Olimpiyat oyunları denilince aklımıza tabi ki ilk olarak 4 yılda bir yapılan Olimpiyat oyunları geliyor. Eski Yunanistan’da başlayan Olimpiyat oyunlarının aksine
“Kış Olimpiyatları” 1924 yılında başlamıştır ve her 4 yılda bir yapılmaktadır. Kış Olimpiyatlarının diğer Olimpiyat Oyunlarından ayrı yapılmasının nedeni ise tabi ki hava koşullarının diğer oyunlardan farklı olmasının gerekmesidir.
Ülkemizde Kış Olimpiyatları yeteri kadar ilgi görmese de dünyada oldukça fazla izleyici kitlesine sahip olduğu biliniyor. Zaten öyle olmasaydı Olimpiyat Oyunlarının yapılması mümkün değildi. Kış sporları her ne kadar benim gibi Akdeniz kıyısında doğmuş ve kendi şehrinde kar yağışına hiç şahit olmamış kişilere uzak sporlar olsa da yine de farklı olduğu için bile ilgi çekici olduğunu söylemeliyim. 2010 yılındaki Kış Olimpiyatları 12–28 Şubat tarihleri arasında Kanada’nın Vancouver şehrinde. Kış Olimpiyatlarının oldukça popüler olduğu bir ülkede bu organizasyonun yapılması büyük bir avantaj.
Vancouver 2010’un yapımcısı Eurocom, 20 yıldan uzun bir süredir oyun dünyasında bulunuyor. Bu kadar uzun bir süre bir firmanın ayakta kalması tabi ki oyunlarının belli bir kalitenin altına düşmemesine bağlı. Yine de şunu da göz önüne almak gerekiyor ki Eurocom son dönemlerde film, animasyon uyarlamalarının yanı sıra bazı oyunları diğer konsollara aktarma gibi görevleri üstlendi. Firmanın oyunlarının yüksek satışlara ulaşmasında sırf popüler olan filmlerin adını kullanan oyunlar yapmasının da etkisi bulunuyor.
Her ne kadar Eurocom’dan Hugh Binns “Vancouver 2010, Olimpiyat temalı oyunlara yeni bir standart getirecek” dese de bu iddialı sözlerin gerçi pek yansıtmadığı ortaya çıktı.
Oyunun dağıtımcısı Sega, Mario & Sonic at the Olympic Winter Games’teki başarıyı Vancouver 2010’da da yakalamaya çalışacak gibi görünüyor, ama Eurocom ile bu işi pek başaracakmış gibi görünmüyor.
Mario & Sonic at the Olympic Winter Games’ten farklı olarak Vancouver 2010 gerçekçi bir spor oyunu olması amacıyla yapılmış. Bu nedenle Mario&Sonic at the Olympic Winter Games herkesin oynayabileceği bir oyun özelliğini taşırken, Vancouver 2010’un ise bu oyunlara az-çok ilgi duyan insanların oynayabileceği bir oyun olduğunu söyleyebilirim.
Ben de bu tarz sporlara pek ilgi duymadığımdan oyunların kurallarını öğrenirken oldukça zorlandım. Neyse ki oyunda yarışlardan önce kuralların tanıtıldığı tutorial bölümü bulunuyor. Ayrıca hangi tuşları hangi hareketler için kullanacağınız da oyunu durdurduğumuzda ekrana görünüyor. Eğer bu tanıtımlar olmasaydı, oyunu oynayamayacağımı itiraf etmeliyim. Neyse ki oyundaki sporların tanıtımı çok başarılı.
Oyunumuzda
Alpine Skiing, Ski Jumping, Freestyle Skiing, Snowboard, Short Track Speed Skating, Bobsleigh, Skeleton ve Luge olmak üzere toplam
8 kategori bulunuyor. Tabi bazı kategoriler altında da farklı türde yarışlar bulunduğunu belirtmeliyim.
Örneğin Snowboard kategorisi 2 yarış disiplinine ayrılıyor. Bunlar isimleri Men’s Paralel Giant Slalom ve Men’s Snowboard Cross. Aslında gerçek Olimpiyatlarda çok daha fazla spor dalı bulunuyor, fakat bunların hepsini oyuna aktarmak mümkün değil. Mesela Buz Hokeyi kategorisi oyunda bulunmuyor, bunun nedeni piyasada bulunan Buz Hokeyi oyunlarının kalitesinin yüksek olması ve geniş kapsamlı olmaları. Kış Olimpiyatlarında Buz Hokeyi kategorisi olsaydı, hiç kuşkusuz bu kategori pek ilgi çekmeyecekti. Yine de piyasada Snowboard oyunları da bulunmasına rağmen, oyunumuzda Snowboard kategorisi bulunuyor.
