Rapture’de yarım kalmış son bir görevimiz var. Resmi bütünüyle görmemiz için tamamlamamız gereken bir anlaşma. Burial at Sea’nin 2. ve son perdesi, BioShock evrenindeki pek çok sırrı açıklığa kavuşturuyor; finali ise serinin namına çok ama çok yakışıyor.
Renklerin dans ettiği, huzur ve mutluluğun ciğerlere dolduğu bir atmosfere açılan gözler bir kaç dakika içinde karanlığa boğuluyor. Peri masalının bittiği noktada kendimizi tüm güçlerinden mahrum bırakılmış, geçtim olasılıkları görmeyi, buraya nasıl geldiğini dahi hatırlayamayan Elizabeth’in kontrollerini ele alarak ahdimizi yerine getirmek için istemediğimiz bir savaşın tam ortasına dalıyoruz. Elizabeth artık dünyalar arası geçişler yapabilen, dilediği kadar mermi ve sağlık desteğini çağırabilen bir karakter değil. Üstelik Booker dayanında yok ve bu onu çok daha aciz bir karakter kılıyor. Yaşanan bu değişimle birlikte karşımızda artık tam anlamıyla gizliliği benimsemek zorunda bırakıldığımız bir oyun alanı var. Rapture’un delirmiş ahalisinden ve Big Daddy’den sakınarak köşe bucak ilerlemeli, gölgeleri sığınak edinmeli, ses çıkaran unsurlardan uzak durmalı ve bu amaç uğrunda sunulmuş olan yeni silahlarımızı akıllıca kullanmalıyız.
Irrational Games, Burial at Sea’nin ilk bölümünde de gizlilik unsurlarını kullanmak istemiş ama bunu layıkıyla yerine getirememişti. Zaten kısıtlı olan oynanış süresinde her şeyden bir parça tattırmak isterken gerek oyun alanı gerekse oynanış dinamikleriyle tam manasıyla desteklenemeyen gizlilik öğeleri saman alevi gibi sönüp gitmişti. 2. Bölüm her şeyiyle bu türe layık olmak için çabalamış ve bunu da önemli ölçüde başarmış. Bölüm tasarımları, kısıtlı mermi sayısı, yapay zekanın hareketliliği ve oyun alanına dağılımı sizi köşeye sıkıştıracak ve volta atan deli adamları sürekli kolaçan etmek zorunda bırakacak bir hale bürünüyor. Kullanımınıza sunulan az sayıda plazmit ve de silah, sizin bu maksadınıza hizmet edecek biçimde uyarlanmış. BioShock evreninde ilk defa tanıştığımız Peeping Tom plazmiti, röntgen misali duvarlar ardındaki düşman hareketliliği, etraftaki değerli nesne ve geçitleri size göstererek tüm oyun boyunca adeta eliniz, ayağınız olurken; bayıltıcı, zehirleyici gaz veya ses çıkararak düşman hareketliliğini farklı yöne sevk eden farklı mühimmatlara sahip tatar yayı, ateşli silahlardan çok daha fazla elinizde dolandıracağınız bir savunma silahı oluvermiş.
Plazmitlerin enerji kaynağı eve’in gıdımla verilmesi ve yanınızda yedek taşıyamıyor oluşunuz, keza aynı şekilde parmakla sayılır miktarda mühimmat taşımanıza müsaade edilmesi de elinizdekilerle yetinmeye itiyor sizi. Oyuncuyu köşeye sıkıştıran bir diğer unsur da düşmanları yalnızca arkadan veya fark edilmeden önce yakın dövüşle saf dışı bırakabiliyor olmanız. Buna karşılık saklanabileceğiniz, alternatif yollar kullanabileceğiniz, düşmanın arkasına geçerek suikast düzenleyebileceğiniz yöntemler sunuluyor seçeneğinize.
Elizabeth’in kilitli kapıları açma yeteneği mini oyun tadında sunulmuş bu kez. Yine etraftan bulabileceğiniz veya satın alabileceğiniz maymuncuklar sayesinde açacağınız gizli oda ve kasalarda mühimmat, para, EVE, plasmid ve ses kaydı gibi içerikler sizi bekliyor olacak. İlk bölüme kıyasla ilgi çekici bölüm tasarımları ve çok daha yoğun bir gizem havasına sahip olan yapımda neredeyse her deliği araştırma hevesiniz kamçılanmış; sunulan her detayı iyice gözlemlemeniz istenmiş.
Tıpkı orjinal BioShock’da olduğu gibi bölümler içine gizlenmiş hikaye parçaları ve her adımda açığa çıkan bir başka sır, hikayeyi dikkatle takip etmenize ve ses kayıtlarına kulak kesmenize sebep oluyor. Irrational Games ekibi bir kez daha gizem havası oluşturmayı ve son saniyesine kadar oyuncuyu diken üstünde tutmayı başarmış. Dahası, hem ana oyun hem de ilk bölümdeki pek çok soru işareti, yığınla teori oyuncunun elinden tutularak “işte merak ettiğin şey buydu” diye gösterilmiş.
Burial at Sea’nin 2. bölümü hem oynanış süresi, hem de hikaye sunumuyla ilk bölümle kıyaslanmayacak derecede iyi bir iş çıkarıyor ama verilen yan görevler ayak işi yapıyormuşsunuz hissi veriyor bazen. Bunun belki de en büyük sebebi ana görevi tamamlamak üzere ilerlerken sürekli ek işlerin dayatılıyor olması ve bunun bir noktada kendini tekrar etmesi. Yine de çizilen zayıf karakter portresine paralel olarak oluşturulan oyun alanı ve sunum 2. bölümün bu eksi yönünü kotarıyor.
Hikayenin bütünüyle Elizabeth üzerine yıkılması etraflıca tartışılacak bir konu başlığıyken, naçizane görüşüm son tahlilde Elizabeth, BioShock evreninde diğer karakterlere kıyasla biraz fazla ön plana çıkmış. Üstelik Burial at Sea: Bölüm 2 cevapladığı sorulara karşılık, pek çok yeni teoriyi de beraberinde getiriyor. Buna karşılık orjinal BioShock takipçilerinin de merak ettiği mekanları, olayları ve karakterleri orjinal dokuyu bozmayacak ve ahenkli biçimde oyunculara aktaran, BioShock evrenine yaraşır bir unutulmayacak bir finalle kapanışı gerçekleştiren Burial at Sea, ana oyunu dahi kıskandıran performansıyla bir alkış hak ediyor.