Dead Nation
Talha Aynacı

Sayfa 1

   Gerçekleşeceğine inanmaya başlayanlardan mısınız? Şu filmlere, oyunlara ve hatta şarkılara konu olan, National Geographic (ciddiyim…Discovery Channel’da olabilir !) tarafından olasılığı sorgulanmaya başlanan “zombilerin kıyamet günü” senaryolarından bahsediyorum. Çünkü bana öyle geliyor ki bir gün uyandığımızda, hayatta değer verdiğimiz her şey silahımızın içindeki mermi sayısından ibaret oluverecek!
 
    Bu seferki kıyamet senaryomuz, adını özellikle Superstar Dust HD ile duyuran Finlandiyalı yapımcı Housemarque ellerinde, kurgusal bir dünyada hayat buluyor. Tüm bu karmaşaya sebep olan yine bir virüs ve yeryüzünde bu virüsün etkisine karşı doğal bir direnç göstererek “onlardan” birine dönüşmemiş birkaç insan var. Bunlardan ikisi, sizin ana karakter seçeneklerinizde yer alan Jack McReady ve Scarlett Blake ( Scarlett Johannson – Blake Lively görünümlü bir hatun olması tesadüf mü acaba?).
     Dead Nation gerçek görüntülerden oluşan ve virüsün yayılması döneminde yaşanan kargaşayı bizlere aktaran bir video ile açılışını yapıyor (muhtemel bir zombi filminin açılışında olabileceği gibi). Ana menüye geldiğimizde, çevrimiçi olduğumuz ülkenin yanıp sönerek kendini belli ettiği yerküre arka planda dönmeye başlarken; ön tarafta hikaye modu, yerel co-op, online co-op, dünya genelinde oyun puanlamaları ve diğer detaylara erişebiliyoruz. Arka planda yer alan dünya haritası ve giriş yaptığınız ülkenin kendini yanarlı dönerli olarak belli etmesi, sanki birazdan o ülkenin sokaklarında zombi avına çıkacakmışız izlenimi veriyor. Zaten oyunun skor bölümünde online olarak hangi ülke oyuncuların ne kadar skor yaptığı ve ülkelerin puanlı sıralaması yer alıyor.
 
    Ana karakterimizin sesi ve sanatsal çizimler eşliğinde aktarılmaya başlayan hikâyeden anlıyoruz ki, azığımız tükenmek üzere ve hayatta kalmak için en az mermi kadar değerli olan yiyeceğin peşine düşme zamanı gelmiş. Zaten konu olarak artık klişe sayabileceğimiz bir içeriğe sahip olan Dead Nation’da önemli olan hikâye değil, bir kıyma makinesi olarak sokaklarda nasıl bir iş çıkaracağımız!
    Ölülerle dolu sokaklara indiğimiz zaman bizi kıyameti yaşamış, harabeye dönmüş ve her şeyin birbirine girdiği karanlık, puslu bir atmosfer karşılıyor. Dead Nation sunduğu atmosferle kesinlikle takdire şayan. Bu andan itibaren izometrik kamera açısıyla kontrol ettiğimiz ana karakterimiz, cephanemiz ve fenerimizle birlikte bu ölü sokaklara biraz canlılık getirmek ve hayatta kalmayı başararak hedefe ulaşmak yegâne görevimiz. Bu iki etken: kamera açısı ve karanlık atmosfer akın akın gelen zombi saldırılarıyla birleştiğinde, Dead Nation vermek istediği hissi başarıyla oyuncuya aktarmış oluyor. Şehir sokakları genelde sizi köşeye sıkıştıracak bir tasarıma sahip. Dar sokakların yanı sıra ana caddelerde ve büyük meydanlarda karşılaşacağınız devrilmiş arabalar, yarı yolda bırakılmış tırlar, metal taşıma kutuları ve aklınıza gelebilecek diğer her şey sizi gelecek “açlık krizlerine” karşı kaçacak daha az yer bırakıyor, yaşam alanınızı sınırlandırıyor ve size zombilerle çarpışmaktan başka çare bırakmıyor.
 
    Malum, izometrik bakış açısı görüş alanınızı sınırlandırdığı için, sizi her an karşınıza çıkabilecek sürprizlere karşı tetikte ve tedirgin bırakmayı başaran Dead Nation’da atmosferi alevlendiren bir diğer etken ise ışığın gücü. Sahip olduğunuz fener, oyunda silahınızdan daha büyük bir iş görüyor. Genellikle karanlık bir ortamda yol aldığımız Dead Nation’da fener sadece karanlığın içinden fırlayıp gelen yaşayan ölülerin yerini tespitte yardımcı olmakla kalmıyor, ayrıca hedefimiz olarak iş görüyor. Feneriniz sokak lambalarının karardığı anlarda, zifiri karanlığın içinde en az silahınız kadar sadık bir dost. Bu arada, size zombilerin koşabildiğinden bahsetmiş miydim?
Sayfa 2

