Enerji kaynakları konusu geçmişte olduğu gibi günümüzde de dünya gündemini belirliyor. Ülkelerin birbirleriyle savaşmasının en büyük nedeni her zaman maddi değeri olan kaynaklar olmuştur. Petrol ve doğalgaz da günümüzde en değerli yeraltı kaynakları arasında bulunuyor. Ülkeler arasındaki bu ilişkiler günümüze kadar bir çok filme ve oyuna konu oldu. Son dönemlerde genellikle dünya savaşları veya özel birliklerin maceralarını anlatan FPS oyunları, enerji kaynakları konusunu da görmezden gelmedi. Daha önce Frontlines: Fuel of War ile bu konu üzerinde duran Kaos Studios, Homefront ile benzer bir konuyu farklı açıdan ele alıyor. Bu defa yer altı kaynakları için savaşan ülkeler yok, yer altı kaynaklarının belli güçler tarafından kontrol edilmesi ve dünyadaki ekonomik dengelerin değişmesi sonucunda ortaya çıkan bir durum konu olarak ele alınıyor. Açıkçası böyle bir konuya da ihtiyacımız vardı, çünkü özel birliklerdeki askerleri yönetmekten benim gibi bir çok oyuncunun da bıktığını düşünüyorum. Peki Homefront farklı olma iddiasını gerçekleştirebilmiş mi? Gelin buna yakından bakalım.
Koreli askerler Amerikalı sivillere göz açtırmıyor
Homefront, Amerika birleşik Devletleri'nin işgalini konu ediniyor. Üstelik dünyanın Süper Gücü olarak bilinen Amerika'yı işgal eden ülke ise şu an Dünya'dan soyutlanmış olan Kuzey Kore oluyor. Genellikle sadece uzaylıların işgal edebildiği Amerika Birleşik Devletleri'ni nasıl olur da Kuzey Kore gibi bir ülke işgal edebilir. Bunun yanıtı ise yer altı kaynaklarında yatıyor.
2012 yılında Kuzey Kore devlet başkanı Kim Jong-il'in ölmesi üzerine (kendisi gerçekten de K.Kore'nin devlet başkanıdır)onun oğlu Kim Jong-un devlet başkanı olur. Kim Jong-un'un ilk işi ise Komünist Kuzey Kore ile Güney Kore'yi birleştirmek için çaba göstermek ve bunu başarmak olacaktır. Bu nedenle bir yıl sonra Kim Jong-un Nobel Barış Ödülü bile kazanır. Daha sonra ise dünyadaki dengeler değişmeye başlar. Artık Kuzey Kore tehdidi olmadığı için Amerika Birleşik Devletleri ordusunu Doğu Asya'dan çeker. Aksilik bu ya, bir yıl sonra ise İran ve Suudi Arabistan arasında bir savaş patlak verir ve petrolün fiyatı 20 dolar birden artar. Tabi enerji sıkıntısı baş gösterince Rusya da Avrupa ülkelerine gaz vermeyi keser. Enerji ihtiyacını özellikle Ortadoğu'dan karşılayan Avrupa ve Amerika'da enerji krizi çıkar, ardından da ekonomik kriz gelir ve bunun sonucunda da Süper Güç Amerika deniz aşırı ülkelerden ordusunu çeker.
Amerikayı sadece uzaylıların işgal edebildiğini sanırdık, sanırım Kuzey Kore bile artık tehdit olarak görülüyor. Dünyadaki dengeler böylesine değişebilir mi? Sanırım zamanla her şey mümkün.
