Microsoft'un konsol dünyasına girmesi belki beklenmedik bir şey değildi, ama bu hamlenin bu kadar etkili olabileceği beklenmiyordu. Bir zamanlar Sega ve Nintendo arasında sonsuz kadar süreceğini düşündüğümüz yarış, sürpriz bir şekilde Sony'nin ortaya çıkmasıyla bambaşka bir seyir kazanmıştı. Daha sonra ise Microsoft konsol dünyasına adım attı ve Xbox ile oyun dünyasının dengelerini değiştirmeyi başardı. Doğal olarak, dengeleri değiştirmek o kadar da kolay olmadı, bu hamle Microsoft'a büyük paralar ve çabalalara mâl oldu. Öncelikle oyuncuların Xbox'ı almasını sağlayacak özel oyunlara ihtiyaç vardı. Bungie ile anlaşılıp Halo serisi bu konsola kazandırıldı. Rare gibi dev bir firma satın alınıp Xbox'a özel önemli oyunlar yapıldı. Bugün ele alacağımız Fable 3'ün Xbox yolculuğu da bu dönemde başladı. Microsoft her ne kadar Lionhead Studios'u 2006 yılında satın alsa da Fable'ın adı daha ilk oyunda Xbox ile özdeşleşti. Daha sonra ise Fable adı Xbox veya Xbox 360 almak için bir sebep haline geldi.
Masalsı bir atmosfer dediğimizde aklımıza gelecek ilk isim sanırım Fable olur. Oyunun adının anlamı nedeniyle söylemiyorum, Fable gerçek anlamda bir masaldaymış hissini verebilen en önemli oyun. Zaten oyuncuların da Fable serisini sevme nedenlerinden birisi de budur sanırım. Peter Molyneux ve ekibi mükemmel bir atmosfer yaratarak, masalsı bir dünyanın kahramanı nasıl olunur bunu göstermeyi başardı. Fable 2'de de bu masalsı atmosfer devam etti ve şimdi 3. oyun karşımızda. Bu defa bir masal kahramanından çok bir devrimci olma amacındayız. Zaten Lionhead yetkilileri de serinin bu yöndeki dğeişimini kabul ediyor. Peter Molyneux; ilk Fable oyununda halk öykülerinden esinlendiklerini, Fable 2'de Kral Arthur ve Robin Hood'dan esinlendiklerini ve Fable 3'te de isyancılar ve hükümdarlar arasındaki mücadeleden etkilendiklerini söyledi. Yani gitgide daha az öznel hikayelerle karşılaşmaya başlıyoruz. Hikayedeki bu tür değişiklikler oyuncuların hoşuna gider mi bilmem, ama Fable serisi her zaman başarılı olmayı başarıyor. Fable 3'te de başarılı bir oyunla karşı karşıyayız.
Hatırlarsanız Fable 2 ilk oyundan 500 yıl sonrasında geçiyordu. Fable 3 ise Fable 2'den 50 yıl sonrasındaki bir öyküyü konu ediniyor. Tabi ikinci ve üçüncü oyunlar arasındaki zaman farkı bu kadar az olunca hikaye de birbiriyle bağlantılı oluyor. Bütün oyunların geçtiği yer olan Albion'da Fable 2'deki hükümdarımız (yani 2. oyundaki kahramanımız) ölmüş ve Fable 3'te yerini Logan'a bırakmıştır. Logan ise tahta geçtikten sonra son yıllarda çok değişmeye başlamış ve acımasız birisi haline gelmiştir. Biz de oyunun başında kız veya erkek karakterlerden birisini seçiyor ve Logan'ın küçük kardeşi olarak oyuna başlıyoruz. Yönetimden memnun olmayan, bu nedenle protesto gösterisi düzenleyen halka kötü davranılmasına karşı çıkıyoruz ve o anda ipler kopuyor. Logan da bir grup isyancıyı yakalayıp sarayına getirtiyor ve aşık olduğumuz kişi ile bu isyancılar arasında "kim ölecek" diye seçim yapmamızı istiyor. Eğer bir seçim yapmazsak hem sevgilimiz hem de isyancılar ölecek. Biz de mecburen bir seçim yapıyoruz, fakat artık Logan'ın hükümdarlığının bitmesinin zamanının geldiğini de anlıyoruz. Albion'da bunu gerçekleştirecek tek bir kişi vardır, bu kişi de tabi ki biz oluyoruz.
