Bu nesilde FPS oyunlar her tarafımızı sarmış durumda. Gelişen online sistemlerin etkisi bir yana bazen berbat FPS oyunlarının bile milyonlarca satması nedeniyle geliştirici ve yayıncıların iştahı kabarıyor. Call of Duty: Modern Warfare'in çılgınlığa dönüştürdüğü modern dönemde geçen FPS sevgisi Battlefield, Medal of Honor gibi oyunlarla da devam ediyor. Crysis 2, Metro 2033 ve Bioshock gibi seriler de (hepsini sayamayız) farklı FPS deneyimleri sunarak oyuncuların beğenisini kazandı. Açıkçası oyun firmalarının FPS oyunları üstünde bu kadar durması ve bazı türleri önemsememesi bazen çok itici gelse de FPS oynamaktan ben de bir çoğunuz gibi vazgeçemiyorum. Yani Battlefield 3 veya Bioshock: Infinite gibi oyunları beklememek de elde değil. Tabi bu oyunları beklerken yine FPS oyunları çıkmaya devam ediyor. Bu oyunlardan birisi de Operation Flashpoint serisinin yeni üyesi Red River. Diğer çoğu FPS'nin aksine bize gerçek bir savaş deneyimi yaşatmak için hazırlanan oyunun amacı bir kahraman olmanın nasıl bir şey olduğunu göstermek değil. Oyunun sunmak istediği şey “gerçek bir savaşta-çatışmada mantıklı bir asker nasıl olunur”. İşte bu nedenle FPS severler Red River'ı ilgiyle takip ediyor. Sanırım bazen kahramandan ziyade sıradan bir asker olmaya ihtiyacımız var.
Orta Asya'nın zorlu topraklarında 4 kişilik ekibinizle büyük bir mücadeleye hazır olun
Red River diğer Operation Flashpoint oyunları gibi yakın gelecekte geçiyor. Bu defa Orta Asya'nın geçmişte yüksek kültürü ve ticaret merkezleriyle dikkati çeken ülkesi Tacikistan'dayız. 90'lı yıllarda Sovyetler Birliği'nden ayrılarak bağımsızlığını ilan eden ülkede artık geçmişteki şanlı günlerin aksine ekonomik zorluklar ve zorlu hayat şartları hüküm sürmektedir. 2013 yılında bile ülkedeki otorite boşluğu hissedilmekte ve Afgan kökenli örgütler bu ülkede kendi kurallarını uygulamak amacıyla direnişlerini sürdürmektedir. Tacikistan'daki otorite bu duruma müdahale edemeyince Amerika Birleşik Devletleri bölgeye askerlerini gönderir ve direnişçi avına başlar. Amerikan askerlerinin bu müdahalesi devam ederken bölgede etkinliğini arttırmak isteyen Çin de olaylara müdahale etmek amacıyla Amerikan birliklerinin bölgeden çekilmesini ister. Doğal olarak da Amerikan birlikleri bu isteği reddeder ve çatışmalar başlar. Red River'ın hikayesi genel olarak bu şekilde. Yani Amerikalılar, Direnişçiler ve Çin güçleri arasında bölgede kimin sözünün geçeceği üzerine çıkan anlaşmazlığın savaşması dönüşmesi ile oyunumuz başlıyor. Biz ise doğal olarak Amerikalı askerlerin hikayesinden savaşın gidişatına tanık oluyoruz.
FPS oyunlarının birbirine benzemesinden sıkılanlar için Red River alternatif olabilir. Amacımız kahramanlık yapmak değil, hayatta kalmak.
