren esnekliğe sahip bir yapım. Tabancanız, tatar yayınız ve kılıcınız üstüne doğa üstü güçleriniz bindiğinde bir ölüm makinesine dönüşebiliyorsunuz. Tepeden kabus gibi üzerlerine çökebilir, mermilerinizi tattırabilir, tuzaklar kurabilirsiniz. Ancak kanlı değil sakin bir yolu seçerseniz sakinleştirici kullanmanız, anahtar deliklerinden etrafı süzmeniz, gölgeleri kendine yol edinmeniz gerek. Bölümleri bir kişiye dahi görünmeden yahut doğa üstü güç kullanmadan bitirebilirsiniz. Burada oyuncu yetenekleri, planlama, sabretme ve uygulama önemli bir değere sahip.
Peki şiddet yanlısı olursanız, ne olur? Şehirde bir kaosa sebep olacaksınız. Kaos derecesi yükseldikçe şehirdeki sıkı yönetim artacak, öldürdüğünüz cesetler veba salgınının yayılmasını hızlandıracak. Etraftaki masum insanların bu hastalığa yakalanıp birer hilkat garibesine dönüştüğüne şahit olacaksınız. İşte burada, başta belirttiğim anı hatırlıyacaksınız: Dishonored sizin hikayeniz ve yaptığınız hareketlerle bu hikayedeki rolünüzün etkilerini göreceksiniz.
Gizlilik unsurlarının öne çıktığı bir oyun olunca yapay zekaya çok önemli bir rol düşüyor. Gelgelelim normal modda Dishonored’ın yapay zekası zaman zaman oyunun atmosferi ve ana fikriyle örtüşmemiş. Bazen yakınından geçerken sizi görmeyen düşmanlar, uzaktan farkınıza varabiliyor, evde dolaşırken kapalı bir kapıyı açtığınızda kimse birşeylerden kuşkulanmıyor. Tabii etrafta öldürdüğünüz veya bayılttığınız düşmanları ortada bırakmamanız gerek. Bu, yakalanmanız adına büyük risk. Ya gözle görülmeyecek bir yere kaldırın ya da farelere yem edin, onlar halletsin.
Dishonored, Deus Ex, Thief, Dark Messiah ve hatta Skyrim’in takdire değer özelliklerini harmanlayan bir oynanış dinamiğine sahip özünde. 9 ayrı görevi 12 saatte de bitirebilirsiniz 22 saatte de. Bu tamamiyle siz oyuncuların, oyunu nasıl değerlendireceğine kalmış. Ancak Skyrim’in dahi istendiğinde 3 saatte bitirilebilindiğini unutmamak gerek. Oyunu bitirdikten sonra sahip olduğumuz güçlerle yeniden oyuna başlayamıyır oluşumuzsa, üzücü. Daha başarılı olmasını beklediğimiz yapay zeka karşısında Oyuncuyu tam anlamıyla özgür bırakan, son derece rahat kontrol şemasıyla da akıcı bir oynanış sunan yapım son yılların en özgün yapımlarından birisi.