Oyun sektörü şahlanmaya başladığından beri piyasaya o kadar çok oyun çıktı ki sayılarını ancak binlerle ifade edebiliyoruz. Ben bu binlerce oyundan sadece yüzlercesini deneme fırsatına nail olmuş birisi olarak eksikliğim olduğunu düşünüyorum. Ancak hatanın sadece bende olmadığının da farkındayım. Piyasadaki envai çeşit oyunların çoğu bir başkasının kopyası ve kendisine ait bir tarz oluşturmamış sıradan yapımlar. Peki kendisine ait bir stil yakalamış oyunlar yok mu? Elbette var. Buna en güzel örnekler olarak: Grand Theft Auto, Silent Hill ve Street Fighter serisi gibi köklü oyunlar verilebilir. Bir de saydığım oyunlar kadar köklü bir geçmişe sahip olmasa da kendisine ait bir tarz benimsemiş oyunlar var. Buna da en güzel örnek olarak yazımda inceleyeceğim S.T.A.L.K.E.R. serisini örnek olarak gösterebilirim. Nokta işaretleri zenginliğinin yanı sıra kendisine has tarzı ile de dikkat çeken bir yapım olan oyunda Çernobil felaketi üzerine kurulu bir hikaye hakimdi. Call of Pripyat ile de radyoaktif maceramıza tam gaz devam ediyoruz.
S.T.A.L.K.E.R. Call of Pripyat aslında 2009 yılında piyasaya sürülmüş bir oyundu. Ancak oyun dili Rusça'ydı ve biz de çoğu insan gibi Rusça bilmiyorduk. Hele ki oynadığımız oyunun Aksiyon-RPG türünde olduğunu düşünürsek oyun dilinin İngilizce olmaması ciddi bir sorundu. Oyunun İngilizce versiyonu için birkaç ay bekledik ve en nihayetinde evrensel dildeki S.T.A.L.K.E.R. Call of Pripyat'a kavuştuk.
Call of Pripyat elime geçer geçmez büyük bir heyecanla oyunu bilgisayarıma kurmaya başladım. Aslında uzun sürmeyen ancak benim heyecanım karşısında bitmek bilmeyen kurulum sonrasında hemen oyuna girdim ve beni karşılayan kısa videoları geçerek oyunun menüsüne kavuştum. Serinin diğer oyunları gibi ana menüde bile ayrı bir tarz hakim. Menünün güzelliğini teyit ettikten sonra yeni oyunu başlattım. Serinin bütün oyunlarında olduğu gibi oyuna başlarken hikaye hakkında bana bilgi veren bir video karşıladı. Oyunun hikayesi kısaca şöyle: Ukrayna Hükümeti Çernobil'i kontrol altına almak için bir operasyon başlatıyor ve başarı şansı çok yüksek olduğu halde operasyon başarısızlıkla sonuçlanıyor. Bu anlam verilemeyen başarısızlığı çözmek için de Ukrayna hükümeti bölgeye bir ajan gönderiyor. Seçilen bu ajan oyundaki biz (Alexander Degtyarev) oluyoruz ve bölgeye yollanarak oyunun gidişatına yön veriyoruz.
Oyunun hikayesi klasik bir S.T.A.L.K.E.R. uyarlaması olarak göze çarpmakta. En basitinden yine Çernobil felaketi bizim sebebimiz oluyor. Eskisi gibi bir şeyler ters gidiyor ve biz de bu aksaklıkları düzeltme çabasındayız. İçinde bulunduğumuz atmosfer serinin diğer oyunları gibi gerilim dolu.
Oyun aslında bize pek yenilik vadetmiyor. Daha gerçekçi ve detaylı grafikler, oynanıştaki değişimler, yeni bir hikaye, yeni düşmanlar ve Pripyat Kasabası oyunun bize sunduğu yenilikler olarak göze çarpmakta. Pripyat Kasabası da maceralarımızı yaşayacağımız bölge olduğu için kasaba hakkında bilgi sahibi olmamız gerekiyor.
