Hem sinema filmlerinde hem de oyunlarda, çoğu zaman iyiler kazanırlar. İyiler ön planda olurlar, tüm olan biten iyilerin etrafında döner. Bundan şikayetimiz yok tabi ki, iyi olmak önemlidir ama bazen bu durum sıkıcı olmuyor da değil. Çünkü iyi karakterin başı bir yerlerde belaya girse, ona nasıl olsa birşey olmayacağını bilmek, tüm olayın heyecanını kaçırmaya yetiyor. Bu yüzden, nadir de olsa kötü karakterlerin başrolde olduğu oyunlar ve kötü karakterlerin kazandığı filmler de yapılıyor. Overlord da bunlardan birisiydi.
İlk oyunu, konsept bakımından farklıydı. Kötü karakteri, hatta kötü karakterlerin lordunu canlandırıyorduk. Bu çok ilgi çekiciydi. Daha önce kötü karakteri kontrol ettiğimiz oyunlar görmüştük ama Overlord, emirler yağdırmamıza izin verdi, kontrolümüze bir sürü yaratık verdi ve özgürce önümüze çıkanı yok etmemize imkan tanıdı. Bu sayede de bir çok oyuncunun ilgisini çekti. Aradan uzun zaman geçti ve 2. oyun Overlord 2 piyasada. İlk oyunun izinden sağlam bir şekilde ilerleyen 2. oyun, kötülüklerine de kaldığı yerden devam ediyor. Hem de bir sürü yeniliklerle.
İlk oyundaki Overlord'umuz, vahim bir şekilde öldürülmüş. Yıllar boyunca da yaratıklarımız, yeni Overlord aramak için yollara düşmüşler. Etrafta bir Overlord yokken, devir çok değişmiş. İmparatorluklar kurulmuş, çevreci Elf'ler tuhaf birlikler kurmuşlar. Yerin altındaki kulemiz ise, ilk oyunda tamir etmiş olmamıza rağmen, yine harabeye dönmüş. Bütün bunlar olup biterken, kasabanın birisinde, bir çocuk tek başına oyun oynuyor. Kasabanın diğer tüm çocukları onu dışlamışlar. Lakabı ise Witch-Boy. Cadı çocuk yani. Ona neden böyle dendiğini, yüzüne baktığınızda anlıyorsunuz. Gözleri ışıl ışıl parlıyor. Ama bu zeki olmasından değil, kötü olmasından. Çocuğun yüzünden kötülük akıyor. Bu yüzden de tüm kasaba onu dışlamış. Bir süre sonra onun canına tak ediyor ve çocuklardan intikam almaya karar veriyor. Bu karardan sonra kontrol bize geçiyor ve tutorial bölümüne başlıyoruz. Neyse ki, çok fazla çocuk halde kalmayacağız. Asıl oyuna başladığımızda, yetişkin bir baş kötü oluyoruz.
Oyunun başında, kendimizi kulemizde buluyoruz. Dünyanın merkezine yakın olan kulemiz, harabe halinde ilk oyunda olduğu gibi. Görevleri bitirdikçe, haremimize kadınları getirdikçe, kulemize de çeki düzen verebiliyoruz. Kulemiz birkaç parçaya bölünmüş durumda. Tahta oturduğunuz zaman, harita ekranı geliyor önünüze ve görevleri buradan seçebiliyorsunuz. Tahtın arkasında, kendi odamız ve kadınlarımızın odaları var.
Bu kısımda, büyü geliştirmesi, kuleye yeni eşyalar satın alma, birden fazla kadın olduğunda, onların hangisinin asıl eşimiz olduğunu seçme gibi işlemleri yapabiliyoruz. Kulenin ön tarafına gittiğimizde, iki tane hareketli platform görüyoruz. Bunlardan birisi, mezarlık kısmına gidiyor. Burada favori askerlerimizi, bir kaç acemi asker feda ederek hayata geri döndürebiliyoruz. Diğer platform ile de demirci ustamıza gidiyoruz. Burada da yeni silahlar, zırh, asker güncellemesi yapabiliyor ve yeni aldığımız silahlarımızı kuşanabiliyoruz.
Görevler, ilk bölümdekilerle aynı. Bir kasabaya saldırmak ana görevimiz oluyor ve mini görevlerle bu ana göreve yaklaşıyoruz. En sonunda kasabaya giriyoruz ve ele geçiriyoruz. Bunun gibi 3 tane bölge var ve hepsinde aynı şeyleri yapıyoruz. Bir kasabaya girmek demek, o kasabayı tamamen yağmalamak demek oluyor. Bu sayede para topluyorsunuz ve geliştirmelerinizi satın alıyorsunuz. Oyunun ilk başlarında görevler birbirlerine benzer olduğundan, biraz sıkıcı olabiliyor ama ilerledikçe görev çeşitliliği artıyor. Ayrıca, 4 çeşit askerinizin tümünü ilk başlarda kontrol edemediğinizden, ilk kasabaya oyunun sonlarında bir daha gelmeniz gerekebiliyor. Çünkü sadece oyunun sonunda açabildiğiniz askerlerinizle bazı yerlere girebiliyorsunuz.
4 çeşit minion'larınız var. Kahverengi olanlar, savaşçı olanları ve en çok kullanacaklarınız. Geliştirildiklerinde çok güçlü oluyorlar ve kalabalık halde neredeyse hiçbir düşman onları durduramıyor. Kırmızı olanlar, ateş atanlar. Yakın dövüşte pek güçlü değiller ve dayanıksızlar. Kahverengiler saldırırken, uzaktan destek sağlayabilirler. Ayrıca kırmızılar, yollardaki yanan blokları söndürebiliyorlar. Yeşil olanlar, düşmana arkadan saldırdıklarında çok güçlüler. Saldırı karşısında dayanıksızlar. Orman bölümlerindeki zehirli yeşil dumanlardan geçebiliyorlar. Mavi olanlar, suda yüzebilenler. Bazı gemileri sadece mavilerle kontrol edebiliyorsunuz. Hareket halindelerken, görünmez oluyorlar. Saldırı güçleri de defans güçleri de çok düşük. Sadece özel durumlarda kullanılması uygun.
