The First Templar
Gökhan Yılmaz

Sayfa 1

     Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da bulunan Haemimont Games, 50 kişiden oluşan ekibi ile sadece strateji oyunlarına odaklanmış bir yapımcıydı. Biz bu stüdyoyu daha çok Celtic Kings, Imperium Romanum ve Tropico 3 gibi oyunlarıyla tanıyoruz. Raflarda yeni boy gösteren The First Templar ise Bulgar yapımcının aksiyon / macera türündeki ilk deneyimi oluyor.

     The First Templar’da Tapınakçıların, Tapınak Şövalyelerinin ve Kutsal Kâse’nin hikayesi işleniyor. Birinci Haçlı seferi sırasında Kudüs kuşatılarak ele geçirilirken, pek çok kişi zenginlik bulmak ve yağmalamak için Kutsal Topraklara akın etmekteydi. Bu kargaşada dokuz şövalye, Hristiyan din adamlarını kurtarmak için güçlerini birleştirmiş ve Tapınak Şövalyeleri’nin ortaya çıkmasının ilk adımını atmış oldu. Bu olaylardan yüzyıllar sonra bu topluluk genişlemiş, güçlenmiş ve zenginleyerek Tapınakçılar olarak isimlendirilmeye başlamış. The First Templar bu konuyu baz alarak sizleri Kutsal Kâse (Hz. İsa’nın Son Akşam Yemeği’nde içerisinden içtiği ve özel güçleri olduğu iddia edilen kap) için arayışa çıkacağınız bir maceraya sürüklüyor.
     Bu hikaye boyunca yönlendirebilceğiniz üç farklı karakter bulunuyor. Oynanış Co-op üzerine kurulu olduğu için sürekli iki kişi olarak hareket ediyorsunuz. Başlangıçta kontrol ettiğiniz Celian ve Roland ismindeki Tapınak Şövalyeleri’ne sonradan soylu bir bayan olan Marie katılıyor. Bu nedenle ana karakter Celian, yolculuğu boyunca hiç yalnız kalmıyor. Bu şekilde tüm oyun boyunca iki kişi olarak ilerlerken, tek başınıza oynadığınızda iki karakter arasında hızlıca geçiş yapabiliyorsunuz.
     Üç karakterin de farklı dövüş teknikleri ve yetenekleri bulunuyor. Dövüş tekniklerindeki farklılık oynanıştan çok karakterlerin saldırma animasyonlarında kendini gösterirken, karakterlerin sahip oldukları yetenek ağaçları ile kendi alanlarında daha fazla özellik kazandıklarını göreceksiniz. Bu yetenek ağaçları klasik RPG’lerde olduğu gibi kazandığınız XP’leri yeni özellikler ve hareketler açmak için kullandığınız bir yapıya sahip. Mesela Marie kendi hançerleri ile yeni aktif veya pasif yetenekler kazanırken, Celian ise daha çok kılıç ve kalkan üzerine yoğunlaşıyor.
     Karakterlerin bir de can ve Zeal olmak üzere küre şeklinde gösterilen iki farklı hayati kaynağı bulunuyor. Eğer canınız biterse can kürelerinden birini kaybediyorsunuz. Aynı şekilde savaştıkça doldurduğunuz Zeal’lar özel hareketler yaptıkça harcanıyor. En başta her ikisinden de birer tane küreye sahip olsanız da ilerledikçe bu sayıyı arttırabiliyorsunuz.

     Yetenek ağaçlarında öğreneceğiniz yeni yetenekler genelde Zeal kullanıyor ve yeni tuş kombinasyonları ile geliyorlar. İki sağ tıklama ya da üç sol tıklama gibi tuş kombinasyonları ile ufak çaplı kombolar yapabiliyorsunuz. Fakat bu kombo sistemine hiç gerek kalmamış çünkü gelen düşmanlar, her türlü saldırıyı engellemeden kabul ediyorlar. Sadece kalkan tutan düşmanların kalkanlarını kırmak için güçlü saldırı yapmanız gerekiyor. Bu kalkanlı düşmanlar da olmasa mouse’un sürekli sol tuşuna basarak ve yön tuşlarını kullanarak oyunu bitirebilirsiniz.
 