Oyunumuza Amerikan güçlerinin açık alanda Direnişçi avına çıkması ile başlıyor. Çeşitli yerlere operasyon düzenliyoruz ya da kamyonetlerle üsler arası asker ve eşya nakliyesi sırasında konvoylara eşlik ediyoruz. Bu sırada da gruplar halindeki direnişçilere karşı savaşıyoruz. Bazen bu konvoylarla kilometrelerce yol giderken, bazen de yaya olarak belirlenmiş bölgelere operasyona gitmemiz gerekiyor. Üstelik zorlu coğrafya şartları, sinsi düşmanlar da işimizi daha da zorlaştırıyoruz. Genellikle Tacikistan'ın köyleri, mezraları ve kasabalarında geçen oyunda bazen ıssız vadilerde direnişçi avına da çıkabiliyoruz. Şunu tekrar tekrar söylemeliyim ki Red River bir aksiyon oyunu değil. Yani Call of Duty veya Battlefield benzeri bir FPS oyunu beklemeyin. Tabi Red River'ın gerçek yaşamı birebir olarak aktardığını söylemek de pek doğru olmaz. Yine de kahramanlık yapamayacağımız, takım çalışmasına önem vermemiz gereken, takım arkadaşlarımızdan sorumlu olduğumuz (ölebiliyorlar) bir yapımla karşı karşıyayız. Örneğin Bad Company'de takım arkadaşlarımız ölümsüzlerdi. Onlara dikkat etmemiz gerekmiyordu, o nedenle tek başımıza savaşıyor gibiydik. Burada ise onlar olmadan bir hiçiz.
Takım arkadaşlarınızdan uzaklaşmayın, aksi halde şarjör doldururken avlanabilirsiniz
Oyunda 4 kişilik bir ekibin başındayız. Bu ekibimiz Rifle Man, Scout, Grenader ve Auto Rifleman sınıflarına ait savaşçılardan oluşuyor. Oyuna biz Rifle Man olarak başlıyoruz, ama isterdiğimiz takdirde sınıfımızı değiştirebiliyoruz. İstersek adamlarımızın da hangi sınıfta olacaklarını belirleme şansımız var. Örneğin Grenader yerine iki Scout'u grubunuza alabilirsiniz. Bunun için de görevlere başlamadan önce menüdeki Class Setup bölümüne girmeniz gerekiyor. Burada sınıf değişiminin yanı sıra bizim karakterimizin ve diğer snıfların hangi ekipmanlara sahip olacağını ayarlıyoruz. 1. ve 2. silahlar, bomba, dürbün, mayın gibi teçhizatları (oyunu oynadıkça daha fazlası açılıyor) seçme şansımız var. Silahları seçerken mermi kapasitesi, şarjör kapasitesi, etkili olduğu mesafe, doldurma süresi gibi ayrıntılar da yer alıyor ve bu konularla da yakından ilgilenmeniz hayatta kalmanıza katkı sağlayabilir. Class Setup bölümünde oyunun bizi özgür bırakması ve istediğimiz ayarları yapmamızın atmosfere katkısı da oldukça fazla oluyor ve bizi oyuna bağlıyor. Tabi her şey yine de geliştirici ekip ipin ucunu kaçırmamış ve bazı sınırlamalar koymuş. Mesela Scout'u seçtiğinizde Sniper'ın yanına yine büyük bir otomatik tüfek alamıyorsunuz. Onun yerine tabanca veya diğer hafif silahlardan seçmeniz lazım.
Red River'da amacımız 4 kişilik takımımızla görevleri tamamlarken ekibimizi hayatta tutmaya çalışmak. Yani oyunda istediğiniz gibi davranamıyorsunuz. Çin ordusu bir yana, direnişçilerle bile tek başınıza savaşmanız çok zor. Bazen ekip arkadaşlarınızın yardımına çok fazla ihtiyaç duyuyorsunuz. Yaralanıp ölümü beklerken ekibinizin teröristleri etkisiz hale getirmesinin ve içlerinden birinin sizi iyileştirmesinin verdiği mutluluğu anlatmak mümkün değil. Açıkçası çok uzun zaman sonra bir FPS oyununda kendimi yalnız hissetmedim. Takım lideri olarak ekip arkadaşlarımıza emirler verip onları yönlendirmek zorundayız. Ekip üyelerimize pozisyonunu koru, düşmanı takip et, ateş kes gibi 16 değişik emir verme şansımız var. Bu emirleri tüm takıma birden verebildiğimiz gibi D-pad'i kullanarak her birine ayrı ayrı emirler verme şansımız da oluyor. Takım arkadaşlarımız genel olarak emirlerimizi başarıyla yerine getiriyor, ama teker teker emir vermek oyunun hızına alışmamış birisi için çok zor olabilir. Zaten teker teker emir vermek oyunun genel yapısına da tam olarak uyum sağlamamış.