Enerji krizi sonrası Amerika'nın askerlerini kendi ülkesine çekmesi yıllardır koruduğu müttfiklerini savunmasız bırakmıştır. Kuzey ve Güney Kore her ne kadar Büyük Kore Cumhuriyeti adı altında birleşse de, Kuzey tarafının etkinliği Büyük Kore Cumhuriyeti'nde daha fazladır. Kim Jong-un da Amerika'nın zayıflamasından faydalanıp Japonya'yı işgal eder. Tabi Kore'nin asıl hedefi yıllarca kendisi için en büyük engeli ortaya çıkaran Amerika Birleşik Devletleri'dir. Enerji krizi sonrası Meksika ve Kanada'nın sınırları kapatması ve ülkedeki iç karışıklıklar nedeniyle iyice zayıflayan ABD'nin Batı kıyıları Büyük Kore Cumhuriyeti tarafından işgal edilir. 2027 yılına kadar devam eden bu süreçte Kore güçleri Mississippi Nehrine radyo aktif atıklar dökerek ülkeyi ikiye bölerler ve Batı tarafının kontrolünü tamamen ele geçirirler. Ordusu da tamamen dağılan ABD'nin artık bir devlet olarak yapabileceği hiç bir şey kalmamıştır. Korelilerin işgal ettiği ülkede tamamen kaos hüküm sürmektedir. Koreliler istedikleri gibi insanları öldürüyor ve sokak aralarında bile birliklerini bulundurarak insanlara göz açtırmıyordur. Artık ABD halkı için tek bir seçenek kalmıştır. Sivillerin silahlanıp hayatta kalmak için savaşması.
Sokaklar güvenli değil ve en küçük bir başkaldırı ölümle cezalandırılıyor
Oyunumuzun senaryosu Red Dawn'dan tanıdığımız Amerikalı yazar John Milius tarafından kaleme alınmış. Aslında senaryonun sıradan bir Hollywood filminden daha derin olduğunu söyleyemeyiz, ama Amerika'nın işgalini ele alması onu farklı kılmaya yetiyor. Peki oyunda bunu hissedebiliyor muyuz? Oyuna başlar başlamaz ilk dikkatinizi çeken şey sokaklarda sıraya dizilmiş insanlar olacaktır. Koreli askerler keyiflerine göre insanları öldürebiliyorlar; hatta bazen anne ve babalarının çocukların gözleri önünde öldürüldüğünü görüyorsunuz. Ayrıca oyun sırasında da toplu mezarlarla karşılaşacaksınız. Anlayacağınız ABD'nin hali gerçekten içler acısı. Peki ya daha sonra? Bir dramı anlatması, zorla hayatta kaldığımız bir dünyada olduğumuzu hissetmemiz gereken bir oyun olmasını beklediğimiz Homefront bambaşka bir boyut kazanıyor.
Oyunun başında Koreliler bizi tutukluyor ve Alaska'daki eğitim kampına götürmek için otobüse bindiriyor. Umutsuzca kaderimize boyun eğmişken bir grup direnişçi bulunduğumuz otobüsü deviriyor ve bizi kurtarıyor. Daha sonra ise Korelilerden kurtulmak için bir direnişçi grubun parçası oluveriyoruz.
Oyunda ana karakterimizin adı Robert Jacobs; kendisi bir helikopter pilotu ve istemeden de olsa direnişe katılıyor. Otobüsümüz devrildikten hemen sonra Korelilerden hızlıca kaçıp direnişteki diğer elemanlarla tanışıyoruz. Genel olarak direnişte çok fazla kişi var ve bunlar bölgelere ayrılmış durumda, ama biz genellikle Rianna, Hopper Lee ve Connor Morgan adlı karakterlerle maceramızı sürdürüyoruz. Oyunun ilerleyişi de hemen hemen her zaman grup halinde oluyor. Evlerin içinden, arka bahçelerden, sokaklar arasında koşturup Korelilerden kaçıyor veya onlara baskın düzenliyoruz.
Çoğu FPS oyununda olduğu gibi çok sayıda silah emrimizde. Tabancalardan, shotgun'a; M4 Carbine, M16, FN SCAR, M249 SAW gibi makineli tüfeklerden, keskin nişancı tüfeklerine kadar çeşitli seçeneklerimiz var. Bu silahları öldürdüğümüz askerlerden alabildiğimiz gibi, bazı direnişçi noktalarından da edinebiliyoruz. Silah ve mermi konusunda herhangi bir sıkıntımız olmuyor. Tabi bunların yanı sıra Goliath adlı bir aracı da yönetiyoruz. Aslında bu araç Korelilere ait, ama arkadaşlarımız Lee onu çalıp bizim kullanmamız için yeniden programladı. Bu araca doğrudan binemiyoruz, ama işaretlediğimiz noktalara füze saldırıları yapmamızı sağlıyor. Bu araç olmasa sanırım direnişin ayakta kalması mümkün değil.
