Bir zamanlar küçük bilgi kırıntıları gelmişti hakkında, çok heyecanlanmıştık hani. “Kabuslar gerçek oluyor”, “Işık en büyük dostunuz olacak” gibi içimizi kıpır kıpır eden açıklamalar duymuştuk. Evet Alan Wake’den bahsediyorum, hani uzun süreden beri hakkında hiçbir şey duymadığımız oyun var ya... Ne güzel, şanslıyız ki; geçen E3’te ve akabinde elimize bir çok bilgi geçti. Bakalım ilk tanışmamızdan bu yana Alan’da neler değişmiş...
Alan Wake, birçok başarılı romana imza atmış bir edebiyatçı. Korku türü üzerinde duran Alan’ın, bir yazarın başına gelebilecek en kötü şey gelir; ilhamının gitmesi. Kendini toparlayamayan Alan da, eşi ile birlikte pek de tekin olmayan Bright Falls kasabasına taşınmaya, orada kendini yenilemeye karar verir. Ama işler düşündüğü gibi gitmemiştir ve eşi bir gün ansızın ortalıklardan kaybolur. İşte bu olaydan sonra, Alan’ın hiç beklemediği olaylar gelişmeye başlar. Karanlık güçler etrafını sarmıştır. Alan’ın bu karanlık güçleri kendinin yarattığını öğrenmesi çok geç olmaz. Evet... Alan kendi yazdığı korku romanının esiri olmuştur...
İleride çıkacak olan Heavy Rain adlı oyunu çoğunuz biliyorsunuzdur. Onu bilmeseniz bile en azından Fahrenheit’ı biliyorsunuzdur. İşte Alan Wake de aynı bu oyunlar gibi, “Film izliyormuşcasına” türünde olacak. Tabi Heavy Rain kadar yoğun olmasa bile, en azından ara videolarında bu türü hissedeceğiz.
İsterseniz şimdi gelin, adım adım E-3 videosunu analiz edelim;
Öncelikle girişteki videodan sonra kontrol bize geçmeden önce ekranda beliren “
Tonight on Alan Wake” yazısına dikkatinizi çekmek istiyorum. Buradan da anlaşılacağı üzere
Alan Wake, bir televizyon serisi gibi olacak –son zamanlarda favori hale gelen- episode’lar halinde yayınlanacak.
Kontrol bize geçtiğinde, Alan’ın buraya geliş sebebini öğreniyoruz. Ana senaryonun kayıp sayfalarını bulmak... Rusty adlı arkadaşının peşinden, kaybettiği ve içinde kaybolduğu senaryosunu izlemeye koyuluyor. Ama ne yazık ki geç kalıyoruz ve Rusty, biz yetişemeden çığlıklar içinde ortadan kayboluyor. Karanlık güçler de, Alan’ın Rusty’e ulaşmasını engellemek için şiddete başvuruyorlar(Hadi canım?). Bu esnada da Alan’ın el feneri canımızı kurtarıyor tabi ki de. Oyunun en büyük özelliği olan, ışığı kullanma, daha ilk sahnelerden gözümüze çarpılıyor.
Alan bir elinde feneri, bir elinde silahı ile temkinli temkinli ilerlerken, karanlık güçler tarafından pusuya düşürülüyor. Burada da ışığın, düşmanlar üzerindeki etkisini görmüş oluyoruz. Önce üzerilerine ışığı tutarak güçlerini emiyoruz, akabinde ise ateşli silahlarla son darbeyi vuruyoruz. Ama Alan bu işin kendini aştığını düşündüğü zaman ise kaçıyoruz ve daha etkili bir ışık kaynağı bulmaya gidiyoruz. Şanslıyız ki hemen ileride bir jeneratör var. Mini bir oyunla jenerötürü çalıştırıp, zayıflamış düşmanların üzerine kurşun yağdırıyoruz.
