Lair of the Clockwork God İnceleme

Özgür Eroğlu

 
Yeni neslin çıkışının yaklaşması ile birlikte tekrardan büyük yapımların daha çok yayınlandığı bir döneme de yaklaşıyoruz. Sonbahar aylarında o kadar çok büyük yapım çıkıyor ki bir yerden sonra insanı ister istemez sıkıyor. Kendi adıma konuşmam gerekirse, böyle dönemlerde AAA yapımlar biraz sıkmaya başlıyor ve görselliği veya oynanışı farklı olan bir yapıma geçmek için can atıyorum. Örnek vermek gerekirse Spec Ops The Line oyununu çoğu kişi biliyordur artık. 2012’nin Haziran ayında piyasaya sürülmüştü ama çıktığı gibi oynayamamıştım o zamanlar. 2012’nin yoğun sonbahar dönemimden çıktıktan sonra vakit kaybeden Spec Ops’a geçtim. Ancak dediğim gibi, büyük yapımları fazla oynamanın sıkıcılığı zaten rahatsız ederken, bir yandan da oyunun malum sonu ile birlikte gerçekten oyunlar keyif vermekten daha çok, acı çektirir bir hale getirmişti beni. O zamanlar elbette oyun oynamayı bırakmadım ve Tiny & Big in Grandpa's Leftovers isimli bağımsız bir yapıma geçiş yaptım. Muazzam yenilikçi bir oyun elbette değildi, ancak yine de kaliteydi. Bu oyunu oynadıktan sonra tekrar büyük yapımlara dönüş yapabildim. Bir nevi benim için meditasyon oyunu olmuştu.
 
 
Geçtiğimiz günlerde de yine benzer bir sorun yaşadım ve 2019 sonbahar oyunlarından sonra, bir hata yapıp daha önce oynayamadığım oyunlara girdim ve yine oyunlardan keyif alamamaya başladım. Tam bu dönemde de şans eseri Lair of the Clockwork God’ı gördüm. Lair of the Clockwork God’ın benim için muhteşem olmasına gerek yoktu ama yine de AAA oyun tarzından kurtarması gerekiyordu.

Lair of the Clockwork God, Size Five Games tarafından geliştirilen ve yayınlanan, Ben ve Dan oyunlarının üçüncüsü. İlk iki oyunu duymamış olabilirsiniz. Birincisi 2008 yılında yayınlanan Ben There, Dan That!, ikinci oyun ise 2009 yılında yayınlanan Time Gentlemen, Please!. Bizim konuşacağımız ve serinin üçüncü oyunu da az önce bahsettiğimiz gibi Lair of the Clockwork God.

Lair of the Clockwork God, aslında kafa dağıtmak için muazzam bit türe sahip. Point and Click ve Platform. Dan ve Ben isimli iki karakterin macerası anlatılıyor. Oyundaki Point and Click ve Platform türleri ise şu şekilde birleştirilmiş. Oldukça uzun olan ve çantaya sahip olan Ben karakteri, oyunun Point and Click türünü üstleniyor. Dan ise Platform türünü üstleniyor. Karakter karakter tanıtarak gidelim.
 
 
Ben: Kendisi bir çantaya, ofansif bir dile, büyük bir mesaneye ve üstün sayılabilecek bir zekaya sahip. Etrafta bulduğunuz toplanabilir eşyaları çantanıza atabilir veya tam bulduğunuz sırada kullanabilirsiniz. Çantanıza attığınız eşyaları birbiri ile birleştirerek yeni eşyalar yaratabilirsiniz. Bunlar artılarıydı. Eksisi ise, kesinlikle en ufak bir çıkıntıdan bile atlayamaması. Çıkıntıya örnek vermek gerekirse, yolda yürürken birden karşınıza çıkan 2 cm yüksekliğe sahip olan kaldırımlar. Bu durumun gerçekten inanılmaz sinir bozduğunu söyleyebilirim. Bir de neden böyle bir bilgiye sahip olduğumuzu bilmediğim bir özelliği var: Sadece mezarlara ve tuvaletlere işeyebiliyor.
 
 
Dan: Dan ise açık konuşmak gerekirse oyunun daha eğlenceli olan tarafında. Rahatlıkla koşuyor, zıplıyor ve nesneleri itip çekebiliyor. Kötü tarafları ise çantası olmadığı için herhangi bir eşyayı saklayamaması. En azından elinde tutmasını beklerdim ama onu da yapamıyor. Boyu kısa olduğu için mi yoksa zeka konusunda sorunları olduğu için mi bilmiyorum ama bazı basit butonlara da basamıyor.
 
