İngiliz kadın yazar J.K. Rowling, Harry Potter’ın ilk kitabını yazmaya başladığında acaba bu kadar fenomen bir karakter yaratacağına dair en ufak bir fikri var mıydı? Sanıyorum ki yoktur. İlki 1997 yılında kaleme alınan ve Türkçe’de dahil olmak üzere bir çok dile çevirilen Harry Potter serisi tüm dünyada 400 milyondan fazla kopya satma başarısını göstermiştir. Son çıkan 7.kitap ile nihayete eren Harry Potter‘ın hikayesi “Dünyanın En Hızlı satan kitabı” ve “Dünyanın en çok satan çocuk romanı” ünvanlarını kazanmayı başarmıştır. Özellikle son kitap, Harry Potter and the Deathly Hallows (Harry Potter ve Ölüm Yadigarları), Amerika’da ilk gün 8.4 milyon kopya satarak kırılması zor bir rekora imza atmıştır.
Bu kadar başarılı olan kitaplar ile birlikte serinin filminin çekilmemesi de eminim ki garip olurdu. Nihayetinde Hollywood bir çok kitap gibi oldukça dikkat çeken Harry Potter’ı da beyazperdeye çıkartmakta gecikmemişti. İlk filmi 2001 yılında çıkan Harry Potter, her çıkan yeni film ile birlikte adından daha çok söz ettirdiği gibi dünya çapında daha da çok bilinir hale gelmiştir.
Nitekim her filmle birlikte bir adet te film oyunu yapılmaya başlanan serinin ilk oyunları için açıkçası vasatı geçemeyen yapımlar diyebiliriz. Buna karşılık Harry Potter serisi filmle çıkan her yeni oyunda biraz daha kendisini toparlayarak üzerindeki vasat vasfından kurtulmayı da başarmıştır. Gelin özellikle küçük yaştaki oyunseverlerin büyük keyif alarak oynadığı serinin, son oyunu olan Harry Potter and the Half Blood Prince (Harry Potter ve Melez Prens)’in bir önceki oyunu geçip geçmediğine beraber karar verelim.
Oyuna başlar başlamaz serinin gitgide karanlıklaşan yapısına uygun bir menü ile karşılaşıyoruz. Oyun içi sahnelerden oluşan kısa anların yer aldığı bir video ile açılıyor bu menü. Bahsi geçmişken belirtmeliyim ki oyun içi grafikle değilde daha önceden hazırlanmış olan videolar ile geçiştirilen ara sahneleri pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Hem düşük çözünürlükte olan bu ara sahneler oyunun bütünlüğünü de bozan etkenlerden birisi olmuş. Ana menüde klasik yeni oyun, ayarlar gibi seçeneklerden en dikkat çekeni ise Duel Club. Bu seçenek ile birlikte oyunda multiplayer olarak dilediğiniz bir arkadaşınızla duello yapabiliyorsunuz. Oyunun bu seçeneği ile ilgili ayrıntılara birazdan geleceğim.
Oyunun konusu çoğu yerde filmle parelel olarak gitse de bazı yerlerde farklılıklar gösterebiliyor. Hogwarts’ta 6.yılına giren Harry Potter, Sihir Bakanlığının, Voldemort’un geri dönüşünü kabul etmesiyle artık iyice seçilmiş kişi olarak anılmaktadır. Bu sıfatın altında iyice ezilmeye başlayan Harry’nin yardımına ise Dumbledore koşuyor. Son savaşta Voldemort’a karşı koyacağını düşündüğü Harry Potter’ın karanlık büyülerde gelişmesini isteyen Dumbledore, okula karanlık büyüler uzmanı Horoce Slughorn’u öğretmen olarak atıyor.
Malfoy’un gizli kapaklı işleri ve söylentiler sonucunda iyice yayılan kehanet nedeni ile karanlık büyüler ile savaşmakta kararlı olan Harry olarak hikayenin tam bu noktasında olaya dahil oluyoruz.
