Ubisoft’un yeni nesilde en çok merak edilen yapımlarından The Crew açıklandığı günden beri dev dünyasıyla ilgi çekici olmuştu. Ballandıra ballandıra tanıtılan oyun araba yarışlarına farklı bir perspektif getirme amacındaydı. MMO öğelerine sahip bu açık dünya yarış oyunu sonunda piyasaya çıktı. Geliştiricileri tarafından bol multiplayer seçeneklerine sahip RPG oyunu diye tarif edilen The Crew bakalım sıradışı bir oyun olmayı başarabilmiş mi?
Öncelikle
The Crew her ne kadar MMO öğelerine sahip, açık dünya bir yarış oyunu olsa da oyunda yaklaşık 15-20 saatinizi alacak bir senaryo modu var. Polislerle işbirliği yapmak zorunda kalan Alex Taylor adlı bir eski suçluyu yönettiğimiz oyunda çeşitli görevleri yerine getirmelisiniz.
Örneğin sokak yarışlarına katılmak, araba çalmak, gizli paketleri taşımak veya çetelerden kaçmak gibi görevleriniz var. Bu senaryo görevleri ilk başta Driver 2’deki gibi eğlenceli görünse de bir süre sonra sıkıcı olmaya başlıyorlar. Bunun sebebi de farklı mekanlarda sürekli aynı şeyleri yapmanız. Öyle ki oyunun ilk başta hoşunuza giden kısa sinematikleri bile canınızı sıkmaya başlıyor; çünkü oyunun senaryosu son derece yüzeysel. Hani geliştiriciler senaryonun ana hikayesini oturup 1 günde yazmışlar gibi hissediyorsunuz. Ayrıca Driver 2’deki o harika hikaye ilerleyişinin bu oyunda olmadığını görüyorsunuz. Eminiz bir süre sonra sanki senaryonun laf olsun diye konulduğunu düşüneceksiniz.
Aslında Ubisoft’un senaryoyu öylesine koyduğu oyunun yapısından da belli. The Crew’un online-açık dünyasında görevleri arkadaşlarınızla co-op olarak yapmanız, diğer oyunculara karşı grup mücadesine girmeniz amaçlanmış. Yine de geliştiriciler amaçlarına ulaşamamışlar. Buradaki sorun oyunu co-op olarak oynayabilecek insanlar bulmak.
Açıkçası oyun boyunca görevleri eğer 40 defa co-op olarak oynamayı denediysek sadece 2-3 tanesini oynayacak birisini bulmuşuzdur. Senaryo görevleri co-op olarak daha eğlenceli hale gelse de, malesef oyuncu bulamayınca bunların anlamı da kalmıyor. Gerçi bu görevlerdeki yarışlarda yapay zekanın da iyi bir iş çıkardığını belirtmeliyiz. Yarışları öyle kolayca kazanamıyorsunuz. Özellikle rakibin arabasına çarpmaya çalıştığımız görevlerde farklı taktikler uygulamak zorunda kalacaksınız. Bazen kestirmeden gidip rakibi alaşağı etmelisiniz. Burada rakipleriniz sürekli aynı rotayı izlediklerinden birkaç deneme sonrasında onları rahatça yakalayabiliyorsunuz.
Bunun yanında belirli bölgelere gidip senaryodan bağımsız yarışlara da katılabilirsiniz. Bu bölgelerde grup yarışlarına katılmak zor değil. Tek yapmanız gereken oyunun dünyasında çeşitli bölgeleri elinde bulunduran gruplardan birisine girmek. Bu tür yarışlarda grupların toplam puanına bakılıyor. 8 kişilik yarışın ilk iki sırasını karşı takım alsa bile, genel puanda arkanıza düşüp yarışı kaybediyorlar. Yani takım çalışması bu yarışların temelini oluşturuyor. Tek başınıza birinci olmanın pek bir anlamı yok.