Oyuna deneyimli savaşçı Sir Walter Beck ve uşağımız Jasper ile saraydan kaçarak başlıyoruz. Fable 2'deki kahramanımız bize Guild Seal adında çeşitli yeteneklere sahip olmamızı sağlayan bir obje bırakmıştır. Bu obje sayesinde Sanctuary denen kralın gizli mekanına ulaşıyoruz. Sanctuary'de bulunan bir haritaya bakarak ve Guild Seal'ın gizemli özelliklerini kullanarak ülkenin çeşitli yerlerine seyahat yapma imkanı buluyoruz. Tabi ilk aşamada bütün mekanlar açık değil, ama yine de diğer Fable oyunlarının aksine bu defa tüm ülke ellerimizin altında. Öncelikle şunu belirtmeliyim; Sanctuary, bizim karargahımız konumunda ve çeşitli silah, giyisi ve diğer özelliklerimizi değiştirirken buradan yararlanıyoruz. Tabi oyundaki tek gizemli mekan da burası değil. Bir gizemli mekan daha var. Burası krallığa doğru giden "Road to Rule" adında sembolik bir yol. Görevleri tamamladıkça buraki kapılardan birisi açılıyor ve her kapının ardında büyü, silah, ticari zeka gibi çeşitli özelliklerimizi geliştirme imkanı buluyoruz. Sanctuary ve Rule to Road gibi gizemli mekanlar sadece bizim ve bazı yoldaşlarımızın bulunabildiği gizemli mekanlar. Buraları kullanarak ülkeye hakim olmak için hamleleri yapacak ve karakterimizin görünümü ve özelliklerini değiştirip geliştireceğiz.
Oyundaki amacımız Albion'da krallığa karşı isyan halinde bulunan veya muhalefet olabilecek çeşitli güçlü grupları kendi tarafımıza çekmek. Mesela Albion'da dağlardaki göçebe bir topluluk olan "Dwellers", Kraliyet Ordusunun amirlerinden Major Swift, Bowestone sakinlerinin lideri Page, okyanusun karşı tarafında çöldeki Aurora'nın yöneticisi Kalin gibi kişiler hedefimizde olacak. Öncelikle Albion haritası diğer oyunlara göre daha da genişlemiş olduğunu söylemeliyim. Her bölgenin kendine has özellikleri ve görünümü bulunuyor. Bölgeler arasında Guild Seal sayesinde ister hızlı yolculuk yapın, isterseniz de çeşitli gizli mekanları araştırmak için yaya olarak yolculuk yapın; her iki durumda da Albion'ın büyük olduğunu hissediyorsunuz. Albion içinde halkın yaşadığı mekanlar dışında mağaralar gibi dev ve gizemli mekanlarla da karşılaşmanız mümkün. Şu konuşan dev kapılar da hala oyunda bulunuyor ve gerekli anahtarları aldıktan sonra buralara girebiliyoruz. Fable serisinin hayranıysanız büyük ihtimalle mekanları yürüyerek gezecek ve atmosferin tadını çıkararak bitirmek isteyeceksinizdir.
Öncelikle Albion her zamanki gibi çok canlı bir görünüm sunuyor, fakat 3. oyunun konsepti gereği eski masalsı havayı bazen hissedemeyebilirsiniz. Yine de o gizemli atmosferi az ya da çok hissedeceksinizdir, hatta belki de yeni konsept hoşunuza gidecektir. Kasabalar da yine insanlarla dolu ve yaşıyormuş izlenimini başarılı bir şekilde veriyor. Buralarda alışveriş yapabilir veya bir işe girebilirsiniz. Müzik aleti çalmak, hamur açmak veya demir işlemek gibi çeşitli işlere girip para kazanabilirsiniz. Ayrıca kasabalardaki çeşitli evleri veya dükkanları da Fable 2'deki gibi hatta daha gelişmiş bir şekilde satın alma opsiyonu sunulmuş. Satın aldığınız evlerin içini dekore etme şansını bile bulunuyor. Bu da oyunun süresini uzatan ve zevk veren hoş bir ayrıntı. Oyundaki Sandbox hissi bu gibi özellikler sayesinde ortaya çıkıyor. Evlenip çocuk yapmanız bile mümkün, ama oyundaki amacımız tabi ki bunlar değil. Biz bir kahraman olmalıyız ve bunun için çaba göstermek zorundayız; çünkü işimiz hiç de kolay değil. Krallığın çeşitli yerlerine seyahat yaparken önümüze bir çok zorluk çıkacak.
