Video
incelememizde derince incelemediğimiz bazı yönlerine, arka planda kalmış bazı konulara
yani oyunun bazı değinilmeyen detaylarına, daha doğrusu hikaye, tanıtım ve bu
konulardaki eleştirilerimi okuyacaksınız. İlk olarak kötü yanlarından başlamak
istiyorum.
Conviction,
ilk duyurulduğunda bize genel olarak daha farklı bir Sam Fisher profili
sunuyordu: Saç-sakal birbirine karışmış halde, olabilediğince teknolojiden uzak
duran ve halkın içinde göze batmamaya çalışan bir Sam Fisher. Saç sakalın
karışık olmasıyla beraber, eski ve göze batmayan kıyafetler giyiyordu.
Teknolojik ekipmanı yoktu ve kendini gizlemek için telefon dahi taşımazken
halkın içinde bulunduğundan silah bile taşımamaya çalışıyordu. Yakın
saldırılara ve buna bağlı olarak kombo saldırı sistemine sahip olacağı,
çevredeki her şeyin dövüşürken bir silah gibi kullanılacağı vadediliyordu.
Bunların yerine daha çok böyle kırpılmış bir oyunla karşılaştı seriyi takip
edip, Conviction haberlerini okuyanlar. Vadedilen dövüş sistemi bir bakıma
Assassins’s Creed II’nin bazı özelliklerine denkti. Bunlardan bahsetmek
gerekirse: Yakın dövüşteki hareketlerin çeşitliliği, halkın içine karışarak
görünmez olmak, polis veya ajanlardan gizlenmek, gerektiği zaman da onları
sessizce öldürerek kayıplara karışmak ve daha serbest bir oyun tarzından
bahsediliyordu. Gölgelerin içine gizlenmek yerine, günün her saatinde
kalabalığın içinde kendini gizleyerek tek başına, kendi görevi hakkındaki
bilgileri edinerek ilerleme gibi bir sistem bekleniyordu ilk açıklamalardan
sonra.
Onun yerine
saçı sakalı düzgün, temiz günlük kıyafetler giyen ve hikayenin ortasına
dalarak bir anda silahlı aksiyonla karşılaştık. İlk olarak gölge ve saklanmaya bağlı
gizlilik sistemine geri dönüldüğünü ama eski derinliğe sahip olmadığını fark
ettim. Son görüldüğümüz yerde seffaf bir şekilde o andaki izimiz kalıyor ve
oradan uzaklşarak düşmanımıza sürpriz yapabiliyoruz. Bana kalırsa bu özellik
çok iyi düşünülmüş ve oyuna renk katmış. Yakın dövüş sistemi ise ilk açıklanan
sistemin aksine çok basit bir sistem olmuş. Bölümlerde konuşturmamız gereken
düşmanları tutup sağa sola tek tuşla üç beş defa vurarak konuşturuyoruz ki bana
kalırsa bu özellik çok boş olmuş. Yani oyun arası sinematiklerinde sadece tek
tuşa basarak sonraki ekrana geçmek gibi olmuş. Tek eğlenceli yanı ise çevredeki
üç-dört eşyanın nasıl kırılıp yamulduğunu görmek olabilir.
Teknolojik
olarak bana kalırsa yeterince gelişmiş araçlara sahibiz. Pompalı tüfekten
makinelilere; desert eagle’dan çeşitli patlayıcılra kadar seçebeileceğimiz bir
envantere sahibiz. İşin kötü tarafıysa bunlardan çoğunun ses çıkarıp anında
dikkat çekmesi ve düşmanların hepsini üstümüze toplaması. Susturuculu
silahların sayısı çok az olsa da bazı silahlar susturucu ile
geçiştirilebiliyor. Oyuna eklenen achievement sistemi sayesinde de silahları ve
senaryo haricinde zırhlarımızı geliştirebiliyoruz. Kullandığımız envai çeşit
zamazingo da aksiyonu bir adım ileri taşıyor. Kontrollerin ara sıra yarattığı
sorun da hoş olmayan durumlara sebebiyet verebiliyor.
Gizlilik
konusunda da Conviction açıkçası fazlasıyla zayıf kalmış. Yeterli sayılsa da
önceki oyunlara karşın gizliliğin Conviction’daki etkisi çok zayıf kalır. Yani elimizdeki
çok ses çıkaran ekipman ile siper al ve ateş et şeklinde de ilerleyebiliyoruz.