İki karakteri birlikte değerlendirdiğimizde işler hem daha eğlenceli oluyor hem de daha can sıkıcı. Tahmin edebileceğiniz gibi iki karakteri de biz oynuyoruz. Bulmacalara veya yapmak istediğimiz şeylere göre karakterler arasında değişiklik yapabiliyoruz. Örneğin oyunun ilk bölümünde, Dan karakterine çift zıplama yeteneğinin verilebilmesi için bir eşya alınması gerekiyor. Ancak bu eşya Ben’in erişebileceği bir yerde değil. Dan platform yeteneklerini kullanarak gerekli eşyayı alıyor ve Ben’e getiriyor. Ben ise gerekli parçaları birleştirerek gerekli olan eşyayı üretiyor. Oyunun başından sonuna kadar bu şekilde ilerlediğini söyleyebiliriz. Ben bulmacaları çözüyor, Dan koşup zıplıyor.
 
 
Karakterler arasında geçiş yapılabildiği gibi, ipucu alabilmek adına veya hikayeden ayrıntı öğrenmek adına Ben’i ve Dan’i birbiriyle konuşturabiliyoruz. Veya Ben karakterini kendi kendine konuşturup ipucu alabiliyorsunuz. Burada rahatsız edici olan durum ise konuşmaya girildiği zaman veya karakter kendi kendine konuştuğu zaman oyunun tamamen kilitlenmesi. Konuşmayı kesinlikle geçemiyor veya ilerletemiyorsunuz. Yanlışlıkla konuşma butonuna tıkladığınız zaman da aynı konuşmayı sonuna kadar dinliyorsunuz ve cidden insanın canını sıkıyor. Evet, sadece yanlışlıkla bastığınızda oluyor bu can sıkıcı durum ama tahmin ettiğinizden daha çok “yanlışlıkla” konuşmaya giriyorsunuz. Bunun sebebi de oyunun kontrol ekranının, kontrolcü ile oynamadığınız zaman oldukça uğraştırıcı ve kötü olması. Kısacası imkânınız varsa mutlaka kontrolcü ile oynayın.  
 
 
Oyunun mekaniklerinde biraz daha ayrıntıya girelim. Oyun platform türünü de barındırdığı için haliyle uzun yollar da bulunuyormuş gibi düşünebilirsiniz. Ama tam olarak öyle değil. Dan hem hızlı hem de zıplayabildiği için rahat bir şekilde istediği yere ilerleyebiliyor. Ancak Ben karakteri daha önce söylediğim gibi çok yavaş ve kesinlikle zıplayamadığı için belirli bir mesafeyi yürümesi oldukça uzun ve sıkıcı. Oyunu tasarlarken de bu kısımda oldukça güzel bir başarmışlar diyebiliriz. Oyun, platform için hazırladığı parkurunu genel olarak sağa doğru değil, yukarıya doğru kurmuş. Bu sebeple de Dan ile ilgili herhangi bir şey yapmak istediğinizde, her zaman olmasa da genel olarak yukarıya doğru giderek bir şeyler yapıyorsunuz. Ben ise bulmacanın çözülmesi gereken yerde kalarak Dan’den çok da uzakta kalmıyor. Bu sayede de yavaş olan Ben karakterini yürütürken çok fazla vakit kaybetmiyorsunuz.
 
Oyunun giriş bölümünde bulmacalar doğru eşyayı bul, Ben’e götür, Ben eşyaları birleştirsin, bulmacayı çözsün ve devam edilsin gibi yaratılmışken; oyunun ikinci bölümü ile birlikte işler biraz daha ilginçleşiyor. İkinci bölümde Dan için hazırlanan parkur bulmacaları ile birlikte oyun daha keyifli hale geliyor. Çok fazla spoiler olmadan Dan’in bulmacalarından bahsetmek gerekirse, yine sadece zıplıyor ve koşuyor ama oyuna farklı yer çekimi etkileri ekleniyor. Aşağı doğru olan yer çekimi; ikinci bölümde sağa, sola veya yukarıya olarak değişiyor. Bu şekilde de Dan için de bulmaca elementleri oyuna eklenmiş oluyor. Oyunun ikinci bölümünden sonra sadece dümdüz yürümeniz gereken kısımlar geliyor. Bu kısımlar genelde bölüm geçişleri için. Ben’in yürümekten aciz halini güzel bir şekilde çözmüşler. Ben’in ağırlığını çeşitli yöntemlerle hafifleterek Dan’in Ben’i taşımasını sağlıyorsunuz ve bu sayede de iki karakteri de hızlı bir şekilde ilerletebiliyorsunuz.
 