Senaryo ve multiplayer görevlerin dışında Ubisoft oyuna ilgi çekici-küçük oyunlar da koymuş.
Mesela slalom yaparak yolda ilerlemek, dijital kapılardan geçmek veya rampalardan atlamak gibi görevler var. Bu görevler özellikle arabanızın level’ını geliştirmek için önemliler. Bunları tamamladıkça diğer görevlerdeki gibi yeni araba parçaları elde etmeniz de mümkün.
The Crew’daki yarışlar gerçekten de çeşitlilik içeriyor ve özellikle oyunun başında çok eğleniyorsunuz.
Yine de ilerledikçe bu çeşitlilik yetersiz hale gelecektir; çünkü oyunun haritası gerçekten de çok büyük. Üstelik bu görevleri karakterinizin ve arabanızın level’ını arttırmak için yapmanız da zorunlu. Aksi halde yeni yarışları açmanız mümkün olmadığı gibi diğer oyunculara karşı yarışmanız pek de kolay olmuyor.
The Crew’ın en önemli yönü dev haritası diyebiliriz. Oyuna başlar başlamaz gerçek anlamda dev bir dünyada olduğunuzu anlıyorsunuz. Şöyle bir haritayı açıp bakınca bile bunu görebilmeniz mümkün. ABD’yi kendine mekan olarak edinen oyunda ülkenin en ünlü şehirlerini ziyaret ediyorsunuz.
Miami, Los Angeles, Detroit ve New York gibi ünlü şehirlere gitme şansınız var. Oyundaki şehirlerin arasındaki atmosfer farkı da iyi bir şekilde vurgulanmış.
The Crew’da şehirlerin yanında kırsal alanlar da oyunda önemli bir yer kaplıyor. Oyundaki her bölgenin kendine has bitki örtüsü, renk paleti ve mimarisi bulunuyor. Bazen deniz kıyısında yolculuk yapıp tatil havasına girebilirken, bazen de çöllerde ilerliyor, terk edilmiş mekanlardan, uçak mezarlıklarından ve kanyonlardan geçiyorsunuz. Tabi isterseniz karlı bölgelerde de yolculuk etme şansınız var. Oyunun bu kadar büyük bir dünyaya sahip olması gerçekten de etkileyici.
Daha önce Test Drive Unlimited da dahil hiç bir yarış oyununda bu kadar büyük bir haritayla karşılaşmadık. Üstelik sadece yollarda ilerlemek zorunda değilsiniz. Bazen canınız sıkılırsa kendinizi dağa taşa, kıra bayıra vurabilirsiniz. Yani geliştiriciler sizi sınırlamamak için fazlasıyla özen göstermişler. Öyle ki bazen gittiğiniz bir mekanı bir daha bulamıyorsunuz. Hatta bir araba yarışında fast travel veya uçakla bir şehirden bir başka şehire gitme gibi özelliklerin bulunması bile başlı başına haritanın büyüklüğünü kanıtlıyor.
Geliştiriciler arabalar konusundaysa mekanlar kadar iyi bir iş çıkaramamışlar.
BMW, Shelby, Audi, Ferrari, Ford ve Nissan gibi markaların araçlarının bulunduğu oyunda 50’ye yakın araba bulunuyor ki bir araba yarışı için bu sayı oldukça az.
Street, Dirt, Performance, Raid ve Circuit gibi çeşitli türlerdeki arabaları kullandığınız oyunda Ubisoft malesef DLC’lerle araçların sayısını arttırmayı amaçlamış. Araçların sayısı az olsa da modifikasyon konusunda seçeneğiniz bir hayli fazla.
