Haftalık Dizi ve Film Önerisi 28: Midnight Gospel - Palm Springs

Özgür Eroğlu

Haftalık dizi ve film önerilerinin yirmi sekizincisi ile birlikteyiz. Bu hafta farklı bir komedi filmi ile podcast tadında bir dizi önereceğim. Diğer öneri yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Bu tavsiye yazılarında az bilinen yapımları önerme veya belli bir konsept yoktur. Örneğin Cyberpunk 2077 öncesi herkesin bildiği Blade Runner filmini de Cyberpunk 2077’ye hazırlık amacıyla önerebiliriz. Az bilinen yapımlar ve kaliteli yapımlar dışında, o hafta izlemenizin daha iyi olacağını düşündüğümüz yapımlar da önereceğiz. Şimdi önerilerimize geçelim.

Dizi Önerisi: Midnight Gospel


Önceden sadece televizyonlarda talk-showlar ile sevdiğimiz, saygı duyduğumuz, fikrini önemsediğimiz insanların sohbetlerini dinleyebiliyorduk. YouTube’ın tamamen hayatımıza girmesi ile birlikte artık bu tarz içeriklere çok daha rahat ulaşabildik ve sayıları da bir hayli arttı. Önceden sadece oyuncuları ve müzisyenleri izleyebilirken, YouTube sayesinde birçok konuda, birçok bilgili insanı veya sadece sohbeti güzel insanı dinleyebilir olduk. Her ne kadar ulaşması çok kolay bir içerik olsa da bu içeriğin bazı eksiler de vardı elbette. Örneğin, sadece sohbetini dinlemek istediğimiz insanların sohbeti edişini dinlerken bir yandan da izlemek sorunda kalıyoruz. Evet, evde rahatça izlerken videolu bir şekilde olması sorun olmayabilir. Ama yolda veya videoyu izleyemeyeceğiniz diğer yerlerde videoyu izlemek zor oluyor. Neyse ki podcast’in çıkması ile birlikte bu durum da ortadan kalktı ve sevdiğimiz insanların sadece sesini dinleyerek onların fikirlerini öğrenebilir olduk. Her sektörde olduğu gibi podcast’te de aynı şey oldu. Meşhur olduğu gibi herkes podcast yapmaya başladı. Bunların arasından iyi olanlar rahatça seçilebilir durumda, en azından şu an. Ben de size bugün muazzam bir podcast önereceğim. Aslında dizi önereceğim ama podcast tarzında bir dizi olacak.

Adventure Time yaratıcısı Pendleton Ward ve komedyen Duncan Trussell tarafından oluşturulan Netflix dizisi Midnight Gospel, bu yılın başlarında yayınlandı. Dizinin yaratıcılığını ve başrolünü Duncan Trussell üstleniyor. Her bölümde Duncan Trussell’ın karakteri yani Clancy bulunuyor. Clancy, hayatın amacını bulmaya çalışan bir uzay radyocusu. Evren simülatörü sayesinde her bölüm farklı bir evrene ve gezegene gidiyor ve oradaki varlıklardan birinin kılığına girerek gezegenden biri ile röportaj yapıyor. Röportajları da genellikle varoluşsal sorunlar üzerine oluyor. Her bölümde de gerçek hayattan bir isim diziye konuk olarak geliyor ve dizi aslında bir podcast bölümüne dönüyor. Elbette aslında bir animasyon dizisi. Ekranda tek bölümlük enteresan bir hikâye anlatılırken Clancy ve o bölümün konuğu, belirli bir konu üzerine sohbet ediyorlar.


Midnight Gospel’i aslında daha önce önerdiğim yapımlardan farklı olarak iki kere izlemenizi öneriyorum. Konuşulan konular zaten oldukça ağır konular ve öyle altyazı okuyarak veya hem ekrana hem ses odaklanarak anlayabileceğiniz basitlikte değil. Hızlı konuşmalarının yanı sıra dediğim gibi konular da oldukça zor konular ve kesinlikle başından sonuna kadar temposu düşmeyen bir konuşma var. Her bölümde de gerçek hayattan, konuşulan o konu ile ilgili bilgili ve ünlü birisi geliyor. Dizide ise konuşan karakterlerin kurgusal bir evrende olduğunu hissetmiyorsunuz, Clancy’nin gerçek hayatta karakteri seslendiren kişi ile konuştuğunu anlayabiliyorsunuz.

Bir de dizinin animasyon bölümü var. İki kere izleyin deme sebebim de tam olarak animasyon kısmı. Evet, dizi podcast tarzında ve o sırada ekranda izlediğiniz şeyin konuşulan konu ile pek de alakası yok. Ama yapımcılar animasyonu öylesine geçmemişler. Sesi duymayıp sadece ekranı izleyerek de çok keyif alacağınız bir içerik hazırlanmış ve yine oldukça derin konular işlenmiş. Örneğin, ilk bölümde uyuşturucular hakkında bir sohbet dinliyorsunuz, ancak bir yandan da ekranda zombiler tarafından istila edilen bir şehirden başkanın kaçma sürecini izliyorsunuz. Uyuşturucu konusundaki konu çok farklı bir yere giderken, zombilerin de belki bir kurtuluş olabileceği işleniyor ekranda. Bu sayede de birbiri ile az da olsa bağlantısı olan ama genel olarak birbirinden farklı olan iki şeyi tüketmiş oluyorsunuz. Her iki tarafın da temposu yüksek olduğu için ikisini aynı anda yakalamak oldukça zor. Elbette yapabilirsiniz, ancak çok fazla şey de kaçırırsınız.