Ajan Degtyarew'in gizemi çözmek için yollandığı ve maceralarımızın geçeceği bölge olan Pripyat Kasabası hakkında biraz bilgi vereyim. Ajanımızın hüküm süreceği yer oyunun ismini de taşıyan Pripyat Kasabası ve çevresi. Ukrayna'da bir kasaba olan bu yer gerçek haline çok benzer bir şekilde tasarlanmış. Hatta gerçek fotoğraflarla oyun içi görüntüleri kıyasladığınız zaman şaşırtıcı benzerliği daha net farkedebiliyorsunuz. Bunun yanı sıra oyunda gizli yer altı mekanları da mevcut. Ayrıca oyunun S.T.A.L.K.E.R. Shadow of Chernobly'in tam dört katı daha büyüklüğünde bir alanda geçtiğini söylemek gerek.
Call of Pripyat gerçeğiyle birebir uyarlanan mekanların yanı sıra serinin her oyununda hakim olan harika atmosferi ile de oyuncuyu etkilemeyi başarıyor. Radyoaktif akımlar sonucu buram buram ölüm kokan şehirde, mutasyona uğramış yaratıklarla bir can pazarı yaşıyoruz. Bazen yalnızlık bile bizim için bir ölüm tuzağı oluyor. Çünkü bazı yerlerdeki aşırı radrasyon Ajan Degtyarew'in sonunu hazırlayabiliyor. Yaratıklar ve radrasyon yetmezmiş gibi çoğu zaman da hava koşulları işimizi zorlaştırıyor. Oyundaki gece-gündüz farklılıklarını da hesaba katınca gerilim zirveye tırmanıyor. Gerçek ve gerçek olduğu kadar da gerilim dolu bir dünyayı piyasadaki kaç oyun bize sunabiliyor ki?
Pripyat Kasabasının tehlikelerle dolu olduğunu yukarıdaki satırlarda belirttim. Öyleyse hayatta kalmak adına neler yapmamız gerektiğinden de biraz bahsedeyim. Kasabada hayatta kalmak için göstermemiz gereken en gerekli davranışın gizli olmak olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Çünkü artık düşmanlarımız eskisine göre daha fazla ve daha çeşitli. Shadow of Chernobly oynayanlar bilirler Duty ve Fredoom adlı iki farklı düşman birliği vardı. Bu düşmanlar sadece bizimle değil, kendi aralarında da bir savaş halindeydiler. Ancak Call of Pripyat'ta bu düşmanlar güçlerini birleştirip, sadece bize saldırıyorlar. Anlaşılan Duty ve Fredoom'lar geçen yıllar içinde aralarındaki husumeti çözüme bağlamışlar.
Düşmanlardan yeterince bahsettiğimi düşünerek biraz da dostlarımıza değinmek istiyorum. Call of Pripyat'da ki dostlarımız maalesef etten ve kemikten değiller. Hayatta kalmak adına silahlarımız ve cephanelerimiz can yoldaşımız oluyor. Sadece silahlar değil, yiyecek, içecek gibi canımıza can katan materyaller de dostlarımız arasında yer almakta. Ancak bu dostlarımız zaman zaman bize ihanet edebiliyorlar. Zira oyun boyunca tutukluk yapan silahlardan az canım yanmadı.
"Dostlarını sana yakın olsun, düşmanların daha da yakın." şöyle bir bakıldığında sıradan bir alıntı cümle gibi duruyor değil mi? The Godfather'dan hatırladığımız bu repliği nedense oyunda çoğu kez hissettim. Çünkü yaşamam için gerekli dostlarım olan silahlar ve diğer mühimmatlar, savaşmakla yükümlü olduğum düşmanlarımın ölümü sayesinde elime geçiyordu. Geliştirilmiş ve pratik bir inventory menüsü ile öldürdüğüm düşmanlarımdan bol bol dost stokluyordum. Biraz çıkarcı mıyım ne?
Bir de oyunda dost mu, düşman mı karar veremediğim uyku kavramı mevcut. Ajan Degtyarew'in yaşadıklarının yorucu olduğu inkar edilemez ancak tehlikenin kol gezdiği Pripyat Kasabasında uyuyarak güçlenmek de nedir? Ama uykulu ve uykusuzken yaptığım tespitlere göre; kimi zaman bir çalılık demeti içinde, kimi zaman bir barakada uyumanız düşmanlarınıza karşı daha zinde olmanıza yardımcı oluyor. Ayrıca karakteriniz uykusuzluğa bir yere kadar dayanabiliyor, haberiniz olsun.
