Platform oyunlarını her zaman çok sevmişimdir, ancak bu türdeki oyunların başına oturayım da saatlerce oynayayım tarzında hiçbir zaman oynayamadım. Elbette çok popüler olan bazı istisnalar hariç. Platform oyunlarını sadece gireyim ve kafa dağıtayım şeklinde yorumladım. Zaten bunun aksini hissettirebilen çok fazla oyun da olmadı. Son yıllarda zaten hiç olmadı. Geçtiğimiz yıl yayınlanan MediEvil Remake’i biraz oynamıştım ama nedense o da orijinali kadar beni keyiflendirmemişti. MediEvil Remake’in çıkışından kısa bir süre oldukça benzer tarzda yeni bir oyun duyuruldu: Pumpkin Jack. Başlangıçta çok ilgimi çeken oyuna karşı beklentim gün geçtikçe düştü. Oyunun çıkışından 2 hafta önce de erken erişim fırsatı buldum ve düşük beklentiyle birlikte oyuna başladım. Düşük beklentimden dolayı mı, yoksa gerçekten çok iyi olmasından mı bilmiyorum ama oyunu çok beğendim.
Oyunun incelemesine geçmeden önce oyunun havasından da biraz bahsetmek istiyorum. Bildiğiniz gibi Cadılar Bayramı’nın tarihi yaklaşıyor. Her ne kadar ülkemizde kutlanan bir bayram olmasa da onun yarattığı atmosfer ülkemize kadar geliyor. Ben çocukken çok daha fazlaydı hatta bu atmosfer, ancak yıllar geçtikçe bu tarz şeyler ülkemizde azaldı. Süslemeler, bal kabağından yapılma çeşitli ürünler tüketme ve korku yapımları sebebiyle oldukça sevdiğim bir dönem haline geliyor Cadılar Bayramı. Yani kısaca Cadılar Bayramı’nın atmosferini seviyorum. “Biz Noel kutlamıyoruz, yılbaşı kutluyoruz” tarzında bir tartışmaya girmeye gerek yok yani. Tam Cadılar Bayramı gelmişken de Pumpkin Jack gibi keyifli bir oyunu oynamak gerçekten keyiflendirdi beni. Çünkü oyun özellikle o keyifli Cadılar Bayramı atmosferini sonuna kadar hissettiriyor.
Yayıncılığını Headup Games’in yaptığı üç boyutlu platform oyunu Pumpkin’in geliştiriciliğini tek bir kişi yapıyor: Nicolas Meyssonnier. Tek bir kişinin geliştirdiğini, oyunu bitirdikten sonra fark ettim ki oyunu bitirdiğimde ilk tepkim oyun için gerçekten uğraşılmış olmasıydı. Tek kişinin geliştirdiğini görünce de gerçekten inanamadım. Sebeplerine birazdan gelirim. Her şeyden önce oyunun görüntü kalitesi ve müzikleri ile başlamak istiyorum.
Oyun tam olarak bir Disney çizgi filmi havasında, ancak biraz düşük kaliteli olanından. Yine de gerçekten tasarımlar harika duruyor. Sizin de fark edebileceğiniz gibi mor ve turuncu renk tonları kullanılmış genelde. Bu da o bahsettiğim Cadılar Bayramı havasını çok iyi yansıtıyor. Oyunun optimizasyon konusunda hiçbir sıkıntısı yok, gayet yüksek bir performans ile oyunu oynayabiliyorsunuz. Ancak bahsetmek istediğim önemli bir ayrıntı var. Oyunun duyurulduğu günden yayınlandığı güne kadar, RTX ve DLSS desteği saklandı. RTX teknolojisinin büyük çaplı oyunlarda ne kadar büyük fark yarattığını biliyoruz. Bu oyunda açıkçası öyle olacağını düşünmemiştim, ancak gerçekten grafik kalitesini ciddi bir şekilde yükseltiyor. Renkli bir çevre olduğu için özellikle yansımalar oyunun görselliğini bir üst düzeye çıkartmış. Yine de grafikler anlamında şunu söylemem lazım, oyunun grafikleri daha iyi olabilirmiş. Bu şekilde kesinlikle kötü değil, ancak özellikle kaplamalarda biraz daha çalışılabilirmiş. Ancak oyunu tek kişinin tasarladığını düşününce bu grafikler bile insanı mest ediyor.