Çatışmalarda kafanızı fazla kaldırmamaya dikkat edin. Nerden geldiği belli olmayan bir kurşun sonunuz olabilir
Takım arkadaşlarımız genel olarak çok iyi yapay zekaya sahip değiller, ama diğer çoğu FPS oyunundaki askerlerden çok daha zeki davranıyorlar. Bazen çatışmalarda kendilerini gereksiz risklere atmaları nedeniyle onları bir yerde bekletip bütün işi tek başınıza bitirmek isteyebilirsiniz. Tabi bu durumda direnişçilerin veya Çinli askerlerin zorlayıcı olmasının da etkisi var. Düşmanlarla karşı karşıya kaldığınızda acele etmezseniz sizi mutlaka vuruyorlar, bu da sizin sonunuz anlamına geliyor. Rakiplerinizin eline bir defa düştüğünüzde kaçmanız neredeyse imkansız diyebilirim. Bunlar bir yana diğer FPS'lerdeki gibi düşman karşınızdayken şarjör değiştirme gibi bir imkanınız asla olmuyor, o nedenle şarjörünüzü sürekli kontrol etmelisiniz. Sürekli yer değiştiren, bir anlık dikkatsizliğiniz sonucu sizi etkisiz hale getirebilen düşmanlarla karşılaşmak oyunun zevkini ve heyecanını da arttırıyor. Gözünüz sürekli etrafta ve silahınız da ateşlenmeye hazır olmalı. Bu sayede hem kendizi, hem de takım arkadaşlarınızı hayatta tutabilirsiniz. Aksi takdirde siz bir yana 4 kişilik takımınız bir anda yok olabilir.
Bazen takım arkadaşlarınız emirlerinizi istediğiniz gibi yerine getiremeyebiliyor. Bazı durumlarda takımınızı riske atmayıp işinizi kendiniz bitirmek isteyeceksiniz.
Oyunda direnişçiler ve Çinlilerle savaşlar farklı atmosfere sahip. Direnişçilerle çevre şartlarına ve gerilla savaşının doğasına uygun olarak daha sinsice savaşmanız gerekiyorken, Çinlilerle düzenli birliklerin taktiksel savaşına uyum sağlamanız gerekli. Örneğin Çinlilerle ilk karşılaştığınızda merkezden size bazı hatları korumanız ve belli aralıklarla geri çekilmeniz gerektiği söyleniyor. Eğer geri çekilmeniz gerektiğinde emirleri bir an önce yerine getirmezseniz kendinizi Çinlilerle başbaşa buluyorsunuz. Takım arkadaşlarınız hariç diğer askerler geri çekildiğinden sizin koskoca bir orduya karşı hiç bir şansınız kalmıyor. Tabi Çinlilerle savaşmak, direnişçilerle savaşmaktan çok daha zor. Çinlilerin kalabalık olması bir yana tankları ve ağır silahları işinizi hayli zorlaştırabiliyor. Açıkçası ben direnişçilerle yapılan savaşların atmosferini daha çok beğendim. Vadilerin arasından gizlice süzülüp direnişçilere baskın yapmak (tabi daha kolay olduğundan) daha ilginç geldi. Yine de bir çoğunuz Çinlilerle yapılan savaşları daha eğlenceli bulabilir. Bu bir bakıma zevk meselesinden başka bir şey değil. Zaten 10 saatten uzun süren senaryo boyunca gerek direnişçilerle, gerekse de Çinlilerle yeterince savaşacaksınız. Geliştirici stüdyo her iki atmosferi de iyi hissedebilmemiz için yeterli çabayı göstermiş.
