Espor neden çok büyük olacak?
Seneler önce daha Markafoni’yi kurmadan, sürekli eticaretin perakendeyi ne kadar değiştireceğini konuşuyorduk. Arkadaşlarıma, panellerde, değişik ortamlarda ben genelde eticaretin olumlu taraflarını anlatırken, çevremdeki insanların bir bölümü kuşkularını dile getiriyordu. Örneğin oturduğun yerden satın almanın ne kadar konforlu bir deneyim olduğunu söyleyince, kuşku taşıyanlar “denemeden giyim eşyası alınır mı?” diyordu. Eticaretin tüm avantajları ortadaydı:
– Sonsuz ürün sunma olanağı,
– Tek tıkla satın alma,
– Ismarlananları evde denemek,
– Sorunsuz geri gönderme gibi.
Son 10 senede eticaretin dünyada ve Türkiye’de perakendeyi nasıl değiştirdiğine şahit olduk. Online mağazalar bugün en büyükler oldular veya olmaya doğru yol alıyorlar. Online stratejiler tüm perakende şirketlerinin olmazsa olmazlarından. Bazı zaman insanlar inandıklarından ve alıştıklarından vazgeçmek istemiyor ve gerçekleri görmemek için kendini zorluyor. İlginçtir ki, bu direnç ilerleyen yaşla daha kuvvetleniyor.
Espor’un önlenemez yükselişi
Bugün esporda eticaretin 10 sene önce olduğu durumdayız: Esporun izlenme sayıları net bir şekilde buradan yayılan çekim gücünü gösteriyor.
Rekabetin yeni bir boyutunu deneyimliyorsunuz – istediğiniz zaman istediğiniz yerden oyuna giriliyor. Devletin veya özel şirketlerinin stadyum, antrenman sahası gibi devasa yatırım yapması gerekmiyor. Belki en önemli konulardan biri, dünyanın en iyi oyuncusunu her zaman izleyebiliyorsunuz ve çok çalışırsanız, sizin onu yakalama şansınız olduğuna inanabilirsiniz.
Ticari olarak yaklaşınca da yapısal değişiklikler kendini belli ediyor. Öncelikle esporda ara katmanlar (gate keeper) yok denilecek kadar az. Yani yıldız bir oyuncu isterse sadece kendi sosyal medya veya yayın kanallarından taraftarlarla etkileşime geçebiliyor. Örneğin bireysel antrenmanlarını paylaşıyor, deneyimlerini aktarıyor ve doğrudan iletişim kuruyor. Bu çok büyük bir değişim. Bunu klasik spor dallarında yapmak hem çok daha zor hem de böyle bir kültür yok (örneğin bir futbolcunun takım antrenmanı sonrası bireysel antrenman yapması, bunu canlı yayınlaması ve canlı yorumlaması gibi).
İkinci büyük fark ise her oyunun bir sahibi var (Game Publisher). Futbolun, basketbolun veya klasik spor dallarının hiçbirinin bir sahibi yok. Kural değişimleri çok uzun süren mutabakat sürelerine tabi. Ama oyun sahibi, isterse her sene isterse her ay yeni kurallar, yeni karakterler ekliyor veya çıkartabiliyor. Oyun sahibinin olması, doğal olarak başka dengeler gerektiriyor. Örneğin federasyonların görevleri ve söz hakları çok daha kısıtlı olabiliyor.
Espor Kitlesi
Ticari olarak başka önemli bir gerçek ise hitap ettiğiniz kitle. Oyunlar çok genç bir kitleye hitap ediyor; ağırlıklı olarak 12-25 yaş arasına. Bugünün değil ama geleceğin karar verenlerine. Bugün anne babasının parasıyla bir şeyler yapan ama yarın kendi parasıyla oyun anlamında çok şey yapacak bir kitleye. Bu kitle çok yoğun adblocker kullanıyor (>%70), normal reklam kanallarına zaten genelde soğuk ve ilgisiz. Ama esporun kendisine ulaşmasına izin veriyor. Yani espor aynı zamanda en zor ulaşılan kitleye ulaşabilen nadir kanallardan biri:
– League of Legends 2018 Worlds Finali (Invictus Gaming vs Fnatic) Tekil İzleyici: 99.6 milyon
– League of Legends 2018 Türkiye Yaz Mevsimi: Toplam 243 milyon dakika izlenme
– Fortnite 2018 Fall Skirmish: Toplam 3.68 milyar dakika izlenme
– Dota2 The International 2018: Toplam dağıtılan ödül miktarı 25 milyon dolar
– Dünyada Ödül Havuzlu Turnuvası Olan Oyun Sayısı: 30’dan fazla
İzleme sayılarında ilk üç ila beşte olan espor, gelir yaratma konusunda daha emekliyor. Biraz 10 sene öncesinin Facebook’una benziyor: İnanılmaz takipçi veya aktivasyon sayıları ve yok denecek kadar bir gelir. Sonra piyasa değeri 100 milyarlarca dolarlık bir şirkete giden bir serüven. Espor aynı yoldan gidecek ve Facebook özelinde hatırladığınız tüm sayılar esporun yanında ufak kalacak.
İzlenme ve gelir farkı çok hızlı kapanacak çünkü gelirler çok ama çok yükselecek. En geç bu sunumdan sonra dünyanın önde gelen yatırımcılarının hepsi espora nasıl gireriz diye konuşmaya başladılar. Hatta bir ekleme yapayım – 10 sene sonra bir espor takımının ortağı olmak biraz bugünkü NBA takım sahiplerinin statüsüne benzeyen bir konu olacak.