Oyunun sesleri de aynı grafikleri gibi oldukça başarılı, ancak daha iyisi olabilirmiş. Ortam sesleri, eşya sesleri gibi sesler oldukça başarılı. Tek sıkıntı oyunun seslendirmesinde, çünkü oyunun seslendirmesi yok. Sadece bir ses çıkartıyor karakterler ve alt yazı ile ne demek istedikleri yazıyor. Oyunda animasyon ile yapılmış bir ara sahne veya bir seslendirme çok güzel olurmuş. Bu yapımın bir çizgi filmini istemediğim tek bir an olmadı açıkçası oynarken. Her ne kadar çocuksu konuşmalar gibi dursa da aslında büyük bir yaştaysanız yapılan şakalar çok daha anlam kazanıyor. Gravity Falls ya da bir diğer ismi ile Esrarengiz Kasaba’ya çok benziyor. Bir çocuk izlediği zaman şakaları olduğu gibi anlıyor, ancak yetişkin izlediği zaman altındaki şakaları daha iyi anlayabiliyor. Grafik ve ses anlamında toparlamam gerekirse yeterli, hatta iyi düzeyde diyebileceğim bir kaliteye sahip. Ancak insan daha fazla bütçe neler yapılabileceğini düşününce insan biraz üzülmüyor değil.
Oyunun bu kısmına kadar bahsettiğim özellikleri iyi düzeydeydi, ancak oynanış kısmı gerçekten muazzam. Baldur’s Gate III ile aynı sıralarda oynamama rağmen ki Baldur’s Gate hayranı olduğumu söylemek isterim, Pumpkin Jack’i kapatamadım, kapatmak istemedim. Oyun temelde aksiyon platform oyunu. Ancak oyuna derinlemesine baktığımızda birçok mekanik olduğunu görüyoruz. Sırayla başlayalım. Oyuna silahsız bir şekilde başlıyorsunuz, ancak kısa bir süre sonra uzak mesafeli silahınız olan kargayı alıyorsunuz. O kadar etkili bir silah olduğunu söyleyemem ne yazık ki. Bekleme süresi bir hayli yüksek, ancak yine de oldukça işinize yarıyor. Bir süre sonra da ilk yakın mesafe silahınız olan küreği alıyorsunuz ve oyun da o zaman başlıyor. Oyunun aksiyon kısımları karşınıza çıkan grup grup düşmanları yok etmek. Bu düşmanlar bazen platformun içerisinde sizi rahatsız etmek için bazen de direkt olarak savaşa girdiğiniz zamanlarda karşınıza çıkıyor. Düşman konusunda çok çeşitli bir oyun değil, ancak yine de aksiyona girmek oldukça keyifli. Düşmanlara normal saldırılarınız dışında nasıl kombolar yapacağınız ya da yeteneklerinizi keşfetmek tamamen size kalmış durumda. Bir de düşmanlardan takla atarak kaçma tuşunuz var. Oyun bölüm bölüm ilerliyor. Her bölümün sonuna geldiğinizde bir boss ile dövüşüyorsunuz ve bu kısımda oyunda öğrendiğiniz tüm mekanikleri kullanmanız gerekiyor. Yani oyun sizi boss dövüşünde her anlamda zorluyor. Bu da tek düzeliği kaldırıyor. Bosslar hem birbirinden oldukça farklı şekilde saldırıyor hem de çok farklı tasarımlara sahip. Yani her seferinde bambaşka bir boss ile dövüştüğünü fark ediyorsunuz. Her boss sonunda da oyun size yeni bir yakın dövüş silahı veriyor. Bu silahlar oynayış tarzınızı kısmen değiştiriyor, ancak ne yazık ki hasarları aynı. En azından hasar konusunda biraz farklılık beklerdim ama kesinlikle hiçbir değişim yok.