Haritadaki Car Tuner noktalarına gidip oyun içinde topladığınız paralarla aracınızı özelleştirebiliyorsunuz. Özelleştirme işini simülasyon oyunlarındaki gibi sanmayın; çünkü otomatik olarak en iyi parçayı aracınıza takmanız mümkün. Bu durum da özelleştirmeleri biraz basit kılıyor. Neyse ki makyaj niteliğindeki özelleştirmeleri gayet yeterli. Araçların dış görünüşü; hatta koltuklarını bile değiştirebilirsiniz. Yani Ubisoft oyunun simülasyon özelliklerine sahip olmamasını da göz önüne alıp modifikasyonu biraz yüzeysel tutmuş.
Oyundaki önemli şeylerden biri de her bölgede size PERK sağlayan kişiler.
25 civarında olan PERK’ler sayesinde takipçilerinizden daha iyi saklanabilir, kendinizi daha hızlı geliştirebilir veya daha az hasar alabilirsiniz. Toplamda 6 kişiden alabileceğiniz PERK’leri görevleri tamamladıkça elde ettiğiniz puanlarla alıyorsunuz. Bu tür detaylar The Crew’a daha fazla bağlanmanıza yol açacaktır.
Grafikler
The Crew aslında güzel bir düşüncenin ürünü. Geliştiriciler gerçekten dev bir dünya tasarlamışlar ve teknik aksaklıklar olmasa oyun gayet eğlenceli olabilirmiş. Hatta karşımıza yıllarca oynayabileceğimiz bir oyun çıkabilirdi. Buna karşın önemli noktalardaki hatalar The Crew’dan kopmanıza sebep oluyor. Öncelikle bu dev dünyada dolaşırken farklı mekanlara gitmek güzel olsa da grafikler bazen PS3’ün ilk dönem oyunlarına dönüyor.
Hani oyunun dünyası çok büyük olduğundan DriveClub veya Forza Horizon 2 gibi grafikler beklemiyoruz. Buna karşın grafikler bazen o kadar kötü görünüyor ki şaşırıyorsunuz. Hani bazı mekanlar üzerinde uğraşılmış, ama bazı mekanlar ise kimse buralara gelmez diye boş verilmiş gibi. Çevre detayları bazen resmen dibe vuruyor.
Grafiklerdeki aynı dengesizlik arabalarla da karşımıza çıkıyor. Bazı arabalar görsel olarak hoş dururken, bazıları ise bir önceki nesle aitmiş gibiler
. Üstelik büyük çarpışmalar sonrası araba bazen ağır hasar alırken, bazense sadece boyası çiziliyor. Bu tür dengesizlikler de malesef oyuna hoşgörü göstermenizi engelliyor.
Grafikler konusunda hoşumuza gitmeyen bir başka şeyse şehirlerin canlı durmaması.
Şehirde çok az sayıda insan var ve bu insanlar da hem görsellikten, hem de yapay zekadan tamamen yoksunlar. Oyunun belli bir temasının olmaması malesef bu gibi sorunların ortaya çıkmasına neden olmuş. Yani grafiksel konuda oyundan pek bir beklentinizin olmaması yararınıza olacaktır.
The Crew’da bir başka şikayet edeceğimiz noktaysa arabalar arasındaki farkı yeterince hissedememek oldu.
Arabaların ağırlığı ve yol tutuşu yeterince iyi değil. Belki kontroller kötü değil, ama yarışlar ilk başta zevkli olsa da bir süre sonra sıkmaya başlıyorlar. Geliştiriciler Test Drive Unlimited’taki o sürüş hissini verebilselerdi; hiç kuşkusuz çok daha eğlenceli bir oyun oynuyor olurduk.
Sonuç olarak The Crew güzel bir fikirden yola çıkmış, ama bu fikirler yeterince oyun alanına uygulanamamış.
Araba modifikasyonu, şehirlerdeki gizli araba parçaları bulmak, inanılmaz derecede büyük harita oyunun en güzel yönleri. Diğer taraftan kötü senaryo, yetersiz araba sayısı, göze batan grafikler, tekrar eden görevler, hız hissini veremeyen arabalar sebebiyle oyundan soğuyabilirsiniz.