Gizlilik zorunluluğu olan bir iki bölüm var ve oyundaki cesetleri taşıma
yeteneğimiz de nedensiz bir şekilde kaldırıldığı için o bölüm de gereksiz yere,
her ne kadar sessiz hareket ederseniz edin gereksiz yere zorlaşabiliyor. Ceset
taşımayı kaldırmanın ne kadar saçma olduğu ortada olsa da nasıl bir mantığa
dayanarak böyle bir şey yapılmış bilinemez. Sam ya da bu oyunda her ne kadar
agresif olursa olsun herhalde ceset taşımaktan aciz değildir. Oyunu yer yer
gereksiz yere zorlaştıran üstüne saçma olduğundan can sıkıyor bu durum. Öte
yandan kilit açmak yerine kapıyı toptan indirmeyi tercih ediyoruz. Bu da
“gizliliğin ne önemi kaldı ki?” Diye sormamıza neden oluyor. İlk bölümde
kapının arkasını kırık araba aynasıyla kontrol ederken ilerleyen bölümlerde
kameralı cihaz ile ya da yapıştırılabilir kamera ile gözleyebiliyoruz. Oyun
ortalarındaysa elimize geçen bir cihaz ile bunlardan hiçbirine gerek duymadan
kapı arkasında ne olup ne bitiyor görebiliyoruz.
Bu arada; yukarıdaki adamın şınav çektiği yok. Sam aslında adamı nazikçe sorgulamakta.
Yapışkan kamera ise odayı izlememizi saylayabilir, ses çıkartıp düşmanın dikkatini çekebilir ya da patlatılıp katliam yapmamızı sağlayabilir. Onun yanında oyunda elimizde bulunan çok çeşitli patlayıcılar her ne kadar etkili ve iyi düşünülmüş olsalar da çoğunlukla gizliliği anlamsız kılıyorlar, daha doğrusu onları kullandıktan sonra bizi elimizde ne kadar silah varsa kullanmaya ve bizi oyunda genel olarak karşılaşacğımız “siper al, ateş et, katliam yarat” yoluna sürükleyeceğinden, gizlilikle oynamak isteyenler patlayıcıdan uzak durmalılar. Islık çalarak, bozuk para aratarak düşamnların dikkatini başka yere çekmek gibi özellikler kaldırılmış, yerlerine yapışkan kameranın çaldığı müzik gelmiş ki onların yerini tutamıyor yine de diğer oyunlarda bulunmayan bir özellik. Oyunda diğer Splinter Cell oyunlarının aksine bir Polat Alemdar rolüne giriyoruz. Yarı-gizli şekilde tek kişilik operasyon yapıp gerek ortalığı yıkarak, gerekirse de borulara tırmanıp gölgelere saklanarak ilerliyoruz.
Oyunda,
yakınlarımızdaki bir düşmanımızı ellerimizle öldürdüğümüzde işaretleme sistemi
devreye giriyor ve bu sistem işaretlediğimiz düşmanları kontrol ettiğimiz
karakter; aynı anda, yavaşlatılmış zaman dilimi içerisinde öldürebiliyor ve
böylece bazı riskli çatışmalara girmemiş oluyoruz. Gizliliği korumak
istediğimiz durumlarda fazlasıyla işimize yarayacak bu sistem; iz bırakma gibi,
Conviction’un getirdiği harikalardan biri –Her ne kadar gizlilik sisteminde
bulunan kritik öğeler çıkarılmış olsa dahi- denebilir. Oyun içerisinde
kazandığımız “Achievement” puanları sayesinde bu yeteneği her silah üzerinden
ayrı olarak geliştirebiliriz yani aynı anda vurduğumuz düşman sayısını
artırabiliriz. Bu sayede bu yeteneğin geliştirildiği silahlar daha güçlü hale
gelebilir.
Her ne
kadar kötü yanlarını eski bir Splinter Cell oyuncusu olarak eleştiriyorsam da
Conviction’un bize eşi benzeri olmayan bir oyun deneyimi yaşattığını itiraf
etmem gerek. Özellikle de co-op bölümlerinde. Ama şunu itiraf etmeliyim ki
yapay zeka, zorluk ne olursa olsun pac-man’deki hayalerlerin mantığıyla
çalışıyor. Koridorda ilerle, düşman varsa ye. Yine de zorlandığım anlar oldu
(bu arada oyunu zor seviyede oynadım, diğer seviyeler biraz fazla kolay geldi.
Size de zor seviye öneririm) ve defalarca ölmem de kaçınılmazdı. Tabi oyundaki
bütün silahların ölümcül olması yani etkisizleştirme gibi bir seçeneğimiz
olmadığından da çatışma kaçınılmaz oluyor.