Hikaye
 
 
Oyunun giriş kısmında orman gibi bir yerde başlıyorsunuz ve evrenin düştüğü durumdan oyuncu olarak habersizsiniz. Karakterlerin amacı ise, kansere çözüm olacağını düşündükleri bir çiçeği bulmak. Genel olarak hikayenin bu olduğunu sanırken, ikinci bölüme geçtikten sonra hikaye bir anda kıyamet sonrası bir dünyaya dönüyor. Arka planda duran dev bir yaratık, yıkılmış bir şehir ve farklı yer çekimi etkileriyle hikaye bir anda oldukça ciddileşiyor.
 
Hikaye her ne kadar ciddileşse de karakterlerin duruma olan bakış açısı oldukça rahat ve komik olduğu için, oyunun dikkat çeken noktalarından biri de bu kısımda öne çıkıyor. Her iki karakter de oldukça mizahi bir dile sahip. Özellikle Ben, biraz daha ofansif şakaları ve hareketleriyle oyunu oldukça komik bir hale getiriyor. Kara mizah içeren şakalar ile birlikte de oyunun duygusal kısmı oldukça güzel aktarılmış. Bu arada sadece diyaloglar olarak komik değil oyun. Çözülmesi gereken bulmacalar ve sorunların çözümüne olan yaklaşımları da oldukça kara mizah içerikli, bazen de vahşice. Örneğin; oyunun bir bölümünde önünüze bir diken çıkıyor ve Dan buradan rahatlıkla atlayıp geçebilirken, Ben haliyle üstünden zıplayamıyor. Tesadüfe bakın ki dikenlerin hemen yanında yaşlı bir adam duruyor. Ben de taşlı adamı dikenlerin üstüne atarak kendine bir yol yapmış oluyor.
 
 
Söylediğim gibi oyunun hikayesi ikinci kısımda daha ilginç bir yere evriliyor. Hikayenin geçmişi ile ilgili ise çok fazla bilgi verilmiyor. Yer yer bazı küçük detaylar veriliyor, tüm olayların nasıl başladığını ve iki karakterin tanışma hikayesini ayrıntıları ile öğrenemiyorsunuz. Burada da devreye başka bir oyun giriyor: Devil’s Kiss.
 
Devil’s Kiss
 
 
Devil’s Kiss, Lair of the Clockwork God ile aynı gün çıkan ve aynı stüdyodan çıkan bir oyun. Devil’s Kiss ile Ben ve Dan karakterlerinin geçmişini, tanışma hikayesini ve olayların nasıl geliştiğini öğreniyorsunuz. Dan’in neden oyunun platform öğesini üstlenmesi gibi bazı küçük detayları da öğrenebiliyorsunuz. Eğer Lair of the Clockwork God oyununu satın alırsanız, Devil’s Kiss oyunu ücretsiz bir şekilde kütüphanenize ekleniyor.
 
Devil’s Kiss oyunu ise sadece metin okuduğunuz ve seçim yaptığınız bir oyun. Oynamanın çok gerekli olduğunu açıkçası düşünmüyorum. Ama Lair of the Clockwork God’ın hikayesi ve dili ilginizi çekerse bir göz atın diyebilirim. Lair of the Clockwork God’taki mizah, Devil’s Kiss’te daha da ön plana çıkıyor.
 
Son
 
Genel olarak toparlamak gerekirse, en başında bahsettiğim gibi kafa dağıtmak ve AAA oyunların etkisinden çıkmak için girdiğim oyunda, hikayenin ilginçleşmesi ile oyunun içine daha çok girdim ve mizahi yönü sayesinde de kafamı dağıttım diyebilirim. Eğer Point and Click ve Platform türlerini seviyorsanız bir bakmanızı öneririm. Şu anda Steam’de 32,00 TL’ye satılıyor. Fiyatı belki biraz fazla olabilir, o yüzden indirimleri bekleyebilirsiniz.