Oyun ilk başladığında Quidditch topunun peşinde buluyoruz kendimizi. İlk süpürge antremanımızı burada yaptıktan ve topu yakaladıktan sonra ise kendimizi Hogwarts yolunda buluyoruz. Hogwarts’a ulaştığımızda ise oyunun büyük bir bölümünün geçeceği bu mekanın oyuna ne kadar güzel yansıtıldığına şahit oluyoruz. Oyunun sadece sonlarına doğru farklı mekanlara gidiyorsunuz. Hogwarts filmdekine uygun bir şekilde tasarlanmış ve ucu bucağı olmayan bir kale. Çok rahat kaybolma şansına sahip olduğumuz bu noktada ise yardımımıza Nick adlı eski serilerden hatırlayacağımız hayalet koşuyor. İlk görevlerimizden birinde de bize eşlik eden Nick’i oyunun herhangi bir noktasında çağırarak bizi görev noktamıza götürmesini sağlayabiliyoruz. N tuşu (Konsolda select) ile çağırdığımız ve bize kılavuzluk eden Nick, oynanabilirliği ve sürekliliği arttıran etkenlerden birisi olmuş.
Nick’in önderliğinde ilk gitmemiz gereken yer ise
Horoce Slughorn ile olan dersimiz. Sınıfımıza ulaştığımızda oyunda sıkça karşımıza çıkacak olan mini bir oyun bizi karşılıyor, o da iksir yapmak.
Harmione’yi bile kıskandıran iksir marifetlerimizi sergileyeceğimiz bu mini oyun ilk başlangıçta biraz kafanızı karıştırsa da alıştıktan sonra çok basit bir şekilde tüm iksirleri hazırlayabiliyoruz. İksir oyununda önemli olan iksirin içine katacağımız maddelerin oranı ve gittikçe azalan zaman. Tabi zamanın azalmasını yaptığımız doğru hamleler ile engelleyebiliyoruz.
İksir yapmak için tüm malzemeler ve kazanımız masamızda bulunuyor. İşleyiş ise oldukça basit. İksiri yapmaya başladığımızda ekranın sağ tarafında kullanacağınız maddenin içerisinde olduğu şişe ve hemen karşısında da bir renk bulunuyor. O şişeyi tutarak kazana doğru götürüyor ve dökülmesini sağlıyorsunuz. Burada dikkat etmeniz gereken nokta döktüğünüz maddenin miktarı. İksir, şişe işaretinin yanında bulunan rengi aldığında dökme işlemini durdurmanız gerekiyor. Dediğim gibi ilk denemelerde bolca iksir bozmanıza rağmen eliniz alıştıktan sonra bütün iksirleri kolayca hazırlayabiliyorsunuz.
Oyunda ilerledikçe iksir yapma işlemi de zorlaşıyor. Mesela ilerki kısımlarda kazanı körüklemek veya karıştırmak bile size düşüyor. Bu kısımda da farenin işaretini (veya sağ analog) kazanın üzerinde ileri geri yapıyorsunuz. Kamera açısı kazana doğru yaklaşıyor ve kazan köpürmeye başlıyor. Gene ekranın sağındaki renge ulaştığında körükleme işini bırakmanız gerekiyor. İksirinizde rengi tutturamadığınızda veya zamanınız dolduğunda baştan başlamanız gerekiyor. Ama başta da dediğim gibi yaptığınız her doğru hamle size zaman olarak geri döndüğünden bu konuda pek sıkıntınız olmuyor.
Oyunda karşımıza çıkacak olan diğer bir mini oyunda Quidditch Turnuvası. Harry Potter serisinin vazgeçilmezi olan bu mini oyuna zaten hikayenin hemen başında yaptığımız antremanla giriş yapıyorduk. Quidditch’te kural oldukça basit. Quidditch topunun peşinden giderken halkaların içerisinden geçip Quidditch topunu yakalayabilmek. Zamana karşı yarış yaptığınız bu bölümde ne kadar çok halkanın içerisinden geçerseniz topu o kadar kolay yakalayabiliyorsunuz. Ayrıca sizinle brlikte topu kovalayan rakiplerinize çarparak bu halkalardan geçmelerini engellemekte sizin başarı oranınızı yükseltiyor. Başka da yapmanız gereken hiçbirşey yok. Zaten oyun genelinde topun peşinden koştuğunuzdan, pardon uçtuğunuzdan bu kısımda herhangi bir serbestlik eklenmemiş. Doğal olarakta bu olay maçın sonundaki performansınızı da etkiliyor. Quidditch turnuvalarına da oyun boyunca sıkça katılmanız gerekiyor.
