Adı, sahip olduğu karakterleri ve şirin grafiklerinden ötürü çoktan yargılanmış ve kefene sarılmış, çoğu oyuncunun ön yargısını aşması imkansız görünen oyunlardan birini incelemenin ağırlığını omuzlarımda hissediyorum. Hele ki bu oyun takdire şayansa.
Aslına bakarsanız, 5-6 sene öncesine kadar sebepsiz bir Nintendo nefretim, alaycı bir “Mario” takıntım vardı. “Bu adamlar hala Mario oyunu mu yapıyor yahu ? Ne zaman batarlar acaba!” geyiklerini döndürdüğümüz forum ortamlarından birinde, bünyesi bozulmadan önceki hali ile büyük bir aşk yaşadığım Resident Evil serisinin artık Gamecube’e çıkacak olmasını öğrenmemde buna tuz biber olmuştu. Cube’lere binmiştim adeta!
Tamam, olayı çok kişiselleştirmeden hemen sonuca geleceğim. Vakit kaybetmeden bir Gamecube edindim. İşin ilginç tarafı; aldığım konsol ile birlikte aşığı olduğum Resident Evil ve ara sıra ters ters baktığım bir Super Mario oyunu birlikte gelmişti. Super Mario Sunshine’ın kutusuna bile dokunmuyordum ki gün geldi, Resident Evil Zero bitti. İster istemez Mario’yu “Bi deniyelim, ne kaybederim ki?” diyerek taktığımı çok iyi hatırlıyorum. Kahkahalar eşliğinde koca koca adamlarla oynadığım o oyun, bugün bana oyun dünyasına bambaşka bir pencereden bakabilme şansını verdi.
Uzun lafın kısası dostlarım; eğer bir ön yargıyı kırarak okumaya başladığınız bu incelemeye devam etmek isterseniz, sadece son yılların en keyifli, en komik ve en iyi RPG’lerinden biri ile tanışmış olmakla kalmayacak; Belki de bana, Einstein’ın dediği gibi; atomu parçalamaktan daha zor olan bir şeyi parçalamış olmanın zevkini yaşatacaksınız. Tabii bu seriyi zaten çok yakından tanıyan ve Mario RPG serisinin önceden müptelası olanlar zaten hoş geldiler…
Mario karakterini neredeyse her türde gördük. Kart yarışları, dövüş arenası, parti oyunları ve tabii ki esas türü platform ile pek çok kez Nintendo konsollarını ziyaret eden karakter ve ait olduğu evreni , şaşırtıcı bir şekilde bu farklı türler altında not ortalaması göz dolduran puanlar almayı başarmıştı.
Oyunun tarzı dışına çıktığı bu yolculukta öyle bir tür ile ön plana çıkıyor ki, daha önce oynamamış olanların aklında koca bir soru işareti bırakıyor; RPG.
Mario RPG serisi hakkında; oyunun başarısı ve tarihçesi üzerine daha önce seri ile tanışmamış arkadaşları bilgilendirmek adına şöyle bir geriye dönmek istiyorum. Bu geriye dönüş ile birlikte karşımıza; Final Fantasy, Kingdom Hearts, Dragon Quest, Parasite Eve ve Star Ocean gibi pek çok oyuncunun kalbini çalmış RPG oyunlarının yapımcısı Square Enix çıkıyor. İlk kez 1996 yılında SNES konsolunda kendini gösteren Super Mario RPG : Legend of the Seven Star; Shigeru Miyamoto önderliğinde, o zamanlar ki adı ve efsanevi ekibi ile Square tarafından gerçekleştiriliyor. Sonuç olarak ise Super Mario Bros. evreninin harika bir şekilde adapte edildiği bir RPG oyunu çıkıyordu. Daha sonra yapım; masa üstü konsollar üzerinde “Paper Mario” (yapımcı Intelligent Systems) ve portatif konsollar için “Mario & Luigi” (yapımcı AlphaDream) isimleri ile anılarak, çıkış yaptıkları her oyunda başarısını tekrar tekrar kanıtladı.
İnceleme altına aldığımız Mario & Luigi : Bowser’s Inside Story, az öncede belirttiğim gibi Nintendo’nun portatif/taşınabilir konsolları için çıkardığı serinin 3. oyunu olarak bizlerle buluşuyor. 6 yıl önce Gameboy Advance için çıkmış olan Mario & Luigi : Superstar Saga ile taşınabilir konsollara gelen Mario’nun bu çok sevilen RPG kariyeri, Nintendo DS’e “Partner in Times” ile ilk adımını atmıştı. Bakalım, 3. oyunda Bowser’ın içinin hikayesi bizi nereye götürecek!