Sayfa 2

     Her bölüme üçer adet bonus görevi sıkıştırmışlar. Mesela ölmek üzere olan bir asker, kuledeki bayrağın düşmemesi için oradaki düşmanları öldürmenizi istiyor. Bu gibi bonus görev durumlarında yol genelde ikiye ayrılıyor, bonus yola girerek 100 metre ilerliyip oradaki düşmanları öldürdükten sonra diğer yola devam edebiliyorsunuz. Bu kadar basit olduğu için çizgiselliğe hiçbir etkisi olmuyor.

     Asıl sorun karakterlerin kendi aralarında ve çevreyle olan etkileşimlerinde ortaya çıkıyor. Mesela Celian ana karakter olduğu için tabelalardaki olmayan yazıları (Tabelaların üzerleri boş ama karakterler yazı varmış gibi davranıyorlar) okuma görevi ona ait. Fakat Celian’ı 50 metre ötede bırakarak tabelayı diğer karaktere okutursanız, yazıyı yine Celian okuyor hem de 50 metre uzaktan. Veya Celian, konuşturmak için öldürmememiz gereken son adamı öldürüyor fakat özür dileme repliğini sadece diğer karaktere yazmış oldukları için diğer karakter özür diliyor. Bunun gibi daha pek çok mantık hatası ve saçmalık ile bolca karşılaşıyorsunuz.
     Bu tip mantık hataları karakterlerle sınırlı kalmıyor ve hikayede de karşınıza çıkabiliyor. Tavernaya gidiyorsunuz, karşınıza keşiş çıkıyor ve dışarda yaratık var çıkmayın burası güvenli diyor. Yolunuza devam ederken beş dakika sonra aynı keşişi dışarda saldırıya uğrarken görüyorsunuz. Bu tip durumlarla sıkça karşılaştığınız için bir süre sonra görmezlikten gelememeye başlıyorsunuz.

     Her bölümde bulmanız için saklanmış sandıklardan topladığınız eşyalar ile yeni silahlar ve kostümler açabiliyorsunuz. Her karakterin 3 – 4 farklı kıyafet seçeneği bulunuyor fakat bu kıyafetler karakterin özelliklerine hiç bir etkide bulunmuyor.
     The First Templar’ın görselliği oynanışın aksine başarılı bir şekilde hazırlanmış. Özellikle ana karakterlerin kıyafetleri kaplamalarının kalitesi nedeniyle göze çok hoş görünüyor. Diğer çevre elementleri de geniş bölgeler olsun, kapalı alanlar olsun yeterince doldurulmuş ve ayrıntıyla donatılmış. Fakat animasyonlara geldiğimizde bazı hayal kırıklıklarıyla karşılaşıyoruz. Öncelikle karakterlerin silah çekme ve dönme animasyonları bulunmuyor. Yüz animasyonlarında ve ifadelerin vurgulanması ise çok sönük kalıyor. Karakterler gerçekçilikten uzak bir şekilde donuk bakıyor ve davranıyorlar. Vurduğunuz düşman geriye doğru sürüklenirken aksiyonu fazla hissedemiyorsunuz. Dövüş sahnelerine etkileyicilik katmak için ana karakterlere özel vuruşlar ve yavaşlatma efektleri eklemişler fakat bunlar vasat gerçekleşen savaşları kurtarmaya yetememiş. Animasyonların vasat görüntüsü müzikler ve seslendirmeyi de etkilemiş olacak ki ortaya pek de sürükleyici olmayan bir atmosfer çıkıyor. Müzikler bölüm boyunca kendini tekrarlıyor, seslendirmeler ise bazen hatalı çalıyor (Ormanın ortasında konuşmaların yankı yapması gibi).