Alis Harikalar Diyarında (Alice in Wonderland) İngiliz yazar Lewis Carroll'ın yazdığı bir roman şeklinde hayatımıza girmişti. Romanda Alice adındaki bir kızın bir tavşan deliğinin içerisine düşerek fantastik bir dünyaya adım atmasını ve sonrasında gelişen olaylara tanık oluyorduk. Alice adlı kızımız sihirli dünyalarda sıradışı olaylar yaşıyor, içtiği iksirlerle kah bir dev, kah bir cüce oluyordu. Bu fantastik kurgu romanı okuyanların da hoşuna gitmiş olacak ki Alis Harikalar Diyarında klasikler arasında yerini aldı. Zira 1865'de yazılan bir romanın hala okunması ve unutulmaması küçümsenecek de bir başarı değil.
Başarıyla beraber gelen şöhret Alis Harikalar Diyarında'yı kitap sektörünün yanında farklı sektörlere de çekmişti. Romanın çizgi film, film ve tiyatro uyarlamaları yapılmıştı. Bu yelpazeye Disney Interactive Studios tekelinde yapılan romanın oyun uyarlaması da eklendi.
Biz de oyunu aldık, oynadık. Bakalım nasıl olmuş?
Alice in Wonderland hikayesine sadık bir video ile başlıyor. Videoda genç ve güzel (bence çok da güzel değildi) Alice yeşillikler arasında gezinirken takım elbiseli bir tavşana rastlıyor. Haliyle şaşıran Alice bir an duraksıyor ama tavşan da korkmuş olacak ki koşarak kaçmaya başlıyor. Genç ve güzel Alice de tavşanın peşinden koşuyor ve onu takip ediyor. Bir ağacın önüne geldiği zaman tavşanın ortalıkta olmadığını görüyor ve duruyor. Ancak farketmemiş olduğu çukurdan çıkan tavşan Alice'yi eteğinin paçasından tutup çukurun içine atıyor. Böylece Alice harikalar diyarına düşerek de olsa ilk adımını atmış oluyor.
Alice düştükten sonra ayağa kalkıyor ve kendisini bir odada buluyor. Odada birkaç kapı, üstünde "iç beni" yazan dolu bir şişe, anahtar ve küçük bir kapıcıktan başka hiçbir şeyin olmadığını da belirteyim. Alice ilk önce anahtarı alıyor eline ve küçük kapıyı açıyor. Ancak kapıdan geçemeyecek kadar büyük olduğunun bilincinde olarak masanın üstünde duran ve üzerinde "iç beni" yazan iksiri yudumluyor. Sonra efendim bir de bakıyor ki iksir elinde ufacık kalmış, Alice kocaman bir dev olmuş. Ayrıca bir kapının deliğinden de iki tavşanın kendisini izlediğinin de farkında değil.
Takım elbiseli tavşanımız da "Bir daha iç şunu" diye içinden sayıklarken Alice şişeyi bir kere daha yudumluyor ve bu sefer şişe kadar küçük bir ebata ulaşıyor. Küçük kapıdan geçerek tam anlamıyla harikalar diyarına girmiş oluyor. Sonrasında ise biz takım elbiseli tavşanın kontrollerini elimize alarak harikalar diyarına giriyoruz ve macera başlıyor.
Peki bu macerada neler yaşıyoruz? Alice in Wonderland oyuncuyu içine çeken, kendisini sevdiren bir adventure oyunu mu? Cevap vermeye ikinci sorudan başlıyorum ve kolay bir hayır cevabı veriyorum. Alice in Wonderland bana kendisini bir türlü sevdiremedi. Tamam kötü bir oyunda değildi ancak nedense adventure havasını alamadım oyunda.
Adventure oyunlarının baştacı olan bulmacalar ve şirin grafikler vardı ama adventure atmosferinden neredeyse hiç eser yoktu. Ayrıca bulmacalar da kolay ve sıradandı. İlk sorunun cevabını arıyalım şimdide. Alice in Wonderland'ın bizi nasıl bir maceranın içine düşürdüğünden bahsedelim. Eminim ki Alis Harikalar Diyarında ismini duymuşsunuzdur hatta kitabını okumuş ya da çizgifilmini de izlemişsinizdir. Yine de bilmeyenlere şöyle anlatayım oyunda sihirli bir dünya içindeyiz. Yani absürd bir dünyada aynı absürdlükteki düşmanlarla karşılaşıyoruz. Ayrıca oyunda yönettiğimiz karakterler de (Alice hariç) sihirlerde olması mümkün olan canlılar. Kısaca Alice in Wonderland'da çocukların seveceği çizgi film tadında bir macera yaşıyoruz.
Oyunun hikayesine değindikten sonra biraz da grafikleri hakkında konuşmak istiyorum. Oyunun videoları şirin mi şirinler ancak oyun içi dinamikleri ise vasatı aşamıyor. Dinamiklerin zayıflığını videolarda da görebiliyoruz. Çevreyle etkileşimimiz de yok denecek kadar az. Tabi ki bu bir sandbox oyunu değil çok özgür bir oynanış beklemek hata olur ancak adventure oyunlarında özgürlüğün ve hayal gücünün serbest bırakılmasının o oyunun sıkılmadan oynanmasının en önemli nedeni olduğu da tartışmasız bir gerçek. Şu bulmacayı çöz, şu düşmanlarla savaş, ee böyle nereye kadar gidebilir ki bir oyun?
Yazıya gayet olumlu başlayan ben her nedense kelimeler ilerledikçe olumsuzlaşmaya başladım. Neden mi? Çünkü oyun zaman geçtikçe kötüleşiyor, sıradanlaşıyordu. İlk başlardaki o sevimli atmosfer zaman geçtikçe gözümden düşüyordu. Oyun her nedense bana yetişkinler için değil de sadece belli bir yaş altı kitleye yapılmış gibi geldi. Çünkü zaman geçtikçe sıkan bir atmosfer vardı. Uzun yıllardır oyun oynayan birisi olarak bu tür oyunlarla yeterince karnı doyurulmuş olduğum için söylüyorum bunları. Yoksa oturup pekala zaman geçirebilirsiniz Alice in Wonderland'la.
Oyun için çizgi film gibi yakıştırmasında bulunmuştum. Şuanda ise kendisiyle çelişen bir yazar görüntüsü vereceğimi aklıma getirdiğim halde seslendirmelerin de vasat olduğunu söylemek zorunda kalıyorum. Yani oyun başarısız seslendirmeleri ile bir çizgi film tadının verilmesinin bile önüne geçiyor. Biraz değişiklik ve şirinlik isterdim oysaki ben bu oyunda.
Yoksa bu adam adventure oyunlarını sevmi...? Bu soruyu duyar gibi oldum nedense. Bilmiyorum belki de içinizden bile geçmemiştir böyle bir şey ancak ben yine de kendimi bir açıklama yapmak zorunda hissediyorum. Adventure oyunlarını seviyorum. Ancak markalaşmış bir ismin böylesine sıradan bir oyunla karşıma çıkması bende bir hayal kırıklığı ve akabinde sinir hali yapıyor. Yine de puanlama konusunda çok da acımasız olmadığımı söyleyerek yazıma son noktayı koyuyorum. Oyunsuz kalmayın.