RPG oyunlarının en büyük özelliklerinden birisi sahip oldukları çekici konuları ve uzun süren oynanma süreleridir. Saatlerce süren oyunda karakter geliştirmeleri karşılığında oyuncuya gümüş tepside sunulan bir hikayenin tadından yenmez. Peki konusu her seferinde bir başka "kaçırılan prensesi kurtarma" macerasına dönen Mario evreninden, uzun bir oynanış süresine sahip böylesine bir türe ne gibi bir konu çıkabilir ki ? Bu kadar absürd karakterlerle dolu olan bir dünyaya tabii ki mizasen bir bakış açısıyla yaklaşıyor Nintendo.
Her seferinde Princess Peach'in kaçırılması, Bowser'ın Mario'yu alt etme planları, Luigi'nin "2. adam" pozisyonuna düşmesi gibi öğeler tiye alınarak; özellikle Super Mario Bros. evreninde yer alan karakterleri iyi tanıyanlar için keyifli, hatta kahkahalarla gülünecek diyalogların geçtiği; absürd hikayelerden meydana gelen, atmosferi eğlenceli bir oyun oynanışında buluşuyor. Bowser's Inside Story böyle geyik bir konu ile açılıyor.
Mushroom Kingdom üzerine kara bir bulut gibi çöken "The Blurbs" hastalığına karşı kurulan konsey, bu gizemli hastalığa nasıl çare bulunacağını tartıştığı sırada Bowser'ın mekanı basması ile başlıyor maceramız. Star Sprite'ları temsilen Starlow isimli acayip bir karakterinde yer aldığı mekanı basan Bowser'ın kafası atık. Mario ve Luigi'nin olaya iştirak ettiğini ancak kendisinin çağırılmadığına içerleyen Bowser "Beni niye çağırmadınız lan!" diye kükrese de, esas oğlanlarımızdan sağlam bir dayak yiyerek olay yerinden uzaklaştırılıyor. Bowser ikinci kez mekanı basmak için yola çıkarken sahneye Mario & Luigi serisinde baş belamız olan Fawful çıkıyor. Fawful, yemesi karşılığında Mario’nun kökünü kazıyabilecek bir güce sahip olacağını idda ederek safdirik bölüm sonu canavarımızı kandırıyor ve ona bir mantar yediriyor. Bowser an itibariyle ağzını açtığında etrafta ne varsa boyutlarını küçülterek içine çekebilme gücüne sahiptir! Mekanı ikinci kez basan Bowser, bu sefer Mario’ya fırsat tanımadan yeni kazandığı gücünü kullanarak etrafta ne var ne yoksa silip süpürüyor. Başta Mario, Luigi ve Princess Peach olmak üzere Mushroom Kingdom’un şirin sakinleri Toad’lar ve Starlow’da Bowser’ın derinliklerinde bir yere sürükleniyorlar.
Mario karakterini kontrol ederek başladığımız oyunda, tamamen 2D grafiklere sahip, gayet “organik” bir alanda gözlerimizi açıyoruz. Çok geçmeden Starlow isimli karakterle de yeniden karşılaşıyoruz. Bize artık Bowser’ın içinde olduğumuzu hatırlatan Starlow ile birlikte bir süre sonra Luigi’yi de buluyoruz. Oyun boyunca Starlow bize oyun ile ilgili ipuçlarını yansıtıyor ve bol bol konuşuyor. Bazen boss’ların eline düşerek bize doğrultulmuş bir silah olarakta belirse de, Starlow’un hiçbir suçu günahı yok.
Bowser’ın derinliklerinde başladığımız maceramızda bundan sonra amacımız Princess Peach’i de bularak bir an önce çıkış yolunu bulmak ve Mushroom Kingdom’u Fawful belasından kurtarmak. Ancak bu sanıldığı kadar kolay olmayacak! Zira Bowser yaşanan son olaydan sonra daldığı derin uykudan uyanarak Fawful’un haince planının farkına varıyor. Kendi kalesini ve askerlerini kurtarmanın derdine düşen Bowser’ı da yöneteceğimiz oyunda, eski rakibimiz mecburen şimdi ki koalisyonumuzun en güçlü adı oluyor.
Nintendo DS’imizin alt ekranında, tamamen 2D atmosferde Super Mario kardeşleri yönetirken, hikayenin ilerleyişine göre üst ekranda yatay 2D grafikleri üzerinde 3D olarak Bowser’ı kontrol ediyoruz. Dokunmatik ekran ve mikrofon özellikleri; mini oyunlar, özel hareketler ve bazı boss savaşlarında kullanılırken, genel kontrolleri D-pad ve A,B,X,Y tuşları ile sağlıyoruz. A ve B tuşlarının musluk tamircilerine tahsis edilmiş durumdayken, X ve Y tuşları Bowser’ın aksiyon tuşları oluyor. L tuşu atak başlamadan önce iptal etmeyi, R tuşu ise aksiyon tuşlarının üzerinde bulunan ikincil ve üçüncül özellikleri aktif hale getiriyor.
Oyunda yer alan pek çok farklı atak, değişik yardımlaşma hareketleri, nesne kullanımı..v.b. pek çok aktivasyon sade ve basit bir şekilde tuş kombinasyonları üzerine dağıtılmış durumda.
Kontrollerde olumsuz olarak karşımıza çıkan tek etken olarak Mario ve Luigi’yi aynı anda kontrol etmek olarak gözüküyor. Şöyle ki; Bowser’s Inside Story tamamı ile RPG öğeleriyle beslenen bir oyun değil. Platform ve Adventure tarzını da fazlasıyla içinde barındıran yapımda tabii ki önceliğimiz bol bol savaşarak karakterlerimizi geliştirmek ama yeri geldiğinde de oradan oraya zıplayıp duruyoruz. Eğer kendinizi sadece bir karaktere odaklarsanız, ister istemez diğer karakter hep aşağıya düşüyor ve bir uçtan diğer uca atlamak problem olabildiği gibi bazen istenmeyen savaşlarada sebep oluyor ve bu ilk atağı gerçekleştirenin avantajlı pozisyonda olduğu bir sistemde can sıkıyor. Aslında daha önceki oyunlarda da Mario ve Luigi’yi aynı anda yönetmiştik. Ancak yatay 2D zemin ve 3D karakterler böyle bir probleme sebep olmuyordu.
Sıra tabanlı savaş sistemine sahip olan Bowser’s Inside Story’de inanılmaz keyifli, eşsiz ve mükemmel (kelimelere sığdıramıyorum!) bir savaş modu sizleri bekliyor. Kendini tekrar etmeyen düşmanlar ve ataklarına karşılık Mario ve Luigi kardeşler sırt sırta verirken, dışarıda bu ikiliden daha fazla enerji ve güce sahip olan Bowser tek başına mücadele ediyor. Savaş sistemi tamamıyla zamanlama üzerine kurulu. Atak tuşuna erken basarsanız az zarar veriyor, zamanında basarsanız düşmanlarınıza hatırı sayılır bir hasar veriyorsunuz. Bu sistem; diğer sıra tabanlı RPG oyunlarında olduğu gibi atak tuşuna basıp oto-pilota bağlanmış bir saldırıyı izletmiyor, sizi de oyuna dahil ediyor ve oyunculuk tecrübenizi sınıyor. Keza aynı şey düşman ataklarında da geçerli. Diğer sıra tabanlı RPG’ler de önceden aldığınız önlemler savaş sırasında ne kadar işe yararsa o kadar tokat yemenizi izlettirirken; diğer Mario RPG’lerinde de olduğu gibi karşı ataklarla düşman saldırılarını savıyor hatta onları saldırdıklarına pişman bile edebiliyoruz.
Hem dış harita üzerinde hem de Bowser’ın içinde çeşitli alanda farklı düşman tiplemeleri konuşlanmış durumda. Düşmanlarımızın ataklarına dikkat ederseniz, fark edeceksiniz ki; yaptıkları hareketler, çıkardıkları sesler ve renk değişimi gibi vurgularla nasıl bir atak yapacağını belli edeceklerdir. Yani düşman atakları ön görülebilir bir yapıya sahip. Her ne kadar düşmanlar sizi hızlarıyla bazen alt edebilseler de, bir süre sonra sırları çözülüyor. Tam siz; “kaptım bu işi, geleni yıkarım artık” derken bambaşka saldırı ve aldatıcı hareketlerle donatılmış başka bir düşman modeli karşınıza çıkıveriyor. Bu sayede Bowser’s Inside Story monoton bir ilerleyişten, her düşmanı adeta birer bulmaca gibi çözmenizi gerektiren heyecanlı savaş arenaları ile renkleniyor.
Mario kardeşlerin şu meşhur düşmanın üzerine zıplama saldırısı yanı sıra, bir Mario RPG klasiği olan ulu çekicimizde (Thor’un çekici halt etmiş) yine bu oyunda bize eşlik ediyor. Aman çekici kullanırken fazla havada tutmayın, yoksa sapı elinizde kalır ve istediğiniz atağı tam manası ile gerçekleştiremezsiniz.
Bowser’ın standart atakları arasında ise; güçlü yumruğu, alev püskürtmesi, derin nefesi ile düşmanı yutması gibi özellikler var. Hoş, Bowser düşmanları yuttuğunda bu seferde Mario ve Luigi içerde farklı bir savaşa başlamış oluyor. Zaten bazı boss savaşlarınıda bu şekilde, ortaklaşa bir mücadele içinde yürütüyoruz.
Bahsettiğim standart atakların yanı sıra karakterlerimizin birde “Special Attack” adında ki saldırıları bulunuyor. Special Attack’lar hem Mario kardeşler hem de Bowser için birbirinden eşsiz ve düşmanın canına okuyan saldırılardan oluşuyor. Ancak bu ataklar sınırsız değil ve atağı gerçekleştirmeniz için yeterli olan Special Points’e sahip olmanız gerekiyor. Special Attack’lar aslında bir nevi mini oyun özelliği taşımakta. Gerekli hareketleri zamanında yaparsanız, çok daha etkileyici saldırılar gerçekleştirebiliyorsunuz.
Bowser’ın dışarıdaki mücadelesini tek başını sürdürdüğü daha önceden dile getirmiştim. Buna rağmen Special Attack sırası geldiğinde; Bowser, Fawful’un esaretinden kurtardığı minionlarını, yani Goomba ve Shy Guy gibi Mario evreninden de tanıyacağınız “Bowser fedaileri” ni kullanabiliyor. Special Attack’larda dikkatimi çeken bir diğer özellik ise; Mario ve Luigi biladerler bu atakları tuş kombinasyonları ile gerçekleştirirken; Bowser’ın dokunmatik ekran kullanıyor olması. Hatta bazı boss savaşlarında alevinin gücünü, mikrofon yardımı ile bizim nefesimize bırakıyor. Bizim nefes gücümüze göre Bowser, petrol boru hattı gibi alev saçıyor. Special Attack hareketlerini unutursanız, menüden demo kısmına ulaşarak bol bol pratik yapabiliyorsunuz.
Oyunun menüsünden; ilerleyen zamanlarda bulacağınız ve düşmanlarınızla kapışmanız esnasında size avantaj sağlayacak; defansınızı, atağınızı, hızınızı..v.b. özelliklerinizi güçlendirecek çeşitli varyasyonlarda “Badges/Rozetler” ; “Gear” kısmında, karakterlerinizin giymesi ile farklı avantajlar sağlayacak tulum, eldiven, çorap, zırh ve bileklik gibi nesnelere ulaşabiliyoruz. Serideki ilk 2 oyuna nazaran yeni eklenen özellikler arasında bir diğer göze çarpanı “Rank” sistemi. Karakterlerin artan level seviyelerine paralel olarak sınıf atlayan “Rank” sistemi sayesinde birden fazla rozet ve aksesuarı aynı anda üzerimizde taşıyabiliyoruz.
Savaşlar esnasında isterseniz kaçabiliyorsunuzda! Ancak bu size pahalıya mal oluyor. Lafta değil, gerçektende pahalıya mal oluyor! Siz kaçarken, oyun içinde savaşlardan ve bulmacalardan elde ettiğiniz çil çil altınlarınız dökülmeye başlıyor.
Düşmanla kapışmalarımızla ilgili olarak bir noktaya daha değinmek istiyorum. Daha önce ki oyunlarda bulunmayan “Retry Clock” özelliğide Bowser’s Inside Story’e eklenmiş durumda. Retry Clock, savaşı kaybettiğiniz zamanlarda, sizin item tablonuzda bulundurduğunuz kadarı ile aktif hale geçecek bir özellik. Hem oyunda o ana kadar kazanılan altın, level yükseltmek için gerekli olan deneyim puanı ve nesneleri yitirmemek adına hem de zamanınızı boşuna harcamamak adına oldukça güzel bir yenilik olarak gözüküyor.