Bu 4 çeşit askeri, mutlaka bir yerlerde kullanıyorsunuz. Paranızı öncelikle askerlerinizi güncellemek için kullanmanızda fayda var. Toplam 5 seviye gelişen askerler, son seviyede ciddi anlamda güçleniyorlar. Ayrıca her asker tipi, bir yaratığı kontrol edebiliyor. Maviler hariç. Kahverengiler, kurtlara biniyor. Kırmızılar, ateş atan tuhaf bir yaratığa biniyorlar. Yeşiller ise zehirli örümceklere biniyorlar. Bu sayede, çok güçlenebiliyorlar.
Oyuna, yoğun bir mizah havası hakim. Kulenizde de görevleriniz için dolaşırken de, askerleriniz kendi aralarında komik şeyler yapabiliyorlar. Kulenizdeki soytarınız, yaptığınız görevlere göre size lakaplar takabiliyor. Oyundaki tüm karakterler, karikatirüze edilmişler. Ana karakter hariç. O gayet korkunç görünmekte. Baş düşmanlarımız, Roma'lılara benzer bir İmparatorluk askerleri. Elf'ler ise, doğayı seven ve koruyan örgütler gibiler. Biraz da hippi havası var. Ayrıca oyunda çoğu yerde karşısınıza çıkacak başa bela cüceler var. Oyunun ilk başında, bunlardan 1000 tane öldürmeniz görevi veriliyor size. Sayı fazla gibi gelebilir ama onlarla karşılaştığınızda, bu görevin hiç de zor olmadığını anlayacaksınız.
İlk oyunun kontrolleriyle 2. oyunun kontrolleri birbirinin aynısı. Askerlerimiz yeni yetenekler öğrenmişler, artık daha becerikliler. Ana karakteri kontrol etmek ve saldırı yapmak çok basitken, askerleri yönetmek biraz zor olabiliyor. Oyunun hedef alma sisteminde sorunlar var. Önünüzde düşmanlar dururken, askerlerinizi yolladığınızda hazine sandıklarına gidebiliyorlar. Minion'lar aptal yaratıklar tamam ama bu kadarı da fazla doğrusu. Ayrıca oyunda boş arazide ilerlerken bile, görünmez duvarlara çarpma ihtimaliniz oluyor. Minion'lar sık sık kayboluyorlar ve size yetişemiyorlar. Bu sorunlar başınızı fazla belaya sokmuyor ama ilk oyunda da vardılar ve ikinci oyunda halledildiklerini görmek, daha iyi olabilirdi.
Grafikler onca geçen zamana ykışır biçimde geliştirilmişler. Askerlerimiz artık daha detaylılar ve hareket çeşitlilikleri de artmış. Overlord da detaylandırılmış ve daha heybetli hale gelmiş. Yere düşen en ufak silahın bile detayları muazzam. Çevre grafikleri, kaplamalar ve ışıklandırmalar da harika. Özellikle orman görevlerinde, etrafta minik hayvancıkların dolaşması ve size tepki vermeleri çok hoş duruyor. Çoğu objeyi parçalayabiliyoruz veya yakabiliyoruz. Bir süre askerlerimizi izlediğimizde, ne kadar çeşitli hareketler yaptıkları sizi şaşırtabiliyor. Kalabalık ekranlarda oyun nadiren de olsa yavaşlayabiliyor.
Ses konusunda ilk akla gelen, askerlerimizin sesleri. Kulak tırmalayıcı bir tonla hiç durmadan konuşan askerlerimiz, oyun boyunca esprileriyle bizi bıktıracaklar. Mesela bir bölümde, düşman askerlerinin kılığına sokuyoruz askerlerimizi. Yolda ilerlerken hücum marşı söylemeye başlıyorlar ıslıklarla ve böğürtülerle. Çoğu zaman bize laf atıyorlar, etrafta gördükleri şeylerle espri yapıyorlar. Eğlenceliler kısaca. Müzikler de senfonik olmalarından dolayı, ortama çok uymuş. Bazı parçalar özellikle, kötü birisi olduğunuzu hissettiriyor size.
Overlord 2'nin eğlenceli bir multiplayer modu var. Tek konsol üzerinden ekranı ikiye bölerek de oynamanız mümkün, online olarak da. Dev bir arenada kapışmak veya kaleleri koruyarak düşman kalesini ele geçirmek gibi klasik modlar var. Ama işin içinde Overlord'lar ve bir sürü asker olunca, eğlence de tavan yapıyor. Denemenizi öneriyorum.
İrili ufaklı hataları olmasaydı, Overlord 2 mükemmel bir oyun olabilirdi. Şu haliyle de çoğu oyundan daha iyi, uzun ve eğlenceli. Senaryoyu takip etmek bazı yerlerde zor olabiliyor ama ana konuyu anladığınız zaman, en son bölüme kadar kafa yormasanız da, pek birşey kaybetmemiş oluyorsunuz. Yeniden Overlord olmak ve etrafa kötülük saçmak istiyorsanız, bu oyunu kaçırmamalısınız. Bir kasabayı amaçsızca dağıtmak bile size stres attırabilir. Gerçek hayatta yapmamanız gereken şeyleri oyunlarda yapmak kadar eğlenceli birşey yok...