Fable 3'ün dövüş dinamikleri önceki oyunlarla benzerlik gösteriyor. Yakın dövüş silahları, tüfek ve büyü gibi 3 önemli özelliğimiz ile savaşlara giriyoruz. Oyunun başında tüfek veya tabanca gibi ateşli silahlarla; kılıç veya balyoz gibi yakın dövüş silahları arasında seçim yapmamız isteniyor. Bu silahların bazıları yavaş ama güçlü; bazıları ise hızlı, ama normal güce sahip. Büyüler ise alev, elektrik vb gibi önceki oyunlarla benzerlik gösteriyor. Genellikle 4-5 kişilik gruplar halinde saldıran düşmanlarımız arasında insanlar; kurtlar, dev böcekler gibi hayvanlar ve Hallowman gibi fantastik yaratıklar var. Boss savaşları ise her Fable oyununda olduğu gibi bu oyunda da vazgeçilmezler arasında bulunuyor. Boss savaşlarının oyundaki en eğlenceli kısımlardan birisi olduğunu söylemeliyim, zaten önceki Fable oyunlarında da durum aynıydı. Bu oyunda da aynı gelenek başarıyla sürdürülmüş. Savaşlar genel olarak eğlenceli, boss'lar dışındaki düşmanlar çok zorlayıcı olmasa da onlarla dövüşmek çok zevkli.
Fable belki saf bir rpg oyunu değil, ama rpg öğelerinin bu oyunda ne kadar önemli bir yer kapladığını çok iyi biliyoruz. Önceki oyunlara benzer olarak karakterimiz iyi veya kötü olma yönünde kararlar veriyor; hatta oyunda bazı kişileri öldürüp serbest bırakma gibi seçenekler var. Mesela bir kişiyle dövüşten sonra onu öldürmeyip canını bağışlarsanız sizin yanınızda devrim mücadelesine katılıyor. Sivilleri öldürmeniz de sizin iyi veya kötü bir karakter olmanızı etkiliyor ve çevrenizin size davranışlarını belirliyor. İyi veya kötü olmamıza göre silahımız da şekil değiştiriyor. Mesela kötü olursak daha karanlık ve kan kırmızısı izleri silahımızda görüyoruz. Bir başka ayrıntı ise karakterimizin silahlarını kullandıkça geliştirmesi. Kılıcımız, savunma veya özel vuruşları kullandıkça uzuyor veya genişliyor. O nedenle dövüşlerdeki performansınızı yüksek tutmanızı öneririm. Molyneux; fazla silah tasarlamaktansa oyuncuların kendi silahlarınız geliştirmelerini istemiş. Bence oldukça yerinde bir karar.
Tabi gelişim için tek yol bu değil. Kazandığımız deneyim puanları ile Road to Rule'da büyülerimize veya yakın dövüş silahlarımıza seviye atlatabiliyoruz. Karakter gelişimi veya iyi-kötü ayrımı Fable 3'te önceki oyunlara göre daha belirginleşmiş; çünkü artık halkın gözüne girmek, insanların güvenini kazanmak zorundayız. Zalim birisi olmak Fable 3'te sizin işinize hiç yaramayacak. Mesela bir yere sızmak isterken kılık değiştiriyor ve kolumuza dövme yaptırıyoruz. O dövmeyi başka yerde kullandığımızda başımıza iş açılıyor. Bu tür ayrıntılar oyunun zevkini daha da arttırıyor.
Dövüş mekanikleri, karakter gelişimi veya oyunun dünyası Fable serisinin önceki oyunlarını oynayanlara çok yabancı gelmeyecektir. Molyneux oyunun geçtiği dönem konusunda radikal değişikliklere imza atsa da oyunun genel yapısını da bozmamaya çalışmış. Hala Fable oyunu oynadığınızı hissetmeniz güzel bir şey. Mekanlar çok şirin ve özellikle ormanlarda veya mağaralarda gezinirken kendinizi oyunun dünyasına kaptırıyorsunuz. Fable 2'de grafikler zaten oldukça iyiydi, Fable 3'te ise Xbox 360'ta görebilecekleriniz arasında en iyilerinden birine rastlıyorsunuz. Renk paleti artık daha gerçekçi ve özellikle dış mekanlardaki kaplamalarda gözle görülür gelişim sağlanmış. Sadece bazı kapalı mekanlardaki düşük kaplamalar hoşunuza gitmeyebilir. Oyunu konsola yüklememize rağmen sonradan oluşan kaplamaların olması küçük bir eksi olarak görülse de grafiksel olarak şikayet edebileceğimiz durumlarla pek karşılaşmıyoruz. Eğer oyunda şikayet edeceğiniz bir nokta olursa o da sıkça "loading" ekranları ile karşılaşmak olacaktır. Oyunun dev dünyasında gezinirken loading ekranı atmosferden kopmamıza neden olabiliyor.