Güzel ve güven dolu bir mekan. Korelilerden gizlenen bir cennet
Homefront'un dünyası genel olarak fena kurgulanmamış, ama özellikle senaryo modunun ilerleyişinde bu dünyaya yakışmayan sıradanlık hüküm sürüyor. Öncelikle bir direnişçi olmamıza rağmen direniş hissini yaşayamıyorsunuz. Belki saklanıp kaçtığımız sahneler oluyor, ama Koreliler genellikle karşımızda çok çaresizler. Her sokakta veya dönemeçte 5-10 Koreliyi öldürmek oyuna Ramboculuk oynuyormuş havası vermiş. Halbuki geliştirici ekip Half Life 2'den etkilendiklerini söylemişti. Biz ise 4 kişi ile ülkemizi işgal eden Kore ordusunu resmen maymuna çeviriyoruz. Üstelik Goliath'ın gücünü de arkamıza aldığımızda Koreliler tam anlamıyla çaresiz kalıyor. Maalesef sokak aralarında koşturmak, Korelilere ani baskınlar düzenlemek oyunun “direniş” atmosferini güçlendirmiyor. Eğer gerçekten bir direniş hissi verilmeye çalışılsaydı, geliştirici ekibin yapması gereken ilk şey daha az çatışmaya girmek ve daha gizli görev düzeni kurmak olmalıydı. Half Life 2'de bu direniş olgusu mükemmel işlenmişti, ama bu oyuna özenen Homefront ekibi maalesef dersine iyi çalışmamış.
4 kişilik bir grupla Kore ordusuna ızdırap çektirmek oyundaki direniş atmosferini baltalıyor. Koreliler ülkeyi işgal edebilecek kadar güçlüyken direnişçilere karşı nasıl bu kadar çaresizler anlamak mümkün değil.
Direniş olgusunun iyi olmamasının nedenlerinden birisi de sürekli grup halinde hareket etmemiz oluyor. Tamam belki direniş grupla da yapılabilir, ama oyun boyunca grup arkadaşlarımızı izlemekten, size nereden gidileceği, ne yapılacağı, hatta nasıl yapılacağının söylenmesinden bıkıyorsunuz. Grup arkadaşlarımız yüzünden oyunda sürekli bir koşturmaca oluyor ve görevleri farklı yollardan yapma (gizlilik veya çatışmayı seçmek) şansımız ortadan kalkıyor; bu da sanki Atari salonlarındaki bir shooter oyununu oynuyormuş hissini veriyor. Üstelik düşmanlarımızın yapay zekasının kötü olması ve bazen çayırda çimende koşar gibi üstemüze gelmeleri de bu Atari salonu shooter'ı hissini arttırıyor. Koreli askerlerin bu aciz durumu bazen biz mi direnişçiyiz, yoksa onlar mı sorusunu sordurabilir. Tamam kahramanlığı kabul ettik diyelim, ama hikaye anlatımında saçmalık bitmiyor. Mesela insanları toplu mezarlara gömdüğümüz bir yere sırf takım arkadaşlarımızın duygusallığından baskın yapıyoruz, ama en az 15 kişiyi öldürdükten ve robotları yok ettikten sonra helikopterle gelen 5-10 kişiden korkup toplu mezarın içinde ölü numarası yapıyoruz. Yani mezarda ölü numarası yapmak hayatta kalmak için zekice, ama baskın yapmadan önce aklınız neredeydi diyesi geliyor insanın. Bu tür ayrıntılar malesef kendinizi direnişçi gibi hissetmenize engel oluyor.
