Anılarınızın değişebildiği, takaslanabildiği ya da sevdiğinize duygularınızı çok daha net bir şekilde gösterebildiğiniz bir dünya düşünün.... Kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi?.... Şimdi tüm bu düşüncelerin tek bir otoriter düzen tarafından yönetildiğini söylesem?
Remember Me oyuncuları alıyor ve 2084 yılının Neo Paris şehrine bırakıveriyor. İlk bakışta Sci-Fi havasıyla son derece modern, gelişmiş bir görünüm çizen Paris'in aslında ne kadar yozlaşmış bir yönetime sahip olduğunu yavaş yavaş öğrenmeye başlıyorsunuz.
Teknoloji artık o kadar gelişmiş ki insanların hafızaları ve anıları üzerinde ticari bir oluşum meydana gelmiş durumda. Memorize şirketinin Sensen adını verdiği teknoloji sayesinde başı çektiği bu emperyalist düzende bilgi akışı tamamen anılar üzerinde ilerliyor. Yani dilediğiniz anıyı satabiliyor ya da satışta olanlar için elinizi cebinize atabiliyorsunuz.
İşte bu düzen doğal olarak hafıza avcılarının da peydahlanmasına sebep olmuş ve bizde bu hafıza avcılarından biri olan Nilin'i yönetiyoruz. Nilin'i diğer avcılardan ayıran en büyük özelliği ise anıları çalmak dışında onlara müdahale de edebilme yeteneği.
Oyuna başladığımızda Nilin'i hafızasını yitirmiş bir şekilde buluyoruz. Tam pırasaya çevrilecek iken gizemli bir kişi tarafından kurtulan Nilin, olayların perde arkasını araştırmaya başlıyor. İşte Remember Me'deki maceramız da böylece başlamış oluyor.
Ah... aşıklar şehri Paris... Seni kim böyle hizbe ve yozlaşmış bir hale getirdi.... oyunun en büyük artılarından biri olan Paris, oyunda o kadar güzel resmedilmiş ki hayran olmamak elde değil..
Şehrin üst kesimlerine doğru modernleşen hayat ile şehrin köhne yerleri arasındaki uçurum her geçen yıl artmış... işte bu aradaki fark ve Paris'in o Sci Fi atmosferi oyuna başarılı bir şekilde yansıtılmış. Mevcut yapıların üzerine inşa edilen şehir, eyfel kulesinin uzaktan size el sallaması ya da tamamen teknolojiyle donatılmış üst kesim.... oyunun bu sağlam atmosferine iyi bir şekilde etki ediyor.
Gel gelelim aynı şeyi bölüm tasarımları ve oyunun teknik yönleri için söylemek bir hayli zor. Oynanışa etki eden bölüm tasarımları o kadar sığ hazırlanmış ki işte saydığım tüm bu güzellikler bir anda gözünüzde yok olmaya başlıyor. Bir fındık faresi gibi hapsedilmiş, özgürlükler içinde aslında ne kadar kısıtlandığınızı hissetmeye başlıyorsunuz.
Oyun alanı bu kadar sığlaşınca teknik yönler için de söylenecek pek birşey kalmamış. Karakter üzerine düşen gölgelendirmeleri saymaz ise özellikle Nilin'in iyi ve detaylı bir tasarıma sahip olduğunu söyleyebilirim.
Bunun dışında grafiklerdeki kırılmalar teknik açıdan oyunun en önemli sorunları arasında yer alıyor. Neyse ki bazı ışık oyunları ve Neo paris atmosferi bu durumu bir nebze de olsun kurtarmış.
Remember Me'nin ses unsurları için net birşey söylemek oldukça zor aslında. Dövüş anlarında sürekli kendini tekrar eden tınıları saymaz isek heyecanın bol olduğu kısımlarda tempoyu yükselten müzikler bizi bekliyor. Yani bir kaçış anında, ya da boss mücadelesinde müzik seyri bir hayli değişiyor.
Nilin ve Edge gibi karakterlerin seslendirme açısından yeterli olduğunu söyleyebilirim. Ama aynı şeyi hikaye kurgusu başarılı olan oyunun diyalogları için söylemek bir hayli güç.
Bölüm tasarımlarının oynanışı ne denli baltaladığından bahsetmiştim değil mi? Bu tasarım ile birlikte oyuncuya sunulmaya çalışılan platform dinamikleri bir hayli havada kalmış.
Oyun sürekli olarak nereye gitmemiz, hangi platforma zıplamamız gerektiğini ufak bir imleç ile gösteriyor. Bu ufak imleç sizi daha da daralan bir koridora hapsetmiş durumda. Çünkü imlecin olduğu yer dışında, zaten diğer noktalar ile iletişime geçmek gibi bir şansınız malesef bulunmuyor. yani ya bu deveyi güdeceksiniz ya da bu diyardan gideceksiniz.
Dövüş dinamikleri Combo Lab adı verilen bir sistem üzerine kurulmuş. Combo Lab içerisinde ise 4 kulvara ayrılan Pressen özellikleri bizi bekliyor.
Topladığınız PMP puanları ile yeni pressen özelliklerinin kilidini aıyor ve kombo ağacını dilediğiniz şekilde sıralıyorsunuz. Bu pressen özellikleri can yenileme, darbe ve sıralı ataklar gibi özelliklerden oluşuyor. Tabi bu sistemde yüzlerce farklı kombo oluşturmak mümkün.
Bu yenilikçi sisteme rağmen kombo sistemi beklenen hazzı malesef veremiyor. Ne kadar farklı kombo olsa da dövüş sistemi bu farkı oynanışa malesef yansıtamamış. Kombolar arasındaki bu güzide farkları keşfetmekten se belli bür süre sonra pata küte dalmaya başlıyorsunuz.
Remember Me'nin belki de en yenilikçi yönü memory Mix kısmında karşımıza çıkıyor. Gene hikaye akışında karşımıza çıkan bu özellik sayesinde hedefimizdeki insanların hafızalarında oynamalar yapıyoruz. Geri ileri sarabildiğimiz bu anı parçasında, melli başlı noktalara müdahale ederek anıları kendi lehinize çeviriyorsunuz.
Remembrane adı verilen sistem ise anı parçalarından oluşuyor. Yani gitmeniz gereken bir noktada hafızasına girdiğiniz karakterlerin anı parçalarına erişiyor ve doğru yolu bulmaya çalışıyorsunuz. Ama dediğim her iki işleyişte yapımcıların insiyatifi elinde bulunuyor.
Sonuç olarak Remember Me direkten dönen bir görünüm sergiliyor. Hani bazı oyunlar vardır, ne kadar düz, çizgisel de ilerlese o özgürlük hissi verir insana. Remember Me'de bunun olmasını canı gönülden diliyorsunuz ama oyun sizi o kadar sıkıyor ki bir türlü bu isteğinize kavuşamıyorsunuz.