Hiç kuşkusuz oyunun grafikleri atmosfere çok büyük katkı sağlıyor, ama böylesine başarılı bir atmosferde müziklerin etkisini göz ardı edemeyiz. Senfonik, rahatlatıcı, bir masal dünyasının izlerini taşıyan müzikler Fable 3'te de bulunuyor, fakat sanki kraliyet ailesinden olmamızın da etkisiyle daha cesaretlendirici tonlara da rastlıyoruz. Savaşlar sırasında müziklerdeki değişim belirgin olmakla birlikte rahatsız edici değil. Bazı Hollwood filmlerinde basit bir durumun bile müziklerle şişirildiğine tanık olursunuz, bu duruma oyunlarda da rastlayabiliyoruz. Fable 3'te ise yerinde ve zamanında araya giren müzikler oyunun atmosferini sağlamlaştırıyor ve hiç bir yapaylık sezmiyorsunuz. Savaş sahnesine geçtiğinizde müziklerdeki değişiminin farkına varmamanıza rağmen, savaşa adapte olmuş oluyorsunuz.
Karakter seslendirmeleri ise malesef müziklerin gerisinde kalıyor. Ön planda olmayan karakterlere daha fazla önem gösterilebilirmiş. Sir Walter Beck veya Jasper gibi karakterlerin seslendirmesi ise çok başarılı. Zaten bu karakterlerin birer kişiliklerinin olduğunu hissediyorsunuz. Daha önceki Fable oyunlarında ana karakter dışındaki karakterler biraz yapmacık olurdu, ama Fable 3'te bize yardımcı olan karakterlerin de birer kişilikleri var ve seslendirmelerin de bu kişilik oluşumunda payı büyük.
Fable 3'ün en önemli özelliklerinden birisi de bir arkadaşımızla birlikte oyunu oynamamıza imkan sağlayan co-op özelliği oluyor. Fable 3, serinin bir önceki oyunuyla benzer bir co-op sistemine sahip. Oyunun co-op modunu çevrimdışı olarak oynadığınızda arkadaşınızla tek bir ekranı paylaşıyorsunuz. Xbox Live üzerinden ise arkadaşınızla aynı mekanda bulunmak koşuluyla daha özgürce hareket etmeniz sağlanmış. Fable 2'nin aksine oyunda herkes kendi karakterini "tam olarak" kullanabiliyor. Mesela Fable 2'de arkadaşınızla aynı ekipmanları kullanıyordunuz. Co-op modun en önemli özelliklerinden birisi de bazı mekanlara sadece bu modda girebiliyor olmanız. Oyunun senaryo modunu tek başına oynayanlar bazı mağaralara yanlarında bir kişi daha olmadan girilemeyeceğini görmüşlerdir. Bu nedenle oyundaki her makena agirmek istiyorsanız co-op modunu mutlaka oynamanızı tavsiye ediyorum.
Fable serisi hala Xbox konsolunun en önemli oyunları arasında bulunuyor. Bir süre sonra PC için de piyasaya sürülecek olan Fable 3'ü her Xbox 360 sahibinin oynamasını tavsiye ederim. Aksiyon-macera, sand box ve rpg öğelerinin başarılı bir şekilde harmanlandığı oyun, bazı kusurlarına rağmen Xbox 360'ın en iyi oyunları arasına rahatlıkla giriyor. İlk iki oyuna göre bazı konularda radikal değişikllikler yapılmasına rağmen oynanış dinamiklerine sadık kalınmış. Fable serisini seven oyuncular Fable 3'te daha fazla emek harcayacakları, daha uzun bir oyunla karşılaşacaklar. Eğer oyunun başında sıkılmaz ve Fable 3'ün dünyasına kendinizi verirseniz eminim çok beğeneceğiniz bir oyunla karşılaşacaksınız. Belki masalsı atmosfer "devrim" çığlıkları arasında biraz yara almış, ama sonuçta her seride bazı konularda değişiklik yapılması şart. Eğer hala Fable 2'yi oynamadıysanız ilk önce gidip o oyunu bitirmenizi daha sonra Fable 3'e başlamanızı öneririm. Fable 3 seriye yeni başlayanlar için değil, seriye aşina oyuncular için tasarlanmış bir oyun gibi duruyor. Masal kahramanı olarak başladığımız Fable serisini bir devrimci olarak devam ettirmek isteyen her oyuncu Fable 3'ü denemeli. Pişman olmayacağınıza eminim.