Direnişçi arkadaşlarımız görsel olarak pek de iyi durmuyor
Oyun senaryo modunda kendine özgü pek bir şey barındırmıyor, ama bu sıradanlığı kabul etsek bile oynanışta da bazı sorunlar var. Örneğin 2-3 kurşun yediğiniz anda enerjiniz neredeyse en alt seviyeye iniyor ve kendinizi toparlamak için saklanmak zorunda kalıyorsunuz. Saklandıktan sonra da enerjiniz çabucak doluyor. Bu kadar çabuk yaralanmanız oyundan kopmanıza da neden oluyor. Eğer bu çabuk yaralanma olayı oyun gerçekçi olsun diye yapıldıysa, neden enerjimiz bu kadar çabuk yenileniyor? Üstelik düşmanlar olur olmadık yerlerden sizi vurabiliyorlar, hani resmen iğne deliğinden vurdukları oluyor. Bu kadar yeteneklilerse bazen neden saf saf üstümüze koşuyorlar anlamak mümkün değil. Yani düşmanlarımız dengeli değil, bazı işleri iyi yapıyorlarken, bazen de çok aptalca davranıyorlar. Bu da bir savaş taktiği geliştirmenizi, bir çatışma tarzı belirlemenizi engelliyor. Bu nedenle tek yapmanız gereken eşyaların arkasına saklanıp ateş etmek oluyor ki, bu da sizi kısa bir süre sonra sıkıyor. Son dönemlerde Call of Duty serisini sıradanlıştığı için eleştirirken, Homefront çok daha sıradan ve dengesiz bir oyun olmayı başarıyor.
Zaten senaryo modundan çok büyük beklentilerimizin olmadığı Homefront'un multiplayer modları daha iyi bir performans sergiliyor. Ground Control, Team Deathmatch, Skirmish gibi oyun modları ve bu modların varyasyonlarının bulunduğu multiplayer kısmında 32 kişiye kadar destek sağlanmış. Ground Control'da 32 kişi belli noktaları ele geçirmeye çalışıp rakip takımı alt etmeye çalışırken, Team Deathmatch modunda ise 24 kişi, iki takım halinde en çok sayıda düşmanı öldürmeye çalışıyor. Skirmish ise az önce bahsettiğimiz iki modun karışımından oluşuyor ve 16 kişilik oyuncu desteğine sahip. Oyun modları genel olarak yeterli diyebiliriz. Zaten genel olarak FPS oyunlarında modlar çok büyük farklılıklar göstermiyor. Homefront'un multiplayer'ını özel yapan şeyler ise oldukça geniş haritalarında araçları da kullanarak çatışmalara girmek oluyor. Helikopter, hummer, tank ve drone gibi araçları kullandığımız oyun bu yönüyle ve geniş haritalarıyla az-çok Battlefield etkileri taşıyor. Sanırım Battlefield hayranları bu nedenle Homefront'a sıcak bakabilir.
Geniş haritalarda araçlarla mücadele etmek zevkli olabiliyor
Homefront'un multiplayer modlarında bulunan önemli bir özellik de Battle Points (BP) oluyor. Bu puanlar maç sırasında öldürdüğünüz oyuncu sayısı, headshot miktarı, patlattığınız araç gibi şeylere bağlı. Tek maçta işe yarayan bu puanları sonraki maçta kullanamıyorsunuz. Peki ne mi yapıyorsunuz bu puanlarla? Tabi ki araç ve silah satın alıyorsunuz. Kısa süreli BP sistemi kesinlikle akıllıca düşünülmüş. Homefront'ta diğer FPS oyunlarından bildiğimiz XP sistemi de var ve yetenek levelinizi arttırdığınızda BP'lerinizi kullanabileceğiniz “Perk”ler de açabiliyorsunuz. Level seviyeniz 30-40'lara geldiğinde ise oldukça farklı özellikler elde edeceksiniz ve düşmanlarınız sizin için daha kolay bir av olacaktır.