Jenerötürü açmamız ile gelen asansöre binerek karşıya geçiyoruz ve Alan’ın, “Rusty’nin çığlıkları hala kulaklarımda. Senaryoyu ondan almadan, burada neler olup bittiğini asla öğrenemem” sözlerini işitiyoruz. Karşıya hızlı(!) bir geçiş yaptıktan sonra, dikkat çekmemiz gereken bir diğer silah ile karşılaşıyoruz; işaret fişeği. Alan, işaret fişeklerini silah gibi kullanıp düşmanlarını direk olarak öldürebiliyor. Ya da fişeği atmayıp elimizde tutarak alan bazlı bir etki yaratabiliyoruz.
Rusty’nin sesini duyan Alan, elinde işaret fişeği ile baraka kulübeye girdikten sonra, aslında bu olanların bir tuzak olduğunu anlıyor ve pek de hoş olmayan bir sürprizle baş başa kalıyor... En son olarak da “To be continued” yazısı ile videoya veda ediyoruz.
Uzun süre sonra yayınlanan oyun-içi videosunu, doğrusunu söylemek gerekirse, ağzım açık izledim. Tamam bu oyunun güzel olacağını düşünüyordum ama bu kadar da güzel olacağını düşünmemiştim açıkçası.
Oyunun bütün sistemi, bütün kaçış planlarımız, bütün haraketlerimiz ışığa bağlı. Eğer bir yerde ışık varsa, orada sizi karanlık güçler avlayamaz. Ama eğer karanlık bir bölgeye girmişsek, çok dikkatli olmamız gerekiyor.
Çünkü bu karanlık güçler, adından da anlaşıldığı üzere, karanlıktan besleniyorlar ve en güçlü olduğu yer karanlık. Ne zaman ki el fenerimizi, bu karanlık güçlerin beynine beynine veririz, işte o zaman sorun ortadan kalkıyor.
Dediğim gibi, ışık onların en zayıf olduğu nokta. El fenerimiz ve işaret fişekleri ise en iyi dostumuz. Ama ne yazık ki tek başına bu ikili bir işe yaramıyor. Bunların yanında ateşli silahlar da kullanarak, karanlık güçleri alt etmemiz gerekiyor.
E-3 videosundan edindiğimiz bilgilere göre, oyun gözlerimize bir grafik şöleni yaşatacak. Particul Efekti denilen grafik ayrıntısının oyunda ne kadar güzel kullanıldığı aşikar. Alan’ın el fenerinin ışığınında yansıyan tozlar, her ne kadar bazıları için çok önemli olmasa da, benim için önemli bir aytıntı.
Alan Wake’in grafikleri harika gözüküyor.
Bu kadar harikalık arasında, kalbimizi kıran bir ayrıntı var ne yazık ki. Xbox 360 için 2010 Sonbahar’ında çıkması beklenen Alan Wake, PC için belirsiz bir tarihe atıldı. Ama oyunun dağıtımcısının Microsoft olduğunu ve Xbox 360’a çıkan çoğu oyunun ilerki tarihlerde PC’ye port edildiğini düşünürsek, içimize biraz su serpmiş olabiliriz. Aslında bu oyun, yazının başında da dediğim gibi, dizi kıvamında verilecek bir serinin ilk oyunu. Son zamanlarda türeyen “episode” konseptine uygun olacak. Remedy’nin dediğine göre, bu, büyük bir hikayenin ilk halkası olacak.
Grand Theft Auto serisinden sonra, “açık şehirde gezme”, yani “Sandbox” türü oldukça popüler olmaya başladı. Çünkü oyuncular, hikayenin “Bunu buradan yapacaksın!” demesinden çok, “Bunu birkaç farklı yoldan yapabilirsin” demesini daha fazla benimsedi. Buna paralel olarak da, Alan Wake de kendi çapında sandbox türü bir oyun olacak. Ama sakın GTA serisi gibi alabildiğine özgür bir oyun beklemeyin, sonuçta elimizde terkedilmiş ve karanlık güçler tarafından istila edilmiş bir kasaba var.
Macera sosu hafif olacak Alan Wake’in. Daha çok aksiyona yönelik ama hikaye akışı ile bizi etkileyen bir oyun olacak. Yeri geldi mi ağır akan ama yeri geldi mi de saatlerce başından kalkamayacağımız bir roman gibi olacak..... Çok iyi olacak.