Aksiyon kısımları dışında bir de oyunu platform kısımları var. Aksiyona girmediğiniz zamanlarda da yüksek yerlere zıplayarak ya da zorlu bölgelerden geçerek bir sonraki aşamaya ulaşmaya çalışıyorsunuz. Bu kısımlar Uncharted oyunlarındaki gibi boyalı bölgeye zıpla ve sonrasında sadece tuşlara bas şeklinde değil. Oldukça zorlu ve keyifli platformlara sahip. Ayrıca yine birbirini tekrar etmediği için son derece keyif veriyor. Bu platform mekaniği oyun içerisinde bulunduğunuz bölüme göre tasarımı değişen farklı bölümler de sunuyor. Örneğin, ilk bölümde tren raylarının üzerindeki yük aracı ile aksiyon dolu bir yolculuğa çıkıyorsunuz, sonraki bölümde de bunu hayalet bir at ile yapıyorsunuz ya da bir sonraki bölümde bir tekne ile. Her seferinde mekanikler aynı kalıyor ama oynanış tamamen değişiyor. Hem alışması çok kolay hem de oynaması inanılmaz keyifli.
Platform ve aksiyon dışında bir de bulmaca bölümü var. Bölümler içerisinde ara sıra bulmacalı kısımlar geliyor. Ara sıra gelmesi çok iyi bir durum çünkü oyun sizi sürekli taze tutmak istiyor. Yani oynanış farklılıklarını öyle güzel sıralamış ki sürekli farklı bir oyun oynuyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Bu bulmaca kısımları da bölüm başına bir bazen iki tane oluyor. Ne sizi zorlayan bir seviyede ne de basit bir seviyede. Nasıl yapacağınızı çözmeniz uzun sürmüyor ama yine de biraz kafa yormanız gerekiyor. Oyunun tüm bu aksiyon, bulmaca ve platform ögeleri o kadar güzel yerleştirilmiş ki hiçbir zaman oyun kendini tekrar etmiyor ve sürekli enerjik kalıyorsunuz. Ayrıca bu bölümler de kendi içerisinde sürekli değişiyor. Örneğin, platform bölümünde sürekli zıplıyorsunuz evet, ama oyun bu durumu sürekli çeşitli tutmaya çalışıyor. Bir bölümde tren raylarının üzerinde zıplarken dengede durmaya çalışıyorsunuz, ancak diğer bir bölümde sizi daha yükseğe zıplatan mantarların üzerinde zıplarken doğru yere zıplamaya çalışıyorsunuz. Kısaca oyun oynanış anlamında muazzam bir oyun. Last of Us Part II’nin hikâye kısmı tartışılabilir, ancak oynanış kısmının ne kadar iyi olduğu tartışılmaz bir gerçek. Ancak oyun ister istemez arada sizi sıkıyordu ve tek düze geliyordu. Bu oyunda kesinlikle böyle bir durum söz konusu değil. Sürekli bir çeşitlilik var. Son dönemlerde oynadığım oyunlar arasında en iyisi kesinlikle.
Son olarak da oyunun kayıt sisteminden ve satış yapılan kısımlarında bahsedeyim. Oyun bölümler içerisinde bölümler yaratılarak geliştirilmiş. Yani bir platform bölümünü geçiyorsunuz kayıt kısmı geliyor sonra aksiyon bölümü geliyor ve tekrar kayıt kısmı. Bazen de her türden oynanışın yedirildiği daha zorlu bölümler oluyor. Kayıt alacağınız yerlerde canınızı kazandan yeşil bir sıvı içerek yenileyebiliyorsunuz, ayrıca kaydı da orada alıyorsunuz. Bu kazanların olduğu yerler dışında oyun hiçbir zaman kayıt almıyor. Ayrıca bölümler içerisinde çeşitli karga kafaları bulabiliyorsunuz ve bu kafalar ile birlikte satıcı kısmından kendinize yeni kıyafetler alabiliyorsunuz. Kıyafetler herhangi bir şeyi geliştirmiyor, sadece kozmetik amaçlı. Karga kafalarının yarısı bariz bir yerde duruyor, ancak diğer yarısı için de oyunun içerisinde biraz gezmeniz gerek.
