“Kar yağışı durmuyor. Babam bu aralıksız devam eden kar yağışı durana kadar, burada benimle birlikte kalacak. Kar yağışı durup, hava açıldığında ise babamın bir süre yanımdan ayrılması gerekiyor. Umarım bu kar yağışı hep devam eder, çünkü babamın yanımdan ayrılmasını hiç ama hiç istemiyorum."
Nier özellikle geçtiğimiz nesil konsollarda bir hayli aktiflik gösteren Cavia’nın son yapımı. Naruto, Death Note ve Dragon Ball gibi anime yapımlarının oyunları ile hatırlayacağımız firmanın geçtiğimiz nesildeki en bilinen oyunlarından birisi de Drekengard serisi idi. Bunun dışında Nintendo platformlarında da oyunlar çıkartan firmanın şüphesiz en başarılı oyunları ise on-rail türünde olan Resident Evil : Umbrella Chronicles ve Darkside Chronicles oluyor.
Firmanın yeni oyunu Nier ise Japonya özel bazı oyunları saymaz ise uluslar arası alanda ilk PS3 ve Xbox 360 deneyimleri oluyor.
Nier'in ilk duyurusu yapıldığında ve konusu hakkında ilk detaylar gelmeye başladığında Square Enix'ten farklı bir yapım geleceğini düşünmüştüm. Özellikle oyunun hikayesinden detaylar geldiğinde, içerdiği o bağlılık duygusu nedeni ile oyuna olan merakımda artış göstermişti. Bu merakım oyunun çıkış tarihi geldiğinde ve ilk oynadığımda ise malesef ortadan kalktı. Oyunun artılarını ve eksilerini tarmadan evvel, konu ve oynanışına geçelim.
Etraf bomboş, oldukça yüksek olan binalarda büyük bir sessizlik hakim. Bu sessizliği bozan tek şey ise narin bir öksürük sesi oluyor. Oyunda Nier adlı bir karakterin başından geçenlere şahit oluyoruz.
Black Scrawl adlı bir virüsün, insanoğlunun hayatını harap ettiği bir dünyada başlayan oyunda kızı Yonah’ı koruyabilmek için herşeyi göze alabilecek olan Nier’in kızının da bu virüsten etkilendiğini az önce de bahsettiğim hastalık belirtileri nedeniyle anlıyoruz. Bembeyaz bir örtüye bürünen dünyada bu beyazlığı bozan bazı yaratıklar beliriyor ve ilk savaşımıza da böylece başlamış oluyoruz. İlk boss savaşımızı da geride bıraktıktan sonra oyunun Intro yani giriş kısmını da arkamızda bırakıyor ve oyunun asıl geçeceği dünyaya adımımızı atıyoruz. Bu intro kısmında ekran karardıktan sonraki
1312 yıl sonra ibaresi ise hikaye bakımından merakımızı tetikleyen etkenlerden birisi oluyor. Oyunun asıl geçtiği yere gelince ise bizi yemyeşil ve açık bir arazi bekliyor.
“Dünyamız ölüyor, sona hiç bu kadar yaklaşmamıştık. Ne olursa olsun, sonuna kadar Yonah için savaşmaya devam edeceğim.”
Nier aksiyon yapısı daha ağır basan fakat buna rağmen içerisinde RPG elementlerini de barındıran bir oyun. İlerleyiş için çizgisel bir oynanış yerine açık bir dünyada görev bazlı bir sistem seçilmiş. Gene de RPG’lerde olduğu gibi geniş bir seçenek yelpazesi beklemeyin. Bize bu genişlik sunulsa da aslında görevlerimiz gene çizgisel bir boyutta işliyor. Ana görevler dışında “Keçi eti topla, şurada ilaçlar var onları getir” gibi bazı yan görevler ile oynanış zenginleştirilmeye çalışılmış. Fakat birbirinin benzeri olan bu yan görevlerin pekte iç açıcı olduğunu malesef söyleyemeyeceğim. Yan görevler dışında balık tutma gibi bazı mini oyunlarda oyuna eklenmiş.