Uykudan bahsetmişken oyunda gece-gündüz döngüsünün de önemli olduğunu bir çırpıda anlatayım. Temel prensibimizin gizlilik olduğu Call of Pripyat'da bazı görevleri gece vakti yapmamız daha hayırlı oluyor. Ancak bunun için Ajan Degtyarew'in öğlen uykusuna yatmış olması gerek. Bu arada gece ve gündüz düşmanlarının farklılıklar gösterdiğini de dipnot olarak belirtmekte yarar var.
Şimdiye kadar bahsettiğimiz özelliklere göre sıradan bir insanı tarif ettiğim apaçık ortada. Ancak Ajan Degtyarew sıradan birisi değil. İki özelliği var ki onu diğerlerinden net bir şekilde ayırıyor. Birincisi tehlikenin ve ölümün kol gezdiği Pripyat Kasabası'nda ajanlık yapacak kadar cesur olması. İkincisi ise bazı süper güçlere sahip olması. Bu güçler süper kahramanlardaki kadar büyük ve sürekli değiller ama yine de işe yaramayı başarıyorlar.
Oyunda doğal güçlerin hakimiyeti olduğu gibi süper güçlerin de etkisi olduğunu belirttim. Bu süper güçler geçici bir süre karakterimize ekstra özellikler katarak anlık enerji patlamalarına yol açmakta. Usain Bolt tadında veya Elena Isinbayeva tadında bir Ajan Degtyarew'le karşılaşmanız olası bir ihtimal. Bu geçici süper güçler bana bir yerlerden tanıdık geldi sanki.
Oyuna eklenen bu süpergüçler şahsım adına çok sevilmese de oynanışa kattığı kolaylıklar olarak faydalı bir yenilik olarak duruyor. Sonuçta oyun hep aynı tempoda geçmiyor ve biz de haliyle bu tempoya ayak uydurmak zorundayız. Çıkmazda kaldığımız, tempoyu kaçırdığımız anlardaysa isterseniz "gölgelerin gücü adına!" nidanarıyla süper güçlerinizi kullanarak rahatlayabilirsiniz. Aslında o kadar da kötü değilmiş şu süper güçler yahu.
Şimdi gelelim oyundaki RPG dokusuna... En güzeli en sona saklayarak iyi mi ettim bilmiyorum ama Call of Pripyat'ı oynarken yaptıklarımın, yapamadıklarımın ve kararlarımın etkisini hissettiğimi kesin bir şekilde söyleyebilirim. Oyunun kararlarımıza göre şekillenmesi geleneği Call of Pripyat'da da devam ediyor. Bir de buna oyun içindeki başarımıza bağlı olan farklı sonlar eklenince RPG dokusu daha da sağlam, güç kazanmış bir hale gelmiş, güzel bir RPG tadı aldığım ve oynarken düşündüğüm bir oyun oldu Call of Pripyat.
Genel olarak serinin ruhunu koruyan ve kalite olarak daha da ileriye giden bir oyun olmuş S.T.A.L.K.E.R. Call of Pripyat. THQ daha detaylı bir oynanış, kaliteli grafikler ile de oyunu iyice süsleyerek oynanmayı kesinlikle hakeden bir eser ortaya çıkardı. Severek oynadığım ve beğendiğim oyunda bir nokta beni tam anlamıyla tilt etti. Call of Pripyat'da serinin diğer oyunları gibi bir checkpoint sistemi olmaması, ölümünüzle beraber gelen bir işkenceyi doğuruyor. Oyunu sık sık kaydederek bu durumdan kurtulabilirsiniz. Bu durum yüzünden sık sık küsüştük oyunla. Ama her zaman Call of Pripyat baskın geldi ve oyunu kaydederek oynamak koşuluyla barıştık kendisiyle. Zira böylesine güzel bir oyuna sırt çevirmem, akılcıl olmazdı.
Sözün özüne gelecek olursak S.T.A.L.K.E.R. Call of Pripyat serinin en güzel oyunu olmuş. FPS, Aksiyon ve RPG türünden oyun isteyenlere şifa niyetine önerilir.