Oyunun bir de hikayesi var elbette. Hikâyede klasikleşmiş iyi kötü hikayesi var yine, ancak bu sefer iyiyi değil, kötüyü kontrol ediyoruz. Bizzat İblis tarafından karmaşayı yaymakla görevlendiriliyoruz ve Büyücüyü yok etmeye çalışıyoruz. Bu yolculukta da bir karga ve bir baykuş bize arkadaşlık ediyor. Karga aynı zamanda uzak mesafe silahımız olan karga. Hikâyenin öyle çok iyi olduğunu ne yazık ki söyleyemeyeceğim, ancak kötü de değil. En azından sizi meraklandırıyor ve sonunu görmek istiyorsunuz. Sadece genel hikâye değil, oyun içerisinde tanıştığınız enteresan karakterler de oyunun keyfini biraz karıya çıkarıyor. Hatta hem oyunun içerisinde tanıştığınız karakterler hem de kontrol ettiğiniz karakterler, yani Jack oldukça keyifli. Hem eğlenceli hem de komik karakterler bu yüzden diyalogları dinlemek de çok daha keyifli. Ayrıca oyunun son derece başarılı göndermeleri de bulunuyor.
Tüm bu keyifli diyalogları da oyunun Türkçe olması sayesinde çok daha keyifli bir şekilde deneyimleyebiliyorsunuz. Oyunun duyurulmasından kısa bir süre sonra, oyunun Türkçe altyazı seçeneği ile geleceği de açıklanmıştı ve öyle de oldu. Çeviride öyle gözüme çarpan bir şey olmadı. Ancak dümdüz çevrilmemiş oyun, Türkçeleştirme yapılarak çevrilmiş. Bazen cümleler anlamsız gelebiliyor o yüzden ama unutmamak gerek ki karakter de kendi dilinde o ağızda konuşuyor.
Sonuç:
Genel olarak toparladığım zaman ise bu yoğun oyun döneminde bile beni başına kilitleyen, son derece keyif aldıran bir oyun olmuş Pumpkin Jack. Tek kişinin geliştirmiş olması da oyuna karşı duyduğum saygıyı çok daha arttırıyor. Eğer daha büyük oyunları, yani AAA oyunları seven bir oyuncuysanız, bu oyunu önümüzdeki yoğun dönem geçer geçmez oynamanızı tavsiye ediyorum. Ama eğer yoğunluk dönemi fark etmez, oyun güzelse hemen oynarım diyorsanız, kesinlikle hemen oynayın kaçırmayın. Oyunun basitliğinden dolayı her oyuncuya rahatlıkla tavsiye ediyorum. Hem desteklenilmesi hem de deneyimlenmesi gereken bir oyun. Son dönemlerdeki tek düze oyunlardan sonra kesinlikle ilaç gibi gelecektir. Oyunun oynanış süresi de oldukça yeterli. Yaklaşık olarak 5, 6 saat arasında bir oynanışa sahip.
Oyun 23 Ekim’den itibaren Xbox One, PC ve Nintendo Switch’te çıkışını yapacak. Bir PlayStation 4 sürümünün gelmesi de mümkün. Ancak net bir duyuru söz konusu değil. Oyunu PC üzerinden Steam veya GOG’dan satın alabilirsiniz. Platformlardaki fiyatları önce bir değerlendirirseniz sizin için daha iyi olur.