Multiplayer modlarında Drone kullanımı gerçekten zevkli ve diğer araçları kullanmayı da ihmal etmemek gerekiyor, çünkü senaryo modundaki çabuk ölme olayı multiplayer'da da var ve sniper gibi silahlarla genellikle tek atışta diğer dünyayı boyluyorsunuz. O nedenle acele etmeyip gizlice düşmanlara yaklaşmalınız, çünkü silahların dengesi ve etkileri Bad Company 2'deki gibi çok ayrıntılı değil. Bir düşmanla karşı karşıya kaldığınızda silahınızdan çok hanginizin çabuk davranacağı sonucu belirliyor.
FPS dünyasında bu kadar başarılı yapım varken, Homefront pek de iyi bir seçim olmayacaktır. Ancak FPS hayranları ve multiplayer oyunlara düşkün kişiler oyunu deneyebilir.
Homefront senaryo moduyla vasat bir performans sergilerken, multiplayer konusunda orta düzey bir oyun. Multiplayer modlarına kötü diyemeyiz, ama Call of Duty ve Bad Company 2 gibi oyunlar varken Homefront ancak bir alternatif olabilir. Üstelik kötü grafikler de sizi diğer oyunlara yönlendirecektir. Özellikle senaryo modunda grafiklerin kötü olması daha fazla göze batıyor. Sanırım karakterlerin yüz ifadesi yıllar önce çıkan Half Life 2'de bile daha iyidir. Kalitesiz kaplamalara sahip çevreye; olmayan duvarlara sıçrayan kanlar, kırılmayan camların arkasında vurduğunuz düşmanlar, bombalamaya rağmen küçük bir hasar almayan evler (Bad Company 2'yi örnek alın azıcık) de eklenince hevesiniz iyice kaçıyor. Grafik hastası birisi değilim, ama Crysis 2'yi gördükten sonra Homefront'un grafiklerinin çağın ne kadar gerisinde kaldığını siz de daha iyi anlayacaksınız. Unreal Engine 3'ü kullanan oyunda grafiklerin bu kadar kötü olması anlaşılır gibi değil. Patlama efektleri, silahların görüntüsü, karakterlerin animasyonları kesinlikle dönemin çok gerisinde. Sanırım önceki nesilde çıksa oyunu bu konuda biraz hoş görebilirdik.
Hava saldırısı gibisi yoktur
Homefront'un grafiklerini yanı sıra seslendirmeleri üzerinde de pek durulmamış. Yanımızdaki karakterlerin ses tonları duygusal anlarda bile olayın ciddiyetini anlatmaktan çok uzak. Bunun yanı sıra silah sesleri de yıllar önce çıkan Bad Company'e azıcık olsun yaklaşamıyor. Silahları ateşlediğinizde, aradaki ses farklılıkları üzerlerinde yoğunlaşmadığınız sürece dikkatinizi çekmeyecektir. Ayrıca herhangi bir Hollywood filmindeki gibi sahnenin veremediği hissin müziklerle verilmeye çalışılması da çok amatörce olmuş. Bu tür şeylerin çoktan modası geçti ve artık gerçekten oyunun atmosferine uyan, orijinal müzikler istemek de hakkımız. Örneğin Uncharted 2'nin menü müziğini kim unutabilir? Emin olun Homefront'ta hatırlayacağınız bir müzik bulunmuyor.
Genel olarak baktığınızda Homefront'un iyi bir reklam kampanyasına sahip sıradan bir oyun olmaktan öteye gidemediğini görüyoruz. Özellikle Amerika'nın işgali konusu oyuncuların çok ilgisini çekti, ama bu oyuna özellikle konsol oyuncularının 60 dolar (veya ülkemizde daha fazla) vermesi bence gereksiz. Crysis 2 gibi bir oyun varken Homefront ile zaman geçirmek, Scarlett Johansson'la çıkmak yerine Lady Gaga'yı seçmeye benzeyecektir. Tabi bu benzetmeyi sadece görüntü olarak yapmıyorum. Eğer bütün oyunları bitirdim, oyunlara para vermek benim için sorun değil diyorsanız Homefront'u deneyebilirsiniz. Aksi takdirde merakınıza yenilmemenizi tavsiye ediyorum.