Takımınızdaki elemanları birbirinden farklı özelliklerle donatmanız yararınıza olacaktır
Tabi oyunun atmosferini daha iyi hissedebilmeniz de mümkün. Bunun için de online co-op'a adım atmanız gerekiyor. 4 kişiye kadar destek veren online co-op modunda arkadaşlarınızla senaryo modunu bitirebilirsiniz. Zaten oyunda birbirimizi öldüreceğimiz karşılıklı savaşlar yapamıyoruz. Oyunun yönetmeni Sion Lenton da Operation Flashpoint: Red River'ın 4 kişilik online co-op yönünü özel olarak vurgulamıştı. Geliştirici firmaya göre Red River'ın en büyük özelliklerinden birisi de bu co-op desteği. Bu sayede yapay zekadan şikayet ettiğiniz noktalardan kurtulabilirsiniz. Tabi arkadaşlarınız takım çalışmasını sevmeyen, başına buyruk hareket eden kişiler olursa yapay zeka tarafından yönetilen karakterlerinizi özleyebilirsiniz. O nedenle “co-op oynayacak kimsem yok, oyunu almamın anlamı yok” gibi bir düşünceye kapılmamanızı öneririm. Yapay zeka tarafından yönetilen karakterlerinizle de oyun oldukça zevkli.
Operation Flashpoint: Red River içerik olarak dolu bir oyun. Geliştiriciler ayrıntılar üzerinde kafa yormuş ve 1. sınıf bir iş çıkarmasalar da eğlenceli bir oyun sunmayı başarmışlar. Yine de oyunda üzerinde uğraşılmamış noktalar da bulunuyor, özellikle grafikler konusunda. Oyuna başar başlamaz sadece renk paleti bile sizi Tacikistan'ın atmosferine sokuyor. Kuru havası, kurak toprakları, nadir olarak karşılaştığınız yeşil alanlar, terk edilmiş köyle ve kasabalar etkileyici bir görünüm sunuyor. Oyunun kullandığı “Ego Engine” aslında bu nesilde çok şey başarabilecek kaliteli bir oyun motoru, fakat geliştirici ekip bazı şeyler için pek sabırlı davranmamış. Örneğin daha oyunun başında araçların arkasında yolculuk etmek ettiğimiz sahnede rahatsızlık başlıyor. Takım arkadaşlarınız aracın yanına kadar geldikten sonra aracın arkasına tırmanmayıp doğrudan koltuklarına ışınlanıyorlar. Yani böyle bir oyunu geliştiren insanların yapay zeka tarafından kontrol edilen karakterleri gerçekçi bir şekilde araca bindirememesi mümkün mü? Burada kesinlikle tembel davranılmış. Ayrıca madem gerçekçi bir oyunla karşı karşıyayız topraktan basit evlerin bile neden bombalardan etkilenmiyor? Bence gerçekçilik iddiasındaki bir oyunda hasar modellemesi büyük önem arz etmeli.
Renk paleti düşmanları görmenizi çok zorlaştırabiliyor
Oyunun en büyük sorunlarından birisi de yine çözünürlükle ilgili. Uzaktaki düşmanları fark etmek çoğu zaman güç oluyor. Tamam düşmanlar iyi kamufle olmuşlar ve elbiseleri de bölgeye uyumlu, ama çözünürlüğün sınırlı olması onları fark edememizin en büyük nedeni. Ben oyunu HD TV'de oynarken bile büyük zorluk yaşadım, tüplü TV'de ise bu durum tam bir eziyete dönüşebilir. PC oyuncuları ise yüksek çözünürlüklük sayesinde bu konuda daha rahat olacaklardır. Eğer elinizde hem konsol, hem de PC varsa sırf bu nedenle oyunun PC sürümünü tercih etmenizi öneririm.
