Bir zamanlar video oyunları, ve onları oynadığımız bilgisayarlar, konsollar, geçici bir moda akımı ya da bir heves gibi görülüyordu.1970'li yıllarda milyonlarca genç, Arcade salonlarının renkli dünyasına girmiş, daha önce başka yerde tatmadıkları duygularla, kontrolün kendi ellerinde olduğu oyunları yönetmenin verdiği zevk ile bu akıma kapılmışlardı.
Bu kişilere haz veren Arcade salonları, bazı insanlar içinse ciddi rahatsızlık yaratabiliyordu. Çünkü o dönemde kullanılan ses efektleri bu kişiler için gürültüden başka bir şey ifade etmiyordu. Fakat biri vardı ki, konuya çok daha geniş bir açı ile bakmayı başarmış ve bu sesleri daha farklı olarak algılamıştı. Koijo Kondo, Japon progressive rock ve jazz hayranı bir kişiydi ve arcade salonlarındaki sesleri, geleceğin müziği olarak görmeyi seçmişti.
“Koji Kondo’s Super Mario Bros. Soundtrack,” adlı kitapta, besteci ve teorisyen Andrew Schartmann, video oyunlarının pop müzik üzerindeki mirasına değiniyor. Kondo'nun Super Mario Bros müziğine odaklanan fikirlerinde Andrew, müzik konusunda Kondo'nun, zamanımızı da etkileyen en yenilikçi akıma önayak olduğunu savunuyor.
1984'de Kondo Nintendo için çalışmaya başladığında, video oyunlarının ses dizayn kapasitesi, Atari 2600'ün kapasitesi ile sınırlıydı ve halen daha programcılar tarafından yönetiliyordu. Bunun sebebi ise seslerin mevcut hafızaya göre uyarlanmasının gereğiydi. Müzik konusu ise hafıza kısıtlamaları nedeniyle konunun dışında kalıyordu.
Arcade salonlarından, ev oyun konsollarına geçiş, oyun seslerine yaklaşımı değiştirdi ve artık oyuncular daha kişisel, kendilerini oyuna daha çok kaptıracak sesler aramaya başladılar. Oyunlar başında saatler geçiren oyuncular için de bundan farklı bir şey düşünülemezdi elbette.
Bu gelişmeler üzerine Kondo, oyun müziklerinin oyuncuların yaşadığı tecrübeleri vurgulaması gerektiği fikrini ortaya attı. Bunun sonucu olarak da, Super Mario'da oyunu gergin ve rahat anlar olarak sahnelere ayırdı ve bunlara uyan bir müzik geliştirdi. Bu müzik sahnelere göre değişse bile, sonunda her zaman ana tema müziğine dönüşe geçiyordu. Kondo'nun yazdığı müzik toplam olarak sadece 3 dakikadan oluşuyordu, ama oyunun her anını gerektiği gibi vurgulayacak şekilde tasarlanmıştı.
Kondo'nun Nintendo'da başardıkları, video oyun müziklerinin tasarlanmasında öncü oldu. Sonuç olarak oyun grafikleri ve sesleri arasındaki uyuma verilen önem, her oyunun bize sunduğu tecrübenin farklılaşmasına yardımcı oldu. Artık oyunlara bakış açısı, grafiklerin detayı kadar, müziklerin ve seslerin kalitesi olarak da değişti.
Oyun yapım firmaları, piyasaya sunacakları oyunlarda bir fark yaratmak için müzik ve ses kısmına daha çok önem vermeye başladı. Bunun sonucu olarak, sanatlarını farklı bir şekilde sunmak isteyen genç müzisyenleri işe almaya başladılar. (Örnek olarak bir house dj'i olan Soichi Terada, Sega için Ape Escape adlı oyunun müziklerini yapmıştı.) Günümüzde de bazı ünlü müzisyenler (Amon Tobin, Health, ve Skrillex gibi) oyun sektöründe kendilerini denemeye devam ediyor.
Kondo gibi başka müzisyenler de oyun müzikleri tarihinde yerini almış bulunuyor. Hip Tanaka, Nobuo Uematsu gibi müzisyenlerin yaptığı Final Fantasy serisinin müzikleri, canlı performans olarak konser salonlarında çalınıyor.
Red Bull Music Academy'nin Japon oyun müzikleri belgeselinde, Tekken'in müziklerini yapan Taku Inoue, oyunların insanların duyma şeklini nasıl değiştirdiğine değiniyor. Tekken ile oyuncuların dans müziği ile oyunun ilk defa birleşmesine tanık olduğunu, bu yüzden drum-and-bass ve dubstep şarkıları için ekstra çaba sarfettiğini belirtiyor.
Belki bu eski müzikleri ve sesleri dinlemek bazılarına zor gelebilir ama elbette güzel, nostaljik bir his yarattığı da yadsınamaz. Ayrıca bu eski şarkıların hayranları hala mevcut. Buna güzel bir örnek olarak 1992 yapımı
Streets of Rage 2'nin müzikleri, özel plak versiyonu olarak basılacak.
Andrew Schartman'ın kitabında konu ile ilgili daha çok hikaye okuyabilir ve günümüz müziği ile retro oyun müzikleri arasındaki bağlantı hakkında daha çok kanıt bulabilirsiniz. Kitabı
bu adresten satın alabilirsiniz.