    Dead Nation’ı övülmeye değer kılan etkenlerin başını görselliği çekiyor. Izometrik kamera açısı kullanması ve daha çok karanlık bir atmosferde geçiyor olması tabii ki yapımcı ekibin ekmeğine bu konuda yağ sürmüş. Bu bir avantaj, ancak Housemarque pek çok detayı göz ardı etmeksizin oyuna eklemiş. Işık oyunları ve gölgelendirme (çatıda gezen bir zombinin gölgesinin sokağa yansımasından tutunda, bitkilerin gölgelerine kadar) detayları çok başarılı. Şehre yağmur yağmaya başladığı zaman arabalar, yıkıntılar ve asfalt üzerindeki ıslaklık hissi harika bir şekilde görselliği etkiliyor. Patlama efektleri ve patlamanın etrafta oluşturduğu etki (zombi etlerinin etrafa saçılması, yakınlarda yer alan aletlerin uçuşması), ateş, kıvılcım uçuşmaları gibi detaylar bir kenara dursun; zombilerin parçalanmaları, şehirde ayağımıza dolanan çer-çöp parçalarıyla olan etkileşim gibi detaylar görselliği olumlu yönde etkilemiş. Zombilerin ekranı aniden yoğun bir şekilde kapladığı, patlamaların ve parçalanmaların en yoğun anlarda bile oyun yavaşlamıyor ancak bu tarz yoğun saldırılara lav silahı ile karşılık verdiğim kimi zamanlarda oyunun yavaşlamasına şahit oldum.
     Oynanabilirlik olması gerektiği gibi gayet akıcı ancak bazı sıkıntılar yok değil. Yön ve hareket kontrollerinde görev 2 analog kola düşüyor. R1 tuşu ateş etme, R2 yakınınızda olan zombilere karşı yakın vuruş hareketini tetikliyor ve aynı anda aktivasyon görevi görüyor. L1 tuşu patlayıcı / yanıcı cephanenizi kullanmanızı sağlarken, L2 ise “sınırlandırılmış” koşu diye tabir edeceğim ve zombi cehenneminde sıkıştığınız anda kalabalıktan sıyrılarak, belli bir uzaklığa koşturuyor. Bu özelliği tekrar kullanabilmeniz içinse sağlık barınızın altında yer alan koşu barınızın yeniden dolmasını beklemeniz gerekecek. Silah ve yanıcı / patlayıcı değiştirmek için D-pad yani yön tuşlarını kullanmamız gerekiyor. Kontrollerdeki en önemli handikapıda burada yaşıyoruz. Akıcı bir oynanış tarzına sahip olan ve checkpoint noktalarına kadar size soluk aldırmayan oyun yapısı, gözlerinizi bir an bile olsun ekrandan ayıramayacağınız bir kıyametin fitilini ateşlediğinde istediğiniz stratejiyi çizmekte zorlanabiliyorsunuz. Silah seçimleri esnasında oyundan kopuyorsunuz, istediğiniz silahı veya yanıcı / patlayıcıyı bulmakta sıkıntı yaşıyorsunuz. Belli ki bunun farkında olan yapımcı ekip, silah ve patlayıcılarda yaptığımız değişiklikleri size sesli olarak bildiriyor. Lakin o hengamede bunun da pek faydalı olduğunu söylemek zor. Oyun en keyifli anı, bu sebeple hevesinizi kursağınızda bırakabiliyor.
     Başlangıç bölümlerinde pekte zorda kalmayacağınız ve daha çok ısındırma aşaması diyebileceğim zombi saldırılarına maruz kalıyorsunuz. Ancak her bölümle birlikte şiddetin ve saldırıların dozajı artıyor. Bu saldırıları kaçarak başınızdan savmanız kesinlikle imkânsız. Olurda gelecek zombi saldırılarına karşı aksi yöne doğru kaçarak kurtulmak isterseniz, bir başka zombi akınıyla karşı karşıya kalıyorsunuz ki esas cümbüş o zaman başlıyor. Dead Nation’ı güzel kılan bir diğer detayda burada ortaya çıkıyor. Geride bıraktığınız alana hiçbir zaman için “temiz” gözüyle bakamıyorsunuz ve güvenli bölge olarak geri adım attığınızda kendinizi ateşin içine atmış oluyorsunuz. Onlarca zombinin arasında tıkılıp kaldığınızda ise oyunculuk hünerlerinizi sergilemenizin zamanı geliyor. Tansiyonun yükseldiği zombi akınlarında kulaklarınıza gelecek olan notalar ise sizi tamda havaya sokacak nitelikte!
 
     Evet, Dead Nation her ne kadar koyu kıvamda shooter odaklı bir oyun olsa da, bu anlarda sadece bol bol mermi tüketmeniz yeterli olmuyor ve saldırılardan sağa salim kurtulmak adına, daha önce kontrol sisteminde bahsettiğim gibi bazı stratejiler çizmeniz gerekiyor. Sese ve ışığa karşı duyarlı olan zombileri, onların bu duyarlılıklarından faydalanarak bir süreliğine dahi olsa kendinizden uzak tutabiliyorsunuz. Alarmı olan arabalara ateş ederek veya cephanenizde yer alan işaret fişeğini kullanarak dikkatini başka yöne çekmekle kalmıyor, sizin için de huzurlu bir av partisi başlıyor. Yine etrafta karşılaşabileceğiniz benzin depoları veya infilak etmemiş olan arabalara ateş edildiğinde adeta bomba görevi görüyor, patlayıcısız kaldığınız anlarda sizi ipten alıyor.