Red River'da çözünürlük belası dışında savaşlarda pek sorun yaşayacağınız sanmıyorum. Sadece hava saldırılarında işaretleyeceğimiz noktayı doğrudan hedeflerken istediğimizi yeri seçmekte zorlanabilirsiniz.
Geliştirici ekip doğrudan oyun içinden bölgeyi hedeflemek yerine bir harita ekranı sunsaydı sanırım herşey çok daha kolay olabilirdi. Örneğin şu sıralar oynadığım SOCOM 4 gibi bir oyunda bu işaretleme sistemi çok işe yarıyor, ama geniş alanda geçen bir oyun için bu işaretleme sisteminin yetersiz kaldığını söylemeliyim.
Bohemia Interactive Studio, Operation Flashpoint serisine devam etseydi ortaya çok daha başarılı bir yapım çıkabilirdi.
Oyunda en rahatsız olduğum noktalardan birisi de (eminim çoğu kişi rahat olmuştur) Knox adlı geveze. Bize sürekli emirler yağdıran üst rütbeli bir asker olan Knox'ın çenesini hiç kapatmaması televizyonun sesini kısmanıza neden olabilir. Arada sırada yaptığı güzel espriler bile gevezeliğinin arasında kayboluyor. Codemasters böyle geveze, baş ağrıtıcı konuşmaları olan, tam anlamıyla itici bir karakteri oyuna koyarak kulaklarımızı tıkamamızı mı sağlamaya çalışmış anlamadım. Ayrıca ne zaman konvoyla hareket etsek çalmaya başlayan rahatsız edici sert müzikler de atmosfere darbe vuruyor. Tam ciddi havayı yakalamışken kendinizi Rammstein konserinde hissettiren (Rammstein parçaları oyunda yok) şarkılar bir anda atmosferden uzaklaşmanızı sağlıyor. Üstelik gerçekçi bir oyun oynadığımızı düşünürsek neden daha dikkatli hareket etmemiz gerekmez mi? En azından güvenli bölgelerde sert müzikler çalsa anlayışla karşılayabilirdik. Oyun içindeki seslendirme ve bazı müziklerin rahatsız edici olması konusunda Codemasters özel olarak çalışmış olmalı, çünkü oyunun menü müzikleri oldukça hoştu.
Açık alanda fazla durmamaya özen gösterin. Duvarlar, ağaçlar ve diğer nesneleri siper olarak kullanın
Bohemia Interactive Studio döneminde çok sayıda hayranı bulunan Operation Flashpoint, Codemasters'ın ellerine geçtikten sonra beklenilen başarıyı yakalayamamıştı. Red River da oyuncuların büyük beğenisini kazanabilecek bir oyun değil. Codemasters bu oyunda uzun bir senaryo modu, co-op desteği, silah geliştirme özellikleri, kötü sayılmayacak yapay zeka ile takdir toplarken; müzikler, çözünürlük sorunu, bazen gerçekçilikten uzaklaşan oynanış öğeleri ile haya kırıklığına uğratıyor. Yine de son dönemlerde bu tür farklı FPS oyunlarına ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Özel birlikler ile ortalığı dağıttığınız, yani ramboculuk oynadığınız yapımlardan bıktıysanız Operation Flashpoint: Red River iyi bir alternatif olabilir. Özellikle size uyum sağlayacak 3 arkadaş bulduğunuzda senaryo modunu online olarak bitirmenin çok zevkli olacağına emin olabilirsiniz. Oyunun en zor modunu açıp FPS oyunlarında deneyimli arkadaşlarınızla zorlu mücadelelere girişmenizi öneririm. Eğer oyunu online oynamayacaksınız yine de eğlenebilirsiniz, fakat online'daki eğlenceyi tatmanız mümkün olmayacaktır. Karşınızda orta seviyenin üstünde, ama üst düzey olmayan bir yapım var.