Ülkemizde durum farklı değil, ilgi çok yüksek. Hem yerli hem ABD ve Uzak Doğu kökenli oyun şirketlerinin burada ofis açıp, büyük yatırımlar yaptıklarını görüyoruz. Takımlar bazında rekabet ortamı var. Artık her hafta sonu gençler sadece ekran başından değil muhtelif espor sahnelerinden oyunları ve oyuncuları canlı izliyor. İstiklal Caddesinde Zula Oyun Merkezi veya Ataşehirdeki VFŞL Espor Sahnesi iki güzel örnek. Son iki senede iş adamlarının da yatırımlar yaptığını görüyoruz. Yavaş yavaş köşeler kapılmaya başlanıyor.
Bu rekabet ortamı tabii oyundan oyuna değişiyor ama örnek olarak League of Legends’i vermek gerekirse, partner sistemi içinde (franchise sisteminin franchise geliri olmayan bir türevi) 10 tane profesyonel takım 2019’da mücadele edecek. Dört tane spor kulübü dahil olmak üzere (ki bu da dünyada çok bulunan bir örnek değil). Tüm takımlar ciddi yatırımlar yapıyor. Hem takımın altyapısına, hem markalaşmaya hem oyunculara ve teknik kadroya. Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ortam göz önünde tutulursa, bu yatırımların önemi daha da net anlaşılıyor. Yatırımcıların takımlara yatırım yapmasının dışında bir ekosistemin oluştuğunu görüyoruz. Devlet tarafı da buna dahil oldu ve Türkiye Espor Federasyonunu kurdu (TESFED). Kulüplerin çok büyük bir bölümünün dahil olduğu Espor Kulüpler Birliği kuruldu. Espora yönelik servis veren avukatlık bürolarının, espora özel organizasyon şirketlerinin, menajerlik servisi veren girişimlerin kurulduğuna şahit oluyoruz. Ve tabii ki esporun kendi medyası oluşmaya başladı: Flank, Playerbros, Esporin ve daha nicelerinin olduğu renkli ve çok sesli bir ekosistemin doğuşuna tanıklık ediyoruz.
Leage of Legends Türkiye Büyük Finali’ni 15 bin kişi Ülker Spor Arena’da ve 1 milyona yakın seyirci canlı izledi. Bu finalin biletlerinin Tarkan’ın yaz konserlerinden daha çabuk tükendiğini söylemem lazım. Benzer heyecanı diğer oyunlar için görebiliyoruz. Zula, PUBG, CS:GO ve benzerleri ya lig usulü ya da turnuva usulü yüksek düzeyde ilgiyi üstünde toplayabiliyor.
Espor ile ilk defa karşılaşanlar için kolay bir yapı değil tabii… bir kaç düzine oyun, her birinin karışık lig veya turnuva sistemleri, tonlarca yeni tabir ile karşılaşınca ister istemez herkes bu yeni dünyadan biraz irkiliyor. Ama her alanda olduğu gibi yapılara, tabirlere ve ekosistemin oyuncularına hızlıca aşinalık kazanıyorsunuz.
Espor ve Spor Kulüpleri
Yeri gelmişken bu dünyaya giren spor kulüpleri ve onların motivasyonları hakkında da bazı düşünceler paylaşmak istiyorum. Dünyanın tüm liglerinden bildiğimiz spor kulüplerinin espora girdiğini görüyoruz. ABD, İngiltere, Almanya, İtalya veya İspanya ve daha nice ülkelerden. Hepsinin motivasyonu aynı: “20 sene sonra esporda olmayan bir spor kulubü bir spor kulübü sayılmayacak“. Bu çok önemli bir tez çünkü bize değişimin ne kadar kuvvetli olacağını gösteriyor. Her yiğidin yoğurt yiyiş tarzı farklı oluyor tabii ki. Onun için spor kulüplerinin uyguladığı değişik modeller görüyoruz. Sadece bir oyuna dahil olan, isim haklarını dışarıya veren, esporu bir ticari yapıya dönüştüren vs. Hangi modellerin kalıcı olduğunu hep beraber önümüzdeki senelerde göreceğiz.
1907 Fenerbahçe Esporun Başkanı olarak bir takım başkanı açısından da yazmak isterim. Evet, espor çok büyük olacak ve, yine evet, bu dünyadaki en iyilerden biri olmak istiyoruz. Dünya’da en çok espor oyununda takımı bulunan ve profesyonel rekabetin içinde olan spor kulübüolmak istiyoruz. Şu an 6 değişik oyunda 7 takımımız var. İyi bir yoldayız. Fenerbahçe SK için de bir misyon üstlendiğimizin çok farkındayız. Eğer bugünkü gençlerin Fenerbahçeli olmasını istiyorsak, bunun yolu espordan geçiyor. 2017 Türkiye şampiyonluğumuzdan sonra (TBF 2017), Dünya Kupasına katıldık ve son 16’ya kalan ilk spor kulübü olduk. Eğer bir gün Çin’de bir Fenerium açıp, forma satacaksak, bu espor sayesinde olacak.
Büyük bir değişimin başındayız. 10 sene önce eticarete karşı ne kadar direnç varsa, bugün espora karşı var. 10 sene sonra arkamıza dönüp baktığımızda muazzam bir değişime tanıklık ettiğimizi göreceğiz. Bu da hem bireysel anlamda hem ülkemiz için bir fırsat penceresi.