Hikayesi
bana daha çok "24" ve "Live Free or Die Hard"ın karışımı gibi geldi. Hikaye
konusunda bilgi vermek istemediğimden detaylara girmeyeceğim ama bu ikisini
izlediyseniz aradaki benzerliği oynadıkça siz de fark edeceksiniz.
Bu
aralar oyunlar için “oyunun hemen öncesini” konu alan içerik yapılıyor. Bunlara
Assassin’s Creed II ve Alan Wake’in “Prologue” filmleri verilebilir. Bunu neden
söylediğimi merak ediyorsanız buna cevap olarak oyunun hemen öncesini konu alan
iki splinter cell’in hikayesini anlatan bir başka hikayeyi co-op olarak
oynayabildiğimizi söyleyebilirim. Sam Fisher’ın şimdiki halinin aksine önceki oyunlarda görmeye
alıştığımız tam teşeküllü teknolojiye sahibiz ve hala cesetleri taşıyamıyoruz. Prologue’u
co-op olarak yaklaşık altı saatte bitirebiliyoruz ve bana kalırsa: Oyunun en
can alıcı altı saati de burada geçiyor. Bir arkadaşınızla beraber oyndığınız bu
mod, kesinlikle Sam Fisher’ yönettiğimiz bölümlerden daha eğlenceli. Diğer
multiplayer modları ise düşman avı, karşılıklı çatışma gibi özelliklere
sahipler oyunun çoklu oyuncuda kendini gösterdiğini belirtmem gerekir ama
eşleştirme sistemi ve Ubisoft’un DRM’ı büyük sorunlar yaratabiliyor.
Oyun
sesler konusunda başarılı bir iş çıkarıyor. Oyundaki tansiyonu başarılı bir
şekilde yansıtan müzikler, oyun içerisinde çok iyi bir uyuma sahipler.
Karanlıktayken kendini belli etmeyen ya da duyulmayan müzikler, çatışma
başladığında ya da düşman bizi gördüğünde hareketlenmeye başlıyor ve bu grafiklerin
zayıflığı ve oynanabilirliğin kısıtlılığını biraz kapatıyor denebilir.
Ubisoft’un
kopya koruma sistemi geri döndü. Bu konuda diyebileceğimiz fazla birşey yok.
Zaten fazlasıyla kötü bir üne sahip olan sistem oyunu oynatmamak için elinden
geleni yapıyor.
Grafiklerden
bahsetmem gerekirse geri kalmış bir oyun motorunun iyi kullanımıyla ortaya
çıkan bir oyundan bahsettiğimi eklemem gerekir. Grafikler her ne kadar geri
seviye olsalar da iyi kullanılmış gölgelendirme ve zayıf efektlerin doğru
uygulanması motorun geri kalmışlığını göstermediğinden çok da büyük sorun
olmuyor ama yine de efekt fakiri ve grafiksel açıdan çok da iç açıcı bir oyun
olmasa da optimizsayon yüzünden çok hafıza yiyor ve bu da oyun performansını
düşürebiliyor. Grafiklerin de o yüzden parçaların iyi kullanılmasıyla yapılmış
bir makyajlama olsa da bu durum yanında performanısın düşmesini getiriyor.
Son
olarak demek istediğim; kimilerine göre hayal kırıklığı kimilerine göre
başarılı bir eser olan bu oyun kötü denemez hatta başarılı da sayılır ama
yıllar boyu yapılan gereksiz değişiklikler, özensizlik ve nedensiz oynamalar
oyunu olması gereken yerden daha düşük bir noktaya taşıyor. Çok büyük bir
potansiyele sahip olan bu oyunun üzülerek bu potansiyelin yarısını bile
gösteremediğini söylesem de oynamaktan zevk alınabilecek bir oyun. Serinin eski
oyunlarını oynayanlar ve beklediklerini alamayanlar için bir hayal kırıklığı
olsa da seriye aşina olmayanlar için daha çok güzel bir aksiyon oyunu
sayılabilir. Hikaye bir bakıma orijinalliğini yitirse de görüp neler olduğunu
öğrenmeye değer. Kırpılmış oynanabilirlik farklı özelliklerle kendini
kurtarıyor ve seslendirmeler belki de oyunun aksamayan tek yeri. Genel olarak
karşımızı saldırıya uğrayıp, ağır yaralar alsa da, zehirlense de yaşamayı
sürdüren bir Splinter Cell oyunu çıkıyor. Yani "Artık saklanmak zorunda olduğumuz değil de saklanabildiğimiz bir Splinter Cell" oynayacaksınız bu oyunla birlikte.