Bu yüzden de diziyi bir değil iki kere izlemenizi öneriyorum. Birinde görüntüye odaklanarak, diğerinde ise sese odaklanarak. Gelen konuklar ve konular gerçekten çok ilgi çekici. Özellikle son bölümün duygu yüklü olduğunu söyleyeyim. Siz son bölüme geldiğinizde bölümdeki konuğun kim olduğunu araştırısınız, şimdiden spoiler vermeyeyim.
Ancak ne yazık ki diziyi herkese öneremem. Konular oldukça ciddi ve farklı konular. Bu yüzden size tavsiyem ilk bölümü izleyip kendiniz karar verin. Dizinin her bölümü yaklaşık olarak 25 dakika. 8 bölümden oluşan ilk sezonunu şu anda Netflix’te bulabilirsiniz.

Film Önerisi: Palm Springs


Oldum olası romantik komedilerden uzak durmuşumdur, hatta direkt romantik olan filmleri nefret eder seviyesinde sevmiyorum. Romantik komedi tarzındaki komediler de genel olarak hep içi boş filmlermiş gibi geliyor. Çünkü filmin bir noktasından sonra komedi unsuru tamamen unutuluyor ve romantiklik kalıyor geriye. Bugün önereceğim film de aslında bir romantik komedi ama tek bir farkla. Filmin konusunu ilk gördüğümde direkt olarak sayfayı geçtim, ancak sonra başrolündeki ismin Brooklyn Nine Nine dizisindeki Jake Peralta, yani Andy Samberg olduğunu gördüm ve biraz daha detaylı baktım filme. Filmin türüne biraz daha detaylı bakınca da diğer filmlerden o farkını gördüm. Film romantik komedi dışında gizem ve fantastik türünü de içeriyor. Bunu görünce ve yorumların genel olarak başarılı olduğunu görünce bir şans verdim.

Burada yazdığıma göre sizin de anlayabileceğiniz gibi filmi beğendim. Yönetmenliğini Max Barbakow’un yaptığı, senaristliğini ise Andy Siara’nın yaptığı Palm Springs, 21 Ağustos’ta Türkiye’de yayınlandı. Filmin oyuncu kadrosunda Andy Samberg, Cristin Milioti, J.K. Simmons, Peter Gallagher, Meredith Hagner, Camila Mendes ve Tyler Hoechlin bulunuyor.
 

Dediğim gibi romantik türünde olan filmleri sevmem ama bu filmin enteresan bir tarafı var ve o tarafı romantikliğin üzerini örtüyor. Film bir düğünde başlıyor. Nyles isimli karakter, düğündeki garip hareketleri sonrasında Sarah isimli karakteri düğünden uzak bir yere götürüyor. Tam aralarında bir aşk mı doğuyor derken, Nyles’ın başına bir şey geliyor ve film başlıyor. Buraya kadar anlattığım hikâye, filmin 10. Dakikasına kadar olanlar. Sonrasında ise sizi hem merak ettiren hem de son derece eğlendiren bir film izlemeye başlıyorsunuz. Spoiler vermemek için hikâyenin başlangıç kısmından çok bahsetmeyeyim. Ancak dediğim gibi film başlangıçta romantiklikten çok uzakta ve her romantik komedi filminde olduğu gibi filmin son bölümü tamamen romantiklik üzerine. Ancak o kısımda da filmin o merak ettiren durumu da devam ediyor ve size filmi izletiyor. Komedi anlamında da hakkını yememek lazım. Son derece başarılı bir film.

Tek eleştirim filmin sonunda biraz bilimsel olaylara girilmiş ve açık olmak gerekirse ben o sahnelerden tatmin olmadım. Daha farklı bir son beklerdim, çünkü filmin sonunda o kadar fazla açık kapı bırakıyor ki film. Neredeyse hiçbir sorunuzu yanıtlamıyor ve bu yüzden de bazı mantık hataları çıkıyor. Ama her şeye rağmen oldukça başarılı bir film ve sonuna kadar oldukça keyifli bir vakit sunuyor. Son olarak da oyunculuklardan bahsedeyim. Özellikle Andy Samberg yine oldukça keyifli bir oyunculuk sergilemiş. Film boyunca sizi eğlendiren genelde o oluyor. Ancak filmin bazı yerlerinde JK Simmons dahil oluyor ve kendisini eğlenceli ama sinirli bir rolde görmeyi çok özlediğimi söyleyebilirim. İzlediğiniz zaman ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız.


Toplarsam eğer, bu filmi herkese rahatlıkla öneriyorum. Film bazı şeyleri oldukça basit tutmuş ve herkesin rahatlıkla izleyip sevebileceği bir film. Sadece sonlara doğru biraz uğraşılmamış gibi hissettiriyor ama o da genel olarak aldığınız tadı etkilemiyor. 1 saat 30 dakikalık süresi de oldukça güzel.