Vancouver 2010’daki spor oyunlarının mantığı “zamanında gerekli tuşlara basmak” ve “dönüşleri zamanında yapmak” olarak anlatılabilir. Her spor kategorisinin hatta her disiplinin kendine özgü oynanış stili bulunsa da ana mantık hiç değişmiyor.
Örnek vermek gerekirse Ladies Ski Cross’da 3’ten geriye doğru sayım bittiğinde ekranda “GO” yazısını duyar duymaz “A” tuşuna (PS3’teki X tuşu) basmamız gerekiyor. A tuşuna ne kadar erken basarsak yarışa diğer sporculardan o kadar daha çabuk başlıyoruz. Bazı spor dallarında çıkış yaptıktan sonra sürekli A tuşuna basıp hızımızı arttırmamız ve zıplama rampalarında zıplamadan hemen önce yine A tuşuna basmamız gerekiyor. Oyun boyunca en çok kullandığımız tuşun A olduğunu söylemeliyim.
Tabi bunun yanında RT ile hızlanıyor, LT ile de yavaşlıyoruz. Oyunlara göre tuşlar değişse de neredeyse bütün oyunları 3 tuş ile bitirmemiz mümkün. Bu da oyunun oynanışını büyük ölçüde düşürüyor.
Oyunun bize atmosferi hissettirememesinin nedeni kötü bir kontrol mekanizmasına sahip olmasının yanında grafik ve animasyon olarak da beklentilerin altında kalması.
Karakterlerin tasarımının çevreye oranla oldukça başarılı olduğunu söyleyebilirim. Zaten herhalde oyunun grafiksel anlamda en başarılı yönü karakterler tasarımlarıdır. Çevre tasarımı ortalamanın üstüne çıkamıyor. Kapalı mekânlar açık mekânlara göre grafiksel anlamda daha başarılı, fakat açık mekânlar bile piyasadaki diğer oyunlarla kıyaslanınca ortalamanın altında kalıyor.
Pistin dışındaki ayrıntılara dikkat ettiğinizde bu fark daha fazla ortaya çıkıyor. Seyircilerin de atmosfere hiçbir katkısı bulunmuyor. Hâlbuki bu gibi organizasyonların oyunlarında seyircilerin gösterileri özellikle vurgulanmalı. Eurocom bu faktörü unutmuş olsa da kısa bir süre önce Electronic Arts; 2010 FIFA World Cup’da seyircileri özel olarak ön plana çıkaracağını söyledi. Eurocom, seyirci özelliğini maalesef dikkate almamış.
Bir oyunun sırf iş olsun diye yapıldığı özellikle müziklerinden ortaya çıkabiliyor.
Parasal anlamda zengin bir şirket olmanıza rağmen Vancouver 2010 Kış Olimpiyatlarının adını kullanan orta düzey bir oyun yapıyorsanız müzikler konusuna da pek özenmezsiniz. Birkaç genç grubun şarkısını oyun içinde kullanırsınız ve bütün işi halletmiş olursunuz. Özellikle araba yarışlarında ve spor oyunlarında buna çokça rastlıyoruz. Bazı firmalar bu seçimleri özenle yaptıklarından kaliteli işlerle de karşılaşıyoruz, fakat Eurocom bu konuda da oldukça kötü seçimlere imza atmış.
Özellikle menü müziklerini çok beğendikten sonra oyun içindeki müziklerle karşılaşmak memnuniyetsizliğinizi arttırabilir. Birkaç genç punk, pop grubunun şarkılarını oyun içinde çal müzikler bölümünde işiniz bitsin devri çoktan kapandı. Eğer bir seçim yapılacaksa Crazy Taxi’deki The Offspring ve Bad Religion gibi oyunun ruhuna uyan seçimler yapılmalıydı.
Sega’nın Mario & Sonic at the Olympic Winter Games adlı oyunu ünlü karakterleri ile ilgili çekebilir, fakat Vancouver 2010 ilgi çekici olmaktan çok uzak bir oyun. Eurocom son dönemlerde az emek verdiği ve iyi para kazandığı film oyunlarındaki taktiği Vancouver 2010’da da uyguluyor. Eğer kış sporlarına özel ilginiz varsa Vancouver 2010 sizi bir süre oyalayabilir, özellikle çevrimiçi veya bölünmüş ekran seçenekleri sayesinde bir süre eğlenebilme şansınız da var. Yine de uzun süre oynanabilecek bir oyun olduğunu düşünmüyorum.
Düşük oynanabilirlik, sıradan grafikler ve özellikle kötü müzikleri nedeniyle kısa süre içinde Vancouver 2010’dan soğuyabilirsiniz. Mükemmel oyunların ardı ardına çıktığı şu günlerde oyunsuz da kalmayacağınızdan seçiminizi başka oyunlardan yana kullanmanızı tavsiye ederim. Özellikle Wii’ye sahipseniz Mario & Sonic at the Olympic Winter Games’i öneririm.