Aksiyonu bol olan oyunda ayrıca bazı büyü özelliklerimizde bulunuyor. Büyülerimizi çoğu savaşta kullansakta asıl hünerlerini boss savaşlarında görüyoruz. Oyun ekranında can barı altında bir de büyü barımız bulunuyor. Kullandıkça tükenen büyü barı belli bir süre bekleyince tekrar doluyor. Komboların oldukça kısıtlı olduğu oyunda farklı silahları da kullanabiliyoruz. Silahları görevler sırasında veya kazandığınız altınlar ile alışveriş yaparak alabiliyorsunuz.
Nier’in çevre ve yapı tasarımları oldukça faklı şekillendirilmiş. İlk bakışta bana nedense ICO veya Shadow of the Colossus havasını hatırlatsa da oyunda biraz zaman geçirip diğer mekanları görünce, biraz hayal kırıklığı yaşayabiliyorsunuz. Hatta oyunun ilk başlarında bir mekana geldiğinizde Nier’in “Bu lanet olası yeri kim tasarlamış” sözleri, resmen o kısımdaki hislerinize de tercüman oluyor. Oyunda dar mekanlar olduğu gibi oldukça geniş bölümlerde bulunuyor. Normalde karakter arkasından takip eden kamera açısı, bir eve veya dark bir mekana girdiğinizde ise değişik bir açıya geçiyor. Görev anlarında bazı yerlerde tepe kamerasına geçen oyun genelde konuşma sahnelerinin olduğu yerlerde ise yan tarafa geçiyor.
“Devola ve Papola beni gruplarına aldı. Babam hala dışarlarda bir yerde. Dönünce ona şarkı söylemeyi planlıyorum. Bu yüzden biraz daha çalışıp pratik yapmam lazım.”
Oyundaki menü tasarımı ise beğendiğim noktalardan birisi oldu. Ayarlar kısmında bir defter olarak karşımıza çıkan menüde item ve silah kullanımını yön tuşları ile basit bir şekilde gerçekleştirebiliyorsunuz. Az önce boss savaşlarından bahsetmiştim. Oyunun bir çok noktasında çeşitli boss mücadelelerine giriyorsunuz. Bu savaşlardan bazıları durumu kurtarıp eğlenceli bir hal alabilirken bazı boss savaşları ise inanılmaz derecede basit bir şekilde tasarlanmış. Zaten düşman karakter tasarımında benzer türlere sahip olan oyun bu yönü ile de zayıf kalıyor.
Oynanışı ile pek tatmin etmeyen Nier malesef aynı etkiyi grafiklerinde de gösteriyor. Öncelikle oyunun kaplama ve grafik kalitesinin mevcut konsollara yakışmadığını belirteyim. Hatta bazı yerlerde direk PS2 oyunu mu oynuyorum hissine kapıldığım bile oldu. Merdivenleri çıkarken karakter bacağının tahtalara girmesi, yapay zekası zaten kötü olan düşmanların havada süzülmesi gibi hatalarda oyunun grafiklerini eksi yönde etkileyen bir çok unsur bulunuyor. Grafiklerde beğendiğim tek nokta ise bazı büyülerde ortaya çıkan bazı görsellikler oldu.
Oyunun müziklerine gelecek olur isek genel anlamda vasatı geçtiğini söyleyebiliriz. Bazı müzikler gerçekten oyunun etkileyici yönlerinden biri olur iken kendini bir çok kez tekrar eden bazı tema müzikleri ise ruhunuzun daralmasına sebep olabilir. Karakter seslendirmelerinde ise gene aynı durum söz konusu. Zaten bazı sahnelerde karakterler için seslendirme bile kullanılmamış. Bulunduğumuz dönemi göz önüne alır isek eski tarz kullanılan bu sistem oyunun atmosferini baltalayan unsurlardan birisi oluyor.
Sonuç olarak Nier, aksiyon ile RPG arasında fazlasıyla kalmış bir oyun olmuş. Bu duruma oyundaki grafiksel hatalar, grafik kalitesi ve oynanışın tam olarak yansıtılamaması ve basit oluşu da eklenince malesef vasat bir yapım ortaya çıkmış. Merak edenler göz atabilir, fakat çok etkileyici bir yapım beklememenizde fayda var.