Oyunda rakiplerimiz ile karşılaşmamızda ise devreye Duello sistemi giriyor. Yazının başında da bahsettiğim duello modu oyuna renk katan unsurlardan birisi. Duello modunu kovboyların yaptığı duellolara benzetebiliriz. Aradaki tek far silah yerine sopamız, mermi yerine ise büyülerimizin olması. Burada dikkat etmeniz gereken nokta rakibinizin büyülerinden yön tuşları ile kaçarak aynı şekilde büyü ile ona karşılık vermeniz. Uygulaması oldukça basit olan duello kısmı öğrendiğimiz çeşitli büyüler ile çok daha renkli bir hale geliyor. Yeni büyüleri öğrenmek için ise daha çok duello yapmanız gerekiyor.
Oyunu senaryo modunu bitirdiğinizde ise oyun bitmiş sayılmıyor. Hogwarts’ta serbestçe dolaşıp bazı öğrencilere meydan okuyarak duellolara girebiliyor, iksir hazırlamak için labaratuarın yolunu tutabiliyor veya Quidditch turnuvası için yeşil sahalara, pardon mavi gökyüzüne çıkabiliyorsunuz. Oyunda ayrıca birde rozet(badge) sistemi bulunuyor. Oynanabilirliği arttırıp Hogwarts’ı keşfetmemiz için eklendiğini düşündüğüm bu sistemde haritanın çeşitli köşelerine saklanmış olan rozetleri bulmanız gerekiyor. Bazı rozetler öyle yerlere saklanmış oluyor ki, bazen onları düşürebilmek için büyü yardımı ile bir şeyler fırlatmanız bile gerekebiliyor. Ayrıca parlayan bazı objelere büyü yaparak minik parçalar topluyorsunuz. Bu parçaların durumunu gösteren ekranın sol tarafındaki bar dolduğunda ise elinize fazladan bir rozet daha eklenmiş oluyor. Oyunun senaryo modunu bitirdiğinizde Hogwarts’ı köşe bucak gezerek eksik olan rozeterinizi de toplayabiliyorsunuz.
Gelelim oyunun teknik detaylarına. Öncelikle oyundaki büyü efektleri oldukça özenilerek hazırlanmış. Bazı düellolarda etraf karnaval yeri gibi ışıl ışıl olabiliyor. Karakterlerimizin yapısı gerçeğe oldukça yakın tasarlanmış olsa da kötü mimikler ve donuk ifadeler hemen göze çarpabiliyor. Hele ki ana karakterler dışında olan karakterlerden bahsetmeme bile gerek yok. Karakter modellemeleri dışında çevre detayına gelirsek göze hoş geldiğini söyleyebiliriz. Hikayenin karanlık atmosferi ve Hogwarts’ın puslu havası oyuna oldukça iyi yansıtılmış. Quiddithc maçlarında ise gerek çevre gerekse de seyirci detayları oldukça kötü tasarlanmış.
Oyunun belkide en başarılı olan kısmı müzikler ve ses efektleri. Ana menüde çalan Harry Potter’ın meşhur tema müziği bile sizi oyunu atmosferine sokmayı başarıyor. Büyü yaptığınızda ortaya çıkan ses efektlerde oldukça özenle hazırlanmış. Aynı şeyi karakter seslendirmeleri için söylemek ise oldukça zor. Bir kaç karakter dışında diğer tüm karakterler film ekibi tarafından değil, başkaları tarafından seslendirilmiş. Bu da özellikle filmdeki oyuncuların seslerine aşina iseniz biraz can sıkıcı bir hal alabiliyor.
Kontrollere gelecek olursak birkaç nokta dışında oldukça akıcı tasarlandığını söyleyebilirim. İksir hazırlamak, Quidditch maçları ve karakteri hareket ettirmek oldukça basit. Kontrollerde tek zorlanacağınız yer hızlı koşar iken karakterinizin kontrolünü kaybediyorsunuz. Yani koşmaya başladığınızda hafif sağa dönmek isteseniz malesef dönemiyorsunuz.
Sonuç olarak Harry Potter ve Melez Prens için serinin önceki oyunlarına göre çok büyük mesafeler katetmiş diyebiliriz. İçerdiği mini oyunlar, duellolar ve kopuk kopuk ilerlese de senaryosu sayesinde oyunu oldukça sevebilirsiniz. Bazı teknik detaylar ve oyunun kendini tekrar etmesi ise en büyük eksiklerin başında geliyor. Özellikle Harry Potter serisinin hayranı iseniz oyunun başında keyifli saatler geçirebilirsiniz. Küçük yaşta olan oyuncular için kesinlikle denenmesi gereken oyunların başında geliyor diyebilirim.