Oyun boyunca Mario kardeşler ve Bowser’ı, hikayeye bağlı olan yardımlaşma sırasına göre yönetiyoruz. Koalisyon gereği Bowser’ın vücudunun zorlandığı alanlarda; örneğin Bowser’ın üzerine atılan ağır demir bir gülleyi kaldırmasına veya yerden dev bir havucu çıkarmasına yardım etmek amacıyla gerekli kol kaslarına gidip, burada kaslara gerekli gücün gelmesini sağlamak amacıyla ritmik vuruşlar yapıyoruz. Olmadı; devasa bir boss ile savaşırken, Bowser’ın altta kalmaması için adrenalin nehrinde kayıkla yolculuğa çıkıp, Bowser’a adrenalin patlaması yaşatıyoruz ve onunda devasa bir boyut kazanmasını sağlıyoruz. Bowser’ın da bize yardımcı olduğu durumlar var. Örneğin; içerisinde gezinirken yetişemediğimiz yüksek yerlerle karşılaştığımızda yada kaldıramayacağımız ağırlıkta kemikler bize engel olduğunda Bowser’a su içirip, su dolan yüksek yerlere yüzerek çıkıyor veya yükselen kemiklerin altından geçiyoruz.
Tabii bu sırada Bowser’ın bizden haberi olmuyor. Ona göre biz, onun iç sesiyiz ve vücudundaki bazı hasarları gideriyoruz. Oyun bu konuda ahenk içinde ilerlerken, Bowser karakterinin bu oyunda Mario & Luigi kardeşlere nazaran daha ön planda olduğunu sizde fark edeceksiniz. Partner in Times’ın başarılı olmasına rağmen eleştirilen tarafı, oyunda taze fikirlerin yer almamış olmasıydı. Ancak Nintendo’nun Bowser karakterini; ortalama 25 saat süren bir oyunun yarısında ön plana çıkararak Bowser’s Inside Story’de yeni bir şeyler deneme çabası içine girmiş olduğunu düşünüyorum.
Bowser’s Inside Story grafiksel anlamda da bir hayli başarılı performans sergiliyor. Pixel pixel işlenen animasyonlarının cuk diye oturduğu 2D dünyada, şirin mi şirin karakter modellemeleri ile ahenk içinde olan atmosfer, hele hele Bowser’ın biyolojik iç dünyasının oyuna yansıtılma tarzı Mario & Luigi RPG serisini sevenler içinde farklı bir deneyim olacak.
Hele o müzikler! Eğer ilk 2 oyunda olduğu gibi yine bu muhteşem müziklerin efsane isim Yoko Shimomura’dan gelmediğini bilsem, her seferinde bu kadar güzel tonları nereden buluyorlar diyeceğim…Fakat Shimomura; Kingdom Hearts, Parasite Eve, Street Fighter II ve daha pek çok oyunda olduğu gibi, tek kelime ile harika bir iş çıkarmış.
Karakter konuşmalarının genellikle text ve vidividi tarzı seslerle geçiştirildiği Bowser’s Inside Story’de, Mario ve Luigi’nin konuşma sitili beni kahkahalara boğan bir diğer sebep oldu. “Sözde” İtalyancaları ile ciddi ciddi tartışan Mario ve Luigi’nin seslendirmelerini mutlaka duymanız gerek.
Kısaca; Badges ve Rank sistemi yenilikleri, keyifli kombo ve hareketler, bulmaca öğeleri ve mini oyunların oyunun dengesini bulmasını sağlaması ve geyik hikayesi oyunu pozitif etkileyen yönler olurken, kendini tekrar tekrar oynattıracak bir yapısı olmaması tek olumsuz etken olarak gözüküyor.
Ben ne yazarsam yazayım, oyundaki eğlence ve deneyimi cümlelere dökmenin bir yolu asla yok. Luigi’nin boss savaşlarından fellik fellik kaçışı, bölüm sonu canavarı olarak içimizde yer etmiş Bowser’ın saftirikliği ve gözü pekliği ile ön plana çıkması, karakterler arasında geçen diyaloglar, düşmanlarla kapışırken enerjisinin bitmesi ile yere yığılan Luigi’nin Mario tarafından sırtlanarak savaşa devam etmesi …v.b. pek çok başarılı sunum detayları ve mini oyunların inşa ettiği Mario and Luigi : Bowser’s Inside Story için bu uzun yazı bile açıklayıcı olmadı.
GBA için çıkmış olan Mario and Luigi : Superstar Saga halen favorim olmakla birlikte, AlphaDream ve Nintendo’nun son eseri Bowser’s Inside Story kesinlikle her Nintendo DS sahibi, hatta içerdiği benzersiz RPG öğeleri ile her RPG severin tatması gereken eğlenceli bir